Tövbe ibadettir

Güncelleme Tarihi:

Tövbe ibadettir
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 08, 2014 01:22

İNSANIN, Tanrıyla sağlıklı ilişkisini bozduğu için günah bütün dinlerde temel sorun olarak görülmüştür. Her din günahın etkisinden kurtarabilmek için insanlara çeşitli reçeteler sunmuştur. Bu reçetelerde pek çok uygulama şekilleri yer almaktadır.

Haberin Devamı

Tevrat’a göre ilk günah kimin?
mYahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitabı Tevrat’a göre ilk günahı Hz. Âdem işlemiştir. Tevrat’ın Tekvin (yaradılış) bölümünde bu günah detaylı olarak anlatılmaktadır. (Tekvin, 3. Bap). Burada anlatıldığına göre Hz. Âdem, günahın sebebi olarak Havva’yı görmüştür. Hz. Âdem’in bu ilk günahı Yahudi ve Hıristiyan teolojisinde derin etkiler bırakmıştır. Yahudiliğe göre Hz. Âdem bu günahı işlemekle insan soyunun bozulmasına neden olmuştur. Hz. Âdem’den sonra insanlık her nesilde gittikçe bozulmuş ve günah bataklığına saplanmıştır. Yahudiler, hayvan kurban ederek bu günahın etkisini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Yani bir bakıma günahı hayvanlara yüklemişlerdir. MS 70 yılına kadar Tevrat’ın 613 buyruğundan yaklaşık 207’sinin ihlali günah kurbanı gerektirirdi. Günah kurbanını sunmak oldukça külfetli idi. Günah kurbanı sunacak kişi Kudüs’e gider, günahının büyüklüğüne göre bir hayvan satın alır ve Tevrat’ta izah edildiği şekilde kurban etmeleri için mabetteki din adamları kohenlere teslim ederlerdi. Günah kurbanı uygulamasının en ilginç olanı ise kefaret günü (Yom Kipur) gerçekleştirilirdi.
Günah keçisi kavramının kökeni nedir?
mYahudilikte tövbe ve istiğfar günü olan bu günde Yahudi toplumunun bütün günahları bir keçiye yüklenirdi. Bu keçiye günah keçisi denirdi. Tevrat’ın Levililer bölümünün 16. babında bu uygulamanın nasıl yapılacağı şöyle anlatılmaktadır: “Harun En Kutsal Yer’i, Buluşma Çadırı’nı, sunağı arındırdıktan sonra, canlı tekeyi sunacak. İki elini tekenin başına koyacak, İsrail halkının bütün suçlarını, isyanlarını, günahlarını açıklayarak bunları tekenin başına aktaracak. Sonra bu iş için atanan bir adamla tekeyi çöle gönderecek. Teke İsrail halkının bütün suçlarını yüklenerek ıssız bir ülkeye taşıyacak. Adam tekeyi çöle salacak.”
Günah keçisi (teke) yılda bir kez boynuna kırmızı kurdele takılarak kayalık bir araziye götürülüp bırakılırdı. Keçi kayalıklardan uçuruma yuvarlanıp boynu kırılarak ölür ve böylece halkın günahlarının kefareti ödenmiş olurdu. Günah keçisi uygulaması MS 70 yılına kadar devam etti. 70 yılında mabet yıkıldığı için bu uygulamaya son verildi. Günümüzde tavuk ve horozla bu uygulama farklı şekilde devam etmektedir. Kefaret günü tavuk veya horoz baş üzerinde üç defa döndürülür “Günahlarım için ben değil bu horoz/tavuk ölecek” denir. Günahların yüklendiği hayvan kurban edilir ve eti dağıtılır. Bu uygulamaya kaparot denir.
Hıristiyanlığın “günah keçisi” nedir?
mHıristiyanlıkta günah keçisinin yerini günah kuzusu olarak Hz. İsa almıştır. Hıristiyanlar bir bakıma Hz. İsa’yı günah keçisi yapmışlardır. İnsanlığın günahını Hz. İsa’ya yüklemişler ve onu kefaret için haçta kurban etmişlerdir. (Hz. İsa’nın haçtaki ölümünü böyle yorumlamışlardır) Böylece insanlık için günahın yükünden ve ölümün hâkimiyetinden kurtulma yolu açılmıştır. İnsanlar, vaftiz olarak onun bu kurtarıcı eyleminden yararlanıp günahtan kurtulabilirler.
İslam’ın farkı nedir?
mİslam’da günahtan arınmak için bu tür uygulamalar yer almamaktadır. İslam, günahı ve tövbeyi kul ile Allah arasındaki bir ilişki olarak görmekte ve aracıya veya herhangi bir törene gerek görmemektedir. İslam’a göre tövbe başlı başına bir ibadettir. Sadece günahkarların başvuracağı af vasıtası değildir. İslam, “Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez” (Necm, 38) prensibini esas kabul etmektedir. Günahlardan arınmak için tövbe etmek ve bir daha günah işlememeye söz vermek yeterlidir.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Baki Adam
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Haberin Devamı

