Meclis ve Cumhurbaşkanı el ele vermelidir

Güncelleme Tarihi:

Meclis ve Cumhurbaşkanı el ele vermelidir
Oluşturulma Tarihi: Mart 04, 1998 00:00

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Yirmi sekiz şubat sürecinden sonra ilk kez siviller el ele verdiler ve güç odaklarını geri adım atmak zorunda bıraktılar. Bir yılı aşkın bir süredir Türkiye'nin geldiği en önemli nokta işte budur.

Söz konusu olay, türban genelgesinden sonraki üniversite tablosudur. Üniversitede hangi görüşten ne kadar genç varsa bir araya geldiler. Anladıkları şey, gelecek umutlarının tümünün demokraside yattığı ve kimsenin başkasının yaşam tarzına karışmaya hakkı olmadığıydı.

Ne azınlık çoğunluğu, ne de çoğunluk azınlığı ezecekti. Herkes düşüncesi ve vicdanında özgür olacak, herkes herkese saygı duyacaktı.

Yirmi sekiz şubat süreci bu anlayışın tam tersi bir kafanın ürünüdür. ‘‘Ben nasıl düşünüyorsam o doğrudur, ben ne yapıyorsam o geçerlidir’’ kafasının ürünüdür.

Nitekim aynı süreç bu anlayışa uygun bir hukuk mantığı da yaratmış ve mahz hukuku ezip geçmeye kalkışmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, TBMM'nin çıkardığı yasayı, Anayasa'yı da göz ardı ederek iptal etmiş, sonra da bu iptal hükmünü sanıklar aleyhine geriye yürütmüştür.

Çıkardığı yasa Anayasa'ya bile aldırılmadan iptal edilen TBMM'den ses soluk çıkmamıştır. Şimdi bunun nedenlerini irdelemenin zamanıdır.

* * *

Yirmi sekiz şubat kararları MGK'da alındıktan sonra, zamanın Başbakanı Necmettin Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller bu kararların TBMM'ye getirilerek görüşülmesini istemişlerdi.

Bu istem doğruydu ve yerine getirilmesi gerekiyordu. Ancak bu isteme ilk karşı çıkan, zamanın TBMM Başkanı Mustafa Kalemli oldu.

Bir TBMM Başkanı, başında bulunduğu Meclis'in en yüce organ olduğu savını geçerli görmez gibiydi. Kararların aslında TBMM'yi ezip geçtiğini görmüyor ya da görmezden geliyordu. Aklı TBMM koltuklarında olmalıydı.

TBMM'de grubu bulunan diğer siyasi partiler de, kararların TBMM'de görüşülmesine karşı çıktılar. Onlar da kararların sadece Refahyol koalisyonu aleyhine alındığını var saymayı tercih ettiler.

Sonuçta TBMM ve siyasi partiler, güç odaklarının elinde oyuncak haline geldiler ve kararların acısını tüm sivil kuruluşlar çekmeye başladı.

Hükümet gitti ama yerine atanan hükümet eskisinin acılarından da fazlasını yaşadı; yaşıyor.

* * *

O zaman Cumhurbaşkanı da sesini çıkaramadı ya da çıkarmak istemedi. Tam bir işbirliğine girmiş göründü ve bu şekilde tarihe geçti.

Ne var ki sonradan müthiş sıkıntıya düştü. RP'nin kapatılma kararından sonra kurulan Fazilet Partisi ile ilgili demeci bu sıkıntının yansımasıdır.

Demirel ilk kez 28 Şubat sürecine karşı çıktı. Arkasından türban genelgesi karşısında üniversiteliler ve onların aileleri kenetlendiler.

Şimdi sıra, başta TBMM olmak üzere Cumhurbaşkanı ve tüm sivil kurumların kenetlenmesine gelmiştir.

Bürokratik tek parti devletinin yerine demokratik devletin konulması için mücadelenin doruğa çıkartılmasına gelmiştir. ‘‘Üstünlüğün hukuku’’ yerine ‘‘Hukukun üstünlüğü’’nün konulmasına gelmiştir.

Halk nasıl kenetlendiyse öyle kenetlenmeliyiz.













Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!