Müzikte son trend: Türkü

Güncelleme Tarihi:

Müzikte son trend: Türkü
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 1998 00:00

Haberin Devamı

Türkü, uzun yıllar önce kaybettiği iktidarına yeniden kavuştu. Popçusundan klasik müzikçisine kadar herkes türkü söylüyor ve her yerde türkü dinleniyor. Büyük kentlerimizin merkezlerinde de, varoşlarında da Türkü Bar'lar açılıyor. Bu arada yine yıllardır türküden hoşlanmadığını yazan söyleyenler şimdi türküsüz yapamıyor, aydınlar bu sanatçıları göklere çıkarıyorlar. Türkiye'nin Kültür Sanat gündemini belirleyen Hürriyet Gösteri Dergisi son sayısında geniş bir türkü raporu hazırladı.

Son zamanlarda farklı müzik türlerini icra eden bir çok müzisyen türkü söylüyor, ama değiştirerek. Bu değişiklik dinleyenlere de iyi geliyor; onlar da farklı tınılar duymak istiyor. Bu tarzın bir avantajı var aslında: Halk, aşina olduğu, dinlerken kendini bulduğu müzikten kopmadan değişik ve 'geliştirilmiş' bir tür ile ruhunu doyuruyor. Böylece ticari başarı için gayet uygun bir durum da ortaya çıkıyor.

Son zamanlarda piyasaya çıkan bir çok pop albümü türküsüz olamıyor. İlk akla gelen isimler Haluk Levent, Cem-Ali, Yıldız Tilbe. Hatta Sezen Aksu bile bu yola başvurmuş ve ilgi görmüştü. Bu gruptakiler, genel olarak, halk müziği parçalarını ciddi biçimde değiştiriyor. Bazıları ise neredeyse sadece sözleri kullanıyor; müziği tamamen değiştirmediklerini iddia etseler de, müziklerindeki ritm, raggae, rock, popa kadar gidiyor. Bir de 'Türkü Pop' var. Şükriye Tutkun, Kubat, İlkay Akkaya gibi isimlerin yaptığı müzik. Bu albümlerdeki parçalar pop albümlerinden farklı olarak halk ezgilerinden oluşuyor. halk müziği parçalarının ezgi ve yapılarını büyük oranda koruyorlar ama bağlama ya da başka bir halk müziği enstrümanı yerine gitar gibi batı sazlarını ön plana çıkartarak sanatlarını icra ediyorlar.

TÜKENMEZ BİR KAYNAK

Türkünün çeşitli müziklerde kaynak olarak kullanılması aslında hiç de yeni bir şey değil. Örneğin Türkiye'deki ilk pop müzik ürünleri diyebileceğimiz kantolarda da türkü kullanılmıştı. Ama Cumhuriyet dönemi bu bakımdan bir milat sayılabilir. Cumhuriyet'i kuran kadrolar, 'muasır medeniyetler' seviyesine yükselmek için yaptıkları çalışmaların içine müziği de katmışlar ve türküler çoksesli olarak Türk Beşleri tarafından yeniden bestelenmişti.

1950'lerde ise Ruhi Su, yeni bir söyleyiş tarzı yaratarak bir çığır açmış, kendinden sonra gelenlere de öncülük etmişti.

Arabesk ve Anadolu Pop

1950'li yıllardan sonra yaşanan köyden kente göçün müzikteki en belirgin ürünü arabesk oldu. Ama bu yeni dönemin tek ürünü bu değildi. Halk ezgilerinde batı müziği modelini kullanarak düzenleme yapma çabaları da böyle başladı. Anadolu Pop böylece doğmuş oldu.

Anadolu Pop'un öncüleri arasında ilk akla gelen isimlerden biri Tülay German'dı. German'ın Burçak Tarlası adlı adlı çalışması bu türün temellerini sağlamlaştırdı. Daha sonra Şanar Yurdatapan, Doruk Onatkut ve Moğollar gibi isimlerin düzenlemeleriyle bu tarz yayıldı.

1968 ruhuyla biraz yol alan Anadolu Pop, bu rayış zemini üzerinde serpilip gelişemedi. Arayış çabaları azaldı ama dinleyeni arttı. Bu hazır müşteriye en son sunulan ürünlerden biri de 'Türkü Pop' oldu.

Şükriye Tutkun Akımın adı Yeni Türkü

Yaptığınız türü nasıl adlandırıyorsunuz?

- Bizim yaptığımıza 'Yeni Türkü anlayışı' diyorum. Kubat'ın yaptığı başka mesela, 'Türkü Pop' o aslında. Yavuz Bingöl'ün yaptığı da daha başka. Benimkinde ise senfonik bir altyapı var.

Türküler benimle sevildi diyorsunuz, daha önce sevilmiyor muydu?

- Bana yüklenen bu, ben böyle bir şey demiyorum. İnlanlar beni yolda çevirip böyle söylüyorlar. Benim derdim sadece eğitimli bir sesle, insanları yormadan, sıkmadan türkü söylemekti. Seslendiğim kitle farklı. Mesela, Boğaziçi'nden mezun ve hayatında yabancı müzikten başka hiç müzik dinlemeyen insanlar var aralarında.

Söylenen bir diğer şey de, türkülerin tarihe karıştığı ve türküyü popçuların gündeme getirdiği...

- Türkü tarzı hep var. Klasik alışılagelmiş türküler hep dinleniyor zaten. Türküler hep aynı altyapıyla sunulduğu zaman gelişen insana, yani gençlere dinletemezsiniz ki. Kent kültürüyle yetişmiş insan niye dinlesin türküyü. Bizi dinleyenler kendine yakın görüyor. Alıştığı türkücü tipinin dışında insanları gördüğü zaman hoşuna gidiyor. Kubat'a bakıyor, uzun saçlı çocuk türkü söylüyor.

ZÜLFÜ LİVANELİ

Hiç gözden düşmedi ki

Sarayın damgaladığı kültür ile Anadolu kültürü birbirine değmeden akan iki yeraltı ırmağı gibi yüzyıllar boyu ilişkisiz biçimde sürüp gitmişlerdi. Cumhuriyet bu ikilemi gidermeye çalıştı. Atatürk'ün müzik politikasını, Osmanlı-Anadolu dualizmini ortadan kaldırmak ve Anadolu müziğiyle Batı müziği arasında yeni bir sentez oluşturmak biçiminde algılayabiliriz... 1960'lardan sonra büyük kentlere göçle başlayan toplumsal depre, müziği geleneksel kalıplar içinde bırakamazdı elbette. Köyünden kopup büyük kente gelen ve bu yaşam biçiminden pay isteyen kitleler, aynen Osmanlılar gibi köy geleneği olarak gördükleri Türki'lerinden koptular, kent ritmine ve kargaşasına daha yakışan bir müzikle kendilerini ifade etmek istediler ve abesk olarak adlandırılan bir tür doğdu.

Ne var ki bütün bu kargaşa içinde türküler kendilerini korumayı başardılar... Bugün türkülerde bir yükselme var gibi görülüyor, ama bu sadece medyanın ilgisinin artması olarak yorumlanmalı. Türküye duyulan ilgi hiçbir zaman eksilmedi ki. 1960'lı yıllardan bu yana türkülerle ve türkü formunda yaratılan yeni bestelerle uğraşan bir müzisyen olarak bu ilginin görgü tanığıyım.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!