ÇOKLUK KURUNTUSU SİZİ O DERECE OYALADI Kİ

TEKASÜR SURESİ: Kuran-ı Kerim’in yüz ikinci suresidir, sekiz ayettir. Sure şöyledir: “Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz. Hayır! Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bileceksiniz! Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, (orada) mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

SADAKA-İ FITIR VAKTİNDE ÖDENMELİDİR

BÜTÜN ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip, zamanında yerine getirilmelidir. Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı’nın birinci günü tan yerinin ağarmasıyla vacip olmakla birlikte, ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir. Ancak bayram sabahına kadar sadaka-i fıtır verilmemişse, bayram günlerinde ödenmesi gerekir. Zamanında ödenmeyip sonraya kalan fitrelerse, mümkün olan ilk fırsatta ödenmelidir. (Din İşleri Yüksek Kurulu/ Dini Soruları Cevaplandırma Platformu)

Haberin Devamı

KURAN’DAN DUALAR

Tövbe ibadettir

vHz. Musa şöyle dua etti: “...Ey Rabbimiz ! Sen bizim dostumuzsun. Sen bizi bağışla, bize merhamet et, acı. Bağışlayanların en hayırlısı sensin. Rabbimiz! Bize dünyada da ahrette de iyi ve güzel olanı ihsan eyle! Biz samimiyetle tevbe edip Sana yöneldik.” (ARAF/155- 156)

Hiç kimse bir başkasının günahını taşımaz

Tövbe ibadettir


İSLAM insana, kendini inşa edebilmenin, insan olabilmenin evrensel ilkelerini kazandırır. İman konusundaki temel ilke Tevhid’dir. Onun hemen arkasından ahiret ve nübüvvetle ilgili ilkeler gelir. İnanç dünyasını aydınlık hale getiren insan, İslam’ın diğer kurucu ilkelerinden yararlanarak kendini inşa etmenin yolunu arar. Bu doğrultuda akla gelen, İslam’ın en özgün taraflarını yansıtan ilkelerden birisi, sorumluluğun esasta bireysel olduğu ilkesidir. Kur’an bu ilkeyi, “Kesinlikle hiç kimse bir başkasının günahını/ sorumluluğunu taşımaz” (Necm/ 38) şeklinde ifade etmiştir.
İLK GÜNAH DOKTRİNİNİN REDDİ
Muhammed Esed’in bu ayetle ilgili yorumu dikkat çekicidir: “Bu temel ahlaki kural Kur’an’da beş yerde geçmektedir: Enam/164, İsra/15, Fatır/18, Zümer/7’de ve nüzul sırasına göre ilki olan yukarıdaki ayette. Bu kuralın anlam ve sonucu üç aşamalıdır: İnsanoğlunun doğumundan itibaren yüklendiği ‘İlk günah’ şeklindeki Hristiyan doktrini kesinlikle reddedilmektedir. Kişinin günahlarının bir azizin veya peygamberin kendini feda etmesi sayesinde ‘Bağışlanabileceği’ fikrini reddetmektedir. (Mesela Hz.İsa’nın insanlığın günahkarlığı için vekaleten kendini feda etmesi şeklindeki Hristiyan doktrininde, yahut insanın Mithras tarafından vekaleten kurban edilmesi şeklindeki daha eski Fars doktrininde olduğu gibi). Ve üçüncü olarak da günahkarla Allah arasında herhangi bir ‘Aracılık’ ihtimali reddedilmektedir.” (Esed, Kur’an Mesajı,1084.)

