Neredeyse Türklük’ten vazgeçeceğiz

Güncelleme Tarihi:

Neredeyse Türklük’ten vazgeçeceğiz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1999 00:00

Haberin Devamı

Alev Alatlı, Schrödinger'in Kedisi'yle, 2020 yılından bugüne bakıyor.

Çok değil, 20 yıl sonrası. Dünya, postnişinde Yüce Pir'in oturduğu ‘‘Yeni Dünya Düzeni’’ tarikatı tarafından yönetiliyor. Türkiye ise ‘‘toplumsal afazi’’ hastalığına tutulup paramparça olmuş. 1950 yılında bir Orta Anadolu köyünde doğan İmre Kadızade, parçalanışın öyküsünü geriye dönüşlerle anlatıyor. Alt metninde ise yeni fiziğin (kuantum fiziğinin) dünyayı sarsacak bir düşünce devrimine yol açacağı iddiası var. Alatlı, bir anti-ütopya olarak tanımladığı romanı ‘‘Schrödinger'in Kedisi’’nde, klasik fiziğin Aristo'yu keşfettiği gibi, yeni fiziğin de İslam tasavvufunu, Nasreddin Hoca'yı, Türkiye'yi keşfedeceğine işaret ediyor. İkinci cildi ocak ayında çıkacak olan kitap, neresinden bakarsanız bakın çok ilginç.

DİNLERE AÇILIM GELECEK

Peygamberler kuşkusuz vahiy aldılar, ama dille problemleri oldu. Aldıkları vahiyi insan yapımı siyah beyaz bir dile dökerken ister istemez kabalaştırdılar. Bu yüzden Bektaşi sırları, tasavvuf sırları vardır. Kuantum fiziği dinlere de yepyeni bir açılım getiriyor.

TUZAĞA DÜŞMEYELİM

Yeni Dünya Düzeni nihai doğru olarak kabul edilemez. Bu klasik fiziğin mentalitesi ile böyle olur ancak. Buradaki tuzağı da yeni fizikten ve onun getireceklerinden haberdar topluluklar farkedip muhalefetlerini koyabilirler. Yeni dünya düzeninin nihai doğru gibi kabul edilmesi yeni dünya düzeninin tuzağına düşmektir.

KESİNLİK RAHATSIZ EDİCİDİR

Klasik fiziğin dünyası yapaydır. Şahsen hep böyle hissettim. Kesinlikle dolu bir dünya beni hep rahatsız etmiştir. Bana gökyüzünün mavi olduğu düşüncesi bile rahatsız edici gelmiştir. Çünkü mavi, gökyüzünün durumlarından bir tanesidir.

Kitabınızda Türkiye'yi parçalanmaya kadar götüren nedenlerin başında, toplumu etkisi altına alan ‘‘afazi’’ hastalağının geldiğini söylüyorsunuz. Okumayanlar için tekrarlar mısınız, nedir afazi?

- Afazi, bir beyin hastalığı, travma sonucu oluşuyor. Kanama veya başka türlü bir zedelenme sonucu, beynin konuşma ve anlamayı kontrol eden, kortikal lisan alanları tahrip olduğu için insanlar konuşulanı anlayamaz, anlattıklarını dile getiremez hale geliyorlar. Hafiften ağıra kadar gelişiyor. En ağır durumda hiçbir şey konuşamaz ve anlamaz hale geliyorlar. Bir tür silinmişlik.

Türkiye bu travmayı ne zaman yaşadı?

- Bence Türkiye bu travmayı bugün yaşıyor. Ben buna toplumsal afazi diyorum. Çünkü kimsenin başına taş düşmedi, ama Türkiye insanlarının tıpkı travma geçirmiş afazi hastaları gibi, söylenenleri söylendiği biçimde anlamadıkları, ağızlarından çıkanı formüle edemedikleri, söylemek istediklerini istedikleri gibi söyleyemedikleri bir duruma itilmiş olduklarını düşünüyorum, görüyorum.

Kafamıza taş düşmediğine göre toplumsal afazinin sebebi ne?

- Bunun baş nedeni, çok farklı dünya görüşlerinin, çok farklı değerlerin çok farklı inançların üst üste, bir yaşam boyuna sığacak kadar kısa bir sürede gelmesi. Sonuçta bu bir tahribata yol açtı ve beyinlerin kortikal lisan alanları boşaldı diye düşünüyorum. Mesajlar öyle bir kaos yarattı ki, toplumsal beyin kodlayamadı, doğru düzgün formatlayamadı kendisini. Ve bu format tamamen kaotik bir hale geldi. Formatlanamayan bir disket gibi, yerine koyduğunuz zaman çalışmıyor.

