Feriha Dildar Şenkaya

Çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekleyin

17 Ağustos 2007
Her çocuğun zihinsel kapasitesi diğerinden farklıdır. Ancak zihinsel gelişimi destekleyecek yollarla bu kapasitenin artırılması, bir başka deyişle sahip olunan malzemeden en kaliteli ürünün çıkması mümkün... Geçmişte yenidoğanın çevre ile ilgili algılarında yetersizliğe inanılırdı. Ancak bugün pek çok farkındalığa sahip olduklarını biliyoruz. Örneğin annelerini ve yakın çevreyi ilk günden itibaren anlamaya, tanımaya, sesler ve duygular arasında bağlantılar kurmaya başlıyorlar.

Doğumdan hemen sonra, bebeğin beyni öğrenmeye hazır geniş bir alandır. Yakın çevre bebeğe ne kadar çok ve kaliteli mesaj verirse, beyinde öğrenme ve güçlü zihinsel donanım için o kadar kuvvetli bir zemin oluşabilir. En güçlü mesajlar ise anne ve yakın çevrenin koşulsuz sevgi ve ilgi ile bebeği ele almasıyla sağlanabilir.

Elbette her çocuk farklı zihinsel kapasiteye sahiptir. Ancak sahip olunan malzemeden en kaliteli ürünün çıkması, bebeğe gösterilen aktif ilginin zenginliğine bağlıdır. 0-3 yaş arası çocuğunuz için, yeterli ve doğru zihinsel uyarımları sevgi dolu bir ilişki içinde ona sunabilen bir yakın çevre oluşturmalısınız. Çocuğunuzun bakımından bir başkası sorumlu olsa dahi bu ortamı bebeğinize sunmasını sağlamaya çalışmalısınız....

Yapmanız gerekenler

İlk günlerden itibaren bebeğin çıkardığı seslere hoş ve sevecen seslerle, benzer vurgularla karşılık verin.

Çocuğunuzun televizyon izlemesini asgariye indirin ve saatlerini bir düzene koyun.

Öfkeyle hareket etmemeye, fiziksel cezalar uygulamamaya, gereksiz ve sert kısıtlamalar koymamaya dikkat edin.

Oyuncakların farklı şekillerde kullanılabilmesine, çocuğun ilgisini çekmesine dikkat edin. Çocuğun, oyuncağın detaylarında boğulmaması ve yaratıcı olabilmesi gerektiğini unutmayın.

Bebeğinizin her tür faaliyetine ilgi gösterin.

Farklı yerler ve kişilerle temas etmesine, düzenli gezmeye çıkartılmasına özen gösterin.

Bebeğinizi uygun kitaplarla sık temas ettirin ve ona masal okuyun.

Yapılan araştırmalar yukarıda sayılan özelliklere sahip bir ev ortamının, çocuğun zihinsel gelişimini önemli ölçüde desteklediğini ortaya koymuştur.

Kendileri ile konuşulan bebekler, 4 aylıktan itibaren daha farklı ses becerileri göstermeye başlamaktadırlar.

Yetişkin ile çocuğun sıcak ve sevgi dolu ilişkisi, çocuğa sunulan oyuncağın kalitesi, zihinsel gelişimin desteklenmesi için özellikle önemli faktörlerdir.

Uyaran açısından zenginleştirilmiş ortamlar, beynin daha iyi gelişmesine yardım eder. Ancak bunu yaparken aşırıya kaçmanın da sakıncalarını unutmamak gerekir.

Aşırı yönlendirilen çocuklarda da girişim ve düşünme becerileri yetersiz kalabilir. Yetişkin tarafından gereğinden fazla denetlenen ortamlarda bebek yeni keşifler yapamaz ve gelişmesi için gereken küçük meydan okumalara fırsat bulamadığı için zihinsel örgütlenmesi eksik kalır.

Anne-babaların bebeğe ve çocuğa uyaran sağlamaları önemli ve gereklidir. Ancak bu aşırı ilgiye dönüştüğünde çocuk kendi adına keşifler yapamaz ve zihinsel gelişimi engellenir. Çocuğunuzun problem çözme becerilerini destekleme ve onu yönlendirme arasındaki ince çizgiden de her zaman haberdar olmalısınız. Gereken sınırlandırmaların yapıldığı, sevgi dolu bir ev ortamı bebeğinizin gelişmesi için çok uygundur.

Birkaç küçük ipucu

Zihinsel ve duygusal gelişimi desteklemek için;

á Çocuğunuzun oyuna aktif katılımını sağlayın.

á Tekrar edici oyunlar çocuğunuz için sıkıcı değildir, öğrenmek için bunlara ihtiyaçları vardır.

á Oyun parkında geçirilen zamanı en aza indirin.

á Evin çocuk için güvenli keşiflere olanak sağlamasına dikkat edin.

á Oyuncaklarını makul miktarda tutun ve değiştirin.

á Kurallı masa başı oyunlarını serbest ve yaratıcı oyunların yerini almayacak kadar oynamaya dikkat edin.

á Bebeğinizle bile konuşun. Dil, zihinsel gelişmenin önemli bir aracıdır.
Yazının Devamını Oku

Çocuk gelişiminde baba faktörü

22 Haziran 2007
Baba-çocuk ilişkisinin niteliği çok önemlidir. Baba, yaratmak istediği otorite ve disiplini, korkutarak oluşturursa, çocuk da dış dünyayı korkutucu olarak görebilir. Baba, erkek çocuk için model, kız çocuk için ise karşı cinsin temsilcisidir.

Babalık rolü, tıpkı annelik gibi çocuğa sahip olmayı istemekle başlar. Baba adayının, çocuğuyla olan ilk iletişimi annenin hamilelik döneminde eşine yardımcı olmasıyla başlar. Özellikle günümüzün getirdiği koşullar babanın çocuğun eğitimindeki yerini genişletmiştir. Çalışan anne sayısının artmasıyla babanın aldığı sorumluluklar da artmıştır.

