Bülent Boğ

Beckham lazım

5 Nisan 2003
İngiltere Milli Takımı'nın kaptanı, 1998’de günah keçisiydi, 7'den 70'e herkesi etkileyen bir fenomen oldu. Bizim ise bırakın fenomen, bir liderimiz yok. İNGİLTERE’deki milli maç tarihi bir buluşmanın ötesinde, David Beckham ile kıyaslanan İlhan Mansız'ın karşı karşıya gelmesi açısından da çarpıcıydı. İki futbolcu da karakteristik özellikleri, dış görüntüleri ile örnek alınan ve kitleleri etkileyen yapıları nedeniyle, hem Türk, hem de İngiliz medyasına konu oldular. Birbirleriyle örtüşen yönleriyle gündeme taşındılar.

Ancak gördük ki, aslında futbolun son dönemde sahada gerçek olan sadece bir fenomeni var; o da Beckham. Biz de kendimizi boşuna avutuyoruz.

Beckham, futbolu yanında, sık sık değiştirdiği saç stili, kendine özgü giyim tarzı, dövmeleri, sahadaki futboluyla İngiltere'de 7'den 70'e tüm yaş grubuna hitap ediyor. Hatta bunu daha ileri götürüp, dünyada diye de genişletebiliriz.

İngiltere'de Marwick Üniversitesi'nden iki sosyolog, yaptıkları araştırmalar sonucu Beckham'ı ‘‘Yeni bir erkek’’, ‘‘Yeni bir delikanlı’’, ‘‘Genç baba’’ ve ‘‘Yaşlı bir endüstriyel adam’’ diye tanımladı. İngiltere Milli Takımı’nın kaptanı, Ada'nın efsanevi ismi Booby Moore ile tartıya kondu. Çıkan sonuç, Beckham'ın onu bile gölgede bıraktığı oldu.

İdamdan krallığa

İngiliz futbolcu, 1998 Dünya Kupası'nda Arjantin maçında kırmızı kart görüp oyundan atıldığında, ülkesinde idam sehpasına konulmuştu. Arjantin'e elenilmenin faturası ona kesilmişti. Ancak o, bunun izlerini hem sahada, hem de saha dışındaki tavrı ve davranışlarıyla bir kaç yılda sildi. Bugün Ada ona tapıyor. Bir mesih olarak görüyor.

Üç gün önce Sunderland'daki maçta Beckham sert tavırları ile gündemize oturdu. Toplara sanki ölümüne girdi. Her mücadeleyi kazanmak isteyen kararlılığı yüz ifadesinden okunuyordu. Onun bu tavrı takımını da harekete geçirdi. İnanıyorum ki, Beckham bu maçta oyundan atılsa ve İngiltere yenilse bile, kimse yine ona toz kondurmaz, faturayı başkasına keserdi.

Japonlar İlhan'ı keşfetti

Türk futbolu Dünya Kupası için çıkılan Uzak Doğu seferinden üçüncülük yanında, fenomen yakıştırması yapılan bir yıldızla döndü. İlhan'ı bizden önce, Beckham'ı da bir ilah gibi gören Japonlar keşfetti. Japonların ilgisiyle İlhan, İngiltere medyasında da Beckham ile özdeşleştirildi.

İlhan attığı goller, kendine özgü saç stili, giyimi ile bir karizma çerçevesine kondu, genç neslimizin, Japonların örnek aldığı bir yıldız oldu. Ama İlhan'ın sahadaki hırçınlığı kabullenilemiyor. En büyük fark ise 1998'in günah keçisi Beckham, daha sonra bir ‘‘lidere’’ dönüştü. İlhan için ise sadece yıldız futbolcu diyebiliyoruz. Çünkü onun liderlik vasıfları yok. İlhan'ın ateşi de, keskin sirke misali, küpüne zarar veriyor.

Liderimiz yok

Uzak Doğu'da İlhan kadar olmasa da Hasan Şaş ve Ümit Davala'ya da birer fenomen yakıştırması yapıldı. Hasan, futbolu ve kazanma arzusu ile Milli Takım için ateşleyici güçtü. Ama seferden dönüşte futbola küstü. Ümit ise mohikan tarzı saçlarıyla fenomen diye nitelendi. Hiçbirisi gerçekte Beckham gibi tüm özellikleri biraraya getiren bir fenomen olamadı.

Her takımda başarıya giden yolda takım oyunu elbette temel taş. Ancak bu takımı harekete geçirecek, diğer oyuncuların güveneceği bir lider de olmalı. Fenomen olmasa da bir lider bulmalıyız.

Traş yasağı

DÜNYA Kupası sırasında Uzak Doğu'ya özel kuaför de götüren David Beckham, sık sık saç modelini değiştiriyor. Kimi zaman bir dazlak, kimi zaman bir mohikan oluyor. Ancak Beckham'ın saç modelindeki bu sık değişiklik kulübü Manchester United'ı da rahatsız etti. M.United, kulüp ürünlerindeki Beckham görüntülerinin hep geride kaldığını belirterek, yıldız futbolcusuna kısıtlamayı gündeme getirdi. İngiliz kulübü, Beckham'dan sezon boyu saç modelini bir kez değiştirmesi şartını ileri sürdü.
Yazının Devamını Oku

Otorite kavgası

31 Mart 2003
<B>PARA </B>ve rant kavgası son dönemde dünya sporunda ciddi bölünmeleri gündeme getirdi. Basketbolda FIBA-ULEB çekişmesi ve bölünmesi ile başlayan, futbolda FIFA-UEFA ve Süper Lig çarpışmalarıyla süren patronların kavgasına, son dönemde Formula 1 ile artistik patinaj da eklendi. Artık uluslararası federasyonların yapısından ve yönetiminden memnun olmayanlar, ayrı bir oluşumla kendi programını yapıp, yönetimi ele almayı hedefliyor.