ESAS OLARAK İLETİŞİMSİZLİK

Özellikle 1950'lerden sonra çok hızlı bir değişim olduğunu söylüyorsunuz.

- Evet, 1950'ler göç zamanı. Kırsal kesimin inançları ve değerleri ile kendisine kurduğu bir dünya vardı. Zaten toplumun yüzde 70'ı kırsalda yaşıyordu. Şehre göçle birlikte bu dünyanın darmadağın olduğunu görüyoruz. Değerler, adetler, inançlar ciddi bir değişime uğradığı için insanların çocuk gibi şaşkınlığa sürüklendikleri bir dönem. Sonra eğitim sistemindeki pozitivist anlayış var, ki bu pozitivizm bütünüyle dini esaslar üzerinde organize edilmiş bir dünya görüşünü alıp birdenbire insanı hiçe indirgeyen, Allah'ın kulu olarak bile işe yaramadığı bir yeni konuma itti. Herşey yeniden sorgulanmaya başlandı. Arkasından bir sosyalist aşama geldi bu ülkede. Bu sefer ateizmle kol kola giden bir sosyalist aşama oldu. Bu sefer Allah kavramından da toptan vazgeçmek gerektiği gibi bir durum ortaya çıktı. Derken 80'ler geldi. Liberalizm, köşeyi dönme felsefelerinin, kara paranın hiç de öyle korkulacak şeyler olmadığı düşüncesi meşrulaştı. Şimdi de tek kutuplu bir dünya var. Artık neredeyse Türklüğümüzden vazgeçecek bir aşamaya geldik. Ve tüm bu değişiklikler bir ömre sığacak kadar kısa bir sürede oldu. Tüm bunları bir kenara bırakalım, sadece enflasyon bile afazik olmaya yeter. Bir ömürde metelik, kuruş, lira, bin, milyon, trilyon gibi kelimelerin hepsini tanıdık. Etrafa bir dikkat edin, artık insanlar tek kelimeyle konuşmaya başladı. Bir diyor, beş diyor. Artık karşı taraf onu ferasetine göre anlayacak. Bu esas itibariyle iletişimsizlik demektir.

Kitapta parçalanmış bir Türkiye var ve Yeni Dünya Düzeni’ne entegre oluyor. Yeni Dünya Düzeni bugün de adı aynı olan bizim bildiğimiz Yeni Dünya Düzeni. Oradaki Yüce Pir, ABD.

- Bir tarikat düzenlemesine gidildiğini zannediyorum dünyada. Başta Yüce Pir ABD. Altında en zengin sekiz ulus, G-8'ler. Sonra G-20'ler. Onun altında müridler, yani Güneydoğu Asya ülkeleri. Talipler, bizim gibi tarikatın dışında kalmamak için debelenen uluslar var. Sonra mağdur uluslar sömürülmezler ve lanetliler var. Yemede içmede giyimde kuşamda tek doğru. Kimin bu hiyerarşik düzenlemenin neresinde olduğunu anlamak için modaya bakarsın. Louis Vuitton çantası var mı yok mu gibi. Sanatta kesinlikle böyle Paris gibi özellikle de New York gibi bir şehrin kurallarına uymadığın taktirde ne bir resmin satılır, ne bir müzik parçan. Sanat ve edebiyat oradan dayatılıyor. İnançlar öyle. Buna demokrasi de dahil. Demokrasi iyi bir şeydir. Aksini iddia edebilecek varsa buyursun! Bu sorular sorulamaz bile. Bunun içine girmeyen de genleri dağıtılarak ortadan yok ediliyor.

TÜRKİYE HİÇ POZİTİVİST OLMADI

Kitapta, Schrödinger'in Kedisi'nin Allah faktörü olduğunu, Kuantum Fiziği’nin, çok değişkenli mantığın Allah'a işaret ettiğini en çabuk, en kolay anlayanlar da bizler olacaktık, diyorsunuz. (Sayfa 396) Neden Türkiye yeni fiziği en kolay kavrasın? Neye dayandırıyorsunuz?

