Gelecek... Gelmeyecek...

Güncelleme Tarihi:

Gelecek... Gelmeyecek...
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 2023 10:49

Derya Onaran’ın ilk öykü kitabı ‘Gelecek Asla Gelmeyecek’,bana edebiyatımızın farklı dönemlerinden öykücüleri ve öykü kuşaklarını anımsattı. Belli ki sıkı bir öykü okuma eğitiminden geçmiş dedim, baktım Boğaziçi Türk Dili ve Edebiyatı mezunuymuş, bilirim memleketin en iyi edebiyat bölümlerinden...

Haberin Devamı

Gelecek Asla Gelmeyecek’, Derya Onaran’ın ilk öykü kitabı; yeni yayınevlerinden Mahal’den... İyi ki varlar ve bu koşullarda yeni yazar ve şairlerin kitaplarını basmayı sürdürüyorlar. Belki de bunun içindir varlıkları. Öyleyse daha da güzel!
Onaran’ın ilk kitabı, bana edebiyatımızın farklı dönemlerinden öykücüleri ve öykü kuşaklarını anımsattı. Belli ki sıkı bir öykü okuma eğitiminden geçmiş dedim, baktım Boğaziçi Türk Dili ve Edebiyatı mezunuymuş, bilirim memleketin en iyi edebiyat bölümlerinden, belki de en başta gelenidir.

Gelecek... Gelmeyecek...

Yedi uzun öykü ve iç konuşmayı seven bir yazar Onaran. Bir tür muhasebe yapmak da sayılır bu ama kendini de ihmal etmeden ülkeye, tabiata, dünyaya da bakan, bunlarla da konuşan bir tarzı var. Kolayca bir yere, bir döneme oturtulamayacak bir tarz ama, resimde ‘karışık teknik’ denir ya, onun gibi.
Varlığı sorgulayan, 50 Kuşağı öykücülerini anımsatan, oradan geleneğimiz olan mizahı inceden duyumsatan, Sait Faik gibi bir ustamız varken selamsız sabahsız geçmek olur mu, Sait’e de bir selam çakan ve tabii, ‘karışık teknik’ dedik ya, biraz da kafasının karışıklığını yansıtan öyküler bunlar.
Duygudaşlığını koruduğu ‘Meddah’, eleştirel takıldığı ‘Siyas-Et’, distopik bir atmosferde kurguladığı ‘Yarasalar Şehri’, kitaba adını veren ve en uzun öyküsü olan ‘Gelecek Asla Gelmeyecek’, çocukluğun masalından kalan ‘Atlıkarınca’, sıkça insan-oluş ve hayvan-oluş kavramlarına yollayan ‘Yabani’ ve hem felsefi hem tasavvufi ‘Az’ ile dolu dolu öyküler okudum kitapta.
Kafa karışıklığına değineyim: İyidir. İlk kitapta su gibi berrak, varlığın sırrını, yaşamın anlamını, insanın ne’liğini çözmüş, yetmemiş, bunu öykülerinde de hiçbir kuşkuya yer bırakmadan tertemiz anlatmış olsaydı... Ne olurdu? Sıkıcı! Yani kendini okuturdu okutmasına da sonraki yazacaklarını merak ettirmezdi! Şimdi en azından ikinci kitapta kafa karışıklığı nasıl çözülecek, öykülerdeki kaotik hava dağılacak mı, bisikletler, atlar gibi hoş mevzuların yerini neler alacak diye bir merak oluşturmuş oluyor ki, ilk kitap için ziyadesiyle iyi bir durumdur bu. İkinci kitabı için yavaş yavaş meraklılarının oluşmasına yol açar... Öykü öyküyü açar, böylece biz de genç öykücümüz Derya Onaran’ı ‘Bu daha başlangıç’ övgüsüyle ‘öyküye devam’ diyerek kutlar, yeni öykülerini de kısa sürede okumayı dileriz.

Haberin Devamı

////
Kimsenin bilmediği şiirler
Öykünün, şiirin içinde ama o âlemlere uzak hayatlar vardır ve ne yazık ki onlar çoğu kez başka bir âleme göçtüklerinde fark edilirler. Bize de onlardan kalanları okumak, sevmek ve bir ‘ah’la keşke deyip, yazıklanmak düşer: N’ola daha fazla olaydı yazdıkları da doya doya okusaydık deriz.
Kadri Öztopçu’yla aynı işleri yaptık, ikimiz de reklam yazarıydık, o şiirle başladı, öyküye yöneldi, ben öyküyle başlayıp şiire... Reklam geçici! Kadri’nin öykülerini okumaya sondan başladım; ‘Kimsenin Bilmediği İnsanlar’dan (Can Yayınları)... Bir öyküde fazlalıkların nasıl atılabileceğini, anlatının o anda orada oluşur gibi akışını, sanki ‘interaktif’ tabir edilesi bir durum içindeymişiz gibi kendimi de nasıl içinde bulduğumu, bu minvalden olmak üzere, üzerine güneş tutulmuş gibi parlayan yazının, derede küçük balıklar oynaşıyormuş gibi pul pul kıpırdanan sözcüklerin varlığına da hayran kaldığımı söylemek isterim ki, gecikmeden okunsun!

Gelecek... Gelmeyecek...

Sevdiğimiz yeni yayınevlerinden Vacilando, İspanyolca yolculuğa hazır olan ya da gezgin demekmiş, çoğu ilk kitaplar olan öykü ve romanları basmayı sürdürürken, şiir dizisi de başlattı. Değerbilir bir tutumla da Kadri Öztopçu’nun şiir kitabını yayımladı, adı ‘Ben Kendimi Nereden’. Şiir Atı’ndan kalmış aklımda, Adam Sanat’tan da. Sonra öyküye geçince seyreltmiş şiiri. Tümünü okuyunca, 80’li şiiri ve izleyen yıllarını düşündüm. Hemen hepimizi, aynı çevrelerde olmanın ortak imgelerini, duygularını, düşünme ve yazma biçimlerini, yollarını. Kendisi de reklam yazarı olan Hulki Aktunç’un ‘Delta’ nitelemesini. Yakınlıklarımızı.
Adnan Azar’la ne kadar yakın şiirleri varmış meğer, ne güzel. Hep birbirimizi okumuşuz duygusu veren şiirler bir de. Ergin Günçe’nin “Biz eskiden yeni çocuklardık” dizesine hem eski hem yeni hem çocukluk hem de şiirle karşılık veren havalar. Hava dedim çünkü tam da 70’leri ret ve ihmal etmeden yeni sözleri uzun 80’lere taşıyan şiirlerin oluşturduğu bir ruh, iklim, koku ve hale var ‘Ben Kendimi Nereden’de. Hani şairiyle karşılıklı oturup, biraz söyleşerek, bir-iki kadeh içerek, gidenleri anarak ve eski günleri özleyerek okunacak şiirler vardır ya da öyle olmasını istersiniz ya. Ben şimdi Kadri Öztopçu’yla birlikte oturup okumak isterdim güzel güzel bu şiirleri: “Biz, üç-beş arkadaş, üç-beş yalnızlık/üç-beş şiir ceplerimizde”.

BAKMADAN GEÇME!