5 İngiliz takımı McLaren, Williams, Jordan, Arrows ve BAR geçen yılın baharında, Formula 1 pastasından yeterince pay alamadıklarını belirterek, yeni bir oluşumu gündeme getirdi. Formula 1'in TV izleyici oranlarındaki düşüşü ve azalan sponsor gelirleri bu takımları harekete geçirmişti. Uluslararası Otomobil Federasyonu'nun (FIA) eski başkan yardımcısı Neil Johnson'un yönetiminde GPT Ltd şirketini şekillendirdiler. Asıl amaç Formula 1'in kontrolünü Bernie Ecclestone'un elinden almaktı. Ferrari, Jaguar, Mercedes, BMW ve Renault, 2007 yılından itibaren kendilerinin organize edeceği, ayrı bir yarış takvimini de planlamaya koydu. Bu sezon ise yarış kurallarında yapılan değişikliklere gösterilen tepkilerle başlayan Formula 1'deki gerilim tırmanıyor. FIA gelecek ay 2003'de uygulamaya aldığı yarış kurallarını otomobil üreticileri ve takımlarla yeniden masaya yatıracak ve böylece ortamı da biraz yumuşatma imkanı bulacak.

Bizim için tehlike yok

Ancak Ferrari, Mercedes ve BMW'nin kendi yarış serilerini düzenleme istekleri daha da güçlendi. Öyle ki, gelirlerden daha fazla pay isteyen bu markalar, kendi yarış serilerini başlatma tarihini 2005'e çektiler. Ecclestone, 'Bizim 2007 yılına kadar sözleşmemiz var. Eğer kontratlarımızı bozarlarsa bunun cezasına katlanırlar. Konuyu mahkemede çözeriz' diyor. Pistteki bu savaşın nereye varacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak bir bölünme olursa, 2005'te takvimine gireceğimiz Formula 1'de 'Biz ne yaparız veya ne oluruz?' diye, Türkiye Otomobil ve Motor Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu'na sordum. Tahincioğlu'nun yanıtı ‘‘FIA bunun karşısında. Ayrıca bu markalar sadece Formula 1'de değil, diğer yarışlarda da mücadele ediyor. Eğer Formula 1'de kendi yarışlarını düzenlerlerse, diğer yarışlarda başlarını derde sokarlar. Böyle bir bölünme olsa bile bizi etkilemez. Çünkü biz pistimizi sunacağız. İyi bir pistimiz varsa, kim olursa olsun bizde yarışmak ister. Türkiye'nin takvimde olması konusunda bir tehdit yaşanmaz’’ oldu.

Ne varki, burada bir çelişki var. Çünkü artistik patinajda geçen hafta yaşanan bir gelişme aslında bu olayın boyutunun çok daha farklı olduğunu gösteriyor. Ulusal paten veya patinaj federasyonları kısa adı ISU olarak adlandırılan Uluslararası Paten Birliği'ne bağlı. Ancak Washington'daki Dünya Artistik Patinaj Şampiyonası sırasında kısa adı WSF olan Dünya Paten Federasyonu oluşumu ortaya çıktı. Bir çok eski olimpiyat madalyalı sporcu ve hakemler, 200.000 dolar kaynakla bu federasyonu kurduklarını belirttiler. Amaçlarını da dünyada paten sporunun idari patronu olmak diye açıkladılar. WSF, dünyada artistik patinajın iyi idare edilmediğini ve bu spor üzerine Salt Lake 2002 Olimpiyatı sonrası düşen gölgenin (şike skandalı ortaya çıkmıştı) temizlenemediğini belirtiyor. Paten sporuna, iç temizliği yaparak, saygınlığı yeniden kazandıracağını, bu spora yeni bir ivme getirileceğini iddia eden WSF, tüm ülke federasyonlarına ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne (IOC) bir mektup gönderdi IOC, şu anda ISU'nun bu sporun patronu olarak tanıdığını belirterek, WSF'ye ilk duvarı ördü.

FIA da ateşe düşebilir

WSF'nin öncelikli eleştirilerinin hedefi ISU Başkanı Ottavio Cinquanta. Nasıl ki, Formula 1'de Ecclestone hanedanlığına son verilmek isteniyorsa, WSF de buzda Cinquanta'yı silmeyi hedefliyor.

Formula 1 için şu anda Tahincioğlu'nun söz ettiği gibi, bu tehlike fazla dikkate alınmasa da, önümüzdeki günlerde FIA'nın yönetiminin de ateşe düşmesi gündeme gelebilir. Unutmamak gerekir ki, patronlar büyük düşünür!

İLK RAUND Washington'daydı

ISU ile WSF arasındaki bölünmenin ilk kavgası Washington'daki Dünya Artistik Patinaj Şampiyonası sırasında yaşandı. Macar hakem Judit Furtst-Tombor, şampiyonada yarışmalar başlamadan 15 dakika önce görevden alındı. Bu karar, Macar sporcular ve yöneticiler arasında da sürpriz olarak karşılandı. Olayın ardında yatan gerçek hemen bir basın toplantısıyla açıklandı. Macar Federasyonu, Furtst-Tombor'un ISU'nun kurucuları listesinde yer aldığını ve bu yüzden yarışmalardan çektiğini açıkladı. Macarlar da, ISU'ya bağlı 80'i aşkın federasyon arasında yer alıyor. ISU, kurallarına göre, birliğin yapısına ve ilkelerine aykırı hareket edenler hiçbir organizasyonda görev alamıyor.

KURNAZ DAVIS

NBA ve basketbolcuları açısından en renkli istatistikler arasında triple-double (üç istatistikte çift haneli rakam) ile double-double'lar (iki istatistikte çift haneli rakam) gelir. Cleveland Cavaliers'li Ricky Davis geçtiğimiz günlerde oynanan Utah Jazz maçında ilk triple-double'ını yapmak için bir kurnazlığa başvurdu, ama yutturamadı. Cleveland'ın 122-95 kazandığı maçta 28 sayı üretip, 12 asist yapan Davis'in son anlara girilirken 9 ribaundu vardı. Bir ribaund daha alıp triple-double'a imza atmak isteyen Davis, topu sayı için değil de ribaund almak için potaya gönderdi. Ancak, NBA kurallarına da aykırı olan bu avantaj sağlama yöntemiyle hedefine ulaşamadı. Cleveland Coachu Keith Smart ise takımının skoreri Davis'e bu hareketinden dolayı para cezası verdi.
Yazının Devamını Oku

Çuvaldızı batıralım

15 Mart 2003
<B>LİGİN </B>önemli derbisi! İki ezeli rakip karşı karşıya. Şampiyonluk yarışını ilgilendiren kritik maç. Ve evsahibi takım taraftarları VIP Tribünü'ndeki rakip kulübün yöneticilerine saldırıyor. Ardından da bir arbede. Aklınıza hemen Galatasaray-Fenerbahçe derbisi gelmesin. Bu olay İstanbul'da yaşanmadı. Sözünü ettiğim Yunanistan Ligi'nde, Olympiakos ile AEK arasındaki derbi niteliğindeki maç. Saldırıya uğrayan AEK yöneticileri ile başkanı Yiannis Granitsas. Devre arasında yaşanan bu saldırı sonrası Granitsas takımının 2-1'lik galibiyetinin sevincini yaşayamadan tribünden ayrıldı.

