Dr. Erkan Aydın

Ramazan gecelerinin ihya edeni: Teravih

9 Mayıs 2019
Namazın amacı yalnızca bireyi ayakta tutmak değil, bireylerden oluşan toplumu da canlı tutmaktır. Ramazan ayı, bu anlamda yalnızca gönüllerimizi değil, bizleri bir araya getirerek camilerimizi de ihya ediyor. Camilerimizdeki teravih namazı kalabalığı ramazan dışındaki vakitler için de umudumuzu yeşertiyor.

CAMİ ve cemaat kelimesi toplamak, bir araya getirmek anlamında “cemea” sözcüğünden türemiştir. Cemaat, ibadet amacıyla bir araya gelen topluluk, cami ise cemaatin toplandığı mekân anlamında kullanılır. Allah Rasulü’nün (sav) “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletlidir” sözü, namazın insanları bütünleştirmedeki rolünü ortaya koyar. Namazın amacı yalnızca bireyi ayakta tutmak değil, bireylerden oluşan toplumu da canlı tutmaktır. Ramazan ayı, bu anlamda yalnızca gönüllerimizi değil, bizleri bir araya getirerek camilerimizi de ihya ediyor. Camilerimizdeki teravih namazı kalabalığı, ramazan dışındaki vakitler için de umudumuzu yeşertiyor.

RAHATLATMAK, DİNLENDİRMEK

Teravih namazı, ramazan ayında her gece kılınan sünnet bir namazdır. Cemaatle kılınması yaygın bir uygulama olmasına rağmen tek başına da kılınabilir. Teravih, sözlükte rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarına gelen “terviha” kelimesinin çoğuludur. Ramazan ayında yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınan nafile namaza, her iki ya da dört rekâtta bir oturulduğu için teravih adı verilmiştir. Hadislerde “kıyâmü şehri ramazân” (ramazan ayının namazı) veya “ihyâü leyâlî ramazân” (ramazan gecelerinin ihyası) diye de anılır.

Hz. Peygamber (sav), “Her kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır”  demiştir. (Buharî, İman, 25)

Peygamber Efendimiz, teravih namazı kılmış, sahabe de ona tâbî olarak cemaatle kılmıştır.

Hz. Ayşe (ra) şöyle anlatır: “Bir gece Allah Rasulü (sav) mescitte teravih namazı kıldı. İnsanlar da ona tâbî olarak namaz kıldı. İkinci gece yine kıldı, o gece cemaat çoğaldı. Daha sonra üçüncü veya dördüncü gece cemaat toplandı, fakat Hz. Peygamber (sav) mescide çıkmadı. Sabah olunca: ‘Gece toplandığınızı gördüm, ama teravih namazının size farz kılınmasından korktuğum için çıkıp size teravih kıldırmadım’ buyurdular. (Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1)

REKÂT SAYISI ÜZERİNE

Teravih namazının rekât sayısıyla ilgili sekiz, on, on altı, yirmi, otuz altı, otuz sekiz, kırk gibi sayılar ileri sürülmüştür. Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî fıkıhçıların çoğunluğu, Hz. Peygamber’in vitir dahil yirmi üç rekât namaz kıldığı yolundaki rivayetten ve sahabe uygulamasından hareketle teravihin yirmi rekât olduğu görüşünü benimsemiştir. İbnü’l-Hümâm ve Süyûtî gibi âlimler, Hz. Peygamber (sav)’in bir gecede vitir dahil on bir rekâttan fazla nafile namaz kılmadığı yönündeki hadislere dayanarak teravihin sekiz rekât olduğunu söylemiştir; İbnü’l-Hümâm sekizden sonra kılınan on iki rekâtın müstehap olduğu görüşündedir. Ancak teravih namazının nafile namazlar kategorisinde yer aldığı ve bu tür namazların en azı iki olmak üzere rekât sayısında bir üst sınırın bulunmadığı dikkate alınırsa, bu tür farklı görüşlerin konunun özüne ilişkin olmadığı söylenebilir.

Yazının Devamını Oku

Kazanırken kaybetme

8 Mayıs 2019
İnsanın eşya ile imtihan serüveninde, özellikle son yıllarda Müslüman bir toplum olarak geçirdiğimiz dönüşümün ramazan ayında dışavurumunu sadece zenginlerin katıldığı beş yıldızlı otellerin seçkin iftar sofralarında da görmekteyiz. Zenginleştikçe erdem sahibi olmamız gerekirken, madden zenginleşip sanki ruhen fakirleşiyoruz. Kazanırken kaybetmek bu olsa gerek...

