'Ağlayan Duvar'

Güncelleme Tarihi:

Ağlayan Duvar
Oluşturulma Tarihi: Aralık 03, 2019 14:30

Azima Ağalarova’nın Temren Yayınları’nca yayınlanan Ağlayan Duvar adlı romanında istihbarat birimlerindeki savaş, aşk perspektifinde okura sunuluyor.

Haberin Devamı

Okurlar, uzun yıllardır Avrupa’da yaşayan Azerbaycanlı yazar Azima Ağalarova’nın 'Gecelerde Saklı Kaldım',  İngilizcede yayınlanan ve Avrupa’nın beş ülkesinde online satışı yapılan 'Bakü’den Kahire’ye ve Stockholm’a Uzanan Yol/A Long Trip from Bakü to Cario and Stockholm', 'Yıpranmış Hayaller Peşinde', 'Uçak Kanadında Uçan Kuş' romanlarıyla buluştu. Şimdilerde 'Bir Kadının Anatomisi'ni yazan Azima Ağalarova’nın söyleşimize konu olan 'Ağlayan Duvar' kitabı, altıncı romanıdır. Bir istihbarat yazarı olarak tanınan Azima Ağalarova’nın 'Ağlayan Duvar' adlı romanında ateş çemberi olan bir bölgede istihbarat birimleri arasında yaşanan savaş, aşk perspektifinde okura sunuluyor. Üniversitede Yabancı Diller Bölümü’nden mezun olan Azima Ağalarova, 80’li yıllarda Azerbaycan İçişleri Bakanlığı’nda çalışır. Bu nedenle de istihbarat olayları hep gündeminde olmuştur. Ancak söyleşimizde de belirttiği gibi 'Ağlayan Duvar' romanında, araştıran herkesin ulaşabileceği gerçek bilgiler de vardır. Romanı okunur kılansa yazarın akıcı dili ve kurgusudur. Şimdi sizleri Temren Yayınları tarafından yayınlanan, dilimize Metin Yıldırım’ın çevirdiği 'Ağlayan Duvar' romanının yazarı Azima Ağalarova ile yaptığımız röportaj ile baş başa bırakıyoruz.

Haberin Devamı

Ağlayan Duvar adlı romanınızı gerçek olaylardan yola çıkarak da mı yazdınız? Çünkü bir istihbarat yazarısınız.

Ne gariptir değil mi? Bugüne kadar hiç kimse bana bu eser gerçek olaylardan mı yazılmış ya da kurgusal mı diye sormadı. Herkes bunun gerçek olay olduğunu sandı. Hatta hava endüstrisi bölümünde okuyan bir kızımız, “Beni Murat ile tanıştırır mısınız?” diye mesaj attı. Ben ne diyeceğimi bilemedim; ama mutlu da oldum. Öncelikle bu eser benim kurgumdur; fakat ben eseri yazarken çok sayıda istihbarat bilgilerinden faydalandım. Bunların bir kısmı zaten her yerde bulabileceğiniz bilgilerdir. Yani artık gizli değil, bir kısmı ise gerçekten de birçok kişinin şimdiye kadar duymadığı bilgilerdir. Ben bir istihbarat yazarıyım. Meslek olarak hem dilciyim hem de hukukçu. Dünyanın 45 ülkesinde bulundum. Beş dil biliyorum. Bu seyahatlerim ve eğitimim, bana bu bilgileri verdi.  İlk defa dedektif romanı okuduğumda dokuz yaşındaydım. Conan Doyle’in 'Baskerville’lerin Köpeğ' adlı dedektif romanını okudum. Dokuz yaşında bir çocuk için çok ağır bir romandı, ama severek okudum.

Haberin Devamı

MİT, MOSSAD, CIA arasındaki çatışmanın anlatıldığı romanınız, istihbarat örgütleri üzerinde etkili olan Masonluğu da kapsıyor. Bıçak sırtı bu çatışmada romanın iki karakteri defalarca yaralanıyor. Onların yaralarını iyileştiren nedir?