Bazı teorisyenler, annenin bebekle olan ilişkisinin bebeğin daha sonraki kişiliğini ve sosyal ilişkilerini büyük ölçüde biçimlendirdiğini savunurlar. Diğer yandan da babanın iki yaş evresinden sonraki aşamalarında etkili olduğu belirtilmiştir. Yapılan çalışmalarda baba-çocuk ilişkisinin; zeká, psiko-seksüel ve kişilik gelişimini etkilediği görülmektedir. İlk iki yıldan sonra artık çocuk anne ve babaya eşit mesafededir. Baba, çocuk için dış dünyanın ilk temsilcidir. Bu sebeple baba-çocuk ilişkisinin ilk adımlarının atıldığı bu dönemde aynı zamanda çocuğun dış dünyayla ilgili düşüncelerinin de ilk adımları atılmış olur. Bu bağlamda olumlu baba-çocuk ilişkisi, çocuğun dış dünyaya daha güvenle bakabilmesini sağlar. Buna paralel olarak çocuğun kendi kafasında yarattığı baba imgesi de çocuğun ileride dünyaya yaklaşımının temellerini oluşturur.

Erkek çocuklar erkeksi gücü, mücadeleyi, rekabeti, yenme ve yenilmeyi baba ile deneyimler. Ayrıca erkek çocuk beş yaşından sonra kendi cinselliğini fark etmeye başlayınca babayı taklit etmeye, onun gibi olmaya çalışır. Kızlar ise erkek dünyasına ait ilk yatırımlarını babaları sayesinde oluştururlar. Anne ve babanın çocuğun eğitimindeki yeri birbirini tamamlar ve destekler niteliğindedir. Baba, genellikle disiplini sağlayan, anne ise aileyi bir arada tutan kişi olarak görülür. Anne, kız çocuk için model, erkek çocuk için karşı cinsin temsilcisidir.

Daha iyi bir baba olmak için

l Çocuğunuzun gelişimini anne karnından itibaren takip edin.

Çocuğunuz üzerinde korkuya dayalı bir disiplin uygulamayın. Sizinle rahat ve açık bir ilişki kurabilmesi için ona fırsat verin. Tam tersi olarak tamamen disiplinsiz, kuralsız ve kontrolsüz bir disiplinin de çocuk üzerindeki olumsuz etkilerini göz ardı etmeyin.

Annelerin yaptığı gibi sizler de çocuğunuza onu her koşulda sevdiğinizi belirtin.

Çocuğunuzun zihinsel ve cinsel gelişimi için sizin de anne-çocuk ilişkisinin içinde olmanız gerektiğini unutmayın.

Çocuğunuza verdiğiniz her sözü tutmaya çalışın, tutamayacağınız sözleri vermeyin.

Çocuğunuzun ve sizin ortak sevdiğiniz bir aktivite edinin.

Çocuğunuzun fikirlerini dinleyin, onunla paylaşın.
Yazının Devamını Oku

Lütfen bana hayvan alın

30 Nisan 2007
Şartlarınız uygunsa evde hayvan beslemek isteyen çocuğunuzu sakın kırmayın... Çünkü bu sevimli dostlar; onların sorumluluk, güven ve empati duygularını geliştirirken; ölüm ve hayatla ilgili birçok gerçeği görmelerine de yardımcı olur.

Hayvanlar çocuğun hayatına, doğumundan itibaren girer. Peluş ayılar, plastik hayvanlar, çiftlik hayvanları sürekli onlarla beraberdir. Hayvanlar, çocuklar için koşulsuz seven, güven verici arkadaşlardır. Her an onların yanında olur. Hayvanların üzerinde kurdukları kontrol ve zor zamanlarında onlardan aldıkları destek, çocuğun kişiliğinin gelişmesinde önemli rol oynarken; disiplini, sorumluluğu, ölüm ve hayatla ilgili birçok gerçeği görmelerine de yardımcı olur.

Bazen, çocuklara en basit sorumluluklarını yerine getirmeleri için defalarca hatırlatma yapmak gerekebilir. İşte bu sorumluluk ve aidiyet duygusunun gelişmesinde evcil hayvanlar etkili olabilir. İlk başta evcil hayvanlar çocuklar için sadece birer oyuncak gibidir... Fakat o hayvanı kendi himayesine aldığında ona en iyi şekilde bakabilmek için çaba sarf edecektir. Örneğin zamanla kaçta yemek vereceğini, ne zaman dışarı çıkaracağını öğrenecektir. O varlığın kendine ihtiyacı olduğunu bilmek çocuğun kendine olan güvenini pekiştirecektir.

Birileri tarafından koşulsuz sevilme, onaylanma ve olduğu gibi kabul edilmek biz yetişkinler kadar çocuklara da iyi gelir. Hayvanlardan gördükleri koşulsuz sevgi onların kendilerine olan saygı ve güvenlerinin gelişmesine yardımcı olacaktır. Çocuklar koşulsuz sevgiyi gördüklerinde aynı şekilde koşulsuz olarak severek karşılık verirler.

Evcil hayvanlarla kurdukları bu özel ilişkiden güvenmeyi, sevmeyi, şefkati, empatiyi ve yardımseverliği öğrenirler... Kimi zaman arkadaşları ve anne babalarıyla paylaşamadıkları sırlarını onlarla bile paylaşırlar.

Anne-babalar çocuklarına bu süreçte sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda yardımcı olmalılar. Evcil hayvanlarıyla ilgili tüm sorumlulukları onlara yüklememeli ancak çocuklarının buna hazır olduklarını anladıklarında işi onlara bırakmalılar. Aksi takdirde çocuklar, tamamen üzerlerinde olan yükten sıkılabilirler ki bu durumda onların ileriki yaşamlarındaki sorumluluk duygularını da olumsuz etkileyebilir.