ALLAH, Hz. Adem’i yaratıp ona eşyanın isimlerini öğrettiğinde sanki aslında insanın en büyük imtihanının da eşya ile olacağını önceden bize haber veriyordu. İnsan değerini eşya karşısındaki tutumundan alacaktı. Kendisini eşyaya göre tanımlayıp nefsinin yanında mı, yoksa değerlerin etrafında tanımlayıp ruhunun yanında mı duracaktı? Ve yine Allah, insan serüveninin sonunu da haber vermiştir: Allah katında en değerli olanınız, en değerli eşyaya sahip olan değil, Allah’a, insanlara karşı en fazla sorumluluk bilinci taşıyanlarınızdır.

EŞYA İLE İMTİHAN

İnsanın eşya ile imtihan serüveninde, özellikle son yıllarda Müslüman bir toplum olarak geçirdiğimiz dönüşümün ramazan ayında dışavurumunu sadece zenginlerin katıldığı beş yıldızlı otellerin seçkin iftar sofralarında da görmekteyiz. Zenginleştikçe erdem sahibi olmamız gerekirken, madden zenginleşip sanki ruhen fakirleşiyoruz. Kazanırken kaybetmek bu olsa gerek... İslam dini, güçlü ve zengin olmayı, dünyayı güzelleştirmeyi ve onun güzelliklerinden faydalanmayı emrederken bütün bunları kendinden bilerek kendini onlarla tanımlamayı ve başkaları üzerinde kendileri için üstünlük aracı olarak görmelerini yasaklar.

GEÇİLMEYEN DUVARLAR

Buna rağmen maalesef “sahip olmak” üzerine kurulu bir yaşam tarzını benimser olduk, yemek yediğimiz yerden bindiğimiz arabaya, oturduğumuz evden çocuğumuzu gönderdiğimiz okula kadar mekânları statü belirleme aracı haline getirdik. Sitelerimizin etrafına yüksek duvarlar ördük, kapılarına güvenlik koyduk. Hırsızların girmesini engelledik belki ama muhabbet, komşuluk, sevgi, merhamet, yani mahalle kültürü de geçemedi o duvarları.
Şehirlerde “getto”lar oluşturduk. Getto kelimesi benzer ekonomik, sosyal ve kültürel yapıdaki insanların, kendileri gibi olmayanlardan kendilerini soyutlayarak bir arada yaşadıkları yerler için kullanılıyor. Özellikle büyük şehirlerde kendi okulunu, kreşini, alışveriş merkezlerini, camisini bile içinde barındıran imkân sahibi insanlar için oluşturulan yaşam alanları var. Bir de tabii bunun tam tersi kısıtlı imkânlara sahip olan insanların oturduğu mahalleler.

SİTELERDE AÇ YOK Kİ

Yazının Devamını Oku

Özüne dönme ayı

7 Mayıs 2019
Allah Rasulü’nün “Ramazan ayına girdiği halde günahlarını affettiremeden bu ayı tamamlayan kişi ne büyük bir imkânı kaçırmış ve ne büyük kayıp içerisindedir” sözü bize ramazanın rahmet, af ve bağışlanma ayı olduğunu ve ondan en iyi şekilde yararlanmamız gerektiğini anlatır. Ramazan bir arınma, özüne dönme ayıdır. 11 ayın koşturma ve telaşı sonrası kişinin kendisiyle ve Rabbiyle baş başa kalıp varlığını ve gayesini tekrar sorgulama, imanını tazeleme dönemidir.

"RAMAZAN” sözcük olarak “yaz sonunda yağan, yeryüzünü tozlardan temizleyen yağmur” anlamında “er-ramzâ” kelimesinden veya “güneş ışınlarından taşların yanıp kızması” anlamında “er-ramaz” kelimesinden türemiştir. (İbn Manzur, VII, 1729-1730) Yağmur yeryüzünü nasıl temizleyip yıkıyor; kızgın yer, üzerinde yürüyenlerin ayaklarını nasıl yakıyorsa, ramazan ayı da inananları günah kirlerinden arındırır, kötülükleri yakar ve yok eder.

