Gizem Aydoğan

Bitki Yetiştiriciliğinin İyileştirici Gücü

12 Temmuz 2019
Bu aralar bana en çok sorulan soru “Ne oldu da sen bitkilere sardın?” Çünkü iyileştirici gücünün yeni farkına varıyorum.

Armut 20 yıl sonra dibine düştü

Aslında ben bitkilere, ağaçlara ve toprağa doğdum ama yetiştirme kısmına 6 ay öncesine kadar bulaşmamıştım.

Ailem Yalova’da profesyonel tarım yapan bir aile. Ben çocukken şeftali, erik, elma vardı arazilerde; şimdi ağırlıklı olarak kivi ve yaban mersini yetiştiriyorlar. Dolayısıyla henüz 4-5 yaşındayken ağaç nasıl budanır, fidan nasıl dikilir, meyve nasıl toplanır zaten biliyordum. Ancak o dönemlerde bu benim için kaçmak istediğim bir işten ibaretti. Yağmur yağsın da tarlaya gidemeyelim, çizgi film izleyelim diye dört gözle beklediğimi hatırlıyorum :) Akranların sokakta oynarken 7-8 yaşında bir çocuğun elma kovası taşıması takdir edersiniz ki pek de çekici değil.

Üniversiteye geldikten 10 yıl sonra, 3 sene önce başladı bu bitki yetiştirme serüveni bende. Hayatımın zorlu dönemlerinden birinde hep söylediğim gibi “Her şey bir yaprakla başladı”. Yani yıllarca topraktan kaçan ben 20 yıl sonra evi bir ormana çevirmeye başladım. Sanıyorum toprakla uğraşmak bizim ailede genetik :)

Anneler gününde gazetede dağıtılan kalanşoların masaya düşen bir yaprağını plastik bir bardakta suyun içinde köklendirmenin verdiği rahatlık, o dönem müthiş gelmişti. Aylardır hızla ve stresle artan kalbimin atışının yavaşladığını ve beni rahatlattığını bir süre sonra fark ettim. Birkaç ay sonra bir akşamüstü ofisten çıkarken kucağımda 15 kalanşo yaprağı taşıdığımı hatırlıyorum.

O günden beri de gittikçe artan bir keyifle bitkilerle ilgili okuyor, öğreniyor ve ev yeşillerimi çoğaltıyorum.

Bitkilerin rahatlatıcı ve iyileştirici gücü

Yazının Devamını Oku

Cesaret Kadınlara Çok Yakışıyor

16 Nisan 2019
Sosyal sorumluluk projeleri ile ilgili birkaç sene önce hissettiğim şeyleri maalesef hissetmiyorum. Üzgünüm ama bazı markalar bu projeleri PR amaçlı kullanıyor. Sadece PR amaçlı yürütülen sosyal sorumluluk projeleri de 10 metre öteden belli oluyor. Gerçekten ruha dokunan, hedefi olan ve toplumu destekleyen sosyal sorumluluk projeleri ise bazen geri planda kalıyor.

Bugüne kadar beni en çok etkileyen, gerçekten bir hedef ile yola çıktığına inandığım projelerin başında Prima’nın Prematüre Bebekler için yürüttüğü, prematüre bebek bezi geliştirdiği ve bu bezleri hastanelerdeki prematüre bebek servislerine bağışladığı #PrematüreGücü geliyordu.

Bir diğer sosyal sorumluluk projesi Kanser Savaşçıları Derneği’nin Saçım Saçın Olsun projesiydi. Elidor sosyal sorumluluk bilinciyle bu kampanyayı destekledi. Fi dizisi oyuncuları, influencerlar ve kuaförler bu proje için gönüllü oldu. Gerçek bir farkındalık yaratıldı. Saçlarını kestirmeyi aklından bile geçirmeyen kadınlar bu projeye destek vermek için kuaförlerin yolunu tuttu.

Yakın zamanda edindiğim bilgilerle bir marka daha radarıma girmeyi başardı: Benefit.

