Yarın kapkaranlık

Güncelleme Tarihi:

Yarın kapkaranlık
Oluşturulma Tarihi: Mart 08, 2018 17:11

Volker Weidermann’ın ‘Karanlıktan Önceki Yaz’ı elime alır almaz irkildiğim bir kitap oldu. Erteledikçe erteledim okumayı. Bir anlatı mı yoksa deneme-roman mı bir türlü karar veremedim ama çarpılıp kaldığımı hemen belirtmeliyim.

Haberin Devamı

Karanlıktan Önceki Yaz’ (Can Yayınları) daha elime alır almaz irkildiğim bir kitap oldu. Belki kapaktaki tanıtım: “Sene 1936’dır. Faşizm Avrupa’yı büsbütün yutmadan önce kısa bir an birbirlerine yaslanırlar.” Erteledikçe erteledim okumayı. Gerçi kitap hep yazı masamın üstünde, gidip gelip açmaya uğraşıyorum...
Sonunda dün, çarşambaydı, bütün öğleden sonra, akşam, gece; hele ilk yarıdan sonra derin bir acı duyarak... ‘Karanlıktan Önceki Yaz’ın yazarı Volker Weidermann’ı hiç tanımıyorum, 1969 doğumlu, benden 20 yaş küçük.
Çevirmeni, Zehra Kurttekin’i elbette tanıyorum, özellikle Zweig çevirilerinden. Kurttekin yine pürüzsüz bir dille kazandırmış ‘Karanlıktan Önceki Yaz’ı; tek cümleye bile takılmaksızın okuyorsunuz.
Weidermann, eseri için ‘anlatı’ demiş. Bir anlatı mı? Yoksa, biyografik özellikleri ağır basan bir metin, belgelerden, sözgelimi güncelerden, mektuplardan, anılardan bol bol yararlanmış bir deneme-roman mı, bir türlü karar veremedim. Ama çarpılıp kaldığımı hemen belirtmeliyim.
Fonda Oostende; bilmediğim, hatta bugüne kadar adını işitmediğim bir yer. Ön planda Stefan Zweig’dan Ernst Toller’e yazarlar, sanatçılar; her biri için belki de son yaz. Yazarların bazılarını tanıyorum eserinden, kaderlerini de az çok biliyorum. Klaus Mann, Joseph Roth, Arthur Koestler. Her birinin eserleri belleğimde, anılarla yüklü.
Ama ‘Karanlıktan Önceki Yaz’da bir aradalıkları, o yarı dayanışma yarı umutsuz didişme dostlukları, bilmediğim, bambaşka, çok tuhaf bir serüven. Weidermann çok ince ayrıntılarla saptıyor.
Şunu da düşündüm: Edebiyatımız, edebiyatımızın yazarları, şairleri için bu soy bir anlatı yazılabilir mi? Eldeki kaynaklar ne kadar az! Oysa Volker Weidermann’ın anlatı boyunca yararlandığı alıntılar ne çok kaynağa açılıp gidiyor!
Bu çok acı anlatının edebiyatımızda bir kardeşi var mı? Galiba var: Okurken hep Adalet Ağaoğlu’nun unutulmaz romanı ‘Yazsonu’ (Everest Yayınları) geçti aklımdan. Bir anlamda aynı üzünç, aynı kaygı. ‘Yazsonu’nu iki yıl önce, ‘Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu’nu bütünlemeye çalışırken, yeniden okumuştum. Okumamış olanlara özellikle salık veririm.
‘Karanlıktan Önceki Yaz’la birlikte okunabilecek bir kitap daha: ‘Stefan-Frederike Zweig Mektuplaşmaları’ (Ayrıntı Yayınları), Ahmet Arpad’ın usta işi çevirisiyle.

Haberin Devamı

NAHİD SIRRI'NIN MEKTUBU
Geçen hafta bu köşede Emin Nedret İşli’nin ‘Sahafnâme’sinden (Kırmızı Kedi Yayınları) söz açmıştım. İşli’nin okurlarla paylaştığı bir Nahid Sırrı mektubuna yazımda yer kalmamıştı. Fakat o mektup can yakıcılığını hâlâ koruyor, besbelli yarın da koruyacak.
O mektup -İçli’nin nitelendirmesiyle- ‘Patron Şevket Rado’ya ve 1960’lara yaklaşırken yazılmıştır. Şevket Rado dendi mi, bizim kuşak hemen Hayat mecmuasını ve dergisinin yan yayınlarını hatırlayacaktır; yeni kuşaklar için Rado da, Hayat mecmuası da artık herhalde birer bilinmeyen.
Öyle anlaşılıyor ki, Nahid Sırrı patron Rado’ya borçludur; borcunu nakit ödeme imkânlarından yoksundur. Mektubunda, ‘Sultan Hamid Düşerken’in Hayat’ta yeniden yayımlanıp yayımlanamayacağını soruyor. Pek anlaşılmıyor ama, galiba tefrika edilmesini öneriyor. Derken şöyle bir cümle: “Şimdi belki yakında öleceğim.”
Hemen ardından, çok hazin bir temenni: “Üstadım efendim, lütfen maruzatımı sempatik bir halet-i ruhiye içinde dinleyin ve taş kalpli patron olmadan mektubumu okuyun.” İrkilip kalıyorsunuz. Sanatkârca duyuşu, sezişi, dile getirişi bugün de -ne yazık ki- anlaşılamamış bir yazarın ricası!
Nahid Sırrı Örik’in dergilerde, gazetelerde kalmış pek çok incelemesi var. Demin vurguladığım gibi gerçekten ‘sanatkârca’ yazılmış, çoğu bugünümüz için bile yepyeni. Yakın gelecekte tümünün kitaplaşacağını ummak istiyorum...

 

BAKMADAN GEÇME!