Rahmet bulutunun üzerimize düştüğü ramazan ayının gelişini, selatin camilerimizdeki mahyalarda yazan “Hoş geldin ya şehri Ramazan” yazıları bize haber verir. “Ramazan geldi, hoş geldi” diyerek selamlarız bu mübarek ayı. Peki, ramazan bizi nasıl buldu ve giderken bizi nasıl bırakacak? Ramazanın kıymetini nasıl bileceğiz?

İMAN TAZELEME DÖNEMİ

Allah Rasulü’nün (sav) “Ramazan ayına girdiği halde günahlarını affettiremeden bu ayı tamamlayan kişi ne büyük bir imkânı kaçırmış ve ne büyük kayıp içerisindedir” (Tirmizî, Deavât, 100) sözü bize ramazanın rahmet, af ve bağışlanma ayı olduğunu ve ondan en iyi şekilde yararlanmamız gerektiğini anlatır.

Ramazan bir arınma, kendine ve özüne dönme ayıdır. On bir ayın koşturma ve telaşı sonrası kişinin kendisiyle ve Rabbiyle baş başa kalıp varlığını ve gayesini tekrar sorgulama, imanını tazeleme dönemidir.

YALANI-İFTİRAYI BIRAK

Çoğu zaman doğru soruları sormak, bizlere fayda sağlayacak çözüme atılan en önemli adımdır. Bu mübarek ayın ilk günlerinde kendimize hangi soruları soralım ki sonu gerçek anlamda hepimize bayram olsun?

Sadece aç kalmak mıdır oruç?

Yazının Devamını Oku

Kuran'ın kokusu

6 Mayıs 2019
Elveda ramazan diyeli bir yıl oldu ama daha dün gibi geliyor insana. Allah’a şükürler olsun ki siz sevgili Hürriyet okurları ile ramazan sohbetlerimiz için yeniden buluştuk.

Özgürlük/hürriyet ve irade, Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerdendir. Bu iradeyle iman eder ve şükrederiz. Bu iradeyle yalnız ve yalnız Allah’a kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım dileriz. İnkâr edenler ve nankörlük edenler de yine bu iradeyle Allah’ı inkâr eder. Coğrafyamızdaki karışıklıklara ve büyük zulümlere rağmen, ülkemizde özgürce ibadetlerimizi yapabileceğimiz bir ramazan ayına daha girmemizi borçlu olduğumuz insanları unutmamalıyız. Bu vesileyle, bizlere vatanımızı ve özgürlüğümüzü hediye eden, bu uğurda canlarını veren, Malazgirt’ten bugüne kadar tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, devlet büyüklerimizi, özellikle bugünkü hürriyetimizin mimarları Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere tüm ceddimizi şükran ve rahmetle anmak istiyorum.

MÜBAREK AYIN GÖLGESİ

Mevsim bahar... Çiçekler açmaya başladı. Tabiatta insanın ruhuna dokunan bir uyanış var. Mayıs ayının tüm güzelliklerine bir de ramazanın kokusu eklendi. Allah Rasulü’nün (sav) diliyle “Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerimize düştü.” (Muhammed b. İshak b. Huzeyme, Sahih 311/923) Yüce Rabbimiz Bakara Suresi 185. ayetinde “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun” buyurarak ramazan orucunu farz kılmıştır. Allah Rasulü (sav) de “İslam 5 temel üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına, benim Allah’ın kulu ve elçisi olduğuma şehadet etmen, namazı kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah’ı haccetmendir.” (Buhari, İman 19, 22; Müslim, Îmân, 21; Tirmizi, İman, 3; Nesai, İman, 13) sözleriyle oruç ibadetinin önemini dile getirmiştir. Rabbimizin emrine uyarak, bu mübarek ayda oruçlar tutacağız, teravihler kılacağız, hatimler okuyacağız, her zamankinden daha fazla dualar edeceğiz hiç kuşkusuz... İbadetsiz din olmaz ama din sadece ritüeller anlamında ibadetlerden de ibaret değildir. Rahmet ikliminden mümkün olduğunca çok faydalanmaya çalışırken, yerine getirdiğimiz bu ibadetlerin birer ritüel olarak kalmasından kaçınmalı, kendimizi ve toplumumuzu dönüştürmek için birer fırsat haline getirmeliyiz. İslamiyet’i bir ağaca benzetirsek, kökleri iman, gövdesi ibadet, meyvesi ise güzel ahlaktır. İbadetlerimizin nihai gayesi de ahlaklı insanlar ve ahlaklı bir toplum oluşturmaktır. Mübarek ramazan ayında tuttuğumuz orucun ibadet olmasının yanında ahlaki bir yönü de vardır. Gelin bu ramazana bu bilinçle başlayalım ve ibadetlerimizin içini doldurmaya çalışalım.

