Tasavvufla uçuyorum

Güncelleme Tarihi:

Tasavvufla uçuyorum
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2002 21:21

‘‘Club kültürü içinde farklı farklı insanlar var, bazısı ecstasy kullanarak kendini iyi hisseder, ben de tasavvufla uçuyorum. Bana İslamcı denilmesinden hoşlanmıyorum. Steven Spielberg'in Yahudiliği, Slyvester Stallone'un Hıristiyanlığı vurgulanmıyor, neden benim Müslümanlığım ön plana çıksın ki!’’

Bu sözlerin sahibi Kemal Ayyıldız çok yakında Mega Müzik etiketiyle bir Sufi-Trance albümü çıkaracak. Daha önce ‘Cevşen’ ve ‘Ölüm ve Yaşam’ adlı iki albüm çıkardı. İmam Gazali'nin İhya-i Ulumiddin adlı eserinden yola çıkarak yazdığı ‘Ölüm ve Yaşam’da korkulacak bir şey olmadığını deep-trance ve techno ritimleri kullanarak

anlatıyordu Ayyıldız. Sufi-Trance'de de bu kez yanına Harem grubunu, neyi, bendiri alarak yine aynı ritimleri kullanıyor. ‘‘Doğu batı sentezi yapmıyorum, bir dili başka bir dile tercüme ediyorum’’ dese de aslında Rize fanatiği olduğu için Karadeniz türküleri üzerinde çalışmak istediğini itiraf ediyor. Ama kader, Davut Güloğlu ondan atik davranmış. Konuşurken araya sık sık Amerikan aksanıyla İngilizce sözcükler sıkıştıran bu upuzun boylu adam son derece renkli, makaracı, sevimli ve zaman zaman çocuksu biri. Medeni hali hakkında konuşmak istemiyor. Cem Yılmaz'ı, Barış Manço'yu ve Mehmet Ali Birand'ı çok seviyor.

Bu işe nasıl girdiniz?

-Bir arkadaşımla Vakkorama'da body building yapıyorduk, oradan Hayal Kahvesi'ne gittik. MFÖ'nün Özkan'ını gördüm ve sizi İtalya'da club'larda çalarak meşhur ettim, dedim. O zaman dışarıda ufak ufak çalmaya başlamıştım. Özkan radyo DJ'liği yapmayı düşünür müsün diyerek Kent FM'e gönderdi beni. 1991'de program yapmaya başladım, üç program birden yapıyordum: Kemal'in Eczanesi, İyiler Siyah Giyer ve Yeşil Reçete. Radyoculuk bir türlü paraya dönüşmeyince başka işler aramak zorunda kaldım. Kimse kusura bakmasın ama Türkiye'de bu DJ'lik işini ben başlattım. O sıralar yapılan bir ankette en sevilen DJ seçilmiştim ama bunu benden gizlemişler. Türk milletinin en büyük zaafı haset.

Sadece bir yıl süren bir radyo programı ne çok etkilemiş insanları?

-Programın etkisi çok büyük oldu. Geçenlerde Depeche Mode'un fan club'ından arkadaşlar Depeche Mode Türkiye'ye gelmeden önce sürekli senden bahsettik dedi. Beni Depeche Mode'un kendisi de tanır. Benim de bir fan club'ım vardı o zaman.

Kaç üyeliydi?

- 80 filan. Ama bir hayran kulübünden çok düşünce kulübü gibiydi. Asıl niyetim Bosna'daki insanlar için biraz para toplamaktı. Bu arada DJ'lik yapmaya, Memo's'da, 2019'da, Gazhane'de partilerde çalmaya devam ediyordum.

HER HAFTA İNGİLTERE

Radyo programınız neden bitti?

