Veba ve kolera

Güncelleme Tarihi:

Veba ve kolera
Oluşturulma Tarihi: Kasım 11, 2012 00:00

1863’te İsviçre’nin Vaud kantonunda doğmuş ve iki kültür arasında sıkışıp kalmış bir genç adam hayal edin. Fransız, Alman kültürleri arasında kalan bu genç adam insanları kurtarmak için hem bu iki kültürden yararlanacak hem de uzaklara seyahat etmekten çekinmeyecek. Bahsettiğimiz adam bu gaye uğruna birçok maceraya evet diyebilecek kadar büyük bir sevdayla bağlı mesleğine.

Haberin Devamı

22 yaşında Paris’e gelen Alexandre Yersin, 1888’de kurulan Pasteur Enstitüsü’nün beyaz önlüklülerinden. Aynı zamanda 1894’te Hong Kong’da veba hastalığına yol açan basilli bakterisini keşfeden bilim adamının ta kendisi.
Şan, şöhret, koltuklar ve ödüllerden kaçan bilim adamı zamanının en büyük beyinlerinden biriydi. Kozmopolit bir ruha sahip olan Alexandre’ın macera dolu hayatı onu Çin’e, Yemen’e, Madagaskar’a ve Vietnam’a kadar götürecekti. Uzak Doğu’da hastalarını para almadan iyileştiren doktorla ormanlarda ve denizde maceralar yaşayan, atlar ve filleri satın alan, Paris seyahatlerinde Lutetia Otel’inde konaklayan doktor aynı adam...
İlkleri başaran ve Uzak Doğu maceralarıyla bilim tarihine adını yazdıran Alexandre Yersin (Yersinia Pestis), her ne kadar bugün ülkesinde unutulmuş olsa da 54 yaşındaki başarılı Fransız yazar Patrick Deville’in ilgisini çekmeyi başarmış. ‘Peste&Cholera’ romanı için ilk önce Pasteur Enstitüsü’nde araştırma yapan romancı daha sonra bu istisnai kahramanın izini sürmüş.
Yalnızlığı, sükuneti, güzelliği ve mutluluğu ararken bilim dünyasında çığır açan ve birçok hastasının hayatını kurtaran Alexandre Yersin’in hayatını okuduğumuz ‘Peste&Cholera’, bu sezon Fransa’da çıkan en iyi romanların başında geliyor. Sezon başında Fnac Ödülü’nü kazanan roman pazartesi günü de kadın romancılardan oluşan jürisiyle Fransa’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden biri olan Femina Ödülü’nü kazandı. Ancak aynı roman en prestijli ödül olarak kabul edilen Goncourt’un jürisinden dört oy aldı. Toplam beş oyla evine ödülle dönen ‘Le Sermon sur la chute de Rome’un yazarı Jerome Ferrari oldu. Jüri üyelerini kızdıran şeyse Goncourt’un Jerome Ferrari’ye gitmesinden çok, Patrick Deville’e verilmemesi. Ödül yarışmasının sonucu Didier Decoin ve Patrick Rambaud gibi roman yazarı jüri üyelerini oldukça kızdırmış.
Patrick Deville’in kitabı bilim ve güzelliğin peşinden giden bir adamın hayatını anlattığı ve bilimin gücüne işaret ettiği için önemli bir kitap. ‘Peste&Cholera’nın 25. sayfasında Darwin’in teorisine sadece o gün değil, 150 yıl sonra da dünya nüfusunun yarısının inanmayacağının hayal edilip edilemeyeceği soruluyor...
Sadece konusuyla değil, edebi gücüyle de okuyucuyu yakalayan bir roman. Birbirini kovalayan cümleleri, müthiş konusu ve okuyucuyu beraberinde götürdüğü o benzersiz yolculukla Patrick Deville’in kitabı yılın en iyilerinden.

Haberin Devamı

Tartüf’le tökezlemek

Haberin Devamı

Bu sezon Paris tiyatrolarında bir Moliere rüzgarı esiyor. Moliere’in oyunları birer birer sahneleniyor ama heyecanla beklenen ‘Le Tartuffe’, sezonun hayal kırıklılıklarından biri... 1664’te yazılan oyun dindar bir aile babası olan Orgon’un kilisede tanıştığı ve iyi bir adam olduğuna inandığı dindar, sahtekar Tartuffe’ü evine getirmesiyle başlıyor. Marion Bierry’nin sahneye koyduğu ‘Le Tartuffe’ün sahne dekoru ruhsuz. İyi bir oyuncu olan Patrick Chesnais’nin harcandığı oyunda Claude Brasseur Orgon rolünde ikna edemiyor. Fanatizm ve köktendincilik konularında yazılmış en iyi oyunlardan biri olan ‘Le Tartuffe’, Paris Tiyatrosu’nda rotasını kaybetmiş bir gemiyi andırıyor...

Haberin Devamı

Sahneden korkuyor, röportaj vermiyor

Londra’nın yakınlarında tek başına yaşayan bir adam. 24 yaşında. Ailesi iki yıl boyunca kendini bir odaya kapatan oğullarının ne yaptığından heberdar olmamış... Bütün gün şiir yazan, çizim yapan, şarkı yazan Keaton Henson ilk albümü ‘Dear...’ı bir aşk hikâyesinin sonlanmasıyla yazmış. Sahneye çıkmaktan korkan ve röportaj vermeyi sevmeyen genç adam ‘Dear...’la bu yıl akustik folk müziğinin en güzel ve en derin albümlerinden birini sunuyor.

Aslında çok ünlüler

1991’den beri Amerika’nın en sevilen gruplarından biri olan The Dave Matthews Band’in lideri Dave Matthews için Rolling Stone dergisi geçen günlerde ‘Amerika’nın Sting’i’ benzetmesini yapmıştı. Ama nedense dünya çapında tanınan bir grup değil... Oysa alternatif rock, caz, soul, funk rock, blues, world ve bluegrass türlerini harmanlayarak müzik yapan grubun müzisyenleri dünyanın en iyileri arasında. Dave Matthews’ın Amerika’da listelere 1 numaradan giren yeni albümü ‘Away From the World’den ‘Broken Things’, ‘Sweet’ ve ‘If Only’ şarkılarını dinleyin.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!