İzmir Atakent Anadolu Lisesi 11’inci sınıf öğrencisi Alp Sirek, önceki gün Cadılar Bayramı kutlaması için Bostanlı Sahili'ne gitti. Sirek, burada arkadaşlarıyla bir marketten aldıkları votkayı, enerji içeceği ile karıştırarak içti. Ardından arkadaşlarıyla bir eğlence mekanına geçen Sirek, saat 20.00 sıralarında fenalaştı.
Arkadaşlarının ihbarı üzerine adrese sağlık ekipleri sevk edildi. Ambulansla Ege Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılan 16 yaşındaki genç, doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamadı.
Alp Sirek'ten geriye ise gitar çaldığı görüntüler kaldı.
Bu olaydan sonra enerji içeceklerinin ve özellikle bu içeceklerin içki ile tüketilmesinin ne kadar ölümcül olabileceği gerçeği yeniden gündem oldu. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emrah Özdemir, enerji içeceklerinden neden uzak durulması gerektiğini 5 soruda anlattı.
1- Yüksek kafein içeriği ile bilinen enerji içeceklerini tüketmek zararlı mı?
Enerji içecekleri, son yıllarda özellikle gençler tarafından çok sık kullanılan, fiziksel ve mental performansı artırdığı düşünülen, içerisinde genellikle kafein, şeker, amino asit ve bazı vitaminleri bulunduran maddelerdir.
Enerji içeceklerinin içinde bulunan maddelere bakarsak:
--
Alkol bazlı temizleyiciler Avrupa Birliği bloğunda güvenli olarak yetkilendirilmiş durumda ve 1990'lardan beri Dünya Sağlık Örgütü'nün temel ilaçlar listesinde yer alıyor. Ancak Avrupa Birliği (AB) sağlık yetkilileri, kanser endişeleri ve gebelik komplikasyonlarının artan riski nedeniyle alkol içeren ürünlerin kaldırılmasını veya değiştirilmesini önerdi.
Kabul edilmesi halinde, hastanelerde sıklıkla kullanılan el dezenfektanları, deterjanlar ve diğer popüler temizlik ürünlerinin AB ülkelerinde üretimi durdurulabilir.
Uzmanlar ise bu eylemin kıta genelindeki hastaneler üzerinde 'çok büyük bir etkiye' sahip olabileceği ve etanole benzer koruma sağlayan alternatiflerin daha da tehlikeli olduğu konusunda uyarıda bulunuyor.
Cenevre Üniversitesi’nden Alexandra Peters, “El dezenfektanlarının kaldırılmasının hastaneler üzerindeki etkisi çok büyük olur. Hastane kaynaklı enfeksiyonlar, her yıl küresel olarak sıtma, tüberküloz ve AIDS'in toplamından daha fazla insanı öldürüyor. El hijyeni, özellikle alkol bazlı el ovma, yılda dünya çapında 16 milyon enfeksiyonu önler” dedi.
Etanole alternatifler olan izopropanol gibi maddelerin daha da toksik olduğunu, sabunun ise tekrar tekrar kullanılmasının daha uzun sürdüğünü belirten Peters, " Covid'de gördüğümüz gibi acil durumlarda el dezenfektanı üretiminin her yerinde etanol olacak” diye ekledi.
KASIM SONUNDA KOMİTE TOPLANACAK
Avrupa Kimyasallar Ajansı'nın (ECHA) komitesi şimdi, etanolü zararlı olarak sınıflandırıp sınıflandırmayacağına karar vermek üzere kasım ayı sonunda toplanacak.
ECHA, uzman komitesinin ‘etanolün kanserojen olduğu sonucuna varırsa’, yerine başka bir madde kullanılmasını önereceğini belirtti. Ancak “etanol, beklenen maruz kalma seviyeleri ışığında güvenli kabul edilirse veya alternatif bulunamazsa, amaçlanan biyosidal kullanımlar için yine de onaylanabilir" diye eklediler.
TİŞÖRTÜNÜ YAKARAK KURTULDU
Geçtiğimiz günlerde Sakarya'nın Hendek ilçesinde bir ayı saldırısı yaşandı. Kestane toplarken saldırıya uğrayan Ecevit Korkmaz, ikinci saldırı anında son çare olarak tişörtünü çıkarıp yakarak ayıyı uzaklaştırmayı başardı.
