Politikadayken param azaldı

Güncelleme Tarihi:

Politikadayken param azaldı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 14, 1998 00:00

Haberin Devamı

72 Yıllık bir yaşam öyküsünün üzerinden Cumhuriyet tarihini anlatmaya çalışıyor Erdal İnönü. ‘‘Anılar ve Düşünceler’’ kitabı da gösteriyor ki, İnönü, Cumhuriyet'in dünü ve bugününü kendi kişisel tarihinde birleştirmiş. Eski ve yeni politikacıları karşılaştırmış, yaşama dair gözlemlerini sıralamış ve politikacılık dönemini belgelemiş. Kısacası İnönü, anılarında ölümsüzleşmek istemiş... İnönü, ikinci cildi piyasaya yeni çıkan ‘‘Anılar ve Düşünceler’’ kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtladı:

Önce bilimadamlığı, sonra politikacılık ve şimdi de yazarlık kimliğiniz öne çıktı. Hamgi kimliğiniz sizi daha iyi anlatıyor?

- Küçüklükten beri düşünmeyle ilgili bir yaşam istemiştim. O bakımdan üniversite ve yazarlık arasında fazla fark yok. Siyaset biraz farklı. Orada sürekli eylem halindesiniz. Ama gene düşünmeye çalışıyordum. Benim için düşünmek zevkli bir uğraş. Düşünmekten hoşlanıyorum.

Düşünce sporu satrancı küçükken öğrenmişsiniz. Siyasete girdikten sonra politikacılarla satranç oynama fırsatı bulabildiniz mi?

- O açıdan şimdiki politika hayatı ile babamın zamanındaki politika hayatı arasında büyük fark var. Başka eksiklikleri de görüyoruz. Mesela şimdiki siyasetçiler konsere, konferansa gidemiyorlar.

Eski politikacılarla yenileri arasındaki bu fark neden kaynaklanıyor?

- Bu demokrasinin olgunlaşmamasından kaynaklanan bir fark. Anlayış farklıydı. Çok partili rejime girince bir yarış başladı. Hep seçmenle beraber olma kaygısı siyasetçilerin gecesini gündüzünü aldı. Gelişmiş demokrasilerde zamanınızın çoğunu seçmenleri yemeğe götürmekle, kulis atmakla geçirmeniz gerekmez.

Tamamı 4 cilt olacak

Anılarınızı yazarken geçmişi bir kez daha yaşadığınız anlaşılıyor...

- O havaya girmeye çalıştım. Notları okumaya, hatırlamaya çalıştığım için de yavaş oldu. O intibaı verebilmişsem başarı sayarım. Çünkü başkasının anılarını okuyabilmek kolay değil. Sıkıcı olmamasına çalıştım.

Cumhuriyet'in ilk dönem politikacılarının çoğu anılarını yazmış, geçmişi onların tanıklıklarından öğreniyoruz. Oysa şimdi bu da unutuldu...

- Bu biraz da moda meselesi. Kurtuluş Savaşı dönemiyle ilgili anılar yazıldı. Çok partili geçişle ilgili de bir iki tane var. Ama daha çok olması gerekirdi. Şimdi yeni yeni tekrar başlıyor sanırım.

İkinci cildi yazmanız ne kadar zaman aldı?

- İki yıl. Fazla sürdü ama geçmişi hatırlamak, o zamanki gazetelere bakmak. Bazı basit ayrıntıları araştırmak, tarihleri öğrenmek için epey araştırma yapmam gerekti.

Attila İlhan, ‘Ben günde bir sayfa yazarım. Ama hergün bir sayfa yazarım’ diyordu geçenlerde. Siz günde kaç sayfa yazıyorsunuz?

- Henüz o kadar usta bir yazar değilim. Onlar saygı duyduğum, ömürlerini yazmaya veren insanlar. Bir süre hergün yazdığım oluyor, sonra kalıyor. İlk iki ciltte çocukluğumu, gençliğimi, siyasete girişi anlattım. Üniversiteyi ve siyasi hayatımın son kısmını anlatacağım. Tamamı dört cilt olacak.

