Umut hiç bitmiyor

Güncelleme Tarihi:

Umut hiç bitmiyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 13, 1999 00:00

Haberin Devamı

Türkiye'nin açtığı kucak da vatan hasretini ve Sırplar'a duydukları öfkeyi dindirmiyor ama...

‘‘Sırp komşum, gitmeyin. Bize gelin, koruruz dedi. O gün zilini çaldım, kapısını yumrukladım. Açmadı. Işıklarını söndürdü. Oysa yıllardır rakiyi, kahveyi birlikte içmiştik.’’

Gaziosmanpaşa Misafirhanesi'ndeki sığınmacılar, bölük pörçük anlatıyorlar. Dillerinin döndüğü, gözyaşlarının izin verdiği ölçüde. ‘‘Bir komşum, Stanka. Kocası yok. Bir oğlu var. Bir Çetnik'tir. O gün, gözlerinden kan akıyordu, kin akıyordu. Sen burada yenisin. Evini düzleyeceğiz. Fırsatını bulsaydı, beni salata yapacaktı. Çok tez karar verdim gelmeye.’’

Misafirhanede huzursuz, mutsuz bir bekleyiş var. Kamp yönetimi, gelen yardımsever vatandaşlardan, sığınmacılar için telefon kartı yardımı istiyor. Aileler bölünmüş. Kimi annesinin, kimi eşinin, kimi kardeşinin nerede ve nasıl olduğunu bilmiyor. Uzun kuyruklar halinde telefon etmeye çalışıyorlar. Kamta bulunduğumuz sırada Arnavutluk konsolosu geliyor. Sığınmacılarla tek tek görüşüp, isteklerini öğreniyor. Ailelerinin akibetini öğrenebilmeleri için gereken irtibat telefonlarının numarasını veriyor.

İSTANBUL'DAKİ KONUKLAR

Çocuklar, yeni hayata uyum sağlamakta daha becerikliler. Kimi basketbol, kimi savaşçılık oynuyor. Birden koşarak bir çocuk yaklaşıyor. Adı Jeton (Yeton okunuyor). Zafer işareti yaparak UÇK (Kosova Kurtuluş Ordusu) Marşı'nı Arnavutça söylüyor: Kosova özgürlüğün beşiği/Bir bayrak olacaksın/UÇK yakışıyor/Vatan için kan dökülüyor/Kosova çocukları savaşıyor/Dreniça ve Çakova ovalarında... Jeton'a eşlik ediliyor, eller zafer işareti için kalkıyor.

Feriz Bilgiç, Kosova'nın Yanova Köyü'nden İstanbul'a geldiğinde üç yaşındaymış. Yedi kuşaktır Arnavut olduklarını söylüyor. ‘‘Kendimi Türk olduğum kadar, elmanın saplı tarafı kadar Arnavut hissederim.’’ Feriz Bilgiç ve iki kardeşi, Kosova'dan gelen 21 akrabasına evini açtı. Bilgiç, 120 metrekarelik evinde teyze kızı, teyze oğlu ve karısıyla iki çocuğu, teyze oğlunun amcasının oğlunun karısı ve çocuklarıyla birlikte 11 kişiyi konuk ediyor. ‘‘Daha gelecekler var’’ diyor. ‘‘Anneler, ağabeyler, teyzeler, enişteler...’’ Birinci derece dışındaki akrabalarını göçmen kampına götüreceğini söylüyor. Bilgiç, geri dönecekleri ümidini hiç yitirmediklerini anlatıyor. Yoksa bu rahatlığı sunmanın onları aldatmak olacağı inancında. Konuk annelerin çocuklarına fazla sert davrandığını gözlemlemiş. ‘‘Evde yük olduklarını düşünüyorlar. Bu yetmiyormuş gibi bir de çocukların yaramazlığı olmasın diye fazla sert davranmaya başladılar.’’

Bilgiç, geçmişe dönüp ‘‘Bu zulmü ilk defa görmedik’’ diyor. Dedesinin duvardaki fotoğrafını gösteriyor. ‘‘1944'te esir olarak Girit'te iki yıl kalmış.’’ Feriz Bilgiç, ata toprağına ilk kez 30 yaşında gitmiş. Dayısı çocukluğu boyunca öyle çok anlatmış ki, evini kimsenin yardımı olmadan bulmuş. Dayısı ağlamış. Feriz Bilgiç ve eşi o kadar iyi ve canı gönülden ev sahipliği yapıyor ki. Fotoğrafta yer almak istemiyorlar. ‘‘Reklama gerek yok’’ diyorlar.