Bizdeki gibi

Yunanistan'da da ezeli rakipler arasındaki gerilimli bazı maçlara konuk takımın seyircisi alınmıyor. Onlarda da Olympiakos-AEK maçıyla holiganizme karşı videolu kontroller yapılmaya başlandı. Yani bizdekinin bir benzeri. Ancak yargıya giden son olay sonrası Yunanistan Spor Bakanı George Lianis çıktı, ‘‘Bu olaylar artık son olsun. Bunun için çözüm bulmalıyız. Ancak bu çözüm konuk takım yöneticilerinin de VIP'te maç izlemelerini yasaklamak değil’’ dedi.

Şimdi dönelim G.Saray-F.Bahçe derbisine. Neden, nasıl çıktı, netleşemeyen bir kavga. Sonuçta yara alan kişiler, camialar, Türk futbolu, ezeli rekabet.

Ya başkentteki G.Birliği-A.Gücü derbisine ne demeli? Küfür bir yana, bir başkan çıkıyor, tribünlere bir el hareketi yapıyor. Hadi, o hareketi yaptı. Ya Protokol Tribünü'ndeki onca insanın bu harekete gösterdiği tepkiye ne demeli? Herkesin yüzünde tebessüm. İşte, bizim olaylara bakış ciddiyetimiz. Dikkat edin, bu Protokol Tribünü'nün fotoğrafı.

Hepimiz süpürelim

Önce herkes kendi evinin önünü süpürerek işe başlamalı. Neden mi? G.Saray-F.Bahçe derbisinde Basın Tribünü'ndeyim. Maç boyunca Basın Tribünü'nde susmayan bir küfür makinesi. Hedef, hakem Selçuk Dereli. Hadi hedefi de geçtim, önümüzde hemen G.Saray VIP Tribünü ve bayanlar. Bayanlar sadece VIP'te mi? Hayır Basın Tribünü'nde de. Hadi, küfür etmekten utanmıyor, insan çevresindekilerden, bayanlardan da mı sıkılıp, çekinmez!

Yazık... Bu olayın merkezinin Basın Tribünü olması ise daha üzücü, daha tehlikeli ve daha onur kırıcı. Önce biz gazeteciler, içimizde bir özeleştiri yapıp, temizliğe başlamalıyız. Bu konuda Türkiye Spor Yazarları Derneği'ne büyük görev düşüyor. Basın Tribünü'nden bu kişiler ayıklanmalı.

Belki bu kangreni önlemenin yolu yöneticileri de yasaklamak değil, ama gerekiyorsa o yola da başvurulmalı. Eskisi, yenisi, yaşanan gerilimlerde onların payı da inkar edilebilir mi? Komşuda bakan çıkıyor, yumruğunu vuruyor, ama bizde kişisel bir protesto var. Bakan Erkan Mumcu, ‘‘Lig maçlarına gitmeyeceğim, protesto ediyorum’’ diyor. Bu işin kolay yolu, çözüm için TBMM'de ne yapıldı? İğneden önce hepimiz çuvaldızı kendimize batıralım.

Kiralık gözlemci

ROMANYA Futbol Federasyonu, ocak ayında FIFA'nın eski gözde hakemlerinden Rumen Ion Craciunescu'nun ülkesinde gözlemcilik yapmasını yasakladı. Gerekçe olarak da, Craciunescu'nun oğlunun da Romanya Ligi'nde görevli bir hakem olmasını ve iş ilişkileri ile hakemler arasındaki bağlantılarını gösterdi. UEFA ise 1995 yılında dünyanın 2 numaralı hakemi olan Craciunescu'ya çarşamba günü oynanan Juventus-Deportivo Şampiyonlar Ligi maçında gözlemcilik görevi verdi. Craciunescu, şimdi komşu ülkelerin liglerinde gözlemcilik yapmak için girişimlerde bulunuyor.

Transferde 3 joker

FIFA'nın bu sezon yürürlüğe koyduğu transfer sistemi ilk yılında delindi. İskoçya Futbol Federasyonu şimdi bu deliği daha da genişletmek peşinde. 26 Mayıs'ta başlayıp, 31 Ağustos'ta biten transfer sezonunun Eylül ayının sonuna kadar uzatılmasını istiyor. Bununla da kalmıyor, 3 de joker peşinde. Yani kulüplere sezon boyunca 3 futbolcuyla daha sözleşme yapabilme şansı tanınmasını istiyor. FIFA'ya yaptığı bu başvurudan geçen ay yanıt alamayan İskoçya Federasyonu bu işin peşini bırakmak niyetinde değil.
Yazının Devamını Oku

Afacan kız

8 Mart 2003
Manhattanville Koleji Bayan Basketbol Takımı'nda oynayan ve maçlar öncesi ulusal marş çalınırken bayrağa sırtını dönen Toni Smith, ABD'yi karıştırdı. DÜNYA, ‘‘Savaşa hayır’’ çığlıkları ve gösterileriyle çalkalanıyor. Ülke gözetmeksizin sivil toplum örgütleri ve milyonlarca insan sokaklarda bu kanlı eyleme karşı tepkilerini dile getiriyor. Tek amaç kapıdaki ABD-Irak savaşının önüne geçilmesi. İnsanlar artık savaş istemiyor. Adı bile korkutup, ürperti veriyor.

Çünkü, her ne olursa olsun birileri, bir yakınını, kendinden veya insanlığından bir parçayı kaybedecek. Spor arenası da bu tepkinin dışında kalmadı. NBA takımlarından Denver Nuggets'ta oynayan Kanadalı Steve Nash, Şubat ayındaki All-Star maçının basın toplantısına ‘‘Savaşa hayır’’ tişörtü ile katılmıştı, ama asıl tepki bir liseli kızdan geldi. ABD'li bu kız basketbolcu ülkeyi birbirine katıp, salonları böldü.