DURALIM VE DÜŞÜNELİM

Günümüz modern toplumunda zaman çok hızlı akıyor, sürekli bir şeylere ve bir yerlere yetişmeye çalışırken, ibadetlerimizin bile anlamını düşünmeye fırsatımız olmuyor çoğu zaman ve kendimizi unutuyoruz. Gelin bu ramazana girerken biraz duralım, kendimizi, hayatımızı, ailemizi ve dünyamızı nasıl biraz daha güzelleştirebiliriz diye düşünelim. Sadi Şirazi, meşhur eseri ‘Bostan ve Gülistan’da şöyle bir olay anlatır: “Bir gün gül bahçesine girdim, yerden bir avuç toprak aldım, baktım toprak gül kokuyor. Bu senin kokun değil dedim, neden toprak değil, gül kokuyorsun? Bana şöyle cevap verdi: Ben gülün dibinde toprak idim, gülün kokusu bana da sindi.” İndiği geceyi bin aydan daha hayırlı, indiği ayı on bir ayın sultanı yapan bir koku var ramazana sinen: Kuran’ın kokusu. O koku inşallah bu ramazan ayında bizim de hayatımıza siner ve büyük etkiler bırakır. Ramazanınız mübarek olsun...

BİR AYET

ALLAH -O’ndan başka ilah yoktur; her zaman diridir, bütün varlıkların kendi kendine yeterli yegâne kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O’nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O’nundur. O’nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O’nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O’na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O’dur. (Bakara 2/255)

BİR HADİS

Yazının Devamını Oku

Ömrü Ramazan olanın ahireti bayram olur

14 Haziran 2018
Oruç; tutulması gerekeni tutmak, bırakılması gerekeni bırakmaktır dedik. Bir ay boyunca öfkeyi, ötekileştirmeyi, nefreti, yozlaşmayı, yalanı, hırsızlığı, iftirayı ve itibarsızlaştırmayı, vatana ihaneti bıraktık. Sabrı, merhameti, birlik ve beraberliği, sevgiyi, yardımseverliği, vatanı, doğru ve güzel olan ne varsa onları da tuttuk. Eğer bu bir ay bize ömrümüzü ramazan yapabilmeyi öğrettiyse başarıyla orucumuzu tuttuk demektir.

Ramazan ayı bir zaman diliminin adı olmaktan öte bir şeydir. Yedisinden yetmişine bütün Müslümanlar için bir neşedir, coşkudur, heyecandır, kültürdür, medeniyettir. Ramazan ayı bir dünya görüşüdür. Ramazan; yoksulların, düşkünlerin, açların, muhtaçların ve kimsesizlerin hatırlandığı korunduğu yoğun bir seferberliktir.

Her bidayetin bir nihayeti vardır derler. Yani her başlangıcın bir sonu... Bütün sayılı günler gibi bu coşkulu ramazan ayı da çok hızlı geldi, geçti. Camilerde güzel sesli hafızlar “Elveda ya şehri ramazan” nağmeleriyle uğurluyorlar ramazanı. Karışık duygular içerisindeyiz. Bir taraftan arınmış, korunmuş, bol sevap kazanmış olma ümidi, diğer taraftan da bir sonraki ramazana yetişememe endişesi ile dolu yüreğimiz.

EN GÜZEL ÖZETİ ASR SURESİ

Oruç; tutulması gerekeni tutmak, bırakılması gerekeni bırakmaktır dedik. Bir ay boyunca öfkeyi, ötekileştirmeyi, nefreti, yozlaşmayı, yalanı, hırsızlığı, iftirayı ve itibarsızlaştırmayı, vatana ihaneti bıraktık. Sabrı, merhameti, birlik ve beraberliği, sevgiyi, yardımseverliği, vatanı, doğru ve güzel olan ne varsa onları da tuttuk. Eğer bir ay boyunca biz orucun başını dik tutmayı öğrendiysek on bir ay boyunca oruç da bizim başımızı dik tutacaktır. Eğer bu bir ay bize ömrümüzü ramazan yapabilmeyi öğrettiyse başarıyla orucumuzu tuttuk demektir. Ömrün ramazan olması için indiği geceyi ömre bedel kılan vahyin hayata inmesi şarttır. Değilse insan ziyandadır. Bunun en güzel özetini Asr suresi veriyor: “Asra yemin olsun ki, insan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.”