Evet, ben bu eserde Masonların da aşk karşısında güçsüz kaldıklarını anlattım. Belki de şimdi bunu okuyanlar, söylediğimi tuhaf karşılamıştır; fakat 'Ağlayan Duvar' eserimi okusalar bana hak verirler. Bu amansız yolda yürümek her iki kahraman için çok zor idi. Hale Rachel’in acılarını dindirecek hiçbir şey yoktu, sadece kalbinden başka… Diyor ki, “İnsanın en büyük darağacı; sevdasıdır. Ezile ezile seversin, kırıla kırıla seversin, birçok yerinden yara alsan bile yine de seversin. Ve nihayet yine de seversin.” Onların da yaralarını iyileştiren aşktı.

Haberin Devamı

Romanın baş karakterleri, aşk için ölümü göze alıyor. Roman bağlamında bu cesarete yönelik görüşlerinizi alalım.

Rachel sevdiği adam için onun kimliğini bilmeden hem ölümü göze alıyor hem de bütün mal varlığını Masonlara bağışlıyor. Çünkü o âşık. Murat’ın durumu ise çok daha kötü; çünkü onun için her şeyden ve herkesten önemli vatandır. O kendi hayatını bile vatanı için feda ediyor. Sevdiği kadını bile… Rachel 25 sene, Murat’ın onu sevmediğini düşünüyor. Bu Murat için ne demektir biliyor musunuz? Her gün yavaş yavaş ölmektir. Diyor ki, “O kadar seversin ki bir defa görmek için bin defa pencereden sarkarsın. Her titreyişinde içindeki sevdanın özlemi omuzlarına ağıp seni korur.” İşte onları da koruyan bu özlem dolu sevdaları oldu.

Haberin Devamı

Romanda Rachel ile Sümer tanrıçası İnanna arasında bir bağ kuruluyor. Bu bağın nedeni ikisinin güzelliği olduğu kadar savaşın ve gücün de simgesi olmalarından mı kaynaklanıyor?

Evet çok doğru, çünkü benim Sümer tanrıçası İnanna’ya bir sempatim var. Onun için de Rachel’in ona benzemesini istedim. Sanırım çok yakıştı.

Bursa’da başlayan romanınız, Ankara, Kos adası, Tel Aviv gibi İsrail kentlerinde, Suriye Lazkiye’de 2010’lu yıllardan geri dönüşlerle 90’lı yıllarda geçiyor. Ateş çemberinin döndüğü bu coğrafyaların romanınıza yansımasından söz eder misiniz?

Öncelikle şunu söyleyeyim ki bu eseri yazarken ben adı geçen dört ülkede bulundum. İlk Bursa'ya gittim, huzurevini gezdim. Ben bir eser yazarken olayları yaşıyorum. Aksi takdirde yazdığım güzel olmaz. Yazarken ağlarım hem de şiddetli ağlarım. O zaman rahat olurum. Güzel olacak diye düşünürüm. Ateş çemberinin döndüğü coğrafyada 60’lı yaşlarda bir kadının gezmesi çok zor. Bir de sağlıklı da değilim, ama yaşamadan yazamam ki... Kudüs’te Mescid-i Aksa’yı ziyaret ederken Araplar bana çok zorluk çıkardılar. Önce beni ve arkadaşımı Mossad ajanı sandılar. Allah’tan Kur’an-ı Kerim’den birçok ayetleri ezbere biliyordum. Arkadaşımın damadı ise İsrail'de ünlü Arap kökenli bir doktordur. O telefon ettikten sonra Araplar o güzel camiyi ziyaret etmemiz için izin verdiler. Demek istiyorum ki ben her zaman böyle oldum. Hayat istediklerini sana kolay vermez. Sen kendin zorla almalısın.

Haberin Devamı

Kudüs, üç semavi dinin kutsal mekânı. Kudüs’te yer alan Ağlama Duvarı’nın başta adı olmak üzere kitabınızla bağı var. Romanınızın baş karakteri Rachel kadar, Emin diğer adıyla Murat da duvarlarla çevrildiğinde, ağlanılan bu duvara geliyor. Hatta gazeteci Ferit de... Bu duvarın romanınızdaki etkisini ve kitabınıza ad olma seçimini konuşalım.