Benefit Cosmetics Mayıs 2019 boyunca yürüteceği sosyal sorumluluk kampanyası gelirin %3’ünün bağışlandığı PR amaçlı kampanyalardan değil. Mayıs 2019 boyunca Türkiye dahil tam 21 ülkede Benefit Kaş Bar’larda Kaş Şekillendirme Servisleri verilecek. Sıkı durun. Bu kaş barlarda verilen hizmetlerin %100’ü bağışlanacak. Türkiye’de bağış yapılacak adres AÇEV yani Anne Çocuk Eğitim Vakfı. Bu Proje Türkiye’de 2017’de başlatıldı. O günden bugüne de binlerce anne çocuk baba yani aile desteklendi.

Kadınların süper güçlerinin doğru kaynak ve araçlar ile ortaya çıkarılabileceğini savunan marka, dünya çapında yürüttüğü Cesur Olan Güzeldir kampanyasını da bu projeyle destekliyor. Yani diyor ki, siz kadınlar cesur olun çünkü biz arkanızdayız. Gerçekten de kendi kendine cesaret etmek öyle zor ki. Ufak bir rüzgar bile kocaman yelkenleri şişirmek için harekete geçirebiliyor.

Mayıs ayında karşınıza bir Kaş Bar çıkarsa uğramayı ihmal etmeyin.

Çünkü birbirimize destek olunca çok güzeliz.

Siz değerli okuyucularımızın en çok ruhuna dokunan sosyal sorumluluk projelerini bana yazın.

Yazının Devamını Oku

#KadınOlmasa KADIN Olmaz

8 Mart 2019
Birilerinin ne dediğinin öneminin olmadığı, kadınlığımızla değil YAPTIKLARIMIZLA anıldığımız, KENDİMİZ olabildiğimiz günlere.

Kadın olmak ANNE OLMAK değildir.

Kadın olmak SEVMEK değildir.
Kadın olmak ÜZÜLMEK değildir.
Kadın olmak AĞLAMAK değildir.
Kadın olmak GÜLMEK değildir.
Kadın olmak ÇABALAMAK değildir.
Kadın olmak AŞIK OLMAK değildir.

Yazının Devamını Oku

Teselli Mutsuzluğu mu İlgi İhtiyacı mı?

29 Ocak 2019
Bugünlerde kime “Nasılsın?” veya “Hayat nasıl gidiyor?” desem ilk anlatmaya başladığı şey sorunlar, kavgalar, dertler oluyor. Bir süre önce kendimi de bu grubun içinde bulunca dikkatimi konuya verip neden bu hale geldiğimizi gözlemlemeye başladım.

Şikayetin Sebebi İlgi İhtiyacı Olabilir mi?

Şüphesiz ki ruh hali, ev hali, medeni hal veya maddi hal ile ilgili olumsuz bir açıklama yaptığımızda muhatabımız ile sohbet için bir kapı açmış oluyoruz.

Olumsuzluklar üzerinden iletişimi devam ettirmek sanıyorum daha kolay geliyor. İşteki yoğunluk, eşle yaşanan sorunlar, çocuklar, okuldaki dertler, ailevi problemler hepsi birer malzeme. Birinin bize ilgi göstermesini istediğimiz için olumsuz olaylara odaklanıyor ve hatta bu olayları çarpıtıyor olabilir miyiz? Çözüme değil sorunlara odaklanmak işimize geliyor olabilir mi? Sorunlu taraf olunca pamuklara sarılıp sarmalanmak hoşumuza gidiyor ve aslında mutsuzluklarımızdan besleniyor muyuz?

Yoksa Teselli Mutsuzluğu mu Bizimki?

Bazen de farkında olmadan bir mutsuzluk kara deliğine girdiğimizi düşünüyorum. Aslında elle tutulur bir derdimiz olmasa bile karşımızdakinin mutsuzluğunu hissediyor ve mutluluğu paylaşmanın 'ayıp' olacağını düşünüp “Benim hayatım da o kadar matah değil” minvalinde cümleler kuruyor ve aklımız sıra teselli ediyoruz. Teselli mutsuzluğu belki de bizimkisi.

“Arkadaşlar böyle günler içindir, karşındakinin mutsuz olduğunu görerek kendi mutluluğunu gözüne sokmamalısın” diyor olabilirsiniz.

Ya da “Olumsuzluklar da yaşıyoruz hiç mi anlatmayacağız?” da diyebilirsiniz.

Haklısınız.

