GeriSeyahat Şehri Pessoa’nın gözüyle gezdim, İstanbul’a benzettim
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Şehri Pessoa’nın gözüyle gezdim, İstanbul’a benzettim

Şehri Pessoa’nın gözüyle gezdim, İstanbul’a benzettim

"Seyahate çıkmayı sevmem, macera duygusu beni çekmez" diyen bir yazar Doğan Hızlan. Ülkeleri, farklı coğrafyaları, odasının konforundan ayrılmadan, kitaplar, resimler ve müziklerde keşfediyor. Buna karşın üç kıtada birçok şehri gezmiş, Japonya’ya kadar uzanmış yolu. İki hafta önce, sıcaklara aldırmayıp, yazar Fernando Pessoa’nın şehri Lizbon’a gitti. Hızlan’la Lizbon izlenimleri, yarattığı çağrışımlar üzerine konuştuk.

Sizi seyahate sürükleyecek, bu uğurda istemediğiniz zorunluluklara katlanmanızı sağlayacak en önemli etmen nedir?

- Edebiyatçısını okuduğum, müziğini dinlediğim şehir beni çeker. Kitap fuarları, çok önemli bir sanat olayı ya da bir konser gerekçe olabilir. Kıramadığım bir dostun daveti ve mesleki zorunluluklar da etkili oluyor. Yaşam alışkanlıklarımı değiştirmek istemediğim, yanımda çok fazla eşya taşıdığım için çok zordur yolculuğa çıkmak. Gözümde büyür. Seyyah kendini bırakıp, keşfe açık bir ruhla geziye gitmeli. Ben kendi dünyamı, yemeğimi, dostlarımı, alışkanlıklarımı taşırım. Yanımda götürdüğüm küçük valiz bile çoğu kişi için bir haftalık seyahate yeter. Büyük valizim ise ancak ev taşınırken kullanılabilir. Kimi zaman aldığım kitaplar valize sığmaz, üçüncüsünü alıp dönerim. Bu nedenle seyahat deyince içime kasvet çöker. Gittiğim yerde en fazla iki gece, üç gün kalabilirim. Buna karşın otelde kalmayı, kafede oturmayı severim. Çünkü hayatın gereksiz ayrıntılarına zaman ayırma zorunluluğundan kurtarır kişiyi.

Seyahat kitapları okumayı sever misiniz?

- Çok severim. Gitmeden, görmeden dünyayı görme imkanı sunar. Tıpkı edebiyat eserleri, resimler gibi gittiğim yerlere gezi yazılarının gözlüğünden bakarım.

ŞEHİRLERE YAZARLARIN GÖZÜNDEN BAKARIM

Bugüne kadar sevdiğiniz bir eserin, yazarın peşinden uzak yolculuklara çıktınız mı?

- Çıkmadım. Fakat nereye gidersem gideyim, yola çıkmadan önce gideceğim yerin tarihini, kültürünü, yazarlarını okurum. Örneğin Amasya’daki şiir akşamlarına gidecektim gelecek hafta, 370 sayfalık kent tarihini okudum. Lizbon’a gitmeden Pessoa’nın eserlerini tekrar okudum. Ayak bastığım şehirde turistik gezi programı dayatılmasından hoşlanmam. Mutlaka yazar evlerine, müzik mekanlarına, plakçılarına giderim. Yaşadıkları koşulların sanatçıların eserlerine nasıl yansıdığını düşünürüm. Manzara seyretmek, arkeoloji müzesini gezmek, köşe bucak şehirleri keşfetmek, yemeklerini tatmak için seyahat yapmam. Şehirleri peyzajlarda, edebiyat yapıtlarında, sanatçının aynasından keşfetmeyi tercih ederim. Chaplin, Gertrude Stein’e Fransa’daki bir sohbette çevrelerindeki çimleri gösterip "Ne kadar güzel değil mi" diye sorar. "Ben Turner’ın resimlerindeki yeşili severim" cevabını alır. Ben de Bodrum’u görmektense, çalışma odamın duvarındaki Turan Erol resmine bakmaktan zevk alırım. Boğaziçi’ne boş gözlerle bakmak yerine, Hoca Ali Rıza ya da Hikmet Onat resimlerinden görmeyi tercih ederim. Gittiğim şehirleri ressamların, edebiyatçıların imgeleriyle gezerim. Örneğin, geçenlerde Venedik’teydim. Thomas Mann’in Venedik’te Ölüm’ündeki kahramanı Profesör Von Aechenbach, şehri ölümün simgesi, gondolları ise tabut gibi görür. Bu duyguyu yaşadım, gondola adım atamadım.

En uzun yolculuğunuza ne zaman, hangi gerekçeyle çıktınız? Hangi izlenimlerle döndünüz?

- Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın onur konuğu olarak Japonya’ya davet edilmiştim. Japon prensinden randevu alınmış benim için. Coğrafya bilgim pek iyi olmadığı için kabul ettim. Yolun yarısında aktarma için indiğimizde 12 saat daha uçacağımızı öğrendim. Az kalsın geri dönecektim.

Gittiğinize değdi mi, unutamadığınız keşifleriniz oldu mu?

- Japonya’nın beni fetheden yönü olmadı. Amerika’dan da etkilenmemiştim. Oysa Bologna’da, bir sarayda genç müzikçiler Mozart çalmıştı, halının üstüne oturdum ve kendimden geçtim. Muhafazakar yönüm nedeniyle köklü geleneği olan şehirler bana cazip geliyor. Avrupa’yı seviyorum.

DENİZİN ÇAĞRISI ANITTA DİLE GELİYORDU

Gittiğiniz şehirleri tanıma yönteminiz, yaşamayı tercih ettikleriniz, hafızanıza kaydettiğiniz ayrıntılar yıllar içinde değişti mi?

