Cebindeki kelimelerle bizi hayata bağlıyor

Güncelleme Tarihi:

Cebindeki kelimelerle bizi hayata bağlıyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2022 23:41

Ercan Kesal’ın ‘Cebimdeki Ekmek Kırıntıları’ kitabı, Yenal Bilgici’nin isabetli soruları eşliğinde, Kesal’ın hayata bitmeyen merakının birleşiminden doğan, kulak kesilmek isteyeceğiniz bir sohbet... Ercan Kesal’ın edebiyatla, sinemayla, kelimelerle, insanlarla, hikâyelerle kurduğu bağı okumak hepimize iyi gelecek.

Haberin Devamı

Kronik Kitap’tan çıkan, Yenal Bilgici’nin Ercan Kesal’la yaptığı uzun sohbetin kitabı ‘Cebimdeki Ekmek Kırıntıları’, yıl biterken hayatla hiza mesafemizi ayarlamak, hayata dair ilham alabileceğimiz detayları fark etmek, anlaşmak, hayatla bağımızı yeniden kurmak için bir hediye.
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Ercan Kesal’ın hayata bakışı, edebiyatla, sinemayla, kelimelerle, insanlarla, hikâyelerle kurduğu bağı okumak bana iyi geldi. Henüz çocukken var olmak, yaşamak için kelimelerin gücünü keşfedişinden itibaren kelimelere sığınması, bütün yaşamı boyunca bu kelimelere sıkı sıkı tutunması iyi geldi sanırım. Bir yol yordam öğretti bana sanki Kesal; çocuklara, gençlere açmak için. Kitabın girişinde Kesal, “Birazdan okuyacaklarınız, Grimm Masalları’ndaki çocuklar gibi yapayalnız bırakıldığım ormandan tekrar dönebilmek için evime, cebimde sakladığım ekmek kırıntılarından başka bir şey değildir” diyor. Onun evine dönmek için izinden yürüdüğü ekmek kırıntıları, beni de içime döndürdü.
Sanki bir kitap okuyor gibi değil de, onlar Urla’da sohbet ederken yanlarına ilişmiş ya da kulak misafiri olmuşum gibi hissettim. Olur ya gençsinizdir, birileri çok ilham verici şeyler konuşur, şanslı hissedersiniz o sohbeti duyabildiğiniz için, aklınızda kalır o sohbetin tortusu, bana eskiden Beyoğlu Kaktüs’te olurdu bu, yüzümde bir gülümsemeyle yürürdüm İstiklal Caddesi’nden sonra. Kendimi genç, hayata aç hissettirdi. Yenal Bilgici girişte “Umarım buraya aktarabilmişimdir. Umarım siz de o ilhamı bulursunuz. Umarım o güzel yaz günlerinin ışıltısı bu sayfalara da biraz olsun sızmıştır” yazmış. Açıkyüreklilikle kendisine diyebilirim ki, yazın o sabah saatlerinde Urla’daki denizden yansıyan o ışık benim bir aralık günü gri bir havada Mecidiyeköy’de masamda otururken gözümü aldı.
Özellikle de hayatla kurdukları bağın şimdiden eprimiş olduğu 20’lerindeki gençlerin okumasını istedim bu kitabı. O büyük boşluk hissini doldurmak için, biraz heves aşılaması için. Nitekim, yeniden Yenal Bilgici’den alıntılarsam, “Kesal kendi hayatından yola çıkarak insanın tüm hâllerine dair örnekler verdi. Kelimelerin önüne geçilmez, şekillendiren ve kuşatan gücünü izah etti. Türkiye’nin dört bir yanında karşısına çıkan, gözleri ışıklı ve meraklı genç insanların hayatlarındaki eksiklerden, boşluklardan; bu eksiğin nasıl giderileceğinden, boşluğun nasıl dolacağından bahsetti. “Hayat bir öğrenmeler manzumesidir” dedi.
Ercan Kesal’ın hayata, öğrenmeye karşı doymayan hevesi beni güçlendirdi, imrendirdi hatta. Kronik Kitap’ta Yenal Bilgici’nin okuduğum her kitabında yerini alan kitaplardan ve filmlerden seçkilerinde kesişen kitap ve filmler gördüğümde sevindim.