SABRI, PAYLAŞMAYI ÖĞRENDİK

Ramazanda sabrı, paylaşmayı ve başkalarını da düşünmeyi öğrendik. Eş, dost ve akrabalarımızla iftar sofralarında buluşarak birlik ve beraberlik tabloları oluşturduk. Kimsesizlere şefkat ve merhamet kanatlarımızı gerdik. Fakir ve muhtaç insanların ihtiyaçlarını gücümüz nispetinde karşılamaya çalıştık. Camilerimiz, cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Kubbelerimizde tekbirler, dualar ve Kuran tilavetleri yankılandı. Birey ve toplum olarak elde ettiğimiz bu güzellik ve kazanımları, hayatımızın her anını kuşatacak şekilde devam ettirmeliyiz. Böylece toplumumuzda huzur ortamının oluşmasına katkı sağlayacağımızı da unutmayalım.

Hicr suresi 99. ayetindeki “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” emrine uygun olarak, hayatımız boyunca sayısız nimetlerle bizlere ihsanda bulunan Cenab-ı Allah’a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirelim. Yüce kitabımızı okuyarak ve dinleyerek elde ettiğimiz güzelliği, ramazandan sonra da meal ve tefsirini okumak suretiyle devam ettirme gayretinde olalım. Edinmiş olduğumuz güzel ahlaki değerlerden uzaklaşmayalım. İbadet, sadaka, güzel davranışlar ve tövbe ile arındırdığımız gönüllerimizi tekrar günahlarla kirletmeyelim. Unutmayalım ki ramazan ayında yaptığımız ibadetleri ve edindiğimiz güzellikleri devam ettirmemiz, onların makbul olduğunun bir göstergesi olacaktır.

Bayramınız mübarek olsun. Rabbim birlik beraberlik, huzur ve ağız tadıyla bir bayram geçirmeyi tüm Müslümanlara, tüm milletimize, içinde de bizlere nasip etsin.

Yazının Devamını Oku

Hissettim ve sevdim

13 Haziran 2018
Bir aydınlık gerekiyormuş, bir nur... Âdem’den beri müjdelenen sen doğmuşsun o zifiri karanlığa. Görenleri hayrete düşüren bir güzellikmiş sendeki. Susayan bir kediye elinle su içirecek kadar merhamet sahibi gönlünün aydınlığı ısıtmış dünyayı. Seninle yeniden anlam bulmuş cihan. Yeniden güneş doğmuş sabahlara...

Ey âlemlerin rahmeti, öyle bir zamanda dünyaya gelmişsin ki hazan rüzgârlarının uğultusu varmış gönüllerde. Yolunu şaşırıp kalmış kalpler, kızıl coğrafyalarını terk edip karanlığın en koyusuna bel bağlamışlar. Bir aydınlık gerekiyormuş, bir nur... Âdem’den beri müjdelenen sen doğmuşsun o zifiri karanlığa. Yeni bir çağ başlamış gönüllerde, belli belirsiz. Haşimiler içinden süzülüp çıkan bir gül bahçesiymiş ahlakın.

Görenleri hayrete düşüren bir güzellikmiş sendeki. Mübarek yüzün, yüreğin gibiymiş. İpekten yumuşak, saf altından bin kat kıymetli. Teninin berraklığı, kokunun ihtişamı sinmiş seni görenlerin tüm hücrelerine. Gönlünün damarlarını hissetmek istemişler bakışlarında. Davranışlarının ardında gizli, örnek bir kişiliği yaşatmışlar asırlar boyu korkusuzca. Yediğinden yediren, giydiğinden giydiren, ümmetinin bir kalp kırıntısına yüreği dağlanan bir peygamber olarak geldin bu iflah olmaz yalnızlıkların sürüklendiği yola.