Feriz Bilgiç'in teyze oğlu Avni Krasniçi, başkent Priştine'den. Eşi ve üç çocuğuyla birlikte Bilgiç ailesinin konuğu. Ekonomi Fakültesi mezunu. NATO'nun bombalama kararı aldığı gün, çocukları ve akrabaları topluyor. Bir minibüs ve otomobille yola çıkıyorlar. Krasniçi, Pristine'den çıktıkları sırada sirenlerin çalmaya başladığını söylüyor. Saat 20.00 olduğunda bombalama başlarken, Bulgaristan hududunda işlemleri yapılıyor. ‘‘Bırakıp gelmek nasıl?’’ sorusu tercüme edildiği an, kadınlar ağlamaya başlıyor. Krasniçi, ‘‘Aynı soruyu ben soruyorum size’’ diyerek cevaplandırıyor. ‘‘Çocukları kurtarmak için çıktık. Malların, ülkenin yağmalanmasına ne hissedilir?’’ Öyle büyük telaşla çıkmış ki çok az para alabilmiş yanına. ‘‘Çorap ve iççamaşırı almayı unuttuk. Saniyeleri hesap ettik.’’ Babası, ağabeyi, amcası orada kalmış.

AKLIMIZA GELİR MİYDİ?

Yolculuk o kadar tehlikeliymiş ki. Sırp köyleri Makedonya yolu üzeride olduğu için Niş kenti üzerinden, daha uzun yoldan Bulgaristan'a girmişler. ‘‘Sırp askerlerini yol kıyısına mayın döşerken gördük. Bunca çocuğu Bulgaristan'a sağ salim götürmenin telaşındaydık.’’ Bu sırada, herşeyden habersiz olan çocuklar uyuyormuş.

Sırp komşularının tutumunu öğrenmek istiyoruz. Avni Krasniçi, komşularından hırçınlık ya da baskı görmediklerini, baskı yapanların Sırp polisi ve askerleri olduğunu anlatıyor. Eşi Nazmiye Krasniçi ağlıyor. ‘‘Son dakikaya kadar öleceğim aklıma gelirdi de bu şartlarla çıkmak aklıma gelmezdi. Evim, annem, babam orada. Nasıl aklıma gelirdi?’’ Nazmiye Krasniçi, çocukların Sırp korkusu ve vahşetini öğrenmelerinin çok acı olduğunu söylüyor. Evde en son ne pişirdiğini bile hatırlamıyor. Öyle ansızın olmuş ki herşey, annesiyle bile vedalaşamamış. 21 kişi ekmek bile almadan yola çıkmış. ‘‘Yolda bulabildiğimiz üç ekmekle geldik buraya.’’

Sadiye Krasniçi, 26 yaşında. Bekar olduğuna seviniyor. ‘‘Ama bu şartlar altında evlenip çoluk çocuğa karışabilecek miyim?’’ diyor. Bekar oluşunun nedenlerini de anlatıyor. ‘‘On yıldır okulumuz kapalıydı. Babam hacı olduğu için sokakta erkek beğenecek şansım olmadı.’’ Sadiye Krasniçi, geleceğini düşünüyor. Ama ne tür olayların başına geleceğini de bilemiyor. İki çocuklu Vjollca Krasniçi'nin uzun süreden beri sessiz sessiz gözyaşı dökmesi ilgimizi çekiyor. Öğreniyoruz ki eşi, ülkesinde kalmayı, üzerine düşeni yapmayı tercih etmiş. Vjollca, eşini bir daha görememekten korktuğu için ağlıyor.