KENDİNİ HAYATA PEY AKÇESİ OLARAK SUNMAK
Ercan Kesal hayatın üzerine üzerine gelmesinden, çocukluktan itibaren çekinmemiş biri. “Bekleyen biri değilim ben. Deneyen biriyim. Dedim ya, bir esnaf eğitiminden geçtim. Birilerini nasıl ikna ederim, kendimi nasıl ifade ederim…” Bir hayal kurmuşsa peşinden gitmiş, bir şeyi istediyse çalışmış. Çok okumuş, çok denemiş. Kendiyle derdi, sınavı, yüzleşmesi, konuşması bitmeyen biri, anlıyorsunuz okurken. Kitabın başında “Kendimi bir numune olarak ortalık yere koymaktan, onu didiklemekten, onun içine bakmaktan, onu bütün çıplaklığıyla açık etmekten hiç çekinmedim” diyor Kesal. Bunu İsmet Özel’in bir şiirindeki “kendini pey akçesi olarak sunmak” tabirine bağlıyor. “Ben hayata karşı kendini pey akçesi olarak sunan bir adamım. Bir sözleşme var ortada, hayat sanki bana bir sözleşme sunuyor. Ben de vücudumu ve aklımı, bütün bildiklerimi ortaya koyuyorum” diyor. Anlattığı tüm hikâyelerdeki gerçeklik hissini de açıklıyor sonrasında: “Ben kendimi seyirciye ve okura sunarak, kendimi orta yere koyarak anlattıklarımla gerçekliği yeniden kurduğumu, belki icat ettiğimi düşünüyorum.”
Kesal’ın oynadığı karakterlerin, anlattığı hikâyelerin hiçbirinin sakil durmamasının nedeni; tüm tecrübelerini kendi olmakta, bir hayat yaşamakta eritmesi. Olağan şeylerden bahsederken, küçücük bir andan bahsederken bir bütün hayatı da anlattığının farkında olması. Tuttuğu defterlerden, kitaplardan, filmlerden alıntılar yapıyorlar konuşurken. Ercan Kesal’ın hekimlik yıllarından, öğrencilik yıllarından, yazdıklarından, çektiklerinden, karşılaştığı insanlardan söz ediyorlar. Tüm bunlar konuşulurken, konuların savrulmasını bekleyebilirsiniz ama hayır. Yenal Bilgici’nin diğer kitaplarında olduğu gibi, tam da orada sorduğu sorularla çerçevesi çok iyi kuruluyor sohbetin. En güzel tarafı da hangi konudan konuşurlarsa konuşsunlar, insanın özünü sabitleri yapmış, etrafında dolaşıyor olmaları.,