SEVGİ SENİN İÇİN VAR OLMUŞ

Senin adına yaratılmış aşk, sevgi senin için var olmuş. Senin varlığından bilinmiş bu hoş duyguların tohumları. Bir hayat dolu yükmüş omuzlarında yığılan. Yapılan eziyetlere,  dökülen kanlara, tenlerinden ayrılan ruhlara şahit olmuş gözlerin cihat meydanlarında. Merhamet dolu kalbin ağlar, gözlerin yaşarır, ağlama seslerin duyulurmuş. Yaratılan en güzel ahlakın barındığı bedeninde, yüreğin okyanuslar gibi coşarmış. Ashabına ve sana yapılan eziyetlerin sahiplerine ettiğin dualar anlatıyor şimdi bana, geceye açılan gözlerin artık gündüze açılmaya başlayacağını: “Allahım kavmimi bağışla çünkü onlar bilmiyorlar.”

İnsanlığa duyduğun sevgi öyle koşulsuzmuş ki insanların cennet yolunu bırakıp cehenneme giden yolu tuttuğunu görünce üzüntünden ölecek hale gelirmişsin. Belaya uğrayanlarda görülen elemin bin kat fazlasını hissetmiş ruhunun incelikleri. Öyle ki gözyaşların ıslatmış gül yanaklarını. Herkes seni vazgeçirmeye çalışırken, içindeki imanın ateşi kavurmuş sana bakanların yüreklerini. Kafası dumanlı, hafızası inatçı yabancılar kuşatsa da etrafını, tebessümündeki sevgi parıltılarına karşı koyamamış hiçbiri. Kör güvercinleri andıran vicdanlar bile gün gelmiş merhametinin karşısında boynu büyük kalmışlar. Gözlerinde bir hayli yabancısı oldukları ama itiraz da etmedikleri şefkati görmüşler böyle zamanlarda.

SENİNLE YENİDEN ANLAM BULMUŞ CİHAN

Sen ki elindekini, avucundakini yoksullara dağıtıp kendi aç kalan bir peygamber olarak, cahiliyenin karanlığında şereflendirmişsin bu dünyayı. İslam kardeşliğinin hayat bulduğu toprağın alnında filizlenmiş damarlardaki kanların kaderleri. Susayan bir kediye elinle su içirecek kadar merhamet sahibi gönlünün aydınlığı ısıtmış dünyayı. Hâlâ sesinle can bulan toprağı, bakışınla çağlayan ırmakları, dokunuşunla yaşayan şanslı ruhları duyuyoruz.

Kâfirlerin içlerindeki yaralar, korkunç uğultular çıkararak cihat meydanlarının tekbir seslerini susturmaya çalışsalar da yaratılan en güzel sevginin sahibi sen, hem o seslere son vermiş, hem de onların yaralarını merhamet kuşağı ile sarıp sarmalamışsın. Aynalarda raks eden kinin süvarileri, asık suratlı maskelerini takınmışlar bu defa. Çünkü Tevrat’ta da, Zebur’da da, İncil’de de adı geçen âlemlerin saadet güneşi, sen ancak masallarda benzerine rastlanabilecek bir sevgi zinciri kurmuşsun; ateşten suya, geceden sabaha, katilden kurbana kadar...

Yazının Devamını Oku

Kızım yapsa aynı cezayı verirdim

12 Haziran 2018
İnsanlığın vazgeçilmez temel değerlerinden birisi de adalettir. Peygamber Efendimiz, insanı şerefli kılan tabii hakların hepsini, hiçbir ayrım gözetmeden bütün insanlara sundu. İşte o zaman insanoğlu, insan olmanın değerini ve manasını kavradı.

Peygamber Efendimizin geldiği çağda insanoğlu adaleti hasretle beklemekteydi. Çünkü adaletin olmadığı yerde zulüm vardı. Zulmün bulunduğu yerde de insanca yaşamak, insani değerleri yaşatmak mümkün değildi.

Irkları, dilleri, dinleri ve dünya görüşleri hâkim zihniyetten farklı olanlar, insan haklarından eşit derecede nasibini alamadı. Herkesin canı, malı ve namusu aynı derecede güvence altında olamadı.

Suç işleyenler soylu olmayınca, yönetenler arasında bir yakını bulunmayınca kanun karşısında eşit muamele göremedi.
Peygamber Efendimiz, insanı şerefli kılan tabii hakların hepsini, hiçbir ayrım gözetmeden bütün insanlara sundu. İşte o zaman insanoğlu, insan olmanın değerini ve manasını kavradı.