Ancak çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi için evde evcil hayvan beslemek zorunda değilsiniz. Eğer bir hayvanla yaşamak ya da başa çıkmak size ve koşullarınıza uygun değilse bunu çocuğunuza gerekçeleriyle anlatın.

BU UYARILARA KULAK VERİN

1Bazen ebeveynler kendileri hayvanlardan korktuklarından çocuklarını da korkutarak, onlarda fobi gelişmesine neden olabilirler. Evde hayvan beslemeseniz de çocuğunuzun hayvanlara olan ilgisini desteklemelisiniz.

2Çocuğunuza ona nasıl güvenle bakacağını öğretin. Eğer hayvanı sıkarsa veya canını acıtırsa zarar görebileceğini anlatın.

3Evinize hangi hayvanı almak istediğinizi ve ona en iyi şekilde bakabilmek için ne kadar zamanınız olduğunu iyi belirleyin.

4Başlangıç olarak kuş, balık, ve kaplumbağa alabilirsiniz. Direk bütün sorumluluğu çocuğunuza vermektense ona küçük sorumluluklar veren hayvanlarla başlamak daha iyi olabilir.

5Çocuğunuzun hayvanı öldüğünde bunu anlamaya çalışın. Onun en yakın arkadaşını kaybetmiş olması onun için baş edilmesi çok zor bir olaydır. Bunu küçümsemeyin. Onu dinleyin ve rahatlatmaya çalışın.

6Çocuğunuza ölümü anlayabilmesi ve kabullenmesi için ona zaman tanıyın. Hatta ölüm kavramını daha rahat anlayabilmesi için ölen hayvana bir tören düzenleyin.

7Hayvanının ölümünden sonra onu rahatlatmak için uyuduğunu söylemeyin. Ölümü anlayabilmesi ve geri dönülmezliği kavrayabilmesi için bu durum iyi bir fırsat olabilir.
Yazının Devamını Oku

Okul öncesi dönemde sosyalleşme ve yasaklar

26 Şubat 2007
Okul döneminde birçok çocuğun eve "Anne, Ali beni itti" gibi şikayetlerle geldiği olmuştur. Ya da tam tersi bazı anne-babalar, çocuklarının diğerlerine zarar verdiği şikayetleri ile karşılaşmıştır. Bu durumda çoğu anne ne söyleyeceğini, nasıl tepki vereceğini bilemez. Genellikle de çocuklarına kendilerini nasıl koruyacaklarını anlatmaya başlarlar.

3yaşından itibaren anne ile bağımlı ilişkiden uzaklaşmaya başlayan çocuklar, daha hareketli ve özgür olurlar. Bu dönemde çocuğa, diğerlerine ve çevreye zarar vermemesi yönünde kurallar konulmalı ve şiddet de yasaklanmalıdır. Ancak bu yasaklamalar şiddet kullanmadan, gerekirse nedenleri tekrar tekrar anlatılarak yapılmalıdır. Aksi halde yetişkinden fırsat bulduğu ilk anda çocuk şiddete başvurur.

Çocuğunuzun her türlü duygusunu kabul ederseniz, onun istenmeyen davranışlarda bulunmasını engellemiş olursunuz. Örneğin kardeşini kıskanan ve o an için ondan nefret eden çocuğunuzun "Senden nefret ediyorum" demesini tolere edebilirseniz, gidip kardeşine vurmasını bir şekilde engellemiş olursunuz. Sözel olarak duygularını ifade etmesi için onu teşvik etmelisiniz, çünkü kendisini kolay ifade eden bir çocuk sorunlarını daha kolay çözecektir.

Çocuğunuz 5 yaşına gelince "empati" kavramı yavaş yavaş gelişmeye başlayacaktır. Karşısındaki kişiye saygı duymayı ve onların kalbini kırmamayı da öğrenecektir. Çocuğunuzun kendi duygularını ve başkalarının duygularını fark etmesine yardımcı olmak için onunla rol değiştirme oyunları oynayın. Böylece hem karşısındaki kişinin duygularını anlayabilmeyi hem de kendi duygularını nasıl ifade edeceğini öğrenmiş olacaktır.

Genellikle çocukların içindeki agresyonun ilk belirtileri yuva yıllarında ortaya çıkar. Böyle bir durumda çocuğunuz kendini iyi hissetmediği için, ne sizin tavsiyelerinizi dikkate alacak ne de iyi olmak için çaba sarf edecektir. Unutmayın, şiddeti şiddetle durdurma çabanız ileride daha büyük patlamalara sebep olur. Yapmanız gereken çocuğunuzun duygusunu değiştirmektir.

Bazı zamanlarda çocuğunuzu düşünmesi için odasına göndermeniz de faydalı olabilir. Ancak bunun yerini ve zamanını çok iyi ayarlamanız gerekmektedir. Özellikle yerin iyi ayarlanmadığı durumlar, (bütün sınıfın önünde onu diğer odaya yollamak gibi) çocuğun küçük düşmesine neden olur. Bu da daha çok sinirlenmesinden ve krizin büyümesinden başka bir işe yaramaz.

Ailelere önemli ipuçları

* Çocuğunuzun "saldırgan" davranışlarına şiddetle sınır koymaya çalışmayın

* Sosyal kurallar için gerekirse tekrar tekrar açıklamalar yapın

* Çocuğunuzun "yasakları" değerlendirebilme becerisini geliştirin

* Sosyal yasakların, iyi konulduğunda çocuğunuzun gelişimine yardım eden yapılar olduğunu unutmayın

* Onları anlamaya, davranışlarının nedenlerini bulmaya çalışın

* Cezalandırmadan direkt duygularına yönelin

* Olumlu davranışa teşvik edin

* Empati duygusunu geliştirebilmek için rol oyunları oynayın

* Duygularını kabul edin fakat onları olumlu gösterebilmesi için de yardımcı olun

* Onlara model olun, sorunları nasıl çözdüğünüzü gösterin
Yazının Devamını Oku

’Hayır’ diyebilmenin sırrı

19 Şubat 2007
Hiçbir kuralın olmadığını, herkesin her istediğini, istediği zaman yapabildiğini düşünebilir miyiz? Böyle bir hayat herkes için çok zorlayıcı olmaz mı? Sonuçta çocuklarımıza özgürlüğü elbette öğretmeli, ancak onların limitleri ve kuralları sindirmelerine de yardımcı olmalıyız. Özgür olmanın da mutlaka bir sınırı vardır. Özgür olabilmemiz için, yaptığımız davranışları yargılayabilmeli, sonuçlarını düşünebilmeli ve onların sorumluluğunu alabilmeliyiz. Çocuklarımıza koyduğumuz kurallar da onları sınırlamak yerine, onlara sınırları olan dünyada özgürce nasıl hareket etmeleri gerektiğini öğretir.

