Mumcu, "Bu ülke adalet bekliyor"

Güncelleme Tarihi:

Mumcu, Bu ülke adalet bekliyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 2006 21:31

ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi hakkında, bütçenin tümü üzerinde TBMM'de yaptığı konuşmada, hükümete ağır ithamlarda bulundu.

Haberin Devamı

Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, vergi yükünün yoksul kesimin sırtına bindiğini belirterek, “Kimi kandırıyorsunuz? Kendinizi bile kandıramıyorsunuz” dedi. Mumcu, 2007 Yılı Merkezi Bütçe Kanun Tasarısı üzerinde grubu adına yaptığı konuşmada, hükümetin göreve geldiğinde bir çok vaatte bulunduğunu, ancak halkın büyük çoğunluğunun bu hükümetin mürüvvetini göremediğini söyledi.

/images/100/0x0/55ea30fdf018fbb8f870894b
“Eğer bu mürüvveti büyük bir çoğunluk görüyor olsaydı, alkışlamak bizim boynumuzun borcu olurdu” diyen Mumcu, “TÜİK'in verilerine göre, en alt gelir grubunun milli gelirden aldığı pay yüzde 6'dan yüzde 6.1'e yükselmiş. Bir başarı hikayesi... Yani, milli gelirin sadece binde biri en az pay alan kesime aktarılmış. Hükümet, bunun övgüsünü anlatıyor. Olanda var, olmayanda yok...” diye konuştu.

Haberin Devamı

Türkiye'de milli gelirin büyük bir kısmının beyan edilmediğini, beyan edilmesi halinde 405 milyar YTL gibi bir rakamın ortaya çıkacağını anlatan Erkan Mumcu, şöyle devam etti:
“TÜİK'in verileri sadece beyan edilen 254 milyar YTL'yi kapsıyor. Beyan edilen bu gelirin bile yarısı nüfusun 5'te birine gitmektedir. Hükümetin 5 yılda vaat ettiği bu ise benim burada pes demekten başka bir sözüm yok. Vergi yükü yüzde 29'lardan yüzde 34'lere gelmiş. Bu vergi yükü yoksul kesimin sırtına biniyor. Kimi kandırıyorsunuz? Kendinizi bile kandıramıyorsunuz.”
   
ANAVATAN lideri Mumcu, konuşması sırasında grubundan gönderilen bir notu okuyarak, Meclis TV'nin, konuşması sırasında reklam girdiğini söyledi.

Mumcu, “Hayırlı işler, hayırlı işler. Biz buna alışığız. Sesimizi kısmak yönündeki girişimlere yüzlerce kere şahit olduk. Hiç önemli değil, sitem edecek dahi değilim” dedi. Genç bir avukat kadının, dün Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar ettiğini hatırlatan Mumcu, “Geride bıraktığı mektupta 'yavaş yavaş deliriyorum' diyor. Türkiye de yavaş yavaş kendi acı sonuna doğru sürükleniyor...” diye konuştu.

Haberin Devamı

Türkiye'nin IMF'ye verdiği niyet mektubunu da eleştirerek kürsüden gösteren Mumcu, şunları söyledi:
“Siz bu mektuptan haberdar mısınız? Bu hükümet bize yalan söylüyor. 'Biz bu ülkede dalgalı kur rejimi uyguluyoruz' diyor. Ama IMF'ye verdiği niyet mektubunda 'ihtiyatlı bir müdahaleden' söz ediyor. Bizimle dalga mı geçiyorsunuz? 'İhtiyatlı müdahale' seçeneğini elinizde bulundurmanız ne anlama geliyor? Size söylendiği zaman müdahale edeceğiniz nlamına geliyor.”

Niyet mektubunun çok açık bir kölelik beyanı olduğunu savunan Erkan Mumcu, ”Köleleştirme sürecinde en ileri adımları atma beyanınızdır. Bu mektup, bir utanç mektubudur” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir konuşmasında, “Hangi banka bizim zamanımızda battı?” dediğini anımsatan ANAVATAN Genel Başkanı Mumcu, “Sizin zamanınızda bankacılık battı Sayın Başbakan...” diye konuştu.

