Öteki Papa

Güncelleme Tarihi:

Öteki Papa
Oluşturulma Tarihi: Nisan 08, 2005 16:01

Herhalde Hıristiyanlar’da da ‘Ölenin arkasından konuşulmaz’ düsturunun bir muadili vardır. Benim etik anlayışım zaten insanların yüzüne karşı değil, arkasından konuşmayı emrettiğinden (J) kimse kusura bakmasın, tam da Papa II.Joannes Paulus’un toprağa verildiği gün, kamuoyundan gizlenen ‘ÖTEKİ YÜZÜ’nü hatırlatacağım size buradan...

Herkes lehinde konuştu Papa’nın. İsviçre’de yayımlanan Le Temps’da yazan Patricia Briel ‘Halkın içten sevgisiyle Papa 2.Jean-Paul azizlik mertebesine yükseldi bile’ diyordu bugün. Doğrudur, baksanıza daha öldüğü gün, Papa’nın adının önüne ‘BÜYÜK’ sıfatı eklendi bile. İki bin yıllık Vatikan tarihinde sadece 3 papaya nasip olmuş bu. Tez zamanda ‘kutsal kişi’ ilan edileceği de söyleniyor. Sonra sıra ‘AZİZ’ ilan edilmesine gelecek.

Ben (Hıristiyanlık şehitleri hariç) Kilise birini ‘AZİZ’ ilan etti mi, kıllanırım. Önyargılarım depreşir. Vatikan bir din adamını aziz ilan ediyorsa... SEBEPSİZ (!) değildir mutlaka. Azizimiz ya (gerçekten azizdir, ki istisnadır çünkü iktidarlar gerçekten değerli insanların kıymetini bilmez, aksine hiç sevmez...) yalakanın biridir, birilerinin (Kilise ya da Devlet büyüklerinin) elini (!) yalamış, ayağını yıkamıştır; ya da dinini yaymak için insanlara eziyet etmiş, zor kullanmış, kan dökmüş, en iyi şartlarda insanları kandırmış veya satın almıştır...

Uzatmayayım, Batı’nın ‘AZİZ’ diye taptıklarınının (büyük bölümünün) hayatını bir inceleyin, ne güzellikler (!) bulursunuz!

Patricia Briel aktarıyor, “Önemli olan Papa’nın ölümü değil, arkasından yaşananlar” diyormuş bir Vatikan uzmanı. Çünkü Vatikan’a hacca gelenlerin çoğu ‘klasik’ Katolikler değilmiş. İtalyan basını bu paradoksun altını çiziyor: Kiliseler boş ama San Pietro Meydanı hınca hınç dolu. “Hatalarına rağmen, Papa 2.Jean-Paul ülke sınırlarını, din sınırlarını ortadan kaldırarak insanlığı birleştirmeyi, ortak bir insanlık hedefine yönlendirmeyi başardı. Bush ile Hatimi aynı safta durup, arkasından dua edebiliyorsa, her dinden insan tek bir vücut haline gelebiliyorsa... dün imkansız denilenler, bir an için bile olsa, mümkün hale geliyorsa, Karol Wojtyla haklı demektir: Ümit kapıları hâlâ sonuna açık!”

Edebiyat olarak güzel tabii ki...

(Unutmalayım ki, çok değil birkaç sene önce, Prensis Diana’nın ardından da böyle edebiyat yapılmıştı. Papa ile Leydi Di’nin ortak noktaları, (1) aşırı medyatizasyon (2) çok yükseklerde oldukları halde, halka el uzatmayı bilmek...)

Ama, bu edebiyatın arkasında gerçekler de var ve Erdal İnönü’nün dediği gibi ‘Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu (da) var’ !

The Independent yazarı Johann Hari de aynı şeyi söylüyor. Hatta iddia ediyor: Alkışlar susup, gözyaşları dindikten sonra, Papa’yı tarih ‘deeply malign force’ (kötülüğün hizmetinde bir güç, diyelim) olarak hatırlayacak. Tıpkı Papa 12.Pius gibi...

Araştırmacılar, ölümünde böyle debdebeyle tantanayla gömülen 12.Pius’un sinsi bir antisemit olduğunu, Yahudi Soykırımı’nda büyük payı olduğunu gösteriyor. Papa, o tarihte 23 milyonu bulan Alman Katolikleri’ni Naziler’e direnmeye çağıracağına, Alman Kilisesi’ne halkın sosyal ve siyasi taleplerini desteklememesini, Katolik siyasi partilerden desteğini çekmesini ve gazete ve dergilerinde Naziler’in aleyhinde yazmamasını emretmişti. Bu gelişme Hitler’in yolunu açmış, Führer bu desteği ‘büyük bir başarı’ olarak kutlamıştı. Alman halkının ‘Ari, Yahudi, Çingene vs’ diye ‘belgelendiği’ günlerde, Alman Kilisesi, kayıtlarını, arşivlerini Naziler’e açmıştı. Gün gelip Romalı Yahudiler toplama kamplarına götürüldüğünde, Papa 12.Pius’un kılı bile kımıldamamıştı.

Hari diyor ki, ‘Bugün 2.Jean-Paul’ü herkes tinsel değerlerin ve barışın savunucusu olarak alkışlıyor. Kimse müteveffanın binlerce kurbanından bahsetmiyor!’

Neyle suçlanıyor ‘azizmek üzere’ olan II. Johannus Paulus, arz edeyim:

(1) Güney Amerika’daki olaylara bakışı sebebiyle bir ‘ılımlı faşist’ olmakla.

Şili’nin kanlı katili General Augusto Pinochet ve karısı için ‘Örnek bir Hıristiyan çift’ dediği unutulmuyor mesela. Binlerce aydının ölümünden, işkenceye tabi tutulmasından sorumlu bu katil, İngiltere’de tutuklandığında, Papa ‘serbest bırakılması’ çağrısı yapmıştı, tarih bunu da kaydetti.

Aynı şekilde, Reagan yönetimi silahlı faşist milislerini seçilmiş Sandinista Hükümeti’nin üstüne saldığında, Papa yine alkışlamıştı. Gerekçesi ‘sosyalizmin demokratiği filan olmaz, sol dinsizdir ve ortadan kaldırılmalıdır!’

Unutulmamalı ki, Papa, Sovyetler Birliği’ne ve komünizme ‘insan hakları’ sebebiyle değil ‘ateist’ olduğu için karşı çıkıyordu. Papa’nın demokrasiyle, demokratik haklarla uzaktan yakından ilgisi yoktu. (Zaten dünyanın en hiyerarşik ve tarihi en karanlık kurumlarından biri olan Katolik Kilisesi’nin başının demokratik olması biraz garip olurdu!)

(2) Papa’nın asıl büyük günahı, AIDS konusundadır.

Afrika halkını yok etmek üzere olan AIDS belasına karşı, kimi din adamları gibi ‘evlilik dışı ilişkilerin, zinanın sonu işte budur, AİDS Tanrı’nın günahkârları cezalandırmasıdır’ diye düşünmekle ve ‘cinsel ilişkiye girmeyin’ demekle yetinmemiş, Kilise’nin propaganda gücünü harekete geçirerek ‘Prezertavif sizi korumaz’ yalanıyla beyin yıkamıştı. Vatikan’ın aileden sorumlu bürosunu yöneten Alfonso Lopez Trujillo, ‘prezervatiflerde HIV’nin geçebileceği kadar, gözle görülmez delikler var’ diye bir açıklama yaptı. Bunun üzerine, mesela El Salvador’da, Kilise baskısıyla, prezervatif ambalajlarına ‘HİV’den korumaz’ diye yazıldı. Nairobi Başpiskoposu ise ‘prezervatif AİDS yapar’ diyecek kadar ileri gitti.

Bu yalan yüzünden, Afrika’da kaç bin, kaç yüz bin cahil köylünün, kadının, çocuğun - Papa’ya, Kilise’ye inanmak saflığını gösterdikleri için - öldüğü bilinmiyor. (Hari diyor ki “Benim gibi bir dinsizin sözüne inanmazsanız, Güney Afrika’da Rustenburg Piskoposu, Papa’nın bu açıklamasını ‘Ölümle işbirliği emri’ diye adlandırdığını hatırlayın.”)

(3) Papa’yı azizlik mertebesine yükseltecek icraatı, faşizme verdiği destek ve AİDS’le mücadeleye engelle de bitmiyor. Papa, dünyanın birçok ülkesinde ortaya çıkan ‘sübyancı papazlar’ skandallarını da görmezden geldi, örtbas etti.

Bu konuda Papa XXIII. Johannus’un görüşüne sadık kaldı: ‘Sübyancı papazlar meselesi mümkün olduğu kadar gizli tutulmalı ve sonsuza kadar sessiz korunmalı!’ Skandallar patladığında, Kilise bir kez bile polise, adalete yardımcı olmadı. Belge, bilgi gizledi.

Papa’nın ‘sonsuza kadar sessizlik’ emri yüzünden acaba kaç çocuğun hayatı mahvoldu?

*

Hari diyor ki, ‘Ölülerin İYİ HATIRLAMAK gerekirse eğer, bugün defnedilen Papa’nın sayesinde, bu töreni göremeyen binlerce insanı, binlerce çocuğu hatırlamamız gerekir. Ben (diyor Hari) Cennet’e, Kıyamet Günü’ne inanmıyorum, ama Papa’nın bir gün bu dünyada yargılanacağına inancım tam!’

(Not: Milyonlarla insanın katılımıyla cenazesinin kalktığı, yüzmilyonlarca Hıristiyan’ın göz yaşı döktüğü gün, Hıristiyan bir ülkede, bir köşe yazarının, bu görüşlerini gazetedeki köşesinde açık açık yazabildiği medeniyete, demokrasiye gıpta etmemek mümkün değil!)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!