-Bizim milletimiz her şeyi çok çabuk tüketiyor. Ayrıca bir işi zirvede bırakmak gerek. Bir sürü ismi Türkiye'de kimse duymamışken ilk kez ben çaldım. Her haftasonu İngiltere'ye gidip plakları yüklenip geliyordum. Çok açık söylüyorum, Türkiye'de techno-trance benimle başladı.

Belki de bu işlere bu kadar erken başlamanın dezavantajını gördünüz?

-Tebrik ederim, aynen öyle oldu. Lamborghini ile Türkiye yollarına çıktık ama baktık ki olmuyor, yaptığımız işe radyonun bütçesi bile yetmiyordu. Sonra ben biraz tasavvufa merak sardım, Kent FM'i bıraktım, Akra FM'de başladım. Orada İbrahim Sadri ile filan birlikte çalışıyorduk ama ben orada da techno çalıyordum, bir yandan da İslami sohbetler yapıyordum.

Kent FM'de ve kulüplerde çalarken içki içiyor muydunuz?

-Ben hayatımın hiçbir döneminde pek içki içmedim. Ailemden dini eğitim almadım ama benim ailemde de kimse içki içmez. Düşünen bir insan olmak istedim, Akra FM'de yaptığım programın adı da ‘‘Düşünen İnsanlar İçin’’di.

Peki bir gecede mi hidayete erdiniz?

-Hayır, bir insan düşünmeye başladıktan sonra mutlaka kainatın boş olmadığını, insanlığın bir hedefe doğru gittiğini fark ediyor. Allahü Teala beni nev-i şahsına münhasır yaratmış, benim Avrupa'daki DJ'lik adım da Alien yani yabancı. Ben bu dünyada kendimi hep bir alien gibi hissettim ve Allah'la ilahi bir yakınlaşmam oldu. Ailem çok Atatürkçü’dür ama benim yakınlaşmam ‘Osmanlı’nın başardığını biz neden 70-80 yılda başarmadık' diye kendime sormamla başladı.

Siz Atatürk'ü seviyor musunuz?

-Onu sevmeyen Türkiye'den gitsin. Çok iyi bir komutan ama içki içtiği için adamın komutanlığını red mi edeceğiz şimdi? İnsanlar kendi başarısızlıklarını Atatürk'e ya da kendi zorbalıklarını İslam'a yamamış. Ben bunlara karşıyım. Sanki İslam, techno-trance yapma, müzik dinleme demiş. Ne alakası var kardeşim? Ben müslüman olduğum için Arap kültürüne sahip çıkmak zorunda değilim ki, üstelik sevmiyorum da Arap kültürünü. Dine küfredilmesinden, Atatürk'ü kullanarak İslam'a saldırılmasından, memleketin kendi kültürüne düşman olmasından nefret ediyorum. Müslümanların da saçmasapan yaklaşımları var, oruç tutmayanları dövüyorlar, oruç farz da namaz değil mi, o zaman namaz kılmayanları da döv. Atatürk'le alıp veremediğim yok, namaz kıldığım yerde kocaman bir Atatürk posteri var.

Akra FM macerası ne kadar sürdü?

- Akra FM 1999'da kapanana kadar. Ama beni techno müzik çalıyorum diye birkaç defa attılar oradan. Her seferinde de geri aldılar ama. Radyo kapandıktan sonra Serdar Ortaç'ın vesilesiyle Radyo 34'e geçtim, Abdurrahman Çelebi adıyla program yaptım. Kendi prodüksiyon stüdyomu açtım ama büyük paralar gerektiren cihaz yetersizliği yüzünden bir yerde tıkandım. 2000'de Amerika'ya gittim, orada müzikle ilgisi olmayan işler yaptım.

Nihai hedefiniz Türkiye'de elektronik müzik yapmak mıydı?

-Nihai hedefim Hollywood'da bir film yapmak. Benim adamım Matrix'in prodüktörü Joel Silver'dır, inşallah bir gün onunla çalışacağım. Yakın bir zamanda beni Hollywood yapımlarında müzikle ilgili adam olarak seyredeceksiniz. Hatta en iyi DJ ödülünü alırken MTV'de yapacağım konuşmayı bile yazdım!