Tepki çekiyor

Manhattanville Koleji Bayan Basketbol Takımı'ndaki Toni Smith sezon başından bu yana maçlar öncesi ulusal marş çalınırken, ABD bayrağına sırtını dönüyor. Smith, protestosunun nedenini ‘‘Yönetimimiz insanlarının yaşam standartlarını iyileştirmek yerine, kendi gücünü gösterip yaymak için çaba sarfediyor’’ diyerek dile getiriyor.

O, savaşa karşı protestosunu sokaklarda gösteri yaparak değil, salonlarda daha dikkat çekici bir yöntemle gerçekleştiriyor. Takım arkadaşları marşa eşlik ederken, onun yarattığı görüntü salonda kimi zaman sert tepkilere yol açıyor. Smith'in görüşlerine ve protestosuna destek olanlar kadar, karşı çıkanlar da var. Manhattanville'nin maçları sportif özelliğinden çok bir propaganda arenası olmaya başladı.

Okulu arkasında

Smith'e karşı olan ve saygısızlık yaptığını düşünenler de onun bu sessiz eylemine, ellerinde küçük ABD bayraklarıyla gittikleri maçlarda ‘‘Amerika... Amerika’’, ‘‘Çok yaşa Amerika’’ ve ‘‘ABD'den git’’ diyerek karşılık veriyorlar. Hatta bir maç öncesinde Vietnam savaşına katılmış eski bir asker, elinde ABD bayrağıyla, ulusal marş çalınırken protestosunu gerçekleştinen Smith'in karşısına dikilmiş. Yani, ABD, Irak operasyonunu başlatmadan salonlarında da bir psikolojik savaş yaşanıyor.

Önceleri Smith'in protestosu Manhattanville Koleji için de sıkıntı olmuş. Smith'e karşı başlatılan kampanyanın hedeflerinden biri olan Manhattanville ise fiili olarak olmasa da genç öğrencisinin arkasında. Okul yönetimi, her insanın kafasındakini özgürce ifade etme hakkı vardır ilkesiyle bu çarpışmada safını belirlemiş. Kolejin Başkanı Richard A.Berman, okulun web sitesinin gündemine oturan bu konuda ‘‘Bizim misyonumuz global toplum için etik ve sosyal sorumluluk sahibi liderler eğitmek ve yetiştirmek’’ diyor.

Yönetime başkaldırı

Smith savaş kadar özde Amerika'da zenginin daha zengin olurken, yoksulun daha da yoksullaşmasına karşı. Yani ülke yönetimine bir başkaldırı. Ancak o ne ilk ne de son olacak. Yıllar önce ABD'li sprinterler Tommy Smith, John Carlos, Muhammed Ali, Mahmud Abdul-Rauf ülke politikasının görüşlerine uymadığını belirterek çeşitli protesto yöntemlerini seçmişti.

Savaşa hayır gösterilerine katılan ve etkin görev alan bazı sinema sanatçılarının bile rollerinden oldukları bu günlerde Smith okulunun da desteğiyle protestosuna devam ediyor. Ancak Smith protestosunda kullandığı materyali yanlış seçmiş. Çünkü bayrak, idare edenlerin değil, ülkenin sembolü.

ABD YÖNETİMİNE başkaldıran ünlüler

Muhammed Ali

Müslüman
olan efsane boksör Muhammed Ali, dini nedenleri öne sürerek 1967'de Vietnam Savaşı için askere gitmeyi kabul etmedi. Bu yüzden yargılanan Muhammed Ali, 5 yıl hapis cezasına çarptırılırken, ringden men edildi. Üst mahkeme ceza kararını bozdu, ama Muhammed Ali, 1967'den 1970'e kadar maç yapamadı.

Smith ve Carlos

Sprinterler
John Carlos ile Tommy Smith, 1968 Meksika Olimpiyatları sırasında kürsüde ABD'deki ırkçılığı protesto etti. Ellerindeki siyah eldivenle siyah güç selamı verip eşitlik için gösteri yaptılar. Olimpiyat Köyün'den kovulan iki sporcu da ABD takımından çıkarıldılar.

Mahmoud Abdul-Rauf

Fenerbahçe
basketbol takımında da bir süre forma giyen Mahmoud Abdul-Rauf, Denver Nuggets'ta oynarken ABD bayrağı ve marşını protesto ederek NBA kurallarını çiğnedi. Müslüman olan Abdul-Rauf, 1995-96 sezonunda ‘‘ABD bayrağı zulümün sembolü’’ diyerek NBA'de tepkisini dile getirdi ve ceza aldı ancak daha sonra cezası kaldırıldı.
Yazının Devamını Oku

Patron kavgası

15 Şubat 2003
İspanyol iş adamları Avrupa Altın Kupası'nı düzenlemek istiyor. Kulüpler ise Süper Lig peşinde. FIFA da Dünya Kulüpler Şampiyonası için bastırıyor. Herbirinin gözü, futbol pastasının büyük lokmasında. UEFA, tekeli kırdırmak istemiyor, ama büyük tehlike kapıda. FUTBOLUN şimdilik iki patronu UEFA ile FIFA arasında müthiş bir çekişme yaşanıyor. Bunun son örneği, FIFA'nın düzenlemek isteği Dünya Kulüpler Şampiyonası. FIFA, 2001 yılında G.Saray'ın da katılmaya hazırlandığı ancak sponsor krizi nedeniyle iptal ettiği şampiyonayı 2005 yılında yeniden organize etmek istiyor. UEFA ise buna şiddetle karşı çıkıyor. UEFA Başkanı Lennart Johansson, ‘‘Kulüplerimizin programı çok yoğun. Bu şampiyonayı düzenlerseniz boykot ederler’’ tehditi savurdu.

UEFA kuşatma altında

Futbol sadece Türkiye'de değil, dünyada büyük bir pazar ve gelir kaynağı oldu. UEFA, Avrupa pazarını tek başına elinde tutmaya çalışıyor. Bu yüzden Şampiyonlar Ligi'ni gelecek sezon iki etaplık grup sisteminden tek etaba düşürecek. UEFA Kupası'nı da cazip hale getirmek için grup sistemini uygulamayı planlıyor. Ancak UEFA'nın karşısındaki diğer iki büyük tehlike European Golden Cup (Avrupa Altın Kupası) ve kulüplerin Süper Lig baskısı.