Haberin Devamı

ŞEYTANIN İNSAN ÜZERİNDE YAPTIRIMI YOKTUR

İnsan, herhangi bir olumsuzlukla karşılaşınca, suçu, günahı hafifletecek, sorumluluğu paylaşacak birilerini aramaya çalışır. Hiçbir şey bulamazsa, aklına “Kör şeytan” gelir. Unutmayalım, Kur’an, şeytanın insan üzerinde yaptırım gücünün olmadığını söyler. (İbrahim/22, Hıcr/42). Başkasını suçlamak, bizi sorumluluktan kurtarmaz. Günahlardan ve günahkarlık duygusundan kurtulmanın yolu, bilinçli olarak tevbe etmek ve tekrarlamamaktır. Bunun için de herhangi bir aracıya ihtiyaç yoktur.

İSLAM AÇISINDAN İMAN BİREYSELDİR

HİÇ kimsenin bir başkasının günahını çekmeyeceği ilkesi, Hz. Peygamber’in işaret ettiği “Her doğanın fıtrat üzere doğduğu” gerçeğinin de bir açılımıdır. Hiçbir insan, doğuştan günahkâr olarak doğmaz. Hiçbir annenin-babanın yapıp ettikleri, miras yoluyla çocuklarına sirayet etmez. Annenin-babanın, olumlu özelliklerinden daha sonraki nesillerin yararlanması elbette eleştirilebilecek bir husus değildir; hele daha sonraki nesiller, atalarının izzet ve şereflerini iyi temsil edebiliyorlarsa... Ancak bunun tersi doğru değildir. Hiç kimsenin annesini, babasını seçme hakkı olmadığına göre, onların günahlarının ceremesini yeni nesillere çektirmeye kimsenin hakkı yoktur.
Sorumluluğun bireysel olduğu ilkesi, “Bilin ki, insan için kendi çalışmasından/ hak ettiğinden başka bir şey yoktur” (Necm/ 39) ayetiyle, daha da pekişmiş olmaktadır. Zerre kadar iyilik yapan da, kötülük yapan da, mutlaka yaptığının karşılığını görecektir. Herhangi bir konuda, bir başkasının fetvası, teşviki ve yönlendirmesiyle kötülük yapan, günah işleyen kimsenin sorumluluktan kaçması mümkün değildir. Eski alimler ne güzel söylemişler: “Kim ne fetva verirse versin, sen kalbine danış.” Bu söz, iki açıdan oldukça anlamlıdır: Birincisi, akıl, her zaman doğruyu gösterir; yeter ki, onun sesine kulak verelim. İkincisi, kim ne derse desin, yaptığımız işin hesabını öncelikle biz vereceğiz.
İslam açısından imanın ve sorumluluğun bireysel olması, insanın kendi kendisini kandırmasını önleyen bir husustur. Çünkü sonuçta birey, kendi imanıyla ve yapıp etmeleriyle baş başa kalacağını iyi bilir. Herhangi bir olumsuzluk durumunda kimseyi suçlamaya kalkışmaz. Üst seviyede sağlıklı birey bilinci, insanın hem kendisiyle barışık olmasını, hem de kendisine ve başkalarına karşı dürüst olmasını kolaylaştırır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!