Haberin Devamı

Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın liyakati, birikimi ve millete sadakatiyle cumhurbaşkanlığını hak etmediğini ileri sürerek, “Sabahleyin söylediği yalanı akşam inkar etmek zorunda olan birinin bu kadar onurlu makamlara talip olma hakkı yok” dedi.

Mumcu, 2007 yılı bütçesinin tümü üzerindeki son konuşmalarda iktidarın politikalarını eleştirdi. Erkan Mumcu, Türkiye'nin dünyada en büyük reel faizi ödediğini, enflasyonun düşmesinde de iplerin Hükümetin elinde olmadığını savunarak, Türkiye'nin köleleştirildiğini ileri sürdü. Bütçeyi seçim bütçesi olarak niteleyen Mumcu, Türkiye'nin en birinci önceliğinin mevcut hükümetten kurtulmak olduğunu ifade etti. Mumcu, Türkiye'nin ne AB'de, ne Kıbrıs'ta, ne de Ermenistan meselesinde bir adım ileri gitmediğini savundu.

Haberin Devamı

Halkının parasını çalan Arap şeyhlerinin nezdinde itibarın artmasının, Türkiye'nin İslam ülkelerinin halkları nezdinde itibarını artırmayacağını belirten Mumcu, Hükümetin özelleştirme politikalarını eleştirdi.   

“AYŞEGÜL'ÜN MACERALARI...”
   
AK Parti Hükümetinin 4 yılının özetinin “3Y'yi 5Y'ye çıkarmak” olduğunu dile getiren Mumcu, şunları kaydetti:
“Bu Y'lerden biri yolsuzluktu, TÜİK rakamlarına göre yoksul insan nüfusu 21 milyonun üzerine çıktı. Yolsuzlukla mücadele edecektiniz, yolsuzlukla mücadele adına gele gele geldiğiniz nokta...Mücadele eden insanları partinizden ihraç ettiniz. Milletten özür dilemedikçe ve milletten aldığınızı millete vermedikçe, milletle helalleşmeniz mümkün değil. Yasaklarla mücadele edecektiniz. Herhalde yasaklardan anladığınız şey, sadece ve sadece Recep Tayyip Erdoğan'ın yasaklarıdır. Bu ülke 10 yıldır bir kişinin yasağıyla uğraşıyor. Bu yasağa, bu tartışmalara katkıda bulunan değerli muhalefeti de anmadan geçemeyeceğim.

Haberin Devamı

Ülkenin başka meselesi yok 1994'ten beri Tayyip Erdoğan aday olacak mı? Yasaklanacak mı? Müftü mü olmalı başkan mı olmalı? Şiir mi okumalı? Milletvekili olmasını yasaklayalım mı yasaklamayalım mı? Başbakan olabilir mi olamaz mı? Cumhurbaşkanı olabilir mi olamaz mı? 10 yılda Ayşegül'ün maceraları gibi yaşamadığı bir şey kalmadı. O her şey olsun ama Türkiye'ye ne oldu? Ana muhalefete sesleniyorum; Başbakan olan niye Cumhurbaşkanı olamıyor? Başbakan olurken itiraz etmediniz de Cumhurbaşkanı olurken niye itiraz ediyorsunuz? (Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasını) Ben onaylamıyorum, Ben oy kullanacak olsam, oy vermezdim, çünkü hak etmiyor. Liyakatiyle hak etmiyor, birikimiyle hak etmiyor, ülkeye millete sadakatiyle hak etmiyor. Ben halkına yalan söyleyen birinin cumhurbaşkanı olabilme cesaretini taşıyamayacağını söylüyorum. Sabahleyin söylediği yalanı akşam inkar etmek zorunda olan birinin bu kadar onurlu makamlara talip olma hakkı yok.”
   
YOLSUZLUKLA MÜCADELE
   
ANAVATAN Lideri Mumcu, bu ülkenin hangi yasağıyla mücadele ettiğinin söylenmesini isteyince, AK Parti milletvekillerinin tepkisini çekti. Mumcu, AK Parti milletvekillerine “Bu ülkede yasak kalmadı değil mi?” diye sordu. Mumcu'nun “Bu millet AK Parti'ye demokrasi tarihinde hiç kimseye verilmeyen emaneti verdi” sözlerine AK Parti sıralarından kendisinin AK Parti'den istifa etmesine yönelik sözler atıldı.