Bir kaç ay önce bir grup İspanyol işadamı iki büyük sponsor desteğini de arkalarına aldıklarını belirterek, Şampiyonlar Ligi'ne alternatif olarak Avrupa Altın Kupası'nı gündeme getirdi. 2003 Eylül'ün de başlaması planlanan bu organizasyon için de başta İngiliz, Alman, İspanyol, İtalyan kulüpleriyle temas kurdular. Johansson, kulüpler temsilcileriyle Nyon'da yaptığı toplantıda Avrupa Altın Kupası'nın başlamasının mümkün olmadığını söyledi.

Avrupa'nın önde gelen kulüpleri ise Şampiyonlar Ligi'nin ikiye ayrılmasını ve Süper Lig uygulamasına geçilmesini istiyor. UEFA, zor bir açmaza girdi. Bir kaç koldan kuşatma altında. Bir yanda kulüplere daha yüksek gelirler vadededen Avrupa Altın Kupası, bir yanda Süper Lig isteği. UEFA'nın Nyon'daki toplantıda kulüplere ne tür vaadlerde bulunduğu henüz ortaya çıkmadı. Ancak bunun önünü kesebilmesi için kulüplerin Şampiyonlar Ligi'nden gelirlerini artırması gerekiyor. Yoksa, basketbolda yaşanan ULEB-FIBA bölünmesi UEFA için de bir tehlike.


ULEB, FIBA’YI SİLDİ...


Barcelona ve Real Madrid'in öncülüğündeki İspanyol kulüpleri, İtalya ve Fransa kulüpleriyle birlikte 1991 yılında Roma'da ULEB'i (Avrupa Basketbol Ligleri Birliği) kurdu. Bu birlik Avrupa'nın diğer bir çok liglerinden kulüplerin katılımıyla büyüdü. 2000 yılına gelindiğinde FIBA'ya gerçek bir rakip oldu. FIBA'nın 1 numaralı kupası EuroLeague'in (Avrupa Ligi) organizasyonunu eline geçirdi.

2000-01 sezonunda ULEB, EuroLeague'i ilk kez düzenledi. FIBA, ULEB'i tanımadığını belirtti. FIBA, kendi kupasında Final-Four oynayan kulüplerin bile tercih ettiği EuroLeague'e alternatif olarak SuproLeague'i düzenledi. Ancak bu kupanın ömrü 1 yıl sürdü. Ünlü kulüpler EuroLeague'deydi. ULEB Avrupa'nın 1 numaralı kupasının organizasyonu eline geçirirken, geçen sezon öncesi FIBA ile uzlaşma sağladı. Ancak bugün Avrupa'nın 1 numaralı kupasını düzenleyen ULEB, bu sezon ortaya çıkardığı kendi adını taşıyan kupa (ULEB Kupası) ile büyümeye devam ediyor. Teknik düzenleme FIBA, ekonomik yönetim ise ULEB'in elinde


GÜMÜŞ GOL, ALTIN’IN YERİNİ ALAMAZ...


UEFA gelecek sezondan itibaren Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'nda Gümüş Gol uygulamasına gidecek. Yani, 1996'dan beri alıştığımız Altın Gol yerini gümüşüne bırakacak. Peki, bu Gümüş Gol nasıl bir uygulama?

Takımlar 90 dakikalık bölümde birbirine üstünlük sağlayamazsa, 15'er dakikalık iki uzatma bölümüne geçilecek. Gümüş Gol'de uzatmada gol atıldıktan sonra devrenin bitmesi beklenecek. Skor değişmezse golü atan kazanacak. Aynı uygulama uzatmanın ikinci 15 dakikası için de geçerli. Uzatmalarda da skorda eşitlik halinde penaltılara geçilecek.

UEFA'nın kulüplerle toplantısında Altın Gol'ün hayal kırıklığı yarattığı ve taraftarların da bundan hoşlanmadığı belirtildi. Oysa, Uluslara

rası Olimpiyat Komitesi (IOC) bile sporcunun seyirciyle coşkusunun hemen paylaşılması gerektiğini düşünüp, madalya töreninde yıllardır süren bir geleneği değiştirdi. Altın madalya alan sporcunun ilk önce kürsüye çıkmasını sağladı.

Spordan keyif almanın kaynağı, vücuttaki adrenalinin yükselmesiyle yaşanan heyecan. Altın Gol, adrenalini üst seviyeye çıkarıp, maçın bittiği anda büyük bir coşku yaşanmasını sağlıyordu. Kendimize şunu soralım, maçın 5. dakikasında takımımız gol attığı an duyduğumuz sevinçle, 90 dakika sonunda kazandığında yaşadığımız, aynı seviyede mi? İşte Altın Gol ile Gümüş Gol'ün en basit karşılaştırması. UEFA'nın Gümüş Gol'le yaptığı, normal süreyi eşitlik halinde 105 veya 120 dakikaya çıkarmak.
Yazının Devamını Oku

Jordan'a diyet

2 Şubat 2003
Basketbolun bir dönemki efsane ismi böylece Karl Malone ile Jerry West'i yakaladı ve 19 kez All-Star olarak bu dalda rekortmen Kareem Abdul Jabbar'ın ardından ikinci sıraya yükseldi. NBA, Michael Jordan'a diyet ödüyor. İki hafta sonra 40'ına basacak Jordan'a bu hafta sonu 14. kez All-Star olma şansı verildi. Basketbolun bir dönemki efsane ismi böylece Karl Malone ile Jerry West'i yakaladı ve 19 kez All-Star olarak bu dalda rekortmen Kareem Abdul Jabbar'ın ardından ikinci sıraya yükseldi. Ancak 9 Şubat'ta Atlanta'da oynanacak All-Star maçının Jordan için ayrı bir önemi var. O maçta atacağı 10 sayı onu bir kez daha tarihe geçirecek. Jordan, Abdul Jabbar'ın 251 sayılık rekorunu kırarak, All-Star maçlarında en çok sayı atan basketbolcu olabilecek.

