Seul’un en güzel kızı İzmirli

Güncelleme Tarihi:

Seul’un en güzel kızı İzmirli
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2002 01:50

Babası Türk, annesi Koreli 21 yaşındaki Açelya Yavuz, İzmir'de doğup büyüdükten sonra müzik eğitimi için üç yıl önce Seul'e geldi.

Dokuz saatte gidilen, yeryüzünün yürüyüşüne ters istikamette olduğu için  onbir saatte dönülen bir ülke Güney Kore. Ama değiyor doğrusunu söylemek gerekirse. Çünkü Güney Kore'de geçirdiğimiz on gün, sadece gönül kapılarımızın yerini-yurdunu yeniden yoklamamızı sağlamakla kalmadı, gönül gözü açık nice dost da kazandırdı bize.

Yılda fert başına düşen 15 bin dolar gelirin bile şımartmadığı mütevazı insanların yaşadığı bu ülkeden dönünce, memleket mensuplarına egemen olan hoyratlık daha çok batıyor gözünüze. İnanmazsanız gidip görün...

Güney Kore'nin en güzel kızlarından biri bir Türk! Evet, yanlış okumadınız, Güney Kore'nin en güzel kızlarından biri İzmirli bir Türk, adı Açelya...

On saatlik bir yolculuktan sonra Incehon Havaalanı'nda Açelya tarafından karşılanmak, önümüzde uzanan bu meçhûl ülkeyi birdenbire bir gelincik tarlasına çevirmeye yetti de arttı bile.

Kore halk dansları sanatçısı olan annesi, aklına esip Türkiye'nin yolunu tutmasaydı ve Türkiye'de yolu İzmir'e düşmeseydi eğer, yeryüzü Açelya'dan mahrum kalacaktı. Giyimi-kuşamı ve isyankárlığıyla tipik bir İzmirli genç kız olan Açelya, Türkiye'de Koreli, Kore'de Türk olarak kabul edildiğini ama esasen ikisinden de rahatsız olmadığını söylüyor.

PİYANO ÖĞRENİYOR

Neden Seul'desin?

- Liseyi bitirdikten sonra müzik eğitimi için Seul'e geldim. Üç yıldır piyano eğitimi alıyorum.

Dil konusunda bir sorun yaşadın mı?

-Hayır, çünkü annem küçük yaşlardan itibaren Korece öğretmişti bana. Zaten Korece ile Türkçe birbirine çok benziyor.

Okul bitince ne yapacaksın? Dönecek misin İzmir'e?

- Henüz bir plan yapmadım. Avrupa ve Amerika'ya gidip müzik konusunda ilerlemek gibi bir fikrim var. Belki de İzmir'e dönüp yine müzikle ilgili başka şeyler yaparım.

Özlüyor musun İzmir'i?

- Özlüyorum elbette ama özlemek tek başına yeterince açıklayıcı bir kavram gibi gelmiyor bana.

Sen nasıl ifade etmek isterdin?

- Yeryüzünün herhangi bir yerine ait olma biçimimiz belirliyor kişiliğimizi. Özlemek de, bunun somutluk kazanmasından başka bir şey değil.

Peki ya Türk olmak ne demek senin için?

- Bazı şeylerin dışında kalmak anlamına geliyor daha çok.


Utangaç insanların ülkesi


Görkemli Sorak dağlarına sırtını vermiş kendi halinde bir Budist tapınağı... Sadeliğiyle insanı kendisine ve huzura davet eden bu tapınak, modern zamanların kısırdöngülerinden müşteki olan beynimizi incitmeden bağrına basabilecek bir yüceliğe sahipti. Ölümün ve hayatın birbirini örselemeden yanyana durabileceğini, birinin diğerine baskın çıkmadan aynaya bakabileceğini gösteren bir tapınaktı bu.

Tapınağa giden yolun üzerinde, yeryüzünde olup bitenleri, kapalı kirpiklerinin arkasından mahzun gözlerle izleyen devasa boyutlardaki Buda heykeli de, bakanı bir daha bakmaya davet eden sessizliğiyle kimbilir kaç yıldır duruyordu yerli yerinde.

Tevekkülle saadetin, ölümle ebediyetin bu kadar birbirine yakışacağını söyleseydi birileri, muhtemelen gülüp geçerdik rasyonalitenin sığ sularında gezinen bilgilerimize, bilimlerimize güvenerek.

Şaşkınlık, bilimsel bir kategori olmadığına göre, yapacak pek fazla bir şey yoktu ne yazık ki...

Şaşırtıcı olan bir başka şey de, yarımadanın kuzeyinde kalan güzelim kıyıların önemli bir bölümünün dikenli tellerle çevrili olmasıydı. Tellerin arkası da özel döküm taşlar ve kayalarla tahkim edilmişti. Arada halkın kullanımına açılmış küçük şeritler vardı elbette ama asıl ağırlık tel örgülü alanlardaydı. Kuzey Kore sınırından başlayarak yarımadanın güneyine doğru uzanan bir güvenlik kuşağı olduğu söylendi bütün bunların.

Japonlar'dan veya Kuzey'den gelebilecek herhangi bir çıkartma ihtimaline karşı alınmış bir tedbirdi yani.

Busan'daki Birleşmiş Milletler Barış Parkı'nda yer alan Türk, İngiliz, Fransız, Kanadalı, Hollandalı, Amerikalı, Yeni Zelandalı, Hollandalı asker mezarları bunun somut bir göstergesiydi zaten.

462'si Türk olmak üzere toplam 2.300 asker, doğdukları topraklara hayli uzak bir ülkenin bağımsızlığı için gelip kalmışlardı buralarda.


IŞIK BOŞUNA DOĞUDAN YÜKSELMİYOR

Neredeyse bütün Koreliler'in gözbebeklerine sinmiş olan utangaçlık, yemek kültürleri, çalışkanlıkları ve bütün bunların üzerinde hayli yakışıklı duran zarafet, bizim çoktandır sırt çevirdiğimiz Doğu bilgeliğinden önemli izler taşıyor. ‘‘Işık Doğu'dan yükselir’’ diyenler, yabana atılması mümkün olmayan bir gerçeğin altını çiziyorlarmış meğerse...

DEPREM YOK ÖNLEM VAR

Doğru dürüst deprem yaşamamış bu ülkedeki deprem hassasiyetini yadırgamamak imkansız. Başta Seul olmak üzere gittiğimiz kentlerdeki bütün otellerde depreme karşı özel önlemler alınmıştı. 2002 Dünya Kupası için inşa edilen bütün stadyumlar için de geçerliydi bu. Sorulduğu zaman, Japonya'ya yakın olmakla açıklıyorlardı bunun gerekçesini. Japonya'ya hayli uzak bir ülkedeki aldırmazlıkla kıyaslandığında tuhaf geliyor insana!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!