Bunun üzerine Mumcu, şunları kaydetti:
“İhanet edenlere bin kere yazıklar olsun. İhanet edenlere ve zulmün gönlünün görünmez ordularıyla işbirliği yapanlara yazıklar olsun. Milletin emanetini milletinin düşmanlarına satanlara yazıklar olsun. Allah için kurban kesip, küp için avurma yapanlara yazıklar olsun. Yoksulların emeğini çalanlara yazıklar olsun. Allah kitap denilerek toplananları eşe dosta, yandaşa, kendilerine çevirenlere yazıklar olsun. Babalar gibi satanlara yazıklar olsun. Sadece kendi çocuklarının babası olanlara yazıklar olsun. Babalar gibi satmanın hesabını sormayanlara da yazıklar olsun. Bugünden itibaren haftada bir yolsuzluğu bu kürsüye getirmeyen Erkan Mumcu'ya da yazıklar olsun. Tütün yolsuzluğunun, demiryolu yolsuzluğunun hesabını sormayan Mumcu'ya da yazıklar olsun. Devam edeyim mi, ister misiniz daha?

Belediyelerde görevlendirdiğiniz adamlarla belediye ihalelerini parti genel merkezinden düzenleyip, İstanbul Belediyesinden yönlendirdiğiniz adamlarla ihale işleri düzenleyen adamlara da yazıklar olsun. Ne diyorsunuz? Sizin gözümün içine bakacak cesaretiniz yok.”
   
“DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRIN”
   
İktidarın 'dokunulmazlıkları kaldıracağım' dediğini ancak kaldırmadığını ifade eden ANAVATAN Genel Başkanı Mumcu, “Elinizden tutan mı var, niye kaldırmıyorsunuz? Veremeyeceğiniz hesabınız yoksa neden korkuyorsunuz? Hadi bütün dokunulmazlıkları kaldıralım, memurun da amirin de, paşanın da başbakanın da kaldıralım. Hadi gösterin cesaretinizi” diye konuştu.

AK Parti İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın “Niye geldin AK Parti'ye? Niye Bakan oldun?” sözleri üzerine Mumcu, “insanların ilk başta ikiyüzlülükleri göremediğini, kendisinin de millet gibi kandığını” söyledi. AK Parti'li milletvekillerine kendisiyle değil, vicdanlarıyla konuşmasını tavsiye eden Erkan Mumcu, “Söyleyecek söz var ama dinleyecek vicdan yok” dedi.


CHP GENEL BAŞKANI DENİZ BAYKAL

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Atatürk'ü anlayamamış, sevememiş; hakkında yolsuzluk dosyaları bulunan, doğru dürüst bir mal beyanı yapamayan bir kişinin, cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini” söyledi.

Baykal, TBMM Genel Kurulunda 2007 Merkezi Yönetim Bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada, iktidar sözcülerinin, bütçe görüşmelerini siyasal amaçlı propagandaya yönelik, günlük söylemlerle geçiştirme anlayışıyla müzakereyi tercih ettiğini ifade etti. 2001'de yaşanan kriz sonrasında bir program hazırlandığını, bu programın 6. yılının tamamlandığını anımsatan Baykal, AK Parti'nin, devraldığı programı uyguladığını belirtti.

Baykal, 2001'de yüzde 68,5 olan enflasyonun, 2002'de yüzde 29,7'ye indiğini; bunun, AK Parti'den önceki dönemde gerçekleştiğini ifade etti. Baykal, ilk kez bu yıl enflasyonun yeniden yükseldiğini anımsattı.Türkiye ekonomisinde yeni bir aşamaya gelindiğini, yeni bir program, anlayış ve yaklaşıma ihtiyaç olduğunu dile getiren Baykal, izlenen programın uyarı sinyalleri vermeye başladığını, gidişatın iyi olmadığı uyarısı yaptığını söyledi.