Halk oylaması

Jordan bu yıla kadar hep ilk 5'in içinde doğrudan All-Star'a seçilirdi. Bu kez halk oylamasında farklı oldu. 1.082.909 oyla, halk seçiminde en fazla oyu alan 9. basketbolcu oldu ama bu ona ilk 5'i getirmedi. Doğu Konferansı'nda Orlando'lu Tracy McGrady 1.316.297 oyla en fazla oyu alan guard olurken, onu 1.155.897 oyla Philadelphia'lı Allen Iverson izledi. 29 NBA coachu da ilk beşin belirlenmesinin ardından her iki konferansta yedekleri saptadılar. Jordan, coachlar tarafından Doğu Konferansı takımında yedekler arasına alındı. Jordan'ın bu sezonki sayı ortalaması 18.2. Eski gücü ve havası yok. Washington'un bugün Play-off şansını zorlamasında Jordan'ın payı inkar edilemez. Ancak bunlar sadece Washington ve kadrosu ile sınırlı. Diğer takımlardan ondan çok daha iyi durumda olan guardlar var.

Örneğin, Chicago guardı Jalen Rose. Rose, 23.1 sayı ortalamasına sahip. Ligin en skorer 9. ismi, ama All-Star'lar arasında yok. Detroit'teki Richard Hamilton 20.2 sayı ortalamasıyla oynuyor ve yine ligin en skorerleri arasında 24. sırada. O da yok.

Washington Coachu Doug Collins, ‘Jordan'ın orada olmaya ihtiyacı var. Daha iyileri olabilir. Ama onun NBA için anlamı All-Star olmasını gerektiriyor’ diyor. Yani her ne kadar Jordan daha önce ‘All-Star olmam için bana özel bir statü ve ayrıcalık tanınmasını istemiyorum’ dese de NBA'in bu bir dönemin büyük yıldızına vefa borcu ödeme düşüncesi söz konusu.

NBA'de oyuncular, idareciler ve basketbolcular arasında da Jordan'a karşı bir tepki söz konusu. Ancak bunu kimse doğrudan dile getiremiyor ve ona karşı bir savaş açamıyor. Chicago Genel Menajeri Jerry Krause, Rose All-Star seçilmeyince ‘Merak ediyorum, bu sporcuları seçenler bizim gördüklerimizi göremiyorlar mı?’ diyerek tepkisini biraz da üstü kapalı dile getiriyor.

Starın veda yılı...

Jordan, basketbola veda yılında NBA tarafından bir All-Star şöleni ile uğurlanacak. Hem de 1992 Barcelona Olimpiyatı'ndaki gerçek Dream Team'in All-Star'da boy gösterecek son yıldızı olarak. 1992'nin Dream Team'inden Karl Malone, Scottie Pippen, John Stockton, David Robinson gibi isimler bugün NBA'de olmalarına rağmen bu yıl All-Star'a seçilemediler. Robinson da Jordan gibi bu sezon sonunda basketbola veda etme kararı almasına ve Malone da ligin en büyük 50 ismi arasında yer almasına rağmen.

Houston'ın çaylak Çinli pivotu Yao Ming'in Shaquille O'Neal'ı sollayarak ilk 5'te çıkma hakkını elde ettiği All-Star bu yıl bir rekoru da egale ediyor. Litvanya'lı Zydrunas İlgauskas, Kanada'lı Steve Nash, Alman Dirk Nowitzki, Virgin Adaları'ndan Tim Duncan, Çin'li Ming ile geçen yıl olduğu gibi bu yıl da All-Star da 5 yabancı basketbolcu mücadele edecek.

ÇAYLAK KADRO

Carlos Boozer (Cleveland), Caron Butler (Miami), Gordan Giricek (Memphis), Drew Gooden (Memphis), Nene Hilario (Denver), Amare Stoudemire (Phonix), Dajuan Wagner (Cleveland), Jay Williams (Chicago), Emanuelle Ginobili (San Antonio)

2. Yıl Çaylakları: Gilbert Arenas (Golden State), Tyson Chandler (Chicago), Pau Gasol (Memphis), Richard Jefferson (New Jersey), Andrei Kirilenko (Utah), Troy Murphy (Golden State), Tony Parker (S.Antonio), Jason Richardson (Golden State), Jamaal Tinsley (Indiana)

3 sayı Yarışması'na katılacaklar

Brent Barry (Seattle), Pat Garrity (Orlando), Wesley Person (Memphis), Peja Stojakoviç (Sacramento), Antoine Walker (Boston), David Wesley (New Orleans)

Smaç Yarışması'na katılacaklar

Richard Jefferson (New Jersey), Desmond Mason (Seattle), Jason Richardson (Golden State), Amare Stoudemire (Phoenix)

All-Star Doğu Karması İlk 5

Allen Iverson (Philadelphia), Tracy McGrady (Orlando), Ben Wallace (Detroit), Vince Carter (Toronto), Jermaine O'Neal (Indiana)

Yedekler: Michael Jordan (Washington), Jason Kidd (New Jersey), Paul Pierce (Boston), Antonio Walker (Boston), Brad Miller (Indiana), Zydrunas İlgauskas (Cleveland), Jamal Mashburn (New Orleans)


All-Star Batı Karması İlk 5

Kobe Bryant (LA Lakers), Steve Francis (Houston), Yao Ming (Houston), Tim Duncan (San Antonio), Kevin Garnett (Minnesota)

Yedekler: Shaquille O'Neal (LA Lakers), Stephon Marbury (Phoenix), Shawn Marion (Phoenix), Steve Nash (Dallas), Dirk Nowitzki (Dallas), Gary Payton (Seattle), Chris Webber (Sacramento)
Yazının Devamını Oku

Küçük krallar

20 Ocak 2003
Maureece Rice, efsane Wilt Chamberlain'in lisedeki rekorunu tarihe gömdü. Geleceğin Jordan'ı olarak gösterilen LeBron James'in maçları rayting rekorları kırıyor. İkisi de şimdiden şöhretin büyülü dünyasına kapıldı.NE Michael Jordan, ne Shaquille O'Neal, ne Kobe Bryant, ne de Yao Ming, şimdi ABD'li basketbolseverlerin gözü liseli iki gencin üzerinde. Daha 18'indeki LeBron James ve Maureece Rice, liselerarası basketbol mücadelesini ABD'de ön plana çıkardı. İki genç, basketbolları, kırdıkları rekorlar yanında, yaşantıları ve yaptıklarıyla da NBA'in ünlü yıldızlarını bir anlamda gölgede bıraktı. Geleceğin Michael Jordan'ı olarak gösterilen LeBron ve Maureece daha şimdiden şöhretin büyülü dünyasına kapılmış ve kendilerini diğerlerinden farklı görüyor.