Bazen ebeveynler, çocuklarına "hayır" demekte zorlanırlar, onlara kıyamazlar. Fakat önemli olan her şeye "hayır" demek değil, zamanında ve yerinde "hayır" diyebilmektir. Dış çevreyi keşfetmesi için çocuğa tanınan zaman, onun için her anlamda olumlu bir süreçtir. Ona koyduğunuz kurallarla, onun keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz.

Çocuklar belirli yaşlarda her şeye karşı daha meraklı olurlar. Onların merak ettikleri veya peşinden gitmek istedikleri şeylerin onlara uyup uymadığını anlatmak ebeveynlere düşer. Bazı anne-babalar, çocuklarının meraklarına ket vurmamak adına, çocukları için tehlike içeren durumlarda bile bazen tepki vermez, onların görerek öğrenmesini isteyebilirler. Bu bazı durumlarda işe yarayabilir, fakat gerçekten tehlike içeren durumlarda anne-babanın "Hayır, bunu yapamazsın" demesi gereklidir. Eğer sizler anne-babaları olarak onları tehlikelerden korumazsanız, dünya onlar için tehlikelerle dolu bir ortam olacaktır.

Çocuk kendi kurallarını kendisi koyamaz, hiçbir kuralın ve yasağın olmadığı yerde de kendini güvende hissedemez. Kendini güvende hissetmeyen ve korkan çocuk araştırmaktan ve merak etmekten de vazgeçebilir.

Tekrarlanan uyarılar sabrınızı taşırmasın

Küçük çocuklarda kuralları tekrarlamak, somut ve soyut olarak onları ödüllendirmek, kuralların sınırlarını ve sürekliliğini sağlamak açısından olumlu olabilir. Özellikle küçük çocuklara yapılan ve sürekli tekrarlanan uyarılar, bazen anne-babaların sabrını taşırabilir. Fakat çocuğunuzun yapılmaması gereken davranışı içselleştirebilmesi için yeterli farkındalığa ve otokontrole sahip olması gerektiğini unutmamalısınız.

Çocuğunuzda yerleşmesini istediğiniz davranış iyice sağlamlaşana kadar onu maddi ve manevi olarak ödüllendirmeye devam etmeye çalışın. Çocuğunuz büyüdüğü zaman bile onu ödüllendirmeyi ve onunla uzun uzun konuşmayı sürdürün. Çocuğunuzun yaşı ne kadar büyürse büyüsün, sonuç olarak onlarda yerleştirmek istediğimiz davranışlar hep aynı zemine dayanmaktadır.

Doğru yerde ve doğru zamanda kullanılan "hayır" kelimesi, çocuğunuzun hayatını düzene soktuğu gibi onu dış çevreye ve sosyal hayata da hazırlar. Çocuklarınızın süper egolarını oluşturmak anne-babalara düşen en önemli görevlerden biridir. Onların toplum içerisinde nasıl davranmaları, ne söyleyip ne söylememeleri gerektiğini öğretmek için öncelikle onlara model olmaya çalışmalısınız. Aksi takdirde nerede, nasıl davranması ve nerede durması gerektiğini bilmeyen çocuk, bir süre sonra farklı problemlerle karşı karşıya gelebilir. Örneğin okulda arkadaşlarını hırpalayan ve bunun yanlış olduğunu bilmeyen çocuk, bir süre sonra arkadaşları tarafından dışlanabilir ve yalnız kalabilir.

Çocuklarımızı tehlikelerden uzak tutmak ve onları hayata hazırlamak için birçok uyarılarda bulunuyoruz, fakat önemli olan o anda onun enerjisini başka şeye yöneltebilmektir. Örneğin "Kalemlerinle duvarları boyayamazsın ama istersen bu kağıda resim çizebilirsin" veya Bu şekilde kardeşine vuramazsın ama bu kum torbasına istediğin kadar vurabilirsin" gibi... Bu şekilde hem çocuk tamamen yapmak istediği bir şeyden uzaklaştırılmamış hem de doğru olan davranışı öğrenmiş olacaktır.

Yanlış "hayır" kullanımı

Bazı anne-babalar, çocuklarının da kendileri gibi olmalarını ve kendileri gibi düşünmelerini isterler. Çocuklarının yapmak istediği davranışı sırf onların değer yargılarına veya bakış açılarına ters düştüğü için kabul etmezler, hatta izin vermezler.

Oysa onların bizlerden farklı bireyler olduklarını, kendi hayatları ve hayalleri olduğunu kabul etmeli, sadece kendilerine ve başkalarına zarar verdiği durumlarda müdahale etmeliyiz. Onlara bazı kuralları verirken, aynı zamanda bazı esneklikler de sunmalıyız. Bu şekilde onlar da kendi kişiliklerini yaratıp birer birey haline gelebilirler.

AKLINIZDA BULUNSUN

"Hayır"ları yumuşak, sıcak, ancak kararlı bir tonda söyleyin.

Hayır dediğiniz şeye karşı çocuğun ilgisi artabilir. Sizi bıktırıncaya kadar bu isteğini tekrarlayabilir. Sabırla direnebilirseniz, amacınıza ulaşmış olursunuz.