Yazının Devamını Oku

Marie Kondo Yöntemi ile Hayatı Sadeleştir

21 Ocak 2019
Bir süredir hayatımın merkezinde “hayatı sadeleştirme isteği” var. Hayatı sadeleştirme isteğimin çıkış noktası ise ev.

Eşya ayıramadan iki evi birleştirince ortaya müthiş bir kaos çıktı. Öyle ki kiminin evinde hiç bulunmayan printerdan bile bizim evde 2 tane var. Hal böyle olunca son zamanlarda etrafımdakilere sürekli eşyalarıma düzen getirme isteğimden bahseden durumdaydım. Yardımıma yakın bir arkadaşım yetişti ve beni onunla tanıştırdı: Marie Kondo.

Japon yaşam alanı düzenleme uzmanı Marie Kondo ve hayatı sadeleştirmek için geliştirdiği KonMari yöntemi bu aralar tam da aradığım çözümdü.

Temeli şu: Evinizdeki yere göre değil eşyalarınızın sizi hissettirdiğine göre hangisinin gidip hangisinin kalacağına karar verin. Düzensizliğin sizi mutsuz ve enerjisiz hissettirmesine izin vermeyin mottosuyla hareket eden Marie Kondo ile hayatını sadeleştirenler kafilesine ben de katıldım.

Marie Kondo Yöntemi nasıl uygulanır?

Marie Kondo yönteminde sadeleştirmeye kıyafetler gibi kişisel eşyalarla başlamak gerekiyor. Dolabınızdaki bütün kıyafetleri yatağın üzerine yığıyorsunuz. Hepsini üst üste koyunca koca bir kıyafet yığını oluyor. Sonra tek tek elinize alıp size ne hissettirdiğine odaklanıyorsunuz. Mutlu ve keyifli hissettiriyorsa kalıyor, mutsuz hissettiriyorsa bağışlanmak üzere ayrılıyor. Vermek üzere ayırdığınız kıyafetlere de içinizden teşekkür ediyorsunuz ki olumsuz hislerle ondan ayrılmayın.

Hafta sonu bu yöntemle sabahtan akşama kadar kıyafetlerimi ayırdım.

Sonuç: 7 çanta kıyafet, 25-30 çift ayakkabı ile vedalaştım. 4 senedir giymediğim ancak veremediğim de bir sürü kıyafeti kenara ayırdım.

Yazının Devamını Oku

Kadına Şiddet Her Zaman Bağıra Bağıra Gelmiyor

11 Ocak 2019
Kadına şiddet…Yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada en can yakan gerçeklerden biri.Ülke, coğrafya, meslek grubu ayırmıyor.

Peki biz neler yapıyoruz?

Geleneksel ve sosyal medyada kadına şiddet ile ilgili mücadele veriyoruz.
Bakanlıklar, vakıflar, dernekler her gün Kadına Şiddet kampanyaları yürütüyor.
Kadına şiddet davalarında emsal teşkil edecek kararlar veriliyor, şiddete meyilli kişileri caydırıcı cezalar uygulanıyor.

Sonuç: Umut verici ama yeterli değil.

Peki neden aynı noktada sayıyoruz gibi geliyor?
Ya da kökten çözüm için ne yapmak gerekiyor?

Bence ilk olarak şunu anlamak gerekiyor:

Yazının Devamını Oku

Yeni Yıl Kararları Neden Hayata Geçmez?

4 Ocak 2019
Yeni yıl geldi, geçti ve bir takım kararlar aldınız sanıyorum. Yeni yıl kararları pek popüler bir konu elbette ama bence çoğumuzun burun kıvırdığı gibi ve içinden “Aman nasılsa yapamayacağım ama işte eğlence olsun” dediği bir konu değil.

Bana sorarsanız gayet keyifli bir konu.

İnsanın kendini değiştirmek istemesi müthiş. Hele ki kendini beğenmişliğin meziyet olarak algılandığı günlerde daha da müthiş.

Hayatında kötü giden şeylere DUR demek istemekten güzel ne olabilir.

Bir sıfır noktasına hepimizin ihtiyacı var.

Yılbaşı da tam ihtiyaç duyduğumuz sıfır noktasından başkası değil.

O nedenle yeni yıl kararı alan arkadaşlarınıza veya kendinize göz devirmeyi bırakın.

Bıraktıysanız gerçekleştirmek için 3 basit önerim var:

1.

Yazının Devamını Oku