Kuran-ı Kerim, insanın muhtaç olduğu temel hakları getirdi. Adaletli olmayı, toplumda adaleti uygulamayı (Nahl 16/90), ölçüyü ve tartıyı doğru ve adil bir şekilde yapmayı emretti (En’âm 6/152), adaletli davrananlara müjdeler verdi (Hucurât 49/9), ahirette Allah-ü Teâlâ’nın bütün insanlar arasında adaletle hükmedeceğini ve kimsenin haksızlığa uğramayacağını bildirdi (Yûnus 10/54).

“Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” Hz. Ali (r.a.)

Resulullah ise Kuran’dan aldığı ilham ile hem bireysel hem de toplumsal olarak herkesin, yönettiklerine karşı adaletli davranması gerektiğini anlattı. Adil kimselerin Allah-ü Teâlâ’nın yanında büyük itibar göreceklerini, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde dinleneceklerini müjdeledi. (Buhârî, Ezân 36; Müslim, İmâre 18, Zekât 91) Halkını adaletle yöneten devlet başkanına Allah-ü Teâlâ’nın değer verdiğini ve onun dualarını kabul ettiğini haber verdi. (Tirmizî, Deavât 128)

Mekke’nin fethedildiği günlerde bir hırsızlık olayı meydana geldi. Tanınmış bir ailenin kızı hırsızlık yapınca yakınları perişan oldu. Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) adalet ve eşitlik konusundaki titizliği bilindiği halde, ele güne rezil olmamak için onun sevdiği birini aracı yaptılar. Peygamber’den (s.a.v.) kızın suçunu görmezden gelmesini istediler. Allah resulü, kendisinden böyle bir şey istenmesine çok üzüldü. Eskiden bazı milletlerin, hırsızlık yapan soyluları affettiklerini, bu suçu fakirler yapınca onlara ceza verdiklerini, işte bu ayrımcılık yüzünden Allah-ü Teâlâ’nın onları yok ettiğini haber verdi. Sonra da şöyle dedi: “Eğer kızım Fâtıma hırsızlık yapsaydı, ona da aynı cezayı verirdim.” (Buhârî, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9)

Yazının Devamını Oku

Münafığın özellikleri

11 Haziran 2018
Resulullah buyurdular ki: 4 özellik vardır; kimde bu özellikler bulunursa o kimse tam münafıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, kişi o özelliğini terk edinceye kadar üzerinde nifaktan bir iz taşır:

Emanet edilene hıyanet etmek.

Konuşunca sürekli yalan söylemek.

Söz verince sözünde durmamak.

Düşmanlık edince haddi aşmak.

NİFAK kelimesi, sözlükte tükenmek, fare deliğine girmek ve ikiyüzlü olmak gibi anlamlara gelir.

İslami terminolojide nifak, ‘bir yandan dine girip inanmış görünmeyi, diğer taraftan da dine uygun yaşamayıp, aldatıcı tavırlarla ondan çıkmayı ifade eden bir terimdir. Aynı kökten türeyen münafık kelimesi ise “ikiyüzlü, dini ve dünyevi görevlerinden kolayca sıyrılma yolları arayan çıkarcı ve fırsatçı kişilik yapısını” ifade eder. Kuran-ı Kerim, Bakara suresinin ilk üç ayetinde müminlerin özelliklerinden, sonraki iki ayette kâfirlerin özelliklerinden ve hemen ardından gelen on üç ayette de münafıkların özelliklerinden bahsetmektedir. Ayrıca Kuran’da “Münafikun” diye özel bir sure de bulunmaktadır.

YALANCIDIRLAR

Allah (c.c.) münafıkların özelliklerinden şöyle bahseder: “Ne imanlarında ne de inkârlarında sabit dururlar. Duruma göre iman ederler, gerektiğinde de inkâr ederler. Müminlerle karşılaştıkları zaman ‘İnandık’ derler; şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise ‘Biz sizinle beraberiz, onlarla alay ediyoruz derler’. Görünüşte ‘Allah’a ve ahiret gününe iman ettik’ diyerek Allah’ı ve müminleri aldattıklarını sanırlar. İman konusunda yalancıdırlar.” (Bakara Suresi, /8-9)

Yazının Devamını Oku