Okuma sanatı ve yalnızlık

Güncelleme Tarihi:

Okuma sanatı ve yalnızlık
Oluşturulma Tarihi: Şubat 16, 2017 13:18

Alberto Manguel yeni kitabı ‘Gezgin, Kule ve Kitapkurdu’nda okuma sanatının görüngesini genişletiyor; okuru, dün okuduklarıyla, yarın okuyacaklarıyla yepyeni değerlendirişlerde buluşturuyor. Yalnızca ‘metafor olarak okur’ üzerinde durmuyor, bir yandan da yazmak ediminin sebeplerini araştırıyor.

Haberin Devamı

Alberto Manguel’in güzel yapıtı ‘Gezgin, Kule ve Kitapkurdu’nu (Yapı Kredi Yayınları, Dilek Şendil’in çevirisi) tartışa tartışa okudum. Kendimle tartışıyordum, yazarın saptadıklarıyla tartışıyordum, yıllar yılı okuduğum kitaplarla da. Sözgelimi, Manguel bize bambaşka bir Prens Hamlet tanıtıyor; o Prens Hamlet’le tartışıyordum...
Bu yapıt okuma sanatının görüngesini genişletiyor; okuru, dün okuduklarıyla, yarın okuyacaklarıyla yepyeni değerlendirişlerde buluşturuyor. Emma Bovary hayatla romanları gerçekten birbirine karıştırdı mı, irkilerek soruyorsunuz. Gerçi Flaubert de öyle demeye getirir ama Emma’nın okuduklarını da gizliden gizliye sarakaya alır. Manguel çok daha derin bir şefkatle yaklaşıyor Madam Bovary’ye.
Alberto Manguel, aslında, Emma’nın başına gelenlerin, her okurun başına gelebileceğine işaret ediyor. Öyleyken, Hamlet’le Emma arasında tuhaf, söze kolay kolay dökülemeyecek bir yakınlık oluşuyor: Okur her zaman pek çok etkilenişin tutsağıdır.
Nereden nereye: Elli beş yıl öncesine döndüm, Orhan Burian’ın çevirisinden ‘Hamlet’i okuyordum; bir-iki yıl geçecek, ‘Hamlet’i bu kez de Sabahattin Eyuboğlu’nun çevirisinden okuyacaktım. Çarpılıp kaldığım yaşamın gizlerini eşelediğine inandığım Hamlet! Oysa Manguel’in yorumunda Prens Hamlet, okuduklarından dolayı kafası karışmış bir bedbaht genç adam.

Okuma sanatı ve yalnızlık

Yetmiş sekizinci sayfada Kafka’nın sözü alıntılanıyor: “Herkes kendi içinde bir oda taşır.” Söz konusu oda, Montaigne’den Virginia Woolf’a kadar uzanıyor. Woolf, bu odayı okurdan çok yazarın odası olarak irdelemiş. Ne var ki, Manguel’in aracılığıyla kendi okur, okuma odamıza yol alıyoruz.
Kendi okuma odamdayım; evler değişti, altmış küsur yıl, evlerden evlere bu oda sanki değişmedi. Altmış küsur yıldır yalnızlıkla sürdüğüm yaşamda galiba tek sığınağım bu oda oldu. Orada yeni bir dünya kurmaya çalıştım. Orada kendi mutlu yokülkemi kurmayı denedim. Sonunda ‘Kitaplardan Yapılmış Yaratık’a dönüştüm herhalde. (‘Kitaplardan Yaratılmış Yaratık’ Manguel’in kaleme aldığı en güzel bölümlerden biri.)
Alberto Manguel yalnızca ‘metafor olarak okur’ üzerinde durmuyor. Bence, bir yandan da yazmak ediminin sebeplerini araştırıyor. Okurun ‘fildişi kule’deki yalnızlığı ölçüsünde, yazmak çabasının da bir yalnızlık olduğuna nice yıllardır inanıyorum. Sinemamızın büyük ustası Akad, “Yazamadığım romanları beyazperdeye aktarıyorum” derdi. Öyle miydi, bilinemez. Akad, aslında, yaşamasını istediği hayatın romanlarını beyezperdeye yazıyordu, çoğu kez var olan dünyanın ürkünçlüğünden yola çıkarak.
‘Gezgin, Kule ve Kitapkurdu’ her anlamda seçkin bir yapıt.

Haberin Devamı

Behçet Çelik’in yeni romanı
Behçet Çelik’in ilk çocuk romanı da diyebilirdim: ‘Çantasızlar Kampı’ (Günışığı Kitaplığı). Özellikle kaçındım: ‘Çantasızlar Kampı’ altmış sekizimde beni alıp götürdü, bir solukta okunuyor, hüzünlü mutluluklarla donatıyor. Baştan beri ‘öz edebiyat’a bağlılığı, saygısıyla tanığımız Behçet Çelik bu kez de aynı özeni çocuk edebiyatımız için korumuş.
Değişen çevre koşullarında bir yarın arayışının, insana, doğaya yaraşır bir çevrenin var olabilmesinin olanaklarını deşen ‘Çantasızlar Kampı’ her yaştan okura ses yöneltiyor. “Balkon güzel; hem evdesin hem dışarıdasın.” Bu tümceye dalıp gittim. Hatta, havanın soğuğuna aldırmayıp, bir süre sonra balkonda oturmak ihtiyacı duydum.
Günışığı Kitaplığı yıllardan beri yazarlarımızı çocuklar için dâvet etmekle ne kadar iyi yapıyor. Bu dâvet sayesinde, biz ihtiyar çocuklar da güzel kitaplar okumak sevincine eriyoruz. ‘Çantasızlar Kampı’ şimdilik altı kişi, okur okumaz yedinci kişi oldum!

Haberin Devamı

Okuma sanatı ve yalnızlık

BAKMADAN GEÇME!