İrem Köker

Dünyanın en tehlikeli yeri bundan sonra Türkiye’de mi olacak?

6 Şubat 2014
Tam bir yıl önceydi. Gazeteci bir dostum, Antakya'da sınırda yabancı bir medya kuruluşu için bir ay geçirdikten sonra İstanbul'a yeni dönmüştü. İzlenimlerini anlatırken, "Çok korkuyorum, güzelim Antakya gözümüzün önünde Peşaver'e dönüşüyor" demişti.

Suriye'deki iç savaş nedeniyle sınırdaki bölgelerindeki durumun çok da iyi olmadığının farkındayım. Ancak Peşaver benzetmesi - ne yalan söyleyeyim - biraz abartılı gelmişti, o dönem. Ne var ki, bugün gelinen noktada arkadaşıma giderek daha çok hak veriyorum.

Antakya'nın Peşaver'e dönüşmesinin ne kadar tehlikeli ve ürkütücü bir şey olduğunu anlamak için biraz Peşaver'i bilmek yeterli.

Peşaver, Pakistan ile Afganistan sınırında Federal yönetilen Kabile Alanları (FATA) ya da Aşiretler Bölgesi olarak bilinen alandaki en büyük kent. Bölgenin sosyal ve ekonomik merkezi, en önemli kenti.

Ancak buranın bir başka özelliği daha var. O da dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri olması.

ŞİDDETİN OLMAYAN TÜRÜ YOKBu tehlikenin boyutlarını ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Yurtdışı Güvenlik Danışma Konseyi'nin (OSAC) 2013 güvenlik raporu şöyle anlatıyor:

"Hırsızlık, kapkaç, intikam ve namus cinayetleri, siyasi şiddet, terör saldırıları, adam kaçırma, askeri operasyonlar ve toplumsal kargaşa, hem Peşaver hem de Pakistan'ın kuzeybatısında sık rastlanan olaylar.

“El Kaide ve Taliban unsurları ile yerel silahlı mezhep temelli gruplar, Pakistan'ın genelinde tehlike oluşturuyor. FATA ve Swat Vadisi de dahil olmak üzere KP Eyaleti'nin (Peşaver bu eyaletin başkenti) büyük bölümü devletin kontrolünün dışında kalıyor ve buralar teröristler, aşırı gruplar ve militan gruplar için saldırı hazırlığı, eğitim ve planlama yapmak için bir güvenli liman sağlıyor."

Yani, Peşaver, Taliban ve El Kaide gibi grupların en önemli üsleri arasında yer alıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu maçın kaderini hep son dakika golleri belirliyor

31 Ocak 2014
Suriye'deki iç savaşın sona ermesi açısından kritik önem taşıyan Cenevre 2 görüşmeleri, son dakikada gelen goller nedeniyle bekleneni veremedi. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: İnce taktiklerle atılan son dakika golleri nedeniyle Suriye'de kan öngörülebilir bir gelecekte akmaya devam edecek gibi...

ABD ile Rusya arasında özellikle yılbaşından bu yana yapılan temaslar, Suriye'de bir ateşkesin sağlanması ihtimalini doğurmuştu.

Bu çatışmanın en önemli aktörlerinden İran, Batı ile yakınlaşmaya başlamış, nükleer programıyla ilgili varılan anlaşmaya imza atmıştı.

Dünyadan "aslında geçiş Esad'la olabilir" sesleri yükselmeye başlamıştı.

Suriye'de en derli toplu muhalif grup olan aşırı İslamcı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) her geçen gün gücüne güç katarken, Irak'ta da Suriye sınırından Bağdat'a yarım saat mesafedeki bir noktaya kadar olan bölgeyi kontrolü altına almıştı.

İslamcısı ya da laiki fark etmeksizin Suriyeli muhalif gruplar, IŞİD'e karşı güçlerini birleştirmiş, ülkenin hemen her noktasında her gün yaşanan çatışmalar şiddetlenmişti.

Suriye lideri Beşar Esad da "halkım isterse yeniden aday olabilirim" mesajı vermişti.

EL KAİDE’YE DÜŞEN, ESAD’A SARILDI

Yazının Devamını Oku

'Ahmet sen mi açıklarsın, ben mi?'

24 Ocak 2014
<b>Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ABD'li mevkidaşı John Kerry'nin Paris'teki ortak basın toplantısının Türk basınına fazla yansımayan bir bölümü dikkat çekiciydi. Özellikle Kerry'nin Davutoğlu'na dönerek, 'Ahmet; Türkiye, ABD ve iç siyasetle ilgili yaptığımız sohbet hakkında kısaca bir şeyler söylemek ister misin bilemiyorum. Yoksa ben mi söyleyeyim?' dedikten sonra sarf ettiği sözler, Washington'ın 17 Aralık sürecindeki hassasiyetini de gözler önüne serdi.</b>

Hükümetin 17 Aralık'ta yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla başlayan süreçte, ABD'yi sorumlu tuttuğu açıklamaları ve bazı medya organlarının yayınlarının Washington'da yarattığı rahatsızlık önceki gün kamuoyuna çok ilginç bir şekilde yansıdı.