Birşey gizlemeden herşeyi yazabiliyor musunuz?

- Yazıyorum, yazıyorum. Birşey sakladığım yok. Tabii ilginç olmasına bakıyorum, aklıma geleni yazıyorum.

Uçmaktan hoşlanmıştım

Çocukken pilotluk brövesi almışsınız. Daha sonra uçtunuz mu?

- Maalesef öyle kaldı. Ağabeyim, Amerika'da bir kulübe girdi, daha sonra da uçtu. Ama benim uçma fırsatım olmadı. Uçmaktan hoşlanmıştım. Hele ilk defa tek başına uçmak çok büyük bir zevkti. Planörle uçmanın daha zevkli olduğunu söylüyorlar ama ben kullanmadım maalesef...

Anılarınızda, randevulara vaktinde yetişmek için erken gidip, etrafta dolaşarak beklemeyi öneriyorsunuz. Politikaya girdikten sonra ne yaptınız?

- Önemli randevularıma hep erken gittim. Tam zamanında orada olmak için başka çare yoktu.

Örneğin Kenan Evren ile görüşmenize erken mi gittiniz?

- Hayır kapıda beklemedim. Ama erken gitmişimdir. Geç kalmaktan çekindim hep.

Prof. Şerif Mardin'in esprilerinize ‘Erdalizma’ dediğini yazıyorsunuz. Türkiye'de siyasetçileri espri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bizim mecliste, mesela Onur Kumbaracıbaşı konuşurken espri yapar. Başka vardır ama tek tük. Espri yararlı bir gelenek. Bunun bir nedeni de bizdeki konuşma düzeni. Uzun konuşmalara fırsat veriliyor. Soru-cevap biçiminde kısa konuşmalar yok.

Size göre Menderes ve Ecevit, iyi konuşmacılar. Peki, kötü konuşmacılara örnek verir misiniz?

- Onları sadece iyi konuşmacı diye değil. Karakter olarak çekingen insanların da kalabalıklar karşısında iyi konuşabileceklerine örnek verdim. Bildiğim kadarıyla her ikisi de kibar, çekingen insanlar; ama kabalıklar karşısında coşuyorlar. Yoksa meclisimizde bugün de iyi konuşanlar var.

Kötü konuşmacı örnekleri...

- Yok yok.. Kötü konuşmacı örneği vermeyeyim...

Babanızdan örnek aldığınız el sallama tarzı neden anlaşılamadı?

- Babam, seyahatleri sırasında el sallarken şöyle yapardı. (Elini, gel gel işareti yapar gibi açıp kapatıyor.) Bir anlamda birlik-beraberlik, okşamak gibi birşeydi. Ben de siyasete girdiğimde öyle yapmaya başladım. Sonradan bir arkadaşım uyardı. Onun üzerine değiştirdim, herkesin yaptığı gibi el sallamaya başladım. Gerçekten daha etkili oldu.

Tanınmış bir babanın oğlu olmak, çocukken size ek yükümlülük getirmiş. Başbakan Mesut Yılmaz'ın oğlu Hasan'ı bu açıdan gözlediniz mi?

- Şimdiki tanınmış çocuklar için bir gözlem yapmadım. Ama orada bunun zorlukları ve tehlikeleri olduğunu içtenlikle anlatmaya çalıştım. İnsan eğer dikkat etmezse babanın yahut annenin her yaptığını yapmaya kalkarsa, çok hayal kırıklığı yaşayabilir. Öte yandan tanınmış bir babanın oğlu olmak bir kusur ya da eksiklik değil. Başarılıysa kendi gayretiyle gelmiştir.

Politikaya girerken size ‘Politikacının karısı dul, parası pul olur’’ demişler. Eşinizin dul olmadığını biliyoruz, paranız pul oldu mu?

- Evet 1983'ten 1993'e kadar politikada geçen sürede param azaldı, varlığım azaldı. İlerleme o maksatla uğraşmaya bakar. Paranızı artırmak için o maksatla uğraşmanız gerekir. Halbuki siyasette maksat paranızı arttırmak değil genellikle...

Yine aynısını yapardım

Politikadan ayrıldıktan sonra bir boşluk hissettiniz mi?

- Yok. Kitap yazmaya girişmiştim. Onun için olmadı. Birdenbire kendi başına kalmış değilim. Şu da var, belirli bir tempoyla siyasetten ayrıldım. Önce Genel Başkanlığı bıraktım, sonra bakan oldum, sonra milletvekilliğini bıraktım. Kalabalıklardan yavaş yavaş ayrıldım.

Baykal ile anlaşmazlıklar, Demirel'in Cumhurbaşkanı olması ve tabii politikadan ayrılmanızı yeni ciltlerde anlatacaksınız herhalde..

- Benim için sorun değil ama, bu kadar politika yeter diye düşündüm. Siyasete hayatımın başlıca amacıdır diye girmedim. Onları anlatacağım.

‘‘Bu kadar yeter’’ demek Türkiye için alışılmış sözler değil ama...

- Benim için 12 Eylül'den sonra siyasette önemli bir görev vardı. Büyük ölçüde yaptığımı düşündüm. Gerçek demokrasiye geçiş. Artık yasaklar kalmadı. Tabii şimdi başka sorunlar var ama, o zaman sorun demokrasiye geçip geçmeme meselesiydi. Dolayısıyla bana ihtiyaç yoktu, daha rahat düşünebileceğim bir yaşama dönebilirim diye yeterli olduğuna karar verdim.

Geriye baktığınızda hata olarak gördüğünüz bir davranışınız var mı?

- Bazılarını kitapta yazdım. Ama büyük bir hata yaptığımı düşünmüyorum.

Örneğin DEP ile ittifak, CHP-SHP birleşmesiyle ilgili tutumunuz...

- Onları doğru yaptığıma inanıyorum. O zaman nedenleri vardı. Tabi zaman geçince başka türlü bakılabiliyor. Ama mantıklı düşünmeye çalıştım, nedenleri olan eylemleri yaptım. O durumda olsam gene aynısını yapardım.

Kenan Evren'in vetolarla ilgili yanıtını okudunuz mu?

- Evet ama kitapta yazmıştım. Tekrar birşey söylemek istemiyorum.

Macunu tüpe soktum

Babanız 27 Mayıs'ta asker-sivil ilişkileri için ‘Diş macunu tüpünden çıkarsa onu tekrar sokamazsınız’ demiş. Ama siz macunu tüpe sokmuşsunuz...

- Bir sabah tesadüfen macunun tüpe geri girdiğini görünce çok hoşuna gitmişti. Tekrar yaptım yine girdi. Çünkü tüp yeterince esnekti. Toplumda da demokrasi yerleşmişse olayları kavgaya yolaçmadan uzlaşılabilecek esnekliğe ulaşmışsa mesele kalmaz.

Çocukluğunuzda ‘‘Herkesin yaşamı kendisi için sonsuzdur’’ sonucuna varmışsınız. Ölüm-yaşam çelişkisine şimdi nasıl bakıyorsunuz?

- Gençken ölüm korkusu olmuyor. Yaşamın enerjisi öyle birşey düşündürmüyor insana. 50-60 yaşına gelip yanınızdaki insanların öldüğünü görünce ‘Öldükten sonra ne yapacağım?’ diye garip bir korku geliyor. Soğuk ter döküyorsunuz. Tabii o yanlış. Çocukluktaki tezim daha doğru. Çünkü kimse öldüğünü farketmiyor. Ama zamanla bu korku da geçiyor. Kabullenme başlıyor, ben o dönemdeyim şimdi...

Adalet Ağaoğlu, ‘Ölmeye Yatmak’da sizden bahsedince ölümsüzleştiğinizi düşünmüşsünüz. Anılarınızı yazmanızın nedeni de ölümsüzleşme isteği mi?

- Ölümsüzleşme isteği bilim adamlarında önemli bir içgüdüdür. İsminiz bir buluşla anıldığında insanlık yaşadıkça siz de yaşayacaksınız demektir.

Anılarınızla; yazdıklarınızla ölümsüzleştiğiniz söylenebilir mi?

- Onu ben değil okuyanlar söyler. Yazmak hoşuma gidiyor, orası doğru...

1983'ten 1993'e kadar politikada geçen sürede param azaldı, varlığım azaldı. İlerleme o maksatla uğraşmaya bakar. Paranızı artırmak için o maksatla uğraşmanız gerekir. Halbuki siyasette maksat paranızı artırmak değil genellikle...

Politikadayken büyük bir hata yaptığımı düşünmüyorum. Her yaptığım hareketin o zaman nedenleri vardı. Tabi zaman geçince başka türlü bakılabiliyor. Ama mantıklı düşünmeye çalıştım, nedenleri olan eylemleri yaptım. O durumda olsam gene aynısını yapardım.

Ölümsüzleşme isteği bilim adamlarında önemli bir içgüdüdür. İsminiz bir buluşla anıldığında insanlık yaşadıkça siz de yaşayacaksınız demektir. Anılar kitabımla ölümsüzleşip ölümsüzleşmediğime okurlar karar verecek. Yazmak hoşuma gidiyor, orası doğru...

Politikacıların anılarını yazması biraz da moda meselesi. Kurtuluş Savaşı dönemiyle ilgili anılar yazıldı. Çok partili geçişle ilgili de bir iki tane var. Ama daha çok olması gerekirdi. Şimdi yeni yeni tekrar başlıyor sanırım.

Babam, seyahatleri sırasında el sallarken şöyle yapardı. (Elini, gel gel işareti yapar gibi açıp kapatıyor.) Ben de siyasete girdiğimde öyle yapmaya başladım. Sonradan bir arkadaşım uyardı. Onun üzerine değiştirdim, herkesin yaptığı gibi el sallamaya başladım. Gerçekten daha etkili oldu.

Anılarımda tanınmış babanın oğlu olmanın zorlukları ve tehlikeleri olduğunu anlatmaya çalıştım. İnsan eğer dikkat etmezse babanın yahut annenin her yaptığını yapmaya kalkarsa, çok hayal kırıklığı yaşayabilir. Öte yandan tanınmış bir babanın oğlu olmak bir kusur ya da eksiklik değil.

Neden

Genel Başkanlık'tan nefret ediyorum

En konforlu otobüsün içinde de en rahatsız yer, genel başkanın oturduğu yer oluyor. Çünkü önde olmak ve görünmek zorundasınız. Dolayısıyla güneş ışınlarının gücü ya da açık pencereden giren rüzgarın tüm esintisi üzerinize gelecektir.

Örgütün düzenlediği yemeklerde genel başkan sofranın en itibarlı yerine, tam ortasına oturtuluyor. Ama yeteri kadar geniş bir sofra elde etmek için iki büyük masa yan yana getirildiğinden, ortaya oturduğunuzda bacaklarınızın karşısına iki masanın ayakları duvar gibi dikiliyor ve çok rahatsız bir durumda kalıyorsunuz.

Omuza almak istiyorlar. Önce beni kaldırmasınlar diye itmeye, yumruklamaya çalışıyordum o gençleri. Onlar da bacaklarımı tutup kaldırıyorlardı. Sonra beni kaldırabilmeleri için dik durmam gerektiğini farkettim. O zaman yere yatmayı keşfettim. Yere yatınca kaldıramadılar. Bundan şunu anladım, hoşunuza gitmeyen birşeyle karşılaştığınızda ilk tepkiniz çoğu zaman sizi sonuca götürmüyor.

Öpüşmeyi ve kurban kesmeyi önlemek o kadar kolay olmadı. Kurban kesilmesini bir ölçüde önledim. Keşfettim ki, o dakikada bağışladım demek kesilmesini önlemiyor. Kurban istemediğinizi evvelden söylemek gerekiyor. Otobüsün önünü, yolları kana bulamak ilkel... Bunlar hep seçmenlerin hoşuna gittiği farzedilen şeyler yapma yanlışının sonuçları. Sonradan böyle bir yanlışa girildi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!