“KENDİ AYAKLARI ÜZERİNDE DURAMAYAN EKONOMİ”

Baykal, Türkiye'de ekonominin, istikrar programı uygulanmasına rağmen ciddi ölçüde açık verdiğini, dış ticaret açığının kaygı verici olduğunu ifade etti. Deniz Baykal, 2002'de 1,5 milyar dolar olan cari açığın, bugün 34 milyar dolar düzeyine geldiğine işaret ederek, 19 çeyrektir devam eden büyümenin, umutsuz sinyaller vermeye başladığını savundu. Baykal, 2006'nın üçüncü çeyreğinde büyümenin yüzde 3'e düştüğünü anımsattı.

Türkiye'nin elindeki varlıklarının satıldığını, pazarının paylaşıldığını vurgulayan Baykal, Türkiye ekonomisinin, her geçen gün teslim olmuş, ayakları üzerinde duramayan bir hale dönüştüğünü savundu.

“BAŞBAKAN 150 MİLYAR DOLAR EKLEDİ”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 180 milyar dolar olarak devraldıkları milli geliri arttırdıklarına yönelik sözlerine işaret eden Baykal, bunun, sanal bir hesaplama olduğunu ve gerçekçi olmadığını söyledi.

Baykal, milli gelirin kıyaslamasının, döviz kurundaki değişikliklerle değil, sabit fiyatlar üzerinden yapılması gerektiğini vurgulayarak, “Sabit fiyatlarla yapıldığında 4 yıl önceki gelirin, sadece yüzde 20'sinin arttığı görülmektedir. Başbakan, Cumhuriyet tarihiyle mukayese etmek istiyorsa 2002'de kendisine teslim edilen kamunun iç ve dış borcu ile özel sektörün dış borcu 220 milyar dolardı, Başbakan 4 yılda 150 milyar dolar ekledi. 80 yılın üçte iki borç yükümlülüğünü Sayın Başbakan yapmıştır” diye konuştu.

Baykal, işçi ve memurların, AK Parti iktidarı döneminde çok ciddi gelir kaybına uğradığının, 2007 programının resmi rakamları içinde yer aldığını vurguladı. Türkiye ekonomisinin, “yol geçen ekonomisi” haline dönüştüğünü, sigaranın, akaryakıtın, şeker ve telefonun kaçak hale geldiğini belirten Baykal, kayıtdışı ekonominin arttığını kaydetti.

“HUKUK PROFESÖRÜ OLMAYA GEREK YOK”

Baykal, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği sosyal güvenlik reformunun, anayasaya aykırılığını görmek için anayasa profesörü olmaya gerek bulunmadığını, hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisinin bile bunu görebileceğini söyledi. Bu düzenlemenin, “dostlar alışverişte görsün” anlayışıyla çıkarıldığını ifade eden Baykal, “İktidarınız geldi geçiyor, ciddi eser bırakmak lazımdı. Kalıcı sorunlara iktidarın sırtını dönmesi, çok büyük sorumsuzluk olmuştur” dedi.

“BAŞBAKAN'IN İLGİSİNİ ÇEKMEK İÇİN”

Baykal, her türüyle yolsuzlukların canlandığını belirterek, ak enerji operasyonun kapandığını, gümrüklerde ise 20 Avro bahşiş alan çalışanın tutuklandığını belirterek, “Kim var onların arkasında, Ali Dibolardan ne çıktı?” diye sordu. “Bu Ali Dibo işinden kaçamazsınız” diyen Baykal, şöyle konuştu:

“Şerefli bir milletvekili; Fuat Geçen çıktı, yürekten kutluyorum, sorumlu bir partili gibi davrandı. Başbakan buradaki ihalelerle ilgili, 'miktarları önemli değil' dedi. Ne demek miktarları önemli değil? Başbakan'ın ilgisini çekmek için Oferlerin ilgi göstereceği düzeyde mi yolsuzluk olması lazım? Ofer işinde, 14,70'lik TÜPRAŞ hissesinin satımı, mahkemece, hukuksuz satış olarak tespit edildi. Buradaki zarar 700 milyon dolar. Bunun hesabını soramıyorsunuz, millet bu soyguna göz yumun diye mi gönderdi, yazıklar olsun...”