Çocuğun bir şey yapmasına izin vermiyorsanız, çocuğa farklı alternatifler sunmaya çalışın.

Çocuğunuzun sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atmayacak durumlarda çok fazla müdahaleci olmamaya özen gösterin.

Kuralları ve sınırları içselleştirebilmesi için onu maddi, manevi ödüllendirmekten kaçınmayın.

"Hayır"larınızı mutlaka davranışlarınızla destekleyin.
Yazının Devamını Oku

Eşimin çocuğu ile nasıl ilişki kurmalıyım

3 Ocak 2007
Yeniden evlilik haberinin çocuğa nasıl verileceği çok önemli... Böyle bir durumda en sık düşülen hata ise çocuktan söz konusu evlilik için izin istemek... Böyle bir durumla karşı karşıyaysanız, izin istemek yerine durumunuzu ona uygun bir dille anlatmanız yerinde olur.

Toplumumuzda boşanma oranı hızla arttığından çocukların üvey anneye/babaya sahip olma olasılığı da gittikçe artmaktadır. Yapılan araştırmalarda boşanan çiftlerin 3 ile 5 yıl aradan sonra yeni bir evlilik yaptıkları görülmüştür. İkinci evliliklerde karşılaşılan en büyük sorun ise çocuklardan gelen tepkilerdir.

Yeniden evlilik haberinin çocuğa nasıl verileceği bu konu için kilit noktadır. Öncelikle çocuğa bu haberi verirken, evlilik kararının yetişkinlerin kendi hayatları ile ilgili aldıkları bir karar olduğu belirtilmelidir. Çocuktan izin istemek hem yetişkin hayatını yönetme isteğinin ortaya çıkmasına hem de yaşına uygun olmayan sorumlulukların altına girmesine yol açabilir.

Örneğin ilk başlarda bu yenilik çocuğa hoş görünebilir, birlikte yaşadığı ebeveyninin mutluluğu için bu evliliğe karşı çıkmadan kabul edebilir. Fakat aynı evde yaşamaya başladıktan sonra çocuğu öz olan ebeveynini paylaşamama, onu kıskanma gibi durumlarla karşı karşıya bırakabilir. Kendi onay verdiği evlilik içinden çıkamadığı bir problem haline gelebilir.

Önyargıdan sıyrılmasını sağlayın

Çocuğa üvey annesinin/babasının, öz annesinin/babasının yerine geçmek için gelen biri olmadığı anlatılmalıdır. Yeni gelen kişinin onların hayatlarını kolaylaştıracak, onları sevecek biri olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Bu, çocuğun biraz olsun önyargılarından sıyrılmasına yardımcı olacaktır.

Çocuğun yeni gelen ebeveynle tanıştırılması, çocuğu travmatize edecek şekilde yapılmamalıdır. Görüşmeler abartılmadan ve onun sevdiği yerlere giderek yapılırsa, ilişki çok daha ılımlı bir şekilde kurulabilir. Kişiyi sevdirmeye yönelik abartılı davranış ve tutumlar itici olabilir ve inatlaşmaya yol açabilir.

Yapılan bazı araştırmalara göre çocuğun yeni gelen kişiye alışma süreci 2-4 yıl arasındadır. Büyük çocuklar daha bağımsız olduklarından kendilerini yeni gelen kişiye bağımlı hissetmezler, fakat küçük çocukların içlerindeki bağlanma isteği ve öz olandan kopmama arzusu kendi iç dünyalarında büyük fırtınaların kopmasına sebep olabilir.

Aileden biri öldüğünde veya boşanma olduğunda anneleriyle yaşayan erkekler babalarının, babalarıyla yaşayan kızlar da annelerinin rollerini üstlenebilirler. Yeni gelen üvey anneyle/babayla, birlikte yaşadığı ebeveynini paylaşmak istemeyebilir ya da onun rolünü elinden alacağı için endişe duyabilir.

Çocuğa zaman tanımalısınız

Özellikle "anne" çocuğun hayatındaki en önemli kişidir. Çocuk üvey annesiyle girdiği olumlu ilişki nedeniyle öz annesine ihanet ediyormuş gibi hissedebilir. Çocuk yeni gelen kişiyi sevse, onunla anlaşsa bile öz olana ihanet etmemek gibi nedenlerden dolayı o kişiyi sevmemek için çaba gösterebilir.

Yeni gelen üvey annenin empatik yaklaşması, onların dünyalarına yumuşak bir giriş yapmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden yeni gelen kişi, çocuğu her yönüyle tanımaya çalışmalı, ona zaman tanımalı ve sabırlı olmalıdır.

Eğer ebeveynlerden biri ölmüşse, durum daha da zorlayıcı olabilir. Ölen kişiyle yarışmak yerine çocuğun kaybettiği ebeveyni hakkında konuşmasına, hislerini paylaşmasına ve hatta mezarını ziyaret etmesine yardımcı olmak, kurulacak arkadaşlığın ilk adımları olabilir.

ÜVEY EBEVEYNLER İÇİN İPUÇLARI

l Onlarla ilişkilerinizi yavaş yavaş ilerletmeye özen gösterin. Unutmayın ki onlar için siz birer davetsiz misafirsiniz.

l Çocukların biyolojik anne/babalarıyla özel vakit geçirmelerine yardımcı olun.

l Annesinin veya babasının yerini almadığınızı, onun hayatı hakkında kararlar almayacağınızı ve kurallar koymayacağınızı, sadece gerekli yerlerde bir yetişkin gibi ona yardımcı olmaya çalışacağınızı belirtin.

l Onlar sizi kabullenip sevene kadar onların hayatlarına öz anneleri/babaları gibi müdahale etmemeye özen gösterin.

l İlk başlarda ona arkadaşça yaklaşmanız, ilişki kurmanızı çok daha kolaylaştırabilir.

l Gelir gelmez onların özel yaşam alanı olan evlerini değiştirmeye çalışmayın. Bu ilk izleniminiz için pek olumlu olmayabilir.

l Öz anne/baba ile üvey anne/baba arasında büyük farklar olduğunu unutmayın. Çocuğu hiçbir zaman size anne veya baba demesi için zorlamayın.

l Onlarla iletişim kurarken öncelikle siz model olun. Sevgiden önce saygıyı oluşturmaya çalışın. Unutmayın ki size saygı duymadan sizi sevemez...
Yazının Devamını Oku

2 yaş sendromu

21 Aralık 2006
Bebeklikten çocukluğa geçiş döneminde olan çocuğunuz birdenbire hırçınlaşıp, hiç yoktan sebeplerle ağlamaya mı başladı? O halde siz de "2 yaş sendromu" ile yüzleşen ebeveynler arasına katıldınız demektir. Ancak korkmayın, bu sadece geçici bir dönem ve sıkıntıları hafifletmek de elinizde...

ki yaş dönemi, çocuk gelişiminde önemli evrelerden biridir. 18 aydan 36 aya kadar sürebilen bu döneme "2 yaş sendromu" veya "Negativizm dönemi" de denir. Bebeklikten çocukluğa geçiş olan bu dönemde, çocuklarınızın davranışlarında farklılıklar görmeye başlayabilirsiniz. Onlara nasıl davranmanız ve onlarla nasıl konuşmanız gerektiği hakkında kafanızda yeni soru işaretleri belirebilir.

Negativizm dönemi ile birlikte çocuklarınızın tepkilerinde ve davranışlarındaki değişmeler sizi hazırlıksız yakalamış olabilir. Sürekli her dediğinize itiraz eden, her şeyi yardım almadan yapmaya çalışan, bir anda öfke krizine giren, hiçbir şey istemeyen, uzun uzun ağlayan ve ikna edilemeyen, istediği olsun diye kendini yerden yere atan, en ılımlı uyarılara bile sert tepkiler veren çocuğunuz karşısında soğukkanlı kalamayabilirsiniz.

Çocukların bu çağı öfke, gerilim, bunalım ve sürekli davranış değişimleriyle dolu bir dönemdir. Duyguları askıda ve kararsızdır. Farklı kutuplar arasında gidip gelir, uç noktaları bir arada yaşar. Örneğin; aşırı faaliyetten ani bir tembelliğe, atılganlıktan utangaçlığa, güçlü bir sahip olma duygusundan aldırmazlığa geçebilir.

Aynı zamanda bu dönemde çocuklar katı, inatçı ve huysuzdur. İstediğinin anında gerçekleşmesini ister. Tutturmaya eğilimli olabilirler. Küçük bir kral gibi buyruk vermekten hoşlanırlar. Ödün vermesi, çevresindekilerle veya koşullarla uzlaşması zordur. Bu nedenle arkadaşlarıyla bir şeyi paylaşmakta güçlük çekerler. Her şeyin gönüllerine göre olmasını isterler. Aksi takdirde öfke nöbetleri geçirebilirler, fakat bu nöbetler pek uzun sürmez.

KENDİNİ DÜNYANIN MERKEZİ SANIYOR

Bu evrede çocuğunuz ben-merkezci dönemdedir. Kendisini başkalarının yerine koyamaz. Olumsuz davranışlarının sizi nasıl etkilediğinin farkına varamaz. Sizin ve çevresindekilerinin duygularıyla ilgilenmez. Bu nedenle çevresi ile ilişkileri yetersizdir. Ayrıca kendi zihninden geçenlerle, başkasının zihninden geçenlerin farklı olabileceğini ayırt edemez. Çocuğunuz kendisini dünyanın merkezi olarak algıladığı için çevresindeki bütün varlıklarla ilgili düşünceleri de kendisiyle ilişkilendirilmiştir.

Çocuğunuz iki yaşına girdiği zaman hareket becerileri de hızla artar. Hareket becerileri arttıkça da etrafını daha fazla karıştırmaya başlar. Bu dönemde dikkat süresi kısadır. Elindeki nesnelerle uzun süre ilgilenmez. Oyuncakları fazla dikkatini çekmez. Evdeki eşyalar daha fazla ilgisini çeker. Mutfak araç gereçleri oldukça ilgilendiği nesneler arasındadır.

Ayrıca çocuğunuz bu dönemde oldukça meraklıdır. Nesneleri ellemek, onlara dokunmak ister. 2,5 yaşında tanıdık bir şeyi bırakıp başka bir şeyi almakta çok ağırkanlıdır. Çok tutucudur, her yeniliğe itiraz eder. İstekleri engellendiği zaman hayal kırıklığına uğrar.

Çocuklarınızın bebeklikten itibaren sizinle kurduğu ilişkilerden öğrendiği bilgiler ve davranışlar sonucunda oluşturduğu bir "ötekiler" ve "ben" kimliği vardır. Bu dönemde çocuğunuz yavaş yavaş bağımsızlaşıp kendi kimliğini oluşturmaya başlar. Aynı zamanda dış dünya konusundaki farkındalığı hızla artar. Fakat hálá ben-merkezci bir tutum içerisinde olduğu için çevresine ayak uydurmak yerine kendi kişiliğini keşfetmeye çalışır. Bu da birey olarak varlığının bilincine varmasının ilk adımlarını atmasını sağlar.

TUTARLI VE SABIRLI OLMANIZ ŞART

Bu dönemin en önemli noktalarından biri, çocuğun bağımlı olmaktansa bağımsızlığının ve yaptıklarının etkisini test etmesidir. Bu süreç çocuğunuz için çok çetin geçen bir dönemdir. Hayatına birçok yeni şey girmiştir. Artık yürümesi mükemmelleşmeye yakındır. Bunun sonucunda istediği yere ve şeye ulaşmaya başlamıştır.

2-2,5 yaşındaki çocuk, denemelerini geliştirir. Bir sorunla karşılaştığı zaman bilgilerine dayanarak çözüm arar. Mesela, boyunun yetişmediği bir masadaki oyuncağı alabilmek için bir sandalyenin üstüne çıkabilir. Masanın yüksekliği ile kendi boyunun uzunluğunu kıyaslar, aradaki farkı kapatmak için sandalye bulur.

Bazı çocuklar 2 yaş sendromunu daha kısa sürede ve daha az şiddetli geçirirken, bazı çocuklarda bu uzun süreli ve çok şiddetli olabilir. Sizin bu davranışlar karşısında dikkatli olmanız gerekir. Tutarlı ve sabırlı olmanız, çocuğunuzun bu dönemi daha rahat geçirmesine yardımcı olacaktır. Korkutmak, cezalandırmak, zıtlaşmak bu davranışların artmasına veya yerleşmesine yol açabilir.

Bu dönemdeki tutumlarınız çocuğunuzun gelecekteki karakterinin yapı taşlarını oluşturur. Sizler, anne-babaları olarak onların inatlaştığı konularda onlar gibi davranıp, onlarla sürekli inatlaşırsanız, çocuğunuz ileriki yaşlarında da inatçı bir karaktere sahip olabilir. Unutmayın ki büyümek ona katlanmaktan daha zordur ve bu dönem geçicidir.

ANNE-BABALARA ÖNERİLER

á Her şeyden önce sizler bu olumsuz tutum ve hırçınlıkların geçici bir durum olduğunu bilmeli ve sabırlı davranmalısınız.

á Sonsuz sabır ve güler yüz göstermeniz, çocuklarınızın gevşemesi için en faydalı yollardan biridir.

á Çocuğunuzu katı bir düzene zorlamamanız yararlı olur.

á Onunla gereksiz çekişmelere girmeden, ilgisini başka yöne kanalize etmeye çalışın.

á Çocuğunuza günlük bir rutin hazırlayın. Hangi aktiviteden sonra neyin geleceğini öğrendiğinde, geçiş yapması çok daha kolay olacaktır.

á Çocuğunuzun öfkesini dindirebilmek ve kendinizi rahatlatmak için onun her istediğini yapmaktan kaçınmalısınız.

á Çocuğunuz öfke krizine girdiğinde onun yanından ayrılabilir ve sakinleşmesi için ona zaman tanıyabilirsiniz. Sandığınızın aksine onu sakinleştirmeye çalışmak onu daha da hırçınlaştırabilir.

á Çocuğunuzu sürekli "Bunu elleme", "Yapma", "Bununla oynama" gibi uyarmaktansa, güvenli olarak oynayabileceği ve yaşına uygun oyuncakların bulunduğu bir ortam yaratın. Bu her iki tarafa da huzur getirir.

á Koyduğunuz her kuralın açıklamasını ona yapın. Aksi takdirde anlamadığı bir şeye ayak uydurmaya çalışmasını bekleyemezsiniz.

á Ona karar verme hakkını tattırın. Bazı küçük tartışmaları onun kazanmasına izin verin. Bu onun olaylar üzerinde kontrol sahibi olduğu hissini yaşamasını sağlayacaktır.

á Ona seçme şansı tanıyın. Örneğin makarna ve fasulye gibi iki seçenek sunun. Böylece çocuğunuz kendi istediği şeyi seçip onu yemiş olmanın rahatlığını yaşayacaktır.
Yazının Devamını Oku

Kaygılı çocuklar

21 Kasım 2006
Kaygı her zaman ve her koşulda görülebilir. Sıklıkla fizyolojik belirtilerin eşlik ettiği tedirginlik biçiminde hissedilen bir duygusal yaşantıdır. Çocuk karşı karşıya kaldığı tehditle baş etmekte güçlük çekebilir. Kaygı bozukluğu ise, çocuğun psikolojik-sosyal uyum ve işlevlerini bozacak yoğunlukta ve sürede olmasıdır.

İnsan hayatının en hızlı gelişen yılları çocukluk yıllarıdır. Bu dönemde çocuk çevresini tanımaya ve çevresindeki ilişkileri kendince anlamlandırmaya çalışır. Bu gelişim süreci içinde çocuğun içinde bulunduğu çevresel koşullara göre kaygı düzeyi de şekillenir. Kaygı duygusu anne-babasının, öğretmenlerinin ve arkadaşlarının davranışlarına göre artar veya azalır.

Kaygı ile korku birbirine karıştırılabilir. Kaygı daha genel bir durumdur, korkudan daha şiddetli ve daha uzun sürelidir. Korku, bilinçli olarak tanınan, kaynağı belli olan ve belirli bir tehlike karşısında ortaya çıkan heyecansal bir tepkidir. Kaygı ise kişi tarafından bilinmeyen, belli olmayan, objesiz tehlikelere karşı verilen heyecansal bir tepkidir. Kısaca korkunun kaygıdan farkı; nedeninin dış dünyadan nesnel bir gerçeğe dayanmasıdır.

ANNE-ÇOCUK İLİŞKİSİNİN KAYGIYA ETKİSİ

Anne karnındaki fetüsün annesi tarafından korunmaya ve bakıma ihtiyacı yoktur çünkü anne karnı zaten çok güvenli bir yerdir. Sağlıklı bir yeni doğmuş bebeğin anne dışındaki kişilere gitmek istememesi ve bunu ağlayarak belirtiyor olması doğum sonrası ilk kaygı belirtisidir. Bunun yaşanması çok normaldir. Bu ilk kaygılar açlık, emme, üzülme, fiziksel temas ve sarılma gibi bedensel ihtiyaçlara dayanır.