DİLİN VE KELİMELERİN GÜCÜ
Meraklı biri bir yandan, onca şeyin arasında bir yandan antropoloji okuması da bundan. Hititler medeniyetiyle bizim pek de farkımız olmadığını keşfediyor mesela, kederlerimizin, dertlerimizin hâlâ aynı olduğunu söylüyor. Kitabın beni en çok etkileyen iki bölümünden biri ‘Başka Dillere Çevrilemeyen Sözcükler’. Dilin, dillerin, kelimelerin gücünün farkında olan iki insanın farklı kelimelerin etrafında dans etmeleri gibi tarifleyebileceğim bu bölümde bizi biz yapan şeyin ne olduğunu tartışıyorlar. Hepimiz biliriz “kolay gelsin”in başka bir dilde olmadığının, zorlanırız. Bilgici de Tim Parks’ın ‘An Italian Education’ kitabından, “Çünkü bir ulusu, bir toplumu en çok başka dillere çevrilemeyen sözcükleri tanımlar” cümlesini alıntılıyor ve sohbetleri kelimeler üzerinden akıyor. Kuşların, çiçeklerin, hislerin isimleri üzerinden konuştukları eminim sizin de okurken içinizde kocaman bir haz duygusu bırakacak.
Diğeri de ‘Dünyaya Sahip Çıkmak’ isimli bölüm. ‘Peri Gazozu’nda Kesal’ın hekimlik yıllarında kendisinden suç işlemiş insanların “farik ve mümeyyiz” olup olmadıklarını rapor etmesi beklenen kısımdan yola çıkarak, toplumu ele aldıkları bölümde, özellikle de genç insanların hislerine başka bir pencereden bakıyorlar. Kesal’ın deyişiyle, bir zihin jimnastiği yapıyorlar ancak o kadar isabetli çıkarımları var ki, buradaki tespitleri kendimce çok önemsiyorum. Hayatı politikadan ayırmak imkânsız olduğundan mütevellit, kitabın sanırım en politik kısmı bu. Memleketçe seçimle yatıp seçimle kalktığımız bu dönemde, en çok da siyasetçilerin okuması gerektiğini düşünüyorum. Son dönemde önüne gelen birkaç senaryonun ortak metaforlarının obruk olduğunu anlatıyor. Toplumca bir çöküş hissi içinde olduğumuzu bu kadar tesadüfi ama gerçekçi bir şekilde görmek gerçekten zor. Kesal, dünyayı değiştirmek için dünyaya sahip olduğunu hissetmek gerektiğinin altını çiziyor. Ancak bu şekilde farik ve mümeyyiz olabileceğimizi, genç insanların da ancak bu aidiyet hissine sahip olurlarsa dünyayı değiştirebileceklerini anlatıyor. Hayatın anlamını da şöyle tarifliyor: “İnsan ne yapabilir, kendine dair başka ne bulabilir ki? Hem sonsuz bir yaşam hayal edecek kadar romantik olmak hem de hakikaten biraz sonra ölecekmiş gibi dünya ile barışık bir ilişki kurmak. Sonra kurduğun ilişkide egemenlik peşinde koşmamak. Nihayet bu dünyanın sonsuz sahibiymiş gibi güçlü bir tahayyül ve tasavvurla yaşamak. ‘Bu dünya benim’ demek.”
‘Cebimdeki Ekmek Kırıntıları’nı anlatmanın en kolay yolu Ercan Kesal ve Yenal Bilgici’nin bu derin sohbetlerinden alıntılar yapmaktı bana göre. Gerçekten her yaştan, her tecrübeden insanın cebine koyabileceği ekmek kırıntılarıyla dolu bir sohbet bu kitap. Çok güzel ve dolu dolu bir gün geçirdikten sonra eve dönmek gibi sevinçli bir his bıraktı bende. Kendinize, yeni yıl hediyesi gibi düşünün…

KİTAPTAN
Dünyaya aşkla bakmalıyız. Dünyaya “İyi ki buradayım!” diyeceğimiz bir yerden bakmalıyız. “İyi ki buranın bir parçasıyım, iyi ki bu hafızanın bir parçasıyım, iyisiyle kötüsüyle başımıza gelenlerin iyi ki bir parçasıyım!” diyebilmeliyiz. Çünkü ardımızda, başından sonuna bir tür mücadele tarihi diye nitelendirebileceğimiz bir insanlık tarihi var. Biz onun bir parçasıyız, o bilincin bir devamıyız. O yüzden dünyaya sevenin gözüyle, dünyaya aşkla bakan birinin gözüyle bakmalıyız.

CEBİMDEKİ EKMEK

Cebindeki kelimelerle bizi hayata bağlıyor

KIRINTILARI
Ercan Kesal
Söyleşi: Yenal Bilgici
Kronik Kitap, 2022
168 sayfa.

BAKMADAN GEÇME!