Neler söyleyeceksiniz MTV'de?

-I love you God, thank you people. Dinler arası bir köprü olmak ve inancın köylü kültürü olmadığını insanlara göstermek istiyorum. İncil ve Tevrat ile ilgili işler de yapacağım.

Amerika'dan neden döndünüz?

-Türkiye'ye bir haftalığına gelmiştim, iş teklifi aldım ve STV'de program yapmaya başladım. Zaten Amerikalılar'ın müzik anlayışı çok sarmamıştı açıkçası. Benim müziğim biraz daha Avrupalı. Düşündüğüm pazar Türkiye değil Avrupa, çünkü benim müziğim Türkiye'de on bin satsa başarılı sayılıyor. Dünyadaki bağlantılarım sayesinde Türkiye'de techno-trance yapanlara da yardım edeceğiz.

VERSACE GİYMEYE DEVAM

Dünyaya tasavvuf trance satacaksınız yani?

-Tabii. Bu benim kendi kültürüm, onlara yedirmem. Trance insanı uçurur zaten, tasavvuf da ehli olmayana açamaz kendini. O adamlar nasıl anlayacak ki tasavvufu? Ben de tasavvuf ehli değilim ama...

Anadolu'yu dolaşmak yaptığınız müziği nasıl etkiledi?

-Mesela eskiden Neşet Ertaş dinlemezdim, şimdi dinliyorum. Bu insanların kalbini kırıyor ama şunu da söyleyeyim, o eski Anadolu bitmiş, geçmiş olsun. Herkes birbirine düşman, Türkiye'de hasetspor galip. Programda mağdur insanları onlara yardım edebilecek insanlarla buluşturmaya çalışıyoruz.

Hayat tarzınızı değiştirdikten sonra neler değişti?

-Hiçbir değişiklik yok, hala Versace giyiyorum, Burlington çorap, Gucci giyiyorum. Müslüman oldum diye bir lokma bir hırka yaşamıyorum. Kulüplere, festivallere gidiyorum, favori kulübüm Switch. Babylon ve Parkorman'ı da seviyorum. Eski arkadaşlarımla hala görüşüyorum ama saygısız olanlarla değil. Çocukluğumdan beri Allah'ı seviyordum, hiçbir zaman dinsiz olmadım ki!

YUSUF İSLAM'IN TERCÜMANI

En son Yusuf İslam Türkiye'ye geldiğinde tercümanlığını yaptım. Çok iyi bir arkadaş Yusuf, bana bir parçasını verdi remiks yapmam için. Çok da beğendi ama daha sonra Türkiye'deki plakçısıyla sorunlar yaşadığımız için yayınlayamadık.

Yüksek IQ sorun yaratıyor

1968'de İstanbul'da doğdu, 1979'da İstanbul Radyosu Çocuk Korosu'na girdi. Küçükyalı Lisesi'nden terk. Yedi dil bilen babası Denizcilik Bankası'ndan emekli. İngilizce, İtalyanca, Fransızca, Almanca ve biraz da Japonca biliyor. 1991'den sonra turist rehberliği yaparak Avrupa'yı dolaştı. Gırgır Dergisi'nde karikatür çizdi. 168 olan IQ'sunun kendisine Türkiye'de çok sıkıntı verdiğini söylüyor. Müzik tutkusu Depeche Mode ile tanışmasına rastlıyor, 1992'de Türkiye'deki ilk Depeche Mode Fan Club'ı kurdu. Tempo ve Blue Jean dergilerinde müzik yazıları yazdı. Bir ara profesyonel mankenlik yaptı ama DJ olarak meşhur oldu. Küçüklüğünden beri teknolojiye meraklıydı, kendi kendine miks yapmayı öğrendi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!