Tanrılar Dağı Nemrut kitap oldu

Güncelleme Tarihi:

Tanrılar Dağı Nemrut kitap oldu
Oluşturulma Tarihi: Aralık 13, 1998 00:00

Haberin Devamı

1881 yılında dış dünyayla tanışan Nemrut Dağı anıtları hakkındaki tüm bilgi, belge ve görsel malzeme bir kitapta toplandı. Aygaz'ın sponsorluğuyla hazırlanan ‘‘Tanrılar Dağı Nemrut’’ kitabı anıtların karşı karşıya kaldığı tahribatı tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor.

Dünyanın sekizinci harikası olarak nitelenen Nemrut Dağı anıtları bir kitapta toplandı. ‘‘Tanrılar Dağı Nemrut’’ adlı kitapta, Nemrut Dağı anıtları ile ilgili her türlü yazılı ve görsel bilgiler bir araya getirilmiş. Editörlüğünü Nezih Başgelen'in üstlendiği kitap Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından hazırlanmış. Kitapta yer alan fotoğraflar Nezih Başgelen ve Tamer Yılmaz tarafından seçilmiş. Kitabın sponsoru ise daha önce ‘‘Türkiye, Baştan Başa Bir Ülke’’ ve ‘‘Kapadokya: Kayalardaki Şiirsellik’’ kitaplarının da sponsorluğunu üstlenen Aygaz.

‘‘Tanrılar Dağı Nemrut’’un kapsamlı bir kaynak kitap olması dışında belki de asıl önemli özelliği, bölgedeki tahribatı gözler önüne sermesi. Özellikle 80'li yılların ikinci yarısından itibaren başta akademisyenler olmak üzere konuya duyarlı kesimlerin yaptıkları tüm uyarılara rağmen, anıtların denetimsiz turizm ve doğa koşullarıyla başbaşa bırakılması bugün gelinen nokta açısından pek de şaşırtıcı değil aslında. Dış dünya tarafından ilk kez 1881 yılında keşfedilen anıtlar, o günden bugüne milyonlarca yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edildi. Tarihi özelliklerinin yanı sıra dünyada güneşin doğuşunun en güzel izlendiği noktalardan biri olan Nemrut keşfedildiği günden bu yana hep popüler.

TAHRİBAT SÜRÜYOR

Gelelim bu popülaritenin sonuçlarına; tahribatın en belirgin örnekleri arasında dağın doğu terasında 1950'li yıllara kadar bir bütün olarak yerinde duran Kommagene heykelinin başının parçalanarak arkaya düşmesi, batı terasındaki Zeus başının da 60'lara kadar sağlam olmasına rağmen, 70'lerde kırılması gösterilebilir. 1950-70 yılları arasında Amerikalı arkeolog Theresa Goell'ün üzerinde çalışmalar yaptığı anıtlar, 1984 yılında Friedrich Karl Dörner'in restorasyon çalışmalarına kadar yerde kaldığı için büyük oranda tahrip olmuş durumda. Aradan geçen yaklaşık 15 yıllık sürede gerek doğa şartları, gerekse anıtların üzerinde gezinen turistler bu tahribatın başlıca nedenleri. Bugün Nemrut'un doğu terasındaki kumtaşından kabartma ve heykellerin büyük bir bölümü yok olmuş durumda, batı terasındaki nispeten daha iyi durumdaki eserler ise dağılma tehlikesiyle karşı karşıya.

Dünya mirası

1881 yılında Alman mühendis Karl Sester tarafından ortaya çıkartılan Nemrut Dağı anıtları 1987 yılında UNESCO tarafından ‘‘İnsanlığın Kültür Mirası’’ listesine alınmış ve bölge 1988'de de milli park ilan edilmişti. MÖ 162-MS 72 yılları arasında Adıyaman, Kahramanmaraş ve Gaziantep sınırları içinde kalan bölgede, 234 yıl boyunca varlığını sürdüren Kommagene Krallığı döneminden kalan anıtların ayakta kalmayı başaran kısmı kurtarılmayı bekliyor. Bugüne kadar hangi ilin sınırları içinde olduğunun saptanması bile ihmal edilen Nemrut'un tapu tescilleri ise daha yeni yapıldı. Adıyaman ve Malatya arasında zaman zaman anlaşmazlıklara neden olan bölgenin tapusu ancak geçtiğimiz eylül ayında 3 parsel halinde çıkartıldı.

Pamuk'un yeni romanı satışta

İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Orhan Pamuk'un son romanı ‘‘Benim Adım Kırmızı’’ dün Türkiye'deki tüm kitapçılarda satışa çıktı.

Orhan Pamuk Benim Adım Kırmızı'yla birçok ilke imza atıyor. Pamuk'un ‘‘en renkli ve en iyimser romanım’’ diye tanımladığı son kitabı Türkiye'de bir rekora adını yazdırarak, birinci baskıda 50 bin adet basıldı. Yine ilk kez bir Türk yazarın kitabının yayın hakları, kitap daha Türkiye'de yayımlanmadan Avrupa ve Amerika'da önemli yayınevleri tarafından satın alındı.

Benim Adım Kırmızı'nın İtalya, İngiltere, Hollanda ve Amerika'daki yayınevleri şimdiden belli oldu. Kitapla ilgili son bir ilk de, Türkiye'de korsan baskılara karşı Kültür Bakanlığı bandrolü ile yayımlanan ilk kitap olması. Kitap ayrıca İletişim Yayınları'nın tescilli markasını içeren ve taklidi suç olan iki boyutlu özel hologram etiketle de koruma altına alındı.

Benim Adım Kırmızı İstanbul'da, 1591 yılında dokuz gece, on gün boyunca geçiyor. Birbiriyle dövüşen iki oğluyla başa çıkmaya çalışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasından yavaş yavaş umudu keser. Babaevini ziyaret eden saray nakkaşlarını gizlice seyrederek kendine bir sevgili, koca arar. Usta nakkaşlar babasının denetiminde, Osmanlı padişahının gizlice yaptırttığı bir kitaba Frenk anlayışıyla tehlikeli resimler çizmektedir. Bir gün nakkaşlardan biri öldürülür ve olaylara Şeküre'ye aşık teyzeoğlu Kara da karışır...

Benim Adım Kırmızı, ölüm, aşk, sanat ve mutluluk hakkında bir kitap.

Bugünün başkenti 20'lerin bozkırı

Türkiye'de eli kalem tutanlar için üzerine yazı yazması en keyifli kent hiç şüphesiz daima İstanbul olmuştur. İstanbul'un görkemli tarihinden dem vurup, eşsiz doğasından övünerek bahsetmek hep çekmiştir yazarları. Ankara ise başkent olsa da, Yahya Kemal'in dediği gibi en çok İstanbul dönüşü sevilen kent olarak kalmıştır.

Burçak Evren de yazmak için seçtiği kentten gocunmuyor. ‘‘Kalesi, keçisi, kedisi ve sıtmasından gayrısı olmayan bir bozkır kasabasıydı bir zamanlar Ankara’’ diye başlıyor kitabına. Sonra kendi ifadesiyle ‘‘resmi tarihin Ankara için ıskaladıklarıyla’’ devam ediyor.

Milliyet Yayınları'ndan çıkan Ankara isimli kitap, Türkiye'nin başkentinin 20'li yıllardaki görüntüsü üzerine kurulmuş. Ankara'da, Handan Palas'a, aşevinden restorana, çerçilerden şık mağazalara geçişin hikayesi anlatılıyor. Gravürler, fotoğraflar ve kenarında ‘‘Angora’’ yazan ecnebi kartpostallarla bir albüm gibi. Çoğu doküman, özel arşivlerden alınmış. Burçak Evren önsözde ‘‘her yerde kolaylıkla bulunabilecek bilgiler kitabın içeriğine uymazdı’’ deyip, Ankara'yı kronolojik sırayla anlatan bir ders kitabına çevirmemiş. Ankara'nın başkent oluş sürecini kimi zaman Mustafa Kemal'in gözüyle aktarırken, birden Ankara'nın soğuk kış günlerinde pencerelerini hamurla sıvayan evlerine dönüyor. Sonra tekrar Mustafa Kemal'e geçiyor ve Ankara'nın Cumhuriyet'le birlikte, başına konmuş bir talih kuşu gibi olan başkent olmanın keyfini nasıl sürdüğünü, bu sayede nasıl ihya olduğunu anlatıyor.

Kitap başlıca, Ankara'nın eski günlerinin anlatıldığı ‘‘Bir zamanlar Ankara’’, Atatürk'ün şehre gelişinin sunulduğu ‘‘Ankara'da farklı bir gün’’, başkent oluşun hikayesinin verildiği ‘‘Başkenti Ankara'ya taşımak’’ ve Meclis'in açıldığı günü aktaran ‘‘Ankara'da telaşlı bir gün’’ bölümlerinden oluşuyor. Kitaptaki diğer anabaşlıklar şöyle:

‘‘Mustafa Kemal'i konuk eden binalar’’,, Ankara'nın ‘‘Otelleri’’, ‘‘İlk lokanta, pastane ve kahvehaneleri’’, ‘‘Mağazaları’’, ‘‘Heykelleri’’, Eğlence yerleri'' ve ‘‘Spor kurumları.’’

Kente damgasını vurmuş belli başlı yapıların hikayelerinin de yer aldığı Ankara, 1936'ya kadar uzanıp bitiyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!