Fransızcadan, Portekizceden...

Güncelleme Tarihi:

Fransızcadan, Portekizceden...
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2022 11:26

Kitabın adı da bir şiir tanımı gibi, ‘Kulağı Kirişte. Fransız şair ve çevirmen Claire Lajus’un Türkçedeki ilk kitabı. Mario Tiago Paixao’nun şiirleri ise Portekizceden dilimize kazandırılmış, ‘İftira ve Diğer Gözlemler’. Gövdenin, kelimelerin, nesnelerin oluşturduğu bir organizma bu şiir.

Haberin Devamı

Kulağı Kirişte
Kitabın adı da bir şiir tanımı gibi, ‘Kulağı Kirişte’ (Çev.: Aytekin Karaçoban, VE Yayınevi). Fransız şair ve çevirmen Claire Lajus’un Türkçedeki ilk kitabı. Arka kapakta usta şair Özdemir İnce’den bir alıntı var: “Epeyce gölgeli, sert şiirler” diyor ve şairin ‘çatlak’ sözcüğünü sevdiğini belirtiyor: “İnsan bir çatlaktır. Bütün anlamlarıyla çatlak ve şair bu çatlakları sıvamıyor, lehimlemiyor.”

Fransızcadan, Portekizceden...

Bu sözlere başka anlamlarda da katılmak olası. Kitabın ‘Direnen Şarkı’ bölümü Ağustos 2015’te IŞİD tarafından yağmalanan Palmira kentinin 40 yıllık yöneticisi Khaled Assaad’ın da katledilmesi üzerine yakılmış bir tragedya. Sert, hüzünlü, uyarıcı. Ağıtta ‘Bekçi’ olarak söz alıyor Khaled: “yıllar katlanılacak uzun bir kış yalnızca/ kimbilir bütün bunlar nereye vardıracak bizi?”
Tragedya şiirinin iyi bir örneği ‘Direnen Şarkı’. Kitabın ikinci bölümü ‘Devinir Gölge’ ise ‘çatlak’ kavramının gündelik hayatını anlatıyor sıkı biçimde ve düzyazı şiir olarak. Mülksüzlerin, işsizlerin, sürgünlerin ve kadınların çatlaklarını sayıyor bir bir: “kenar alanımızdır, kıskanırız özgürlüğümüzü, yabani kalırız ötekilere” diye başlıyor ve “bizi biçimsizleştirmek isteyecekler, bizi durmadan tuzaklarımız, çatlaklarımızı kollayan kuşkular yakalayacaklar, kulakları kirişte, çatlaklarımız acı çektirecekler bize, acı çekeceğiz ama kenarı koruyacağız” devingenliği mi desem direngenliğiyle mi, sürüyor.
İlk bölüm ‘Eşiklerde’ ise manzaralar sunuyor. Karşı manzaralar demeli, yazın herkese göre olmadığını söyleyen, kente bakınca ‘Vinç İşçisi’ni gören duyarlı bir çift gözün bizim de görmemizi istediği manzaralar: “daha çok vardır yere ayak basmaya/gölgesi salınır bir an korkuluğun kenarında/sıradan biri olacaktır yere basınca /kurtulamayacaktır artık mektuplardan/masraflardan, günlük haberlerden/sorgular durur kendini/boşlukta demir dehlizinde”.
Bir başka şair, Michel Cassir “Claire Lajus kâh iç dünyayı kâh siperlerdeki insanın görünmez duyarlığını kâh dünyanın yürek atışını, onun tuhaflıklarını ve adaletsizliklerini bulgulayan adımlarını ölçülü atıyor” derken hiç kuşkusuz onun anlamı kat kat çıkmasını vurguluyor ve Lajus’un şiiri yüreğin, aklın, gözün ortak girişimiyle, yazıldığı dilin dışında, Türkçede de güçlü bir etki yaratıyor.

 

Haberin Devamı

İFTİRA VE DİĞER GÖZLEMLER
Mario Tiago Paixao’nun şiirleri Portekizceden dilimize kazandırılmış, ‘İftira ve Diğer Gözlemler’ (çev.: Bengi De Sa Matos Paixao, Anima Yayınları). Gövdenin, kelimelerin, nesnelerin oluşturduğu bir organizma bu şiir.

Fransızcadan, Portekizceden...

Uzun tek bir şiire ayrılmış ilk bölüm, ‘Vaka Analizi: Gövdeler ve Yapılar’, “bedenin güneşinde yenilenen” insanın gecesi ve sabahı, belki de “bedenin ruhu”dur bu: “Umarım fark edersin/Tekrar/Özgür ve yaşayan gücü/Bedeninin güneşinde yenilenen/ Babil nehrinde/Bu çiçekten kopan ölümün ağırlığı/Ya da yerdeki tohumun”. Öyleyse bedene övgü ve güzellemeler, şiiri de kendisine katarak, akış, yükseklik ve derinlik kazanıyor, şarkı, nehir ve Babil olurken!
Bedenin sağaltıcı değerini şaşırtıcı buluşlarla dile getirirken, kelimelerin de yarasını sarabilme hünerini okuyoruz bu şiirden. Şiiri yapan şeyin kaynağını araştırıyor bedene yoğunlaşmakla: “Hareketsiz kılan ve sürekli hareket halinde/Şiir diyelim/Hadi birlikte yapalım/Sessiz büyüde/Sessiz yarada”.
“Sessiz bir kaybın farkındalığı”nda yolunu bulmaya çalışıyor ve bunu ‘itiraf’ etmekten de korkmuyor tüm cesur, atak, iyi şiirler gibi. “Garip ve uyurgezer bir kitabın/Etkisi ve yokluğunun rengi” şiirleri bir ışık gibi sarıyor ve bu tuhaf etkiyle, okur da tıpkı şair ve şiir gibi usul bir devinimle şiire uzanıyor. Buradaki, okuru da kelimelerin hareketiyle uyumlu davranmaya yönelten bir etki.
Sabahı aşkla karşılayan bu ‘Vaka Analizi’nin sonunda “Gözlerin hafifçe geçerken/Bu kusurlu sayfalarda/Onları kelimelerle ört” isteği de şairin, organik bütünlüğü bir kez daha anımsatması olarak güzel, anlamlı ve okunaklı duruyor.
‘Melez Doku Organizması: Kelimeler’, kitabın ‘diğer gözlemler’ bölümünü oluşturuyor. Hücrelerden analog fotoğrafçılığa, polaroid’den rock’a, yaşam için doğal, şiir için ilginç nesneler ve yapıları kelimelerle başkalaştırıyor. ‘Miras’ şiirinin sonundaki “Daha yaşlandığımızda bilmiyorum/Bırakacak sözlerimiz olacak mı” sorusuna bir yanıt vereyim: Daha yazacak öyle çok nesne var ki, onları yazmaktan yaşlılıkta bırakacaklarımızı düşünmeye vakit olmayacak!
‘13 Bölümde Türlerin Kökeni’ aşk, cinsellik, hareket, doğa, fizik ve ötesi, sonsuzluk, zaman, şiir, kelimeler, müzik üstüne uzun ve anlamlı bir konuşma olarak kitabın sonuna çok yakışmış: “sen hareketteki ansın/ve türlerin kökeni/ve biliyorum yaşadığın sözlerle başladığını ve bittiğini”.

BAKMADAN GEÇME!