Eylül ayında da yine Sakarya’nın Hendek ilçesinde bir ayı saldırısı daha yaşanmıştı. Cevat Sunman, dere yatağından geçtiği sırada ayının saldırısına uğradı.
Yere düştüğü esnada ayının da kendisi ile yere düştüğünü söyleyen Sunman, "Evde canım sıkıldı dayımın oğlunun yanına gidiyordum, o esnada ayı saldırdı omuzuma doğru. Ayaklarımı kaldırdı, düştüm. Ayı da benimle yere düştü. Ben de o esnada bölgedeki bir ağaca tırmandım. Tepeye çıktım, dayımın oğluna telefon açtım durumu anlattım. Evine kadar gittim o sırada da ambulans eve geldi. Daha sonrasında beni hastaneye kaldırdılar. Ayı benim peşime düşmedi aşağı tarafa doğru gitti" ifadelerini kullandı.
YÜRÜYÜŞ SIRASINDA KÂBUSU YAŞADILAR
Haziran ayında Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Kazan Vadisi'nde doğa yürüyüşüne çıkan dört kişilik bir grup, ayı saldırısına uğradı.
Yine haziran ayında Diyarbakır'dan Kars Kağızman'a oğlunun yanına gelen ve doğa gezisine çıkan Sadun Önen, Kozlu köyü yakınlarında ayı saldırısına uğradı.
Son zamanlarda neden ayılar ve insanlar daha sık karşılaşır oldu? Bu karşılaşmalarda insan elinin suçu var mı? Ve en önemlisi bir ayı ile karşılaşınca hayatta kalmak için ne yapmalıyız?
Pennsylvania Üniversitesi Perelman Tıp Fakültesi'ndeki araştırmacılar, hava kirliliğinin beyindeki toksik proteinlerin birikimini hızlandırabileceğini ve bunun da bilişsel gerilemeyi hızlandırabileceğini buldu.
JAMA Neurology dergisinde yayımlanan çalışmada ince partikül yani kirletici olarak bilinen PM2.5 oranının demansta ve Alzheimer'da görülen beyin değişiklikleri ve semptomların şiddeti ile nasıl bağlantılı olduğunu araştırıldı.
Penn Medicine Beyin Bankası'nda 1999'dan 2022'ye kadar vefat eden 602 kişinin beyinleri incelendi. Katılımcılar arasında yaygın demans ve hareket bozuklukları olanların yanı sıra demansı olmayan yaşlı yetişkinler de yer aldı.
Araştırmacılar, her bir kişinin ölümden önceki yıl veya son demans değerlendirmesinden önceki yıl ne kadar hava kirliliğine maruz kaldığını ev adreslerine dayanarak tahmin ettiler.
Daha fazla kirliliğe maruz kalan kişilerin beyinlerinde Alzheimer benzeri değişikliklerin daha ileri düzeyde olduğu görüldü. PM 2.5'taki her artışın, Alzheimer'ın daha şiddetli olma ihtimalini %19 oranında artırdığı belirlendi.
Çalışmada ayrıca, ölmeden önce demans değerlendirmesi yapılan 287 kişiden oluşan daha küçük bir grup da ele alındı. Bu grup için PM2.5'e daha fazla maruz kalmanın, hafıza kaybı, yargılama bozukluğu, kişisel bakım ve konuşmada zorluk gibi bilişsel ve işlevsel gerilemenin kötüleşmesiyle bağlantılı olduğu görüldü. Araştırmacılara göre, hava kirliliği ile demans şiddeti arasındaki bağlantının yaklaşık %63'ü Alzheimer ile ilişkili beyin değişiklikleriyle açıklanabilir.
İŞTE DÜNYANIN EN KİRLİ ÜLKELERİ VE ŞEHİRLERİ
Hava kirliliğinin hayatı bu kadar ciddi şekilde tehdit ettiği günümüzde, IQAir tarafından her yıl dünyada havası en kirli ülkeler ve şehirler listesi açıklanıyor.
Geçtiğimiz yılın ocak ayında ilginç bir boşanma davası gündem olmuştu.
Nevşehir’de yaşayan bir kadın, iddiaya göre, eşinden şiddet gördüğünü, hakaret ve tehditlere maruz kaldığını iddia ederek kocasına boşanma davası açmıştı. İddiaları reddeden koca da eşinin kendisinden habersiz doğum kontrol hapı kullandığını, elinden cep telefonunu düşürmediğini ve mahrem sırları başkalarına anlattığını iddia ederek karşı boşanma davası açmıştı.