“HESAP SORMAYAN NAMERTTİR”

Baykal, Erdoğan'ın, “En büyük Ali Dibo, Yuvacık Barajı” dediğini anımsatarak, “Öyleyse bir an bile tereddüt etmeyin, aydınlığa kavuşması için ne gerekiyorsa yapın, her türlü destek bizden” çağrısında bulundu.

“Yuvacık Barajı ile ilgili milletvekili dokunulmazlığını kaldırmazsanız namertsiniz” diye seslenen Baykal, “Kendinize güveniyorsanız, derhal kaldırın, biz kendimize güveniyoruz. 'Yolsuzluk yapan bizim adamımızsa, yolsuzluğu örtbas edelim' anlayışımız yoktur. Yolsuzluk yapan, o partiden, bu partiden olabilir, bir kuruş milletin hakkını yemişse hesap sormayan namerttir. Seçim öncesinde, 'dokunulmazlığı kaldıracağız' demiştiniz, sizin yiğitliğiniz o kadar mıydı?” diye konuştu.

Baykal, Türkiye'nin sorunlarının çözülebileceğini, bunu çözmek için önce samimi, dürüst, sözüne ve kendisine güvenilir, ahlaklı yöneticilere ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

“NAMUSSUZ SİYASETÇİ...”

Yolsuzlukların içinde bir sacayağı, üçlü ortaklık bulunduğunu ifade eden Baykal, “Haramzade işadamı vardır, -AK enerji, gümrüklerde, Ofer'de de vardı-, açgözlü bürokrat ve bunların ötesinde bir de namussuz siyasetçi vardır” dedi.

Bunun kırılması gerektiğini ancak, “namussuz siyasetçi” olduğu sürece, üçlünün çözülemeyeceğini belirten Baykal, “Kaldırın dokunulmazlığı, çözelim” çağrısında bulundu. Baykal, dünyanın hiçbir yerinde, Türkiye'deki ölçüde bir milletvekili dokunulmazlığı olmadığını ifade etti.

“AL GÜLÜM, VER GÜLÜM POLİTİKASI”

Türkiye'nin dış politikada ciddi yanlışlıklar içinden geçtiğini savunan Baykal, “ahbap çavuş ilişkileri, kısa devre temaslar, al gülüm, ver gülümle dış politikanın sürdürülmeye çalışıldığını” ifade etti. Baykal, devlet sorumluluğu taşımayan danışmanların ön plana geçtiğini, bir danışmanın ABD'de “Başbakan'ı, delikten aşağı süpürmeyin” diyerek, Türkiye'deki siyaset anlayışını dünyaya teşhir ettiğini söyledi.

AB ile ilişkileri de değerlendiren Baykal, Türkiye'nin, “tavize açığız” sinyali verdiğini, Kıbrıs'ın istenildiğini; arkasından başka şeylerin de geleceğini belirtti. Baykal, Türkiye'nin, “Bulgaristan AB'ye nasıl girdiyse, biz de öyle girmeliyiz” demesi gerektiğini dile getirdi.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

Anayasada, cumhurbaşkanlığı makamının çok özel ve saygın bir yeri olduğuna işaret eden Baykal, cumhurbaşkanlığı konusunda anayasanın koyduğu çerçevenin temel alınması gerektiğine yönelik hiçbir tereddütleri bulunmadığını vurguladı. Baykal, Anayasanın 104. maddesine göre cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağını; Anayasanın öngördüğü şartları taşıyan bir kişinin cumhurbaşkanı seçileceğini belirterek,sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ama Anayasanın öngördüğü şartları karşılayanların arasında olmaması gereken insanlar da var. Anayasanın şartlarının karşılanması, 'en uygun cumhurbaşkanın ne olması' sorusuna en iyi cevabı vermemize yetmez.

Anayasanın şartları yerine getirilmelidir ama bence, halkıyla ilişkisini, ordusuyla, askeriyle, yargısıyla ilişkisini olması gereken zemine oturtmamış bir insan cumburbaşkanı olmamalıdır. Kendi askerine, 'askerlik yan gelip yatma yeri değildir' diyen, vatandaşına, bir talep önüne konulduğu zaman 'Ananı da al git' diyen, Türkