Suffe ve yoksul Müslümanların evi

Güncelleme Tarihi:

Suffe ve yoksul Müslümanların evi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 01, 2010 00:00

Haberin Devamı

PEYGAMBER Mescidi olarak Türkçe’ye çevrilen ve Hz. Muhammed’in yanı sıra Hz. Ebubekir ve Hz Ömer’in mezarlarının da bulunduğu Medine’deki Mescid-i Nebî, İslam’ın gelişimindeki en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilir. Sayın Fethullah Zengin Uludağ Üniversitesi İslam Tarihi Bilim Dalı bünyesinde yaptığı akademik çalışmanın ürünü olan “Medine’nin İslamlaşması” adlı tezinde Mescid-i Nebevi’nin bu önemine vurgu yapar. Zengin’in satırlarından okuyalım:
İki öksüz çocuğun arazisi
Hz. Peygamber (SAV) Medine’ye girmeden hemen önceki durağı olan Kuba’da derhal bir cami inşa edilmesini istemişti. Resulullah (SAV) Medine’deki ilk gülerinde namaz vakti nerede bulunuyorsa hemen orada cemaatle namaz kılıyordu. Neccaroğullarından Sehl ve Süheyl adında iki öksüz çocuğa ait arsa, on altın karşılığında Hz. Ebubekir tarafından satın alındıktan sonra inşa süreci derhal başlatılmış ve imkanı olan herkes mescidin inşasına katılmıştır.
Hz. Muhammed’in evi
Mescid, namaz kılmak fonksiyonu yanında başka ihtiyaçlar için de tasarlanmıştı. Mescide bitişik şekilde ve kapıları mescidin içine doğru açılan odalarda Hz. Peygamber (SAV) ve eşleri kalıyordu. Kıblenin tersi istikamette ise fakir ya da Hz. Peygamber’den (SAV) bir şeyler öğrenmek isteyen Müslümanların barınması için bir bölüm yer alıyordu. Bu bölüm İslam Tarihi’ne “Suffe” olarak geçmiştir. Hizane ya da müşrife denilen ve sonraki yıllarda ganimet eşyası ile devlete ait malların konulduğu bir depo da yine mescide bitişik odalardan biriydi.
Geceli gündüzlü ilim
Mescid-i Nebî yeni kurulmuş olan İslam toplumu için hayati derecede önem taşıyordu. Yeni toplumun inşası buradan yapılacaktı. Hz. Peygamber’in (SAV) şahsında topladığı çeşitli vasıflar nedeniyle Mescit de devlet merkezi, okul, askeri karargah veya adalet sarayı oluyordu. Çoğunlukla Müslümanların yoksul kesiminden oluşan Ashab-ı Suffe, geceli gündüzlü ilim öğreniyordu.
Günde 80 öğrenci gelirdi
Yeni Müslümanların İslam’ın inceliklerini kavramalarını sağlama noktasında Mescidin çok önemli fonksiyonları olmuştur. Ensar bu nedenle ve Hz. Peygamber’in teşvikleriyle Suffe ehline sahip çıkmış, onları koruyup gözetmiştir. İbn Hacer, Muhammed b. Sirin’e dayanarak aktardığı rivayetinde, Sa’d b. Ubade’nin her gün 80 kadar öğrencinin yiyecek ve içeceğini temin ettiğini belirtmektedir.

Ramazan Sözlüğü

Haberin Devamı

Ashâb-ı Suffe: Suffe halkı demektir. Suffe sözlükte “sofa, revak, üzeri örtülü geniş ve yüksek yer” gibi anlamlara gelir. Medine’de bulunan Mescid-i Nebî etrafındaki odalara “suffe” denmiştir. Hz. Peygamber, Mescidine bitişik bu odalarda ikâmet ederek ilim ve ibâdetle meşgul olan sahâbîlere, Ashab-ı Suffe veya Ehl-i Suffe denir. Fakir ve barınaksız kimseler olarak ashab-ı suffenin ihtiyaçları çoğu kere, Hz. Peygamber ve diğer sahabe tarafından karşılanmıştır. Âdeta yatılı mektep durumunda olan Peygamber mescidi etrafındaki odalar, Suffe Mektebi olarak da isimlendirilmiştir. Suffe Mektebi’nin, dolayısıyla Ashab-ı Suffe’nin, Kur’ân ve Sünnet’in öğretilmesinde son derece önemli rolü olmuştur. Çok hadis rivâyet edenler arasında isimleri geçen Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî, bunlardandır. (Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar Sözlüğü)

Surelere isim veren ayetler

Haberin Devamı

LOKMAN SURESİ: Mushaftaki sıralamada 31’inci, iniş sırasına göre 57’inci olan sure ismini 12 ve 13’üncü ayetlerinde anılan Hz. Lokman’dan almıştır. Surede, Lokmân’ın oğluna öğütlerini içeren âyetlerde özetlenen ana babaya saygı gösterip meşru buyruklarına uyma gibi dinî ve ahlâkî ödevlerdir: “...Lokman, oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: ‘Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.’ Biz insana ana babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem ana babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.”

Soralım öğrenelim

Haberin Devamı

1. Kuran-ı Kerim’in sadece Arapçasını okumak sakıncalı mı? FUNDA TAŞKIN / BALIKESİR
Kuran-ı Kerim’i -orijinal diliyle- indiği Arapça ile okumak neden sakıncalı olsun. Elbette büyük sevap alırsınız okuyarak. Ama bizim size tavsiyemiz, meali ve tefsirini de okuyarak anlamını da anlamaya gayret etmenizdir. O zaman yüce kitabın bizden ne istediğini daha iyi anlamış olursunuz.
2. Münafık, imansız -kâfir- anlamında mıdır? SELVİNAZ KOÇ / HOLLANDA
İki türlü münafık vardır. Birinci kategoride olanlar imanda münafık -iki yüzlü- olanlardır. Bunlar İslam dairesinin dışında olan gruptur. Peygamberimiz zamanında Medine’de olup haklarında ayetler inenler bu gruptur. Diğer sınıf ise, amelde münafıklığa dair izler taşıyanlardır. Bunlar da zaman zaman riya, kibir gibi manevi hastalıklarını ibadetlerine bulaştıranlardır. İşte Müslüman olmasına rağmen, üzerinde nifak izleri taşıyanlar bu gruptur. Bunlar Müslüman olmakla beraber, isyankâr Müslüman sayılırlar.
3. Kuran’ı kendi anladığım gibi tefsir edebilir miyim? MUHARREM COŞAR / ÇANAKKALE
Kuran’ın ayetleri apaçıktır (Maide, 75). Kuran’ı düşünmeyen ve kayıtsız kalanlar kalpleri kilitli olanlar olarak nitelendirilmiştir (Muhammed Suresi, 24). Kaldı ki ayetler anlaşılsın diye inmiştir. Hz. Peygamber de İbni Abbas için “Allah’ım ona Kuran’ı yorumlama gücü ver” (Buhari, vudu, 10) buyurarak dua etmiştir. Yani yorumlama ve anlama Kuran’ı doğru okumanın yoludur. Ancak bütün bunlar herkesin istediği gibi Kuran’ı yorumlama hakkı vermez. Kendi tercihinizi Kuran’a söyletmeniz son derece sakıncalıdır. Bilenlerin yorum yapması lazım. Bunun da şartları vardır...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!