Hafta sonunda, Dışişleri Bakanı Davutoğlu Suriye'nin Dostları toplantısına katılmak için Paris'e gitti. Pazar günü de ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile bir görüşme yaptı.

İki bakan görüşmenin ardından kameraların karşısına geçti.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yayımlanan basın toplantısının yazılı dökümüne göre, iki bakan arasında basının önünde ilginç bir diyalog yaşandı.

Toplantıyı Kerry açtı. Birkaç cümlelik selamlamanın ardından sözü Davutoğlu'na verdi.

‘SEN BAHSET, GEREKİRSE BEN DE ANLATIRIM’
Sözlerine "Tarihi bir dönemden geçiyoruz" diye başlayan Davutoğlu, baş başa görüşmenin içeriğine ilişkin bilgi verdi. Toplantıda, Suriye'deki iç savaşa çözüm bulmak için toplanacak olan Cenevre 2 toplantısının, İsrail ile Filistin arasındaki barış sürecinin, İran ile varılan nükleer anlaşmanın, Kıbrıs'ın ve iki ülkenin stratejik işbirliğinin ele alındığına değindi.

Sonra "Bu fırsat için çok ama çok teşekkür ederim, John" diyerek sözü Kerry'ye bıraktı.

Yazının Devamını Oku

Yanıbaşımızda farkında olmadığımız tehlike

13 Ocak 2014
Memleket tuhaf bir yere döndü, dünya da... Hele Ortadoğu... Zaten anlaşılması güç bir yerdi, hassas dengeleriyle haşince oynanınca iyice anlaşılmaz oldu.

Türkiye'nin baş döndürücü gündeminden nefes alıp biraz yakın çevreye baktıkça tuhaf tuhaf cümleler duymaya, alışık olmadığımı gelişmeler görmeye başladık.

Mesela, aylarca "El Kaide'nin Suriye'deki kolu" diye bahsettiğimiz El Nusra'nın "Halep'i El Kaide'den temizlediği" haberleri çıktı...

Sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak-Şam İslam Devleti'nin yaptıklarını kast ederek, "Esad rejimine 'ehvenişer' denilecek noktaya gelindi" diye şaşırtıcı bir açıklama yaptı.

Zira bu, Türkiye hükümetinin iki yılı aşkın bir süredir Esad rejimiyle ilgili sarf ettiği en "olumlu" cümle.

Dahası, bu, bir yanda Suriye'de ve bölgede yaşananlar, diğer yanda da Batı'nın dahi Esad'lı bir rejimi kabul etmiş gibi göründüğü bir dönemde Türkiye'den son iki yıldır mevcut konjonktüre en yakın, ayakları en çok yere basan yapılan açıklama, aynı zamanda...

SURİYE DERKEN, OLAN IRAK’TA OLUYOR
Suriye için saatleri Şubat ayında Montrö'de yapılacak olan "Cenevre 2" zirvesine kurduk. Ancak Irak'taki gelişmeler de pek yabana atılabilecek gibi değil...

Özetlemek gerekirse, Davutoğlu'nun neredeyse Esad'a "ehvenişer" demesine neden olan Irak-Şam İslam Devleti, yani kısa adıyla IŞİD, Irak'ta önemli mevziler kazanmaya başladı.

Yazının Devamını Oku

Hayatı boyunca kimseden borç almamış bir adam

10 Ocak 2014
Geçen yılın bu yıla miras bıraktığı en önemli figürlerden birisi, Yasin El Kadı.

Yani, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda adı geçen, Suudi işadamı. Ya da artık tekerleme gibi dilimize dolanan sıfatıyla "ABD ve AB'nin kara listesindeki El Kaide finansörü"...

Ya da Başbakan Erdoğan'ın deyimiyle "kendim kadar güvendiğim bir isim"...

Veya kendi anlatımıyla ailesinin varlığı sayesinde "bugüne kadar kimseden borç istemek zorunda kalmadan yaşayan" bir işadamı...

İşte tüm bu farklı anlatımların ortasında, "Yasin El Kadı kim" sorusundan çıktım yola ve
internet aleminin, dijital arşivlerin derinliklerinde kayboldum..

Ancak değil kafamdaki soruları yanıtlamak, mevcut sorulara yenileri eklendi.

Yazının Devamını Oku

2013'ü gönderirken...

3 Ocak 2014
Bugün itibariyle 10 gündür susmuyor telefonum. Başında '+' olan telefonlar tarafından sürekli aranıp, aynı soruyla karşılaşıyorum: "Türkiye'de ne oluyor?"

Dürüst olmak gerekirse, yıllardır böyle canhıraş çalmıyordu telefonum. Yabancı arkadaşların, finansal analistlerin, gazetecilerin telefonları Haziran ayında başladı. Yani, Gezi protestoları döneminde...

Telefon yine, durmaksızın çalıyor. Üstelik Batı'nın Noel tatilinde olduğu bir zamanda... Yani herkesin 'nasılsa bir şey olmaz' diye tatile çıktığı günlerde...

Oysa herkes yılı çoktan kapatmış, haberini, raporunu hazırlamıştı.

2013'ün unutulmayacak hikayeleri eski CIA çalışanı Edward Snowden'ın sızdırdığı belgelerle ortaya çıkan dinleme skandalı, Papa'nın "istifası" ve yeni Papa'nın Katolik dünyasına getirdiği değişiklikler, İran-ABD yakınlaşması ve elbette Suriye'ydi.

Ancak, 17 Aralık'tan beri Türkiye'de yaşadığımız baş döndürücü gelişmeler, sadece bizim değil, Batı'dakilerin de gündemini değiştirdi.

Evet, Mayıs sonu-Haziran boyunca Gezi Parkı eylemleri Türkiye'yi uluslararası gündeme taşımıştı.

Time dergisinin yılın en iyi 10 fotoğrafı seçkisinde Gezi Parkı eylemlerinden bir kare yer almış, Wall Street Journal'ın yaklaşık 250 fotoğraf için açtığı oylamada da yine aynı dönemden bir kare en yüksek oyu olan beş resim içinde kendine yer bulmuştu.

Ama, 10 gün önce patlak veren olaylar işin rengini de değiştirdi. Artık Türkiye'de yaşananlar, güzel fotoğraf karelerinden ibaret değil.

Yazının Devamını Oku

Kim bu taş gibi hatun?

27 Aralık 2013
Sanırım artık dünyada Danimarka Başbakanı'nın hoş bir kadın olduğunu bilmeyen kalmadı.

Olay malum... Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, Nelson Mandela için düzenlenen devlet töreninde ABD Başkanı Barack Obama ve İngiltere Başbakanı David Cameron ile birlikte cep telefonuyla kendi fotoğraflarını çekerken yakalandı.

O sırada, Michelle Obama'ya takılan gözler, hemen bir kıskançlık hikayesi yazıverdi. Fotoroman gibi kareler bir anda tüm dünya medyasını, sosyal medyayı sardı.

Tabii, bu fotoroman da Michelle Obama'nın Helle Thorning-Schmidt ile sohbet edip, kahkaha attığı kareler yer almadı.

Sonuçta herkesin konuştuğu, bir anda dünyanın gündemine oturan nur topu gibi bir kıskançlık öykümüz oldu.

Tabii, Mandela gibi bir ismin cenaze töreninde uygunsuz davranıldığından hoş, güzel bir dünya liderinin, hoş, yakışıklı bir başka dünya liderine kur yapmasına varan kadar sayısız tartışma aldı başını gitti.

Ha bir de, dünyada Danimarka başbakanı yaptığı işlerle değil, güzelliğiyle dünya manşetlerini süsledi.

Üstelik, kendi ülkesinde tarih yazmış olmasına, bugün sadece dünyanın değil, Avrupa'nın sayılı kadın liderlerinden biri olmasına karşın bu olayla “meşhur” oldu, Helle Thorning-Schmidt.

TANIMADIM, SONRA ÖĞRENDİM

Yazının Devamını Oku

"Dünyanın en bölünmüş ülkesine hoşgeldiniz"

13 Aralık 2013
Bu sözleri duyduğumda sene 2008'di. Sözlerin sahibi ise dünya eski boks şampiyonu Vitali Klitschko...

Klitschko, bugün yaklaşık 10 gündür ayakta olan Ukrayna muhalefetinin en önemli liderlerinden birisi...

2008 yılında, Kiev'de bir düşünce kuruluşunun düzenlediği konferans sırasında tanıştık, Klitschko ile. Önce bir konuşma yaptı, ardından öğle yemeğinde aynı masada oturduk.

Öncelikle, hafif aksanlı, akıcı İngilizcesine şaşırdım. Zira, ağırlıklı olarak Ukrayna'nın SSCB'nin parçası olduğu dönemlerde eğitim görenlerde pek bulunan bir özellik değildir, bu.

Sonra ülkesiyle ilgili anlattıklarından etkilendim. Ve neden Ukrayna'yı "dünyanın en bölünmüş ülkesi" olarak tanımladığını anladım.

Zaten Ukrayna'da geçirdiğim yaklaşık bir haftada gördüklerim Klitschko'nun anlatımını destekler nitelikteydi.

İKİ TARAFTAN ÇEKİŞTİRİLEN ÜLKE
Ukrayna, belki de SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığını kazanan ülkeler arasında en talihsiz olanı.

Talihsiz diyorum, çünkü coğrafi konumu nedeniyle iki taraftan birden çekiştirilen bir ülke.

Yazının Devamını Oku