Dünden bugüne Mersin lezzetleri

Bana sık sık en lezzetli kentlerin hangileri olduğu sorulur. Yanıt vermekte zorlanırım. Çünkü her kentin mutfağı birbirinden zengin. Kimi şehirler, Gaziantep örneğinde olduğu gibi mutfaklarının tanıtımını çok iyi yapar. Kimileri ise sessiz, soluksuz bir kenarda bekler. Mutfağını pazarlayamayan şehirlerden biri de maalesef Mersin. Bu güzel şehir de öyle güzel lezzetler var ki, işte size Mersin'in lezzetleri...

Haberin Devamı

Mutfağın iyi olmasını söylemek yeterli değil. Onu sunabilmek, kitlelerle tanıştırabilmek de marifet ister. Bizde maalesef ki bu konuda şehirlerimizin çoğu sınıfta kalıyor. O şehri ziyarete gidenler, o yemekleri tadacak bir mekân bulamamaktan şikayet eder. Gezginler artık sadece güneş, deniz, tarihi eser görmek için yola çıkmıyor. Sayıları giderek artan ‘lezzet avcıları’, köşe bucak ilginç lezzetleri arıyor. Türkiye’de bu lezzet düşkünlerinin yarattığı ekonomiden pay alabilen şehir sayısıysa oldukça az. Mutfağını pazarlayamayan şehirlerden biri de Mersin. Geçen hafta kısa bir gezi için Mersin’e gittim. Baktım ki burada bahar bitmiş, neredeyse yaz başlamış. Güneş kemiklerimi ısıtıyordu. Buraya kaçıncı gelişim olduğunu unuttum. Bu şehirden her seferinde mutlu, mesut ayrıldım. Mersin’in bir ‘lezzet cimrisi’ olduğunu söyleyebilirim. Çünkü o muhteşem mutfağını yabancılarla paylaşmak istemez. O aşırı lezzetli yemeklerini ev mutfaklarına hapis eder.

Haberin Devamı

Dünden bugüne Mersin lezzetleri
Tantuni

Mersin denince herkesin aklına hemen Tantuni gelir. Ben çok sevdiğim bu et yemeğine biraz kızarım. Çünkü onun yüzünden Mersin’in onca lezzetli yemeği gölgede kalır. Mersin mutfağının bu kadar lezzetli olmasının nedeni rengârenk kültürü. Bir yanda Türkler, Türkmenler, öte yanda Giritliler, Rumlar, Ermeniler limanın inşası sırasında Mersin’e gelip sonra dönmeyen Fransız ve İtalyan kökenli Levantenler, Doğu illerimizden göç edenler, Orta Doğu asıllılar... Tüm bu kültürlerin yemek alışkanlıkları iç içe geçip, çok lezzetli Mersin mutfağını oluşturmuşlar.

 

 

Bu mutfakta ne yemekler pişmez ki: Topalak, keşkek, batırık, dilme, öğmeç, yüksük çorbası, döğme pilavı, mahluta, ileğen çöreği, sıcak humus, içli köfte, döğme aşı, kelle çorbası, lebeniye... Düşündükçe aklıma daha fazlası geliyor: Analı Kızlı çorbası, altı pirzola ile döşenmiş tencerede pişen incecik sarmalar, sabah kahvaltılarının sultanı sıkmalar, Giritlilerin çullaması, tahinli kabak dolması, Sembusek... Bunlar aklımda kalan yemekler. Mina Lokmanoğlu’nun hazırladığı ‘Dünden Bugüne Mersin Mutfağı’ kitabına bakarsanız benim unuttuklarımı da bulursunuz.

Haberin Devamı

Dünden bugüne Mersin lezzetleri
Yüksük çorbası

Kentin ünlü tantunicisi: Memoş

Ama sakın bu yemekleri tatma hayalleri kurmayın. Bu yemekleri tatma uğruna yollara düşüp Mersin’e giderseniz, hayal kırıklığına uğrarsınız. Çünkü Mersin’de bu yemekleri sunan hiç bir lokanta yok. Ya benim gibi torpilli olacaksınız ya da bunları pişirebilecek Mersinli bir dostunuz olacak. Aslında ben bu yemeklerin evlerde de artık piştiğini sanmıyorum. Yani muhteşem Mersin mutfağı yavaş yavaş unutulup gidiyor.

Dünden bugüne Mersin lezzetleri
İçli köfte

Tüm bu olumsuzlukları bildiğim halde ,ben yine de bir yemek yolculuğu yaptım. İlk durağım kentin en ünlü tantunicisi ‘Memoş’ oldu. Mehmet Can, 1964’ten beri bu işi yapıyor. Ustalık ona babasından miras kalmış. O da oğlunu yetiştiriyor ki, adı devam etsin. Mehmet Can, kendi fırınlarında yaptığı lavaşları, önce etin yağıyla ıslattı. Sonra içine bol miktarda küçük doğranmış etten koydu. Üstüne domates, yeşillikler, soğan koyup dürüm yaptı. Dürümü ortadan ikiye kıvırıp bana verdi. Yerken gömleğine yağ damlamaması için ortadan kıvrılıyormuş. Tantuni öylesine lezzetli ki, yerken insan her şeyi unutuyor, yağ içinde kalabiliyor.