Ben bir eser yazarken hiç bir zaman önceden kafamda kurgulamam. Otururum, o an aklıma ne gelirse yazmaya başlarım. Bu eseri yazmaya ilk olarak Antalya'da başladım. Ne yazacağımı bile bilmiyordum. Sadece moralim çok bozuktu ve kendimi avutmak için bir şeyler yazmalıydım. O gün İsrail'de yaşayan arkadaşım beni aradı. Nasıl dinleniyor musun dedi. Ben de çok kötü olduğumu söyledim.  “Atla uçağa gel buraya” dedi. “Bak ne güzel Bahaî Bahçeleri… Buraları gezeriz. Mescidi –Aksa’ya ve Ağlama Duvarı’na gideriz. Eski Kudüs çok güzeldir” dedi. O an kendi kendime, “Neden orası ile ilgili bir şey yazmayım?” diye düşündüm. Evet, aşk ve yine de aşk ama imkânsız aşk. Adrenalinin kokusunu hissettim. Orta Doğu, Türkiye, istihbarat ve bazı örgütler...Anında “Evet geliyorum” dedim. O gece Antalya'da yazmaya başladım. Adını da “Ağlayan Duvar” koydum. Böylece devam etti. Ağlama Duvarı’nın elbette eserde yeri çok büyük. Ben kendim oraya gittim; hatta dua bile ettim. Dediğim gibi kendimi o an Rachel’in yerine koydum ve olayları yaşadım. Ferit de Murat da oraya Rachel’e olan aşkları için gittiler. Aslında Allah’ın bize verdiği bir mesaj var. Üç semavi dinin birleştiği nokta Kudüs. Neden savaş olsun? Bu üç dinin üçünü de yaratan benim yaradanım değil mi? Neden insanlar bunu anlamak istemiyorlar. Neden birbirlerinin dinlerine saygı göstermiyorlar? Romanda Rachel bakın ne diyor? “Ben dinimle ırkımla değil ruhumla sevdim. Ruhlarsa ölmez.”

Görevine sadık bir kişi olan Emin, ajanlık adıyla Murat, pek değişim yaşamayan bir karakter değil mi?

Murat başta neyse, roman sonuna kadar odur, hiçbir değişim olmamıştır. Vatanı için İsrail’e gitti. İşkence gördü. Aşık olduğu kadını vatanı için terk etmek zorunda kaldı. Vatanı için canını vermeye razı oldu. Rachel’i de aşık olunca ikinci vatanı olarak gördü; ancak kalbinin ve hayatının merkezinde hep Türkiye Cumhuriyeti sevdası vardı.

İstihbarat romanları, hele de gerçek olaylardan yola çıkılarak yazılmışsa, yazarı için bir risk oluşturuyor mu?

Benim için oluşturmuyor. Söyleşi boyunca söylediğim gibi, genel olarak kurgu içine serpiştirilen araştıran herkesin ulaşabileceği gerçek bilgiler var kitapta… İstihbarat romanları ve senaryolarıyla büyük ülkeler kendi askeri ve emniyet teşkilatlarını ön plana çıkarıp “Biz daha güçlüyüz” mesajını vermeye çalışır. Ben de bu yaklaşımla kaleme alıyorum romanlarımı… Ben büyük bir Türkiye sevdalısıyım.

Ağlayan Duvar, İsrail kentlerinin gezildiği turistik bilgileri de içeriyor. Romanınız için İsrail’e gittinizi belirttiniz. Romanda geçen her yere gittiniz mi?

Evet, çoğu yere gittim. Kudüs müthiştir. Orayı bir daha gezmek isterim. Hayfa’ya gittim. Bahaî Bahçeleri’ni gezdim. Ömrümde öyle güzel bahçe görmedim. Doğal olarak cennet bahçeleri diyorlar. Hayfa’da adı gecen Murat’ın kaldığı cezaevine gittim. Beni oraya yaklaştırmadılar. Ben de uzaktan bir taşın üstünde oturup oraya baktım. Olayları yaşadım.

Ağlayan Duvar, İbranice ve Arapça’ya çevrilmeli mi?

Bu eser mutlaka İbraniceye çevrilmelidir. Ben bu eserde her ne kadar Türk Cumhuriyeti’ni onlardan güçlü göstermiş olsam da yine de İsrail -Türkiye arasında dostluk köprüsü yaratmaya çalıştım.

Ağlayan Duvar

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!