Rocard: Bütün sorunlar masaya oturmadan çözülmek zorunda değil

Güncelleme Tarihi:

Rocard: Bütün sorunlar masaya oturmadan çözülmek zorunda değil
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2004 00:00

FRANSA ’nın eski başbakanlarından Michel Rocard, dün Fransa’da yayınlanan bir televizyon programının konuğuydu.Rocard, Türkiye ile AB arasındaki ‘soğuk savaşa’ ışık tutabilecek şeyler söyledi. Fransa’nın şu anda Avrupa Parlamentosu milletvekili olan eski başbakan Rocard, Türkiye’nin aralık ayında AB’ye üye olmayacağını, sadece ‘müzakere masasına’ davet edileceğini ve şu an yaşanan ‘paniğin’ yersiz olduğunu söyledi. Rocard’a göre, Türkiye’nin bu müzakerelerin gidişatına göre en az 8-10 senelik bir müzakere dönemi yaşayacağını, bu müzakerelerin sonunda üyeliğin yine de ‘kesin olmayabileceğini’ belirtti ve AB’nin geçmişinden örnekler de verdi.Michel Rocard’ın verdiği en ‘anlamlı’ örnek İngiltere ile AB arasında süren uzun pazarlıktı. İngiltere’nin, şimdiki adı Avrupa Birliği olan Ortak Pazar’a girmesini Fransa’nın uzun süre engellediğini, İngiltere ile Avrupa arasında 4-5 yıl süren müzakerelerin olumlu sonuçlanmadığını hatırlatan Rocard, İngilizlerin 2 yıl aradan sonra yeniden müzakere masasına kabul edildiğini ve üyeliğin ancak bu ikinci müzakere döneminde gerçekleşebildiğini hatırlattı.Programda Michel Rocard’a yeni TCK tasarısının Meclis'ten geçmemesinin sonuçları da soruldu. Rocard’ın burada verdiği yanıt da, son derece net ve benim dünkü yazımda belirttiğim gibiydi. Rocard Türkiye’de ölüm cezasının kalktığını, azınlık hakları ve Kürt meselesinde beklenenden daha çok yol alındığını, AB açısından önem taşıyan konularda kaydedilen ilerlemenin bugün var olan sorunlardan çok daha büyük olduğunu söyledi. Rocard, ‘Bütün sorunlar masaya oturmadan ortadan kalkacak diye bir şart yok. TCK’nın çıkmamış olması Türkiye ile müzakerelere başlamamak için bir sebep teşkil etmez’ dedi. Rocard’ın sözlerinin de ortaya koyduğu bir gerçek var. Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye ile müzakereye oturacağını değil, aralık ayında Türkiye’yi tam üye yapacağını düşünüyor olmalı ki, tam üyelik kriterlerini istiyor. İyi de o zaman önümüzde tam üyelik için 10 yıl olduğu söyleniyor. Bu 10 yıl boyunca biz müzakere masasında ne konuşacağız?Turizmde yeni pazar ÇinEYLÜL ayı başında Çin yönetimi devrim niteliğinde bir karar aldı. Bu ayın başına kadar Çin vatandaşları, yurtdışına ancak ‘iş amaçlı’ olarak çıkabiliyorlardı. Yapılan değişiklikle 1 milyarı aşkın Çinliye, ‘süre kısıtlamasız turistik amaçlı gezi’ olanağı tanınmış oldu. Şimdi Çin gazetelerinde Avrupa ülkelerine yönelik turların ilanları dolu.Schengen ülkelerinin Çin vatandaşlarına vize kolaylığı sağlamasından dolayı, şu anda turlar yok satıyor. Şimdilik en gözde ülkeler Almanya, İtalya, Fransa ve İsviçre. Üstelik Çinli turistler hiç de müşkülpesent değil. Yılda 10 gün izin hakkı olan Çinliler bu kısa sürede en fazla yeri görebilmek için koştura koştura geziyorlar. Lufthansa’nın Şanghay Büro Müdürü Don Bukenburg, talebe yetişmekte zorlandıklarını söylüyor. Lufthansa, eskiden günde bir kez Beijing seferi yaparken, şimdi haftada üç ekstra seferle Münih-Beijing arasında uçuyor. Haftada 14 de Şanghay seferi yapıyor. Peki ben bunları niye yazıyorum? Turizmcilerimiz gelişmeden haberdar olsun diye. Bizdeki fiyatlar ve servis kalitesiyle ciddi bir potansiyel yaratabileceğimizi düşünüyorum.Onlar alim değil, mankenSAVAŞ Ay, Sabah Gazetesi'nde manken ve şarkıcılarla röportajlar yapıyor. Son derece eğlendirici, insanı güldüren röportajlar. Fakat bakıyorum da, bu röportajlar giderek ‘toplumsal bir mesele’ haline gelmeye başladı. Bazı enteller veya entel olmaya çalışanlar, bu röportajları veren ‘şarkıcı ve manken’ taifesini ağır biçimde eleştiriyorlar. Oysa buna hiç hakları yok. Doğrudur, bu kızlar ve oğlanlar bilgi açısından son derece zayıflar. Kültürel gelişimleri pek yüksek bir noktada değil. En temel bilgilerden bile yoksun oldukları görülüyor ama onlar bizim içimizden birileri. Ortalama Türk insanı ne kadar kültürlüyse, onlar da o kadar kültürlü. Bu kişilerin televizyondaki yarışmada en basit soruyu bile bilemedikleri için Mehmet Ali Erbil veya Seda Sayan’dan ‘yardım dilenen’lerden bir farkları yok ki. Ya da tek farkları, ‘meşhur’ olmaları. Yıllar önce Star televizyonunda bir yarışmada para dağıtabilmek için çok basit sorular sorulurdu. Bir kadın yarışmacıya, ‘Ülkelerin simgesi olan her biri değişik renk ve biçimde olabilen bezlere ne ad verilir’ diye sorulmuştu.Yarışmacı ‘Bayrak’ olması gereken basit yanıt yerine İngiliz kumaşı demişti. Savaş Ay’ın bugün konuştuğu ‘manken ve şarkıcıların’ o kadından daha bilgili olmak için bir gerekçeleri yok. Meşhur olmasalardı, büyük ihtimalle telefonla bu yarışmalara katılacaklardı. NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Yazacak konusu ve bilgisi olmayanlara köşe vermediğimiz zaman.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!