Philadelphia'nın 1 numarası

Strawberry Mansion takımında oynayan 18 yaşındaki Rice geçtiğimiz günlerde NBA'in efsane isimlerinden Wilt Chamberlain'in bir rekorunu tarihe gömdü. Chamberlain 1955'te, daha Maureece'nin babası doğmamışken, Overbrook Lisesi'nde 2.206 sayı ile Philadelphia'da liselerarasında en çok sayıya ulaşan sporcu olmuştu. 32.1 sayı ortalamasıyla oynayan Maureece, 44 sayı attığı Olney maçında 2.209 sayıya ulaşıp, Chamberlain'i geride bıraktı.

Chamberlain'in arkadaşı ve hayranı, adını taşıyan amatör basketbol liginin başındaki Sony Hill, Maureece'i şöyle tarif ediyor: ‘‘Chamberlain içeriyi domine ederdi, Maureece hem içeriden hem dışarıdan, sahanın her yerinden atıyor.’’ 1.83'lük Maureece, Philadelphia'nın 1 numaralı liseli basketbolcusu.

Ekrana ambargo...

Ve son dönemin sansasyonal liseli yıldızı LeBron. Daha geçen ayın son günlerinde 18'ine giren St Vincent-St Mary lisesinin 2.03 boyundaki guardı Amerikalıların gözbebeği. ESPN2, LeBron'un maçlarını yayınlarken reyting rekorlarına koşuyor. LeBron'un bu sezon NBA'de ilk sırada darft edilmesi bekleniyor.

Liseden alınamaz kuralı olmasa geçen sezon draftta kapışılacak olan LeBron müthiş bir yetenek. Onun bu başarısının altındaki sır ise içindeki büyük basketbol tutkusu. Bakın 33 yaşındaki anne Gloria James oğlunu nasıl anlatıyor: ‘‘Maçtan eve gelse bile yerinde duramaz. Bir şeyler atıştırır, biraz TV seyreder. Ardından ben idman yapacağım diyerek çalışmaya başlar.’’

800 şut atıyor

Takım arkadaşlarıyla yaptığı idmanın dışında hergün ağır bir idman yaparak 800 tane şut atıyor LeBron. Zaten bu özel çalışmasının da yararını görmüş. 2000'de 18.1 olan sayı ortalamasını, 2001'de 25.3, 2002'de 28.8'e taşımış. Birkaç gün önce bir maçta 50 sayı atarak okul rekoru kırdı LeBron. 25 dakikadan az bir sürede 11 üç sayı atıp, 9 ribaund aldı, 4 blok yaptı.

NBA'e lise ve kolejden bir çok yıldız yetiştiren Morgan Wooten, ‘‘LeBron'u görene kadar Kareem Abdul-Jabbar benim için müthiş bir oyuncuydu’’ diyor.

Şöhret başlarını döndürdü...

Maureece geçen yaz LeBron'un parlamasına yol açan Adidas ABCD Kampını

‘‘Yeterince top alamıyorum’’ diyerek daha ilk günde terk etti. LeBron, altında 80.000 dolarlık Hummer H2 jiple dolaşıyor, kendisiyle röportaj yapmak isteyen büyük bir gazetenin ünlü ismini geri çeviriyor.

James'i geleceğin büyük yıldızı olarak gören Adidas, Nike gibi firmalar onunla anlaşabilmek için kıyasıya yarışıyor. Hergün gazete sayfalarında NBA haberleri kadar James'in haberleri yer alıyor. Genç basketbolcu da zaten ‘‘Bütün dergi ve gazetelerde yer almak istiyorum. Spotlar benim üzerimde olmalı’’ diyor.

Ancak James'in son dönemde başı biraz dertte. Yakın çevresinin annesinin James'e doğum gününde banka kredisiyle aldığını belirttiği Hummer H2 jip yeni bir tartışmayı ve soruşturmayı beraberinde getirdi. Kurallar gereği amatör ruhu zedelememek için liseliler, pahallı hediyeler ve yüksek paralar alamıyor. Bu yüzden de Hummer H2'yi gerçekte James'e kimin aldığı Ohio Liseler Sporcu Birliği tarafından araştırılıyor.

Seçilmiş...

LeBron James'in büyük hayran kitlesi var. Posterleri ve isminin yazılı olduğu ürünler kapışılıyor. Hayranları üzerlerinden 'King James' yazılı tişörtleri çıkarmıyor. LeBron da maçlara ayağında 'Chosen One' (Seçilmiş biri) yazılı bandajla çıkıyor.

İdmanı bile parayla izleniyor

LeBron James bu sezon liselerarası maçların fiyatlarında da patlamaya yol açtı. Geçen sezon 3-4 dolar olan maçların bilet fiyatları 10-15 dolara çıktı. LeBron'un takımının idmanları bile parayla izleniyor.

Yıldızların tercihi

Anne Gloria James'in LeBron'a 30 Aralık'taki doğum gününde hediye ettiği belirtilen Hummer H2 jipin normal değeri 50.000 dolar. Ancak LeBron'un jipinde televizyonlar yanında özel ses ve görüntü tesisatı bulunuyor. Koltuklarının başına da 'King James' (Kral James) yazan bu jipin fiyatının 70.000 ila 80.000 doları bulduğu ifade ediliyor. Türkiye'de çok az sayıda bulunan bu jipi Amerika'da Hollywood yıldızları ile profesyonel sporcular tercih ediyor. Darius Miles, Ricky Davis, Warren Sapp, Kobe Bryant, Kevin Garnett, Gary Payton ve Antonie Walker'ın da Hummer H2'leri var.
Yazının Devamını Oku

Son lezbiyen

6 Ocak 2003
Bugün Grand Slam turnuvalarından ikisinde, bayanlar da erkeklere verilen para ödülü kadar alabiliyorsa, bunu Amerikalı Billie Jean King'e borçlular. King'in açıp, Navratilova'nın geçtiği yolda bugün Mauresmo var. YUGOSLAV tenisçi Jelena Dokiç'in babası Damir, biraz huysuz. Önce Avustralya'da tenis federasyonu yetkilileriyle tartışıp bu ülkeyi terk etti, ardından da isteklerine yanıt alamayınca döndüğü vatanında barınamadı ve İngiltere'nin yolunu tuttu. Bu kez yanında kızı da yoktu. Damir, herhalde Dokiç ismini daha medyatik hale getirmek için geçtiğimiz günlerde tenis dünyasının bayanlarına laf attı. Dedi ki, ‘‘Tenisteki bayanların yüzde 40’ı lezbiyen. Kızım Jelena lezbiyen olsa intihar ederdim.’’