Bebekler, anne karnında anneyle duygusal bir bağ kurarlar. Doğumdan sonra da annelerinin sesini, yüzünü, kokusunu tercih ederler. Bu onların vücut sistemlerini düzenlemelerini sağlar. Bebekler, anne tarafından fiziksel bir dışlanma gördüğünde kaygılanabilir çünkü anne karnında olduğu dönemden itibaren annesiyle ortak bir dünya kurmuştur ve bu dünyanın dışında kalmak istemez. Küçük çocuklarda anne ve babalarını ve onların sevgilerini kaybetmek onlarda kaygı uyandırabilir çünkü bu dönemdeki çocukların bilişsel kapasiteleri kısıtlı olduğundan herhangi bir anlaşmazlık ve tartışma sonucunda bunu geneller ve bir daha onların kendisini de sevmeyeceğini düşünürler. 12-18 ay arası çocukların anneleriyle olan ilişkilerinde veya anne-baba arasında belirgin bir kaygı varsa bu çocuklar 6 yaşına geldiğinde diğer çocuklara nazaran sosyal ilişkilerinde kendilerine olan güvenleri azdır ve diğer insanlara güvenmekte de güçlük çekerler.

Her bebeğin irite olma eşiği ve rahatlama zamanı farklıdır. Anne bununla başa çıkabilir ve bebeğini rahatlatabilirse bebeğin kaygı düzeyi de düşecektir. Çocukların yaşamlarının ilk yıllarında annenin ona duyarlı olması ve yardımcı olması onun için çok önemlidir. Bu dönemde çocuk hem anneden destek görmeyi hem de bağımsızlaşmayı ister. Çocuğun yaşadığı bu içsel çatışma çocukta kaygı uyandırır.

Çocuk bir ihtiyacı olduğunda anneye ağlamak gibi sinyaller gönderir. Örneğin, çocuk acıktığında ağlar. Anne gelir ve onu besler. Bu sinyali alan anne çocuğa duyarlı bir şekilde yardım ettiğinde bu, çocuğun kaygısıyla başa çıkabilmesini kolaylaştırır.

Annenin yardımıyla çocuk kendi duygusal ilişkilerini ve kendilik kavramını geliştirir. Bu onun bütün sosyal yaşamını etkiler. Makul zaman içinde ve duyarlı yardım geldiğinde bu ilişkiyi içselleştirir ve aynısını kendi sosyal yaşamına da taşır. Bu sayede çocuk kendisini değerli ve iyi bir bakımı hak eden kişi olarak görür. Kendine ve başkalarına güvenmeyi öğrenir. Yaşamının ilk yıllarında annesi tarafından kabul görmüş ve ihtiyaçları giderilmiş çocuk diğer insanların da ona değer vereceğine inanır. Böylece insanlarla güvene dayalı bir ilişki kurmayı öğrenir. Çocuğun kendine güveni ve sözel iletişimi gelişir. Tam tersi durumunda çocuk kendine ve başkalarına olan güvenini kaybeder. Agresif ve sinirli bir çocuk olur. Bu durumda çocuğun bakımını üstlenen kişi onu koruyan, rahatlatan kişi değil, kaygıya sebep olan kişi olur.

Kaygılı çocukların ortak özellikleri

1- Diğer çocuklarla karşılaştırıldığında gerginlik veren durumlarda kendilerini rahatlatmakta güçlük çekerler.

2- Kaygı bozukluğu yaşayan birçok çocuğun yaratıcılığı diğer çocuklara nazaran daha gelişmiş olmasına rağmen endişeyle başa çıkabilmek için yaratıcı planlar yapamazlar.

3- Yaratıcı plan yapabilmiş olsalar bile çabuk pes ederler çünkü kendi duygularıyla baş edemezler ve sonucu hemen görmek isterler.

4- Endişe duydukları durumlarda duygularını kontrol altına alıp bu hisleri aza indirgedikleri zaman bile kendilerini başarılı hissetmezler.

Anne-babalara tavsiyeler

Çocuğunuzu büyütürken onu kaygılı düşünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirmeye çalışın. Kaygıyı artıracak anne-baba tutumları yerine hoş görülü ve tutarlı tutumlar sergilenmelidir. Unutmayın ki kaygı anne-babanın gözünden çocuğun vücuduna yapışan bir duygudur. Sevgiden daha bulaşıcıdır.

Çocuğunuzu gözlemleyin. Ondan yapamayacağı şeyler beklemeyin. Bu durum onun kaygısını arttırır. Yapamadığı durumlarda çocuğunuza destek olun, bir daha denemesi için onu teşvik edin. Başarılı olduğunda onu övün.

Çocuğunuzun hayatındaki bazı değişiklikler (Kardeşinin doğumu, taşınma, okula başlama gibi) onu kaygılandırabilir. Böyle durumlarla karşılaştığında çocuğunuzu önceden yeni duruma hazırlayın.

Eğer çocuğunuzun kaygı düzeyi yüksekse ve onun günlük hayatını etkiliyorsa bir uzmandan destek alın.

Yaşlara göre kaygının kaynakları

0-1 yaş

l Ebeveynin yokluğu

l Gürültülü ortamlar

l Temel ihtiyaçlarının karşılanmaması veya anneye aşırı bağımlı hále getirilmesi

l Aniden memeden kesilme veya anne memesinden yoksunluk

1-3 yaş

l Bir yabancıyla karşılaşma

l Bakımını sağlayan kişinin yokluğu

3-6 yaş

l Karanlık

l Hayvanlar ve hayali yaratıklar

l Birden ortaya çıkan çevre değişiklikleri

l 3-4 yaşındaki erkek çocuklarda iğdiş edilme

l Kızlarda cinsel organının erkeklerden farklı olduğunun anlaşılması

l Aileye yeni bir kardeş gelmesi

6-7 yaş

l Yabancılar

l Gürültü ve yüksek ses

l Gök gürültüsü

l Kötü masal kahramanları

l Aileden ayrılma

l Gece yalnız kalma

l Okula başlama ve okula gitme

l Arkadaş edinememe ve arkadaşları tarafından istenmeme

l Başarılı olamama
Yazının Devamını Oku