Haberin Devamı

Dünden bugüne Mersin lezzetleri
Humus

Mersin, et cenneti olduğu kadar tatlı cenneti de! İrmikli cevizli Şam tatlısı, ceviz ve kaymakla birlikte kızartılmış taş kadayıfı, kerebiç, kuvvet macunu niyetine cezerye, ceviz reçeli ve termiye. Bu son tatlı şöyle yapılıyor: Yufka içine irmikli muhallebi konup rulo haline getiriliyor. Bu rulo daha sonra yağda kızartılıyor ve üstüne pudra şekeri serpilerek ikram ediliyor.

Kerebiçi her tatlıcıda bulmak mümkün. Ben onu yemek için ‘Kerebiççi Oğuz’a gittim. Kentin bilinen isimlerinden. İçi fıstık veya cevizle doldurulmuş irmik toplarının üstüne, kaymak benzeri beyaz bir köpük konarak servis ediliyor. Bu beyaz köpük, Çöven otunun (Sabun otu) köküden yapılıyor. Kökler önce kaynatılıyor. Çıkan su mikserlerde çırpılarak köpürtülüyor. Sonra şeker ilave ediliyor. Çok lezzetli ama kalorisi yüksek bir tatlı.

 

 

 

 

Haberin Devamı

Künefe seviyorsan mutlaka gitmelisin

Daha sonra, Sakatat Pazarı’nın girişindeki ‘Kokoreççi Hacı Usta’a gittim. Mangalını girişte, duvarın içindeki bir oyuğa yerleştirmiş. Dükkân bundan ibaret. Bir kaç tane de plastik taburesi var. Hepsi o kadar. Kokoreçler bizim bildiklerimizden daha kalın. Neredeyse iki katı. Bugüne kadar böylesine lezzetli kokoreç yemedim dersem abartmış olmam. Zaten tezgâhın önünde oluşan kuyruk beni onaylıyordu.

Dünden bugüne Mersin lezzetleri
Künefe

Sonra Sakatat Pazarı’nı gezdim. Tütsülenmiş büyükbaş hayvan ayakları, paça düşkünlerini bekliyordu. İplere işkembeler, temizlenmiş kelleler, akciğerler asılmıştı. Oradan hemen bitişikteki balık pazarına geçtim. Tezgâhlarda Akdeniz balıkları sergileniyordu. Çoğunun adını bilmediğim balıklar. Aklıma Narlıdere’ye gidip balık yemek düştü ama yeterli zamanım yoktu bu sefer. Bir alt sokaktaki kahve kokusunu koklaya koklaya ‘Arabağa’yı buldum. Burası 1926’dan beri kahve kavurup öğütüyor. Türk Kahvesi dendiğinde Mersin’de akla gelen ilk adres burası. Ben de her gelişimde buradan kahve alıp eve götürürüm. Yine yarım kilo çektirip, çantama attım.

Haberin Devamı

Dünden bugüne Mersin lezzetleri
Dolma

Sadece kahveyle dönmek olur mu? Bu sefer soluğu ‘Dondurmacı Halil’de aldım. Cezerye denince en doğru adres burası. İlk olarak kimin, ne zaman, nerede yaptığı belli olmayan bu havuç tatlısından eşe dosta ikram ederim diye bir kaç kutu aldım. “Künefe seviyorsan mutlaka gitmelisin” diyen bir arkadaşın önerisine uyup soluğu, ‘Künefeci Emin Usta’da aldım. Burası Mersin’in en eski künefesiciymiş. Bu muhteşem tatlı, kuşaktan kuşağa devreden, 12-15 kilo ağırlığındaki özel bakır tepsilerde pişiriliyormuş. Yediğim künefenin kadayıfı çok az, peyniri ise çok boldu. Peynirleri sündüre sündüre yedim.

 

 

İki gün etli, tatlı, tuzlu bir çok şey yemiştim ama Mersin mutfağından bir şeyler tadamamıştım. Bunu bir sohbet anında, kaldığım Mersin Hilton otelinin yiyecek içecek müdürü Cem Polat’a anlattım. Beni hemen otelin şefi Cihan Küçükçavdar ile tanıştırdı. Şef, akşam yemeği için otelin İcellia adlı restoranına davet etti, bu açığı kapatmaya çalışacağını söyledi. Akşam yemeği mezelerle başladı: Humus, tabule, kimyonlu domates, tahinli patlıcan, üstü kıymalı çiğ köfte, batırık, köfteli pirpirim salatası, otlu lor peyniri. Ana yemekte firik pilavı eşliğinde Taşucu barbunyası ve zerdeçallı pilav üstünde kuzu pirzolası vardı. Tatlı olarak arak ve yıldız anasonu ile poşe edilmiş armut tatlısı hazırlamıştı. Bu sayede yine lezzetli bir Mersin gezisini tamamlamış oldum...

 

Yazarın Tüm Yazıları