- Değişmedi. Kitap fuarları, plakçılar, kırtasiyeciler, kafeler, pastaneler oldu ilgi alanlarım. Gittiğim şehirde keşif heyecanını buralarda yaşarım.

Her ne kadar seyahati sevmeseniz de, görmek istediğiniz şehir, ülke var mı?

- Afrika’yı, Hindistan’ı büyülenmiş gibi anlatanları hiç anlamam. Gitmek, görmek istediğim herhangi bir yer yok. Türkiye’de bile gezilere çıkmamın nedeni konferans davetleriydi.

Lizbon’u merak ediyor muydunuz, bu sıcakta sizi Portekiz’e götüren tek neden Gülbenkyan Müzesi’ndeki Türk ressamların sergisinin açılışı mıydı?

- Beş, altı yıl önce İstanbul - Lizbon, Yahya Kemal ve Pessoa arasındaki paralelliklerin ele alınacağı bir toplantı nedeniyle Lizbon’a gidecektim. Fakat bu gerçekleşmedi. Gülbenkyan’ın sanatla ilişkisi ilgimi çekiyordu. Ertuğrul Özkök, denizin insanoğlunu çağırışını çok iyi anlatan Lizbon’daki Kaşifler Anıtı’ndan bahsetmişti. Bunu ötesinde, tarik değil, refik mühimdir. Güler Sabancı ve 50 yıllık dostum Nazan Ölçer’in davetini reddedemezdim.

Geçmişte kitaplardan, resimlerden tanıdığınız Lizbon’da neler keşfettiniz?

- Deniz şehri. 40 yıl önceki İstanbul’a benziyor. Halkı çok insancıl, yardımsever, sakin. Denize açılan dar sokakları, geminin lombozunu açıp denize bakmak duygusunu yaşatıyor. Gülbenkyan Müzesi çok etkileyici. Büyük bir salonun perdesini açtığınızda, ardından kuğuların yüzdüğü büyüleyici bir gölet çıkıyor. Saramago’nun yaşadığı kahveye gittim, onun gözünden baktım çevreye. Halkın arasında oturduğunu gördüm. Keşke Türkiye’de de yazar evlerinin sayısı artsa. Nehir kıyısındaki Kaşifler Anıtı’nı gezerken, Yahya Kemal’in dizelerini düşündüm: Mademki deniz ruh verdi sesinden / Gel kurtul o dar varlığının hendesesinden... Osmanlı’nın deniz serüvenini, deniz edebiyatını düşündüm. Kemal Bilbaşar’ın Denizin Çağrısı romanını hatırladım. Şehrin simgesi olan horozlu defterler, kitaplar aramış, bulamamıştım. Anıtın dibinde yürürken bunları buldum. Sokaklarda yürürken, otellerde yaşayan Pessoa ile mülksüz Yahya Kemal arasındaki benzerlikleri düşündüm.

HAFIZAMDA KALAN SESLER RENKLER VE LEZZETLER

Kulağınızda Lizbon sesleri, damağınızda pastanelerinden lezzetler kaldı mı?

- Fado kuşkusuz etkileyici bir müzik geleneği. Özlem var içinde. Fakat artık turistik gösteriye dönüşmüş, içeriğini kaybetmiş. Fado barına gitmedim. Kulağımda kafelerden, meydanlardan insan sesleri, i-pod’umda dinlediğim Mozart eserleri kaldı. Hafızamda kalan görüntü, ev cepheleri. Pastanelerinde Avrupa’nın zenginliğiyle karşılaştım. Güzel kremalı pastalar, bademli kurabiyeler buldum.

Gülbenkyan’ın merak ettiğiniz kişiliği hakkında neler öğrendiniz?

- Gülbenkyan dönem ya da belli bir sanat türünün ürünlerini biriktiren, sistematik koleksiyoncu değil. Sanat eserlerini Paris’teki evinde günlük yaşamının içine sokmuş, kullanmış. Aldığı halının üstünde yürümüş, resmi mahzende saklamamış, duvarına asıp seyretmiş, kitaba dokunmuş. Bu özelliğini sevdim.

Dünyaya sanat eserlerinin perspektifinden bakanlara Lizbon’a gitmelerini önerir misiniz?

- Sadece edebiyatseverler değil, tüm İstanbullular’ın Lizbon’u görmelerini öneririm. Tabii ki önceden bu şehrin edebiyatçılarının eserlerini, tarihini okumalarında yarar var. Yoksa binalar taş, sokaklar parke, yazarın evi konuttan başka bir şey ifade etmez onlar için. (S.Y)

EN SEVDİĞİ 5 ŞEHİR

İstanbul Frankurt Bologna İzmir Londra

seyahatte ne okuyor

Polisiye, gezi, roman, şiir türlerinde kitaplar

ne yiyor, ne içiyor

Mutlaka İtalyan mutfağı, zeytinyağı olmalı. Et eksenli mutfakları sevmiyor.

çantasının olmazsa olmazları

İki gün için bile, iki valizde üç takım elbise, gömlekler, i-Pod, papyonlar, çamaşırlar, dört çift ayakkabı ve en az beş kitap.

kimle seyahat ediyor

Dostlarıyla

oradan ne alıyor

Kendisine ve dostlarına hediye olarak kitap, kalem, CD, papyon. Bilmediği bir yorumu, yeni bir kalemi, eski bir kitap ya da objeyi keşfetmek hoşuna gidiyor.

neyle seyahat ediyor

Vapuru, treni sevmiyor, uçağı tercih ediyor.

nerede kalıyor

Hayatı kolaylaştıran konforlu otellerde.
False