Atwood’un Mona Lisa’sı: Nam-ı Diğer Grace

Güncelleme Tarihi:

Atwood’un Mona Lisa’sı: Nam-ı Diğer Grace
Oluşturulma Tarihi: Kasım 16, 2017 18:33

Margaret Atwood’un kaleminden çıkan, 19. yüzyıl Kanada’sında cinayetle suçlanan hizmetçi Grace’in portresi; kadının melek ve şeytan olarak tasviri gibidir. TV uyarlaması da yayında olan ‘Nam-ı Diğer Grace’te Atwood, bir caninin ve bir kadının ruhunu tarif etmeye çalışan roman içindeki meraklı kalabalığı ve biz okurları müphemliğin sınırında tutmayı yeğliyor.

Haberin Devamı

Claude Chabrol, Ruth Rendell’ın ‘Taştan Hüküm’ adlı polisiyesinden uyarladığı ‘Seremoni’de biri hizmetçi, diğeri posta memuresi iki kadının burjuva Lelievre ailesini katledişlerini anlatır. Chabrol’un filmi, alt sınıflarla üst sınıflar arasında suçu çağıran o gerilimli ilişkinin mükemmel bir örneğidir. Büyük servetlerin üzerinde suçun parmak izlerini arayan Balzac ve Marx gibi iki külyutmaz dedektifin de işaret ettiği üzere malikâneler cinayetler için elverişli mekânlardır.
Margaret Atwood’un Grace’i de 19. yüzyıl Kanada’sında böyle bir malikânede işliyor cinayetini. Grace ortağı James McDermott’la bir olup patronunu ve hamile metresini vahşice öldürüyor. James McDermott idam edilirken, bu kızıl saçlı güzel kapatıldığı hapishanede, gönderildiği akıl hastanesinde suçlu olup olmadığını ele vermeyen bakışlarıyla yıllarını geçiriyor. Neden öldürmüştür patronunu ve metresini? Dahası gerçekten öldürmüş müdür? Atwood, gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı ‘Nam-ı Diğer Grace’te bu soruların cevabını vermiyor. Hayır, polisiye romanlarının, sayfaları büyük bir iştahla çevirten geriliminden ödünç almak değil derdi; kadınları kliniklere kapatan 19. yüzyıl bilimine, ahlakçılara, kadında şeytanı gören kiliseye (Grace, kızıl saçlarıyla kimi çağrıştırıyor dersiniz?), ruhçulara muzipçe nanik yapmak istiyor Atwood. Körün fili tarif etmesi gibi, bir caninin ve bir kadının ruhunu tarif etmeye çalışan, kadını tekinsizliğin sularında öylece bırakıveren bu meraklı kalabalığı ve biz okurları müphemliğin sınırında tutmayı yeğliyor.
Grace, kendisini merakla inceleyen Dr. Simon Jordan’a hikâyesini anlatırken de okuru açısından o evde gerçekten ne yaşandığına dair bir izlenim edinmek mümkün olmaz. Kapalı kapılar, karanlık koridorlarda hışırdayan etekler, kimden olduğunu asla söyleyemedikleri bebekleri doğururken ölen hizmetçi kadınlar... Bütün bunlar vardır hikâyede. Evet ama, ne anlatmak istemektedir bize Grace? Basında iddia edildiği gibi patronuna mı âşıktır? Sınıfsal haset midir cinayetin nedeni, yoksa adi bir hırsızlık vakası mı? Servetin arkasında gizlenen cinsel suçlar mıdır Grace’i cinayete iten sebep?
Ne o hiçbir şeyi ele vermeyen Mona Lisa çehresiyle Grace Marks ne de Margaret Atwood ilgilidir bu sorularla. Grace’in portresi kadının melek ve şeytan olarak tasviri gibidir. Hem melek hem şeytan; ya da ikisi de değil. Atwood böylece kadını kültürel alanın dışında konumlandırarak bilgi üretmeye çalışan ve onu tavan arasına kapatan bilimin mutlak bilgisinin karşısına, yorumun sonsuz olanaklarını çıkartır. Bu olanaklar sayesinde, okur suçun toplumsallığı ve sınıfsallığı üzerine kafa yorup kurgusal gerilimin ve merakın ötesine geçebilecektir.

Haberin Devamı

CEZAEVİ İÇİNDE EV
Atwood’un kurgusal dünyasında hizmetçi Grace’in dış dünyadaki hayatını cezaevinde de sürdürmesi, cezaevi müdürünün karısının hizmetçisi olarak çalışması, kadınların içine hapsedildiği domestik alanın cezaevinde olduğu gibi korunması, ‘Nam-ı Diğer Grace’in olağanüstü ironilerinden biri. Kadınların hep beraber hapsedildikleri hapishanede ahlaka ve iffete dair saçma sapan sorular sordukları, suç ve iffet hakkında çay partilerini renklendirecek skandal öyküler yarattıkları bu evrende, Grace, orta sınıfın merak nesnesi olarak kalır. İki gizem bir araya gelmiştir: Kadın bedeni ve suç. İffetin suçla flört etmesi boş zamanlarını nasıl geçireceğini bilmeyen orta sınıf için gerçek anlamda iç gıcıklayıcı bir eğlencedir.
Finalde biricik Mona Lisa’sına mutlu sonu çok görmez Atwood. Yıllarını cezaevinde ve akıl hastanesinde geçirmiş, herkesin aklından, ahlakından şüphe ettiği ‘cani Grace’in de herkes gibi bir mutlu sona hakkı vardır. Ama bu ‘son’ da müphem bir sondur. Evli, çocuklu ve artık nakışları kendisi için işleyen Grace ‘ideal yaşam’a kavuşmuştur ama bugün de geçmiş kadar sislidir artık; dün melek mi şeytan mı olduğunu ele vermeyen Mona Lisa bugün de mutlu mu mutsuz mu olduğunu söylemeyecektir bize. Çünkü Kitab-ı Mukaddes’te denildiği gibi, “Şimdi bir aynanın karanlığıdır baktığımız”.

NAM-I DİĞER GRACE

Atwood’un Mona Lisa’sı: Nam-ı Diğer Grace

Margaret Atwood
Çeviren: Özden Arıkan
Doğan Kitap, 2017
632 sayfa, 39 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!