Şu ana kadar Jelena'nın lezbiyen olup olmadığı yolunda kesin bir kanı yok! Damir'in bayan tenisçiler hakkında söylediklerinde ise gerçeklik payı var, ama yüzde o kadar yüksek değil. Tenis dünyasının unutulmazları arasında iki büyük lezbiyen isim var. Bunlardan ilki 1960 ve 70'li yıllarda feministlerin idolü konumuna da gelen Billie Jean King. ABD'li tenisçi, bu sporda bayanlarda devrim yapan isim. Onun sayesinde bugün başta iki büyük Grand Slam turnuvasında bayanlar erkeklerle eşit para ödülü alıyorlar.

Kadınlar neden yapamasın...

Bugün 60'ına gelen King, patates soymak ve sadece yemek yapmakla yetinmek yerine kendini kanıtlamak için sporu seçti. İşçi sınıfı bir ailenin çocuğu King için tenis kariyeri zorluklarla başladı. Annesinin diktiği elbiseyle tenis oynayan King, kariyerinin belki de en trajik anını Güney California Gençler Şampiyonası'nda yaşadı. Los Angeles Tenis Kulübü toplu fotoğraf çektirirken, o kıyafeti nedeniyle objektifin önüne geçmekten mahrum bırakıldı. Bu olaydan sonrası ise onun için bir çıkış oldu.

King, kadınların da erkekler gibi bazı sporlarda başarılı olabileceğine inanıyordu. Tabii her spor dalı için değil, ama en azından teniste. Avustralyalı bir antrenörle fiziki güçlenme çalışmaları yaptı. King, kariyerinde zirveye vurduğu dönemde eski şampiyonlardan Bobby Riggs ile oynadığı 1973'teki ‘‘Battle of the sexes’’ maçıyla büyük sükse yaptı. Bir kadının erkeği yenebileceğini gösterdiği bu 3 setlik maç King'e sorulduğunda verdiği yanıt şu: ‘‘En büyük sorunum, Bobby de dahil bu maçtan diğer insanların benden daha fazla keyif almasıydı.’’

Kafalardaki kimlik...

Aslında King için bir erkekle yaptığı maçın ilgi çekici bir yanı yoktu. Ancak çevresindeki insanların onu görmek istedikleri yer ve kafalarındaki kimliği açısından önemliydi. Bayan arkadaşıyla lezbiyen ilişkisinin ortaya çıkması, çevresindekiler hariç onun açısında fazla şey değiştirmedi.

Tenis dünyasının diğer büyük ismi ise Çek asıllı Amerikalı Martina Navratilova. King gibi o da lezbiyen. Navratilova bugün 168 kezle teklerde, 165 kezle çiftlerde en çok şampiyonluk kazanan tenisçi olmak gibi rekorları elinde bulunduruyor. 1980 ve 90'lı yıllara damgasını vurdu. Bu yıl korta kesin olarak veda edecek. Kariyeri boyunca 20 milyon dolar para ödülü kazandı.

Cesur Mauresmo

King ile başlayıp, Navratilova ile süren erkeksi kadın tenisçi kuşağının son dönemdeki ismi Fransız Amelie Mauresmo. O, önceki iki isimden farklı, sevgilisini herkesin önünde öpüp lezbiyenliğini kendisi açıkladı. Lindsay Davenport, Martina Hingis gibi yıldızlar ‘‘Yarı erkek’’ diyerek ona bakışlarını ortaya koydular.

Lezbiyen veya değil, bugün tenis de dahil bazı bireysel sporlarda bayanlar geliştirdikleri fiziksel yapılarıyla erkeklere rakip olabilecek düzeyde. Kadınların adaleli vücutlarıyla erkeksi görünümü ve tavırları zaman zaman karşı cins kadar hemcinsleri için de itici. Ama sporcuların görünümünden ve cinsel tercihlerinden çok elde ettikleri başarılar ön planda.

Üniversitedeki ilk yılımda hazırlık sınıfı öğretmenlerimizden biri İngilizdi ve ‘‘gay’’di. Eğitmenliği dört dörtlüktü. Kişisel cinsel tercih ise ona aitti. İnsanları yaptığı işlerle taktir edip, hatırlamak lazım. İstismar yoksa lezbiyen veya gay diye eleştirip, sınıflara ayırmak yanlış. Bugün Türk sporunda da hemcinsleriyle ilişki kuranlardan söz ediliyor.

Billie Jean King

22 Kasım 1943'te doğdu. Kortlarda 12'si Grand Slam, 71 şampiyonluk yaşadı. 20 Wimbledon birinciliği elde etti. Bir sezon da 100.000 dolar para ödülü kazanan ilk bayan tenisçiydi. Bayanlar Tenis Birliği'nin kurucularından biri King. 1966-72 arasında dünya sıralamasında 5 yıl 1 numaraya çıktı.

Martina Navratilova

18 Ekim 1956'da Prag'da doğdu. Çekoslovak asıllı, ABD'li. 168 tekler, 165 çiftler şampiyonluğu kazandı. 18 Grand Slam, 9 Wimbledon tekler şampiyonluğu elde etti. 31 kez çiftlerde, 7 kez karışık çiftlerde Grand Slam şampiyonluğu sevinci yaşadı. 1978-87 arasında 9 yıl dünya sıralamasında 1 numaraya yükselme başarısı gösterdi.

Amelie Mauresmo

5 Temmuz 1979'da doğdu. 1997'de profesyonel oldu. Dünya sıralamasında 4 numaraya kadar yükseldi. 8 tekler, 1 çiftler şampiyonluğu kazandı. Bugüne kadar 177 maç kazandı.
Yazının Devamını Oku