Nercivane Krasniçi, dört çocuklu. Eşi de yanında olduğu için çok şanslı. Eşi, akrabalarıyla birlikte bindikleri minibüsü kullanmış. ‘‘Çocuklar, Türkiye'ye gideceğimizi duyunca tatile gideceklerini sandılar. Ama şimdiden evi, arkadaşlarını, dedelerini, ne zaman döneceklerini sormaya, sıkılmaya başladılar.’’ Dokuz yaşındaki Rezona soruyormuş, ‘‘Televizyonda seyrettiklerimizi yaşamayalım diye mi bizi buraya getirdiniz? Öğretmenimize ne oldu?’’ Nercivane, kızının 45 kişinin eğitim gördüğü küçücük odadan ibaret okulunu nasıl özlediğini anlatıyor.

Şu ana kadar ülkemize gelen Kosovalı sığınmacıların sayısı 10 bine yaklaştı. Kırklareli'ndeki Gaziosmanpaşa Misafirhanesi'nde yedi bin sığınmacı barınıyor. Üç bini de İstanbul'daki akrabalarının evlerinde. Sıcak karşılama ve gösterilen ilgiye karşın geride bıraktıklarına duydukları hasret, Sırplar'a duydukları öfke bir türlü dinmiyor. Yine de Kosovalılar, yurtlarına dönme umudunu hiç kaybetmiyorlar.

Vatanından kovulmanın dayanılmaz acısı

Kosova Dayanışma Komitesi Basın Sözcüsü Kamil Bitiş, komite ve Kosovalı sığınmacılarla ilgili şu bilgileri veriyor:

Geçtiğimiz temmuzda kurulan sekiz kişilik komiteyi, Rumeli Dernekleri birleşerek kurdu. Komitenin amacı, Kosova'ya maddi ve siyasi desteği sağlamak. İçişleri Bakanlığı'ndan aldığı bir yıllık özel izinle Kosova'ya Türkiye'den her türlü desteği sağlamaya çalışıyor. Devlet adamlarıyla Kosova meselesini görüşüyor. Parti liderleriyle, basınla görüşüp Kosova meselesini anlatıyor.

Sığınmacıların en önemli sorunu, vatanlarından kovulması. Kosova ve Makedonya sınırında yaşadıklarını herkes biliyor. Makedonya'dan gidenlerin en büyük sorunu, ailelerinin parçalanması. Aynı sorun, benim de akrabalarımın başına geldi. İki teyze kızımı, Gaziosmanpaşa kampından aldım. Altı kişilik bu aile üçe bölünmüş. İkisi Türkiye'de, dördü Makedonya'da, biri dayılarıyla beraber ama Makedonya'nın neresinde, bilmiyoruz. Türkiye'deki ailesiyle görüşemiyor. Kampta uzaktan bir akrabaya rastladım. Eşi ve çocuklarının nerede olduğunu bilmiyor. Mültecilerin bir kısmı değişik ülkelere dağıtılacak. Makedonya'daki Arnavutlar ve Türkler, 100 bine yakın Kosovalıya sahip çıktı, yanlarına aldı.

Sığınmacılarda büyük bir yorgunluk, psikolojik etki var. Savaş, yaşadıkları olumsuzluklar, psikolojilerini de etkilemiş. Kameraların sürekli üzerlerinde olmasından da rahatsızlar. Kamera, yaşadıkları ıstırapları hatırlatıyor. Ağlamaya başlıyorlar. kadın, erkek, çocuklarda aynı etki var. Çocuklar, polislerden çekiniyorlar.

Evimdeki teyze kızı Besa Morina, 14 yaşında. Priştine'de müzik okulu öğrencisi. Piyano çalıyor. Piyanodan, her gün yapması gereken egzersizlerden, sanatından uzak kalması onu çok üzüyor. Arnavutluk televizyonunda birk ay önce bir şarkı söylemiş. Genel istek üzerine üç kez tekrarlanmış. ‘‘Kosova'da doğdum, burada öleceğim...’’ diye. Besa, Kosova meselesinin düzelmesi için milyarlar verebileceğini söylüyor. Bir an önce herşeyin düzelip tüm sığınmacılarla birlikte yurduna geri dönmek istiyor. Besa, dalgın, düşünceli. Besa'nın annesi Makedonya'da ama nerede olduğunu bilmiyor. Besa'nın annesini, babasını ve iki ablasını Amerika, Kanada ya da Norveç'e her an götürebilirler. Ya da her an Türkiye'ye evimize gelecek. Geride dayı iki çocuk, onların eş ve çocukları olmak üzere 30 akraba daha var.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!