Nevşehir Aile Mahkemesi, iki tarafı da kusurlu sayarak çiftin ‘evlilik birliğinin temelinden sarsılması’ nedeniyle boşanmalarına karar vermişti. Mahkemenin gerekçeli kararında erkeğin karısına uyguladığı şiddet nedeniyle, kadının da kocasından gizli şekilde doğum kontrol hapı kullandığı gerekçesiyle kusurlu sayıldığı ifade edilmişti.
Yargıtay’ın yukarıdaki kararının yanı sıra farklı doğum kontrol yöntemlerini de kusur saydığı az sayıda kararı da var.
“Gözlemlemelerimize göre artık genel geçer boşanma sebepleri dışında kişilik haklarının ihlal edilmesi de ispat koşuluna bağlı olarak boşanma sebepleri arasında daha sık sayılmaya başlandı bununla ilgili somut örneklerimiz var. Geleneksel boşanma sebeplerinin dışında boşanma taleplerinin daha optimal ve insan odaklı seviyede tutulmaya başlandığını, mahkemelerinde boşanma sebeplerini uluslararası mukayese ile daha çok kişilik haklarının ihlali olup olmadığını değerlendirmek suretiyle uyguladığını gözlemlediğimizi söyleyebiliriz” diyen Avukat Elvan Kılıç ile konunun detaylarını konuştuk.
İŞTE ÖRNEK BİRKAÇ KARAR
Elvan Kılıç, “Yargıtay’ın, eşinden gizli kullanılan doğum kontrol hapını kusur saydığı kararların yanı sıra farklı doğum kontrol yöntemlerini de kusur saydığı az sayıda kararı vardır. Eşinden gizli kullanılan doğum kontrol yöntemlerini kusur olarak değerlendiren Yargıtay kararlarının detaylarına bakmak isteyenler için birkaç örnek verebilirim” dedi ve şunları söyledi:
--
NEDEN BU KADAR ÇOK KALP KRİZİ YAŞANIYOR?
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Cüneyt Koçaş, “Kalp hastalıkları hem Türkiye’de hem de dünyada en sık görülen ölüm nedenlerinin başında geliyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 150 bin kişi kalp krizi geçiriyor ve dolaşım sistemi hastalıkları, tüm ölümlerin üçte birinden fazlasını oluşturuyor” dedi ve vakaların artma sebeplerini sıraladı:
-- Dünya genelinde de tablo benzer: Özellikle ABD, Hindistan, Çin ve Türkiye gibi ülkelerde obezite, diyabet, sigara kullanımı ve hareketsiz yaşam tarzı kalp krizi riskini artırıyor. Bu hastalıklar artık sadece yaşlıları değil gençleri de tehdit ediyor. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve stresten uzak bir yaşam tarzı, kalp sağlığını korumanın en etkili yolları arasında yer alıyor.
-- Öncelikle sigara kullanımı kalp hastalığı açısından çok önemli bir risk faktörü ve gittikçe yaygınlaşıyor. Obezite de kalp hastalıklarının artması açısından önemli bir risk faktörü.
-- Şehir yaşamı; hareketsizlik, fast food gibi etkenlerle obeziteyi artırıyor ve artmış stres hatta şehir hayatındaki gürültülü ortam bile kalp krizi riskini artırabiliyor. Tabii burada son yılların popüler konularından olan Covid-19 salgınının etkilerini de belirtmeden geçemeyiz.
COVİD AŞILARININ SUÇU VAR MI?
Kocaş, “Koronavirüs aşılarının kalp krizine neden olduğu iddiaları hala çok fazla konuşuluyor. Yıllardır bu konuda yapılan spekülasyonlar maalesef bilimsel çalışmalara değil kulaktan duyma hikayelerle yayıldı. Son yıllarda yapılan ve binlerce hastanın uzun dönem verilerini içeren aşı çalışmaları, kalp krizi ile Covid aşıları arasında bir ilişki olmadığını hatta aşı yapılanlarda kalp krizi riskini de azalttığını gösteren veriler var” dedi.
ZAYIFLAMA İĞNESİ Mİ KULLANIYORDU?