- Çünkü Türkiye pozitivizmin sivriliklerini bir türlü içine sindiremedi. Türkiye hiçbir şeyin tek doğru olmadığını çok iyi bilen bir ülke. İnsanımızın içinde tek doğru dayatmasına her zaman bir isyan olmuştur. O yüzden sosyalizmi getirin, biz kendimize benzetiriz denildi bu ülkede. Bu bizi kaypak bir toplum gibi gösteriyor ama bence böyle bakarsan çok büyük bir zenginliğin tortusu var. Schrödenger'in kedisi için hem ölü hem diri dediğinizde bir Türk, çok fazla şaşırmaz. Çünkü iyi kötü kavramını bilir. Bu yüzden çok daha kolay içselleştirebileceğini düşünüyorum.

Bunun kökleri nerede yatıyor?

- İslam tasavvufu olduğunu düşünüyorum. Biz İslamiyeti Araplardan her zaman çok farklı yaşadık. Çünkü Şamanist bir kültür üzerine geldi İslamiyet. Bu kültür tasavvuf ögelerini soktu zaten dinin içine. Bütünlüklü, holistik bir dünya görüşü getirdi. Kimbilir, klasik fiziğin Aristo'yu keşfettiği gibi yeni fizik de İslam tasavvufunu ve Türkiye'yi keşfedecek belki.

BU RÖPORTAJI OKUMA SÖZLÜĞÜ

Klasik fizik

Klasik fizikçi Newton dedi ki, evren bağımsız atomlardan oluşur. Bu atomlar arasındaki nedenselliğe dayalı bir ilişki vardır. Ne yaparsan onun sonucunu alırsın. Bunun mantıktaki karşılığı ise bir şey ya A'dır ya da değildir diyen Aristo'dur.

Kuantum Fiziği

Kuantum Fiziği’ne göre bütün bilgileri toplasan bile hiçbir şey üzerinde kesin olarak karar veremezsin.

Schrödinger'in kedisi

Kuantum Fiziği’nde bir düşünce deneyinin adı. Bir ışık kaynağının önüne yarı geçirgen bir ayna koyuyorsunuz. Aynanın arkasında bir dedektör var, o da bir silaha bağlı. Işık geldi. Cisimcik olarak geliyorsa dedektörü çalıştırır ve kedi ölür. Dalga olarak gelip dedektörü çalıştırmıyorsa kedi yaşar. Oturduğumuz yerde kedinin ölü mü diri mi olduğunu asla bilemeyiz.

Fuzzy mantık

İyi ile kötünün aynı anda olmasıdır fuzzy mantık. Birşeye aynı anda hem iyi, hem kötü diyene ‘‘karışık kafalı’’ demek adettir ama bu mekanize, pozitivist dünya görüşünün bir sonucudur.

Yeni fiziğin sembolü

Nasreddin Hoca

Bir şey ya A'dır ya da A değildir. Bu dünya görüşü bütün sahaları etkiledi. Adam Smith'le gelen ekonomi örneği. Evrenin atomlardan oluştuğu gibi, ekonomi de bireylerden oluşur ve aralarında çıkar ilişkisi vardır. İkimizin çıkarı birden artamaz. Ben kár edersem sen zarar edersin. Aynı şey edebiyatta da var. Mesela Rus edebiyatı bunun örneklerinden. İnsanlar ya iyidir ya kötüdür. Sovyetler Birliği deneyimi klasik fiziğin en iyi örneklerindendir.

Bundan yaklaşık 70 sene önce, Kuantum Fiziği akımı başladı. Bu durum mekanize fiziği karma karışık etti. Bir şey ya A'dır ya değildir derken öyle bir noktaya gelindi ki, bir şey hem A'dır hem değildir. Yeni fiziğin maskotu Schrödinger'in Kedisi insanları Aristo'dan çıkartıp Buda'ya götürüyor. Çünkü Buda da dilin ve görünüşün arkasına geçmeye çalışır. Bu bizi çok ilgilendiriyor. Çünkü bu tarafta İslam tasavvufu var. Sen haklısın, sen haklısın, sen de haklısın diyen Nasreddin Hoca var. Yeni fiziğin sembolü Schrödinger'in Kedisi olduğu kadar Nasreddin Hoca'dır da. Yeni fizik ekonomiye bakışımızı etkileyecek. Eskisi gibi senin kazancın benim kaybım olmak zorunda değil.Bu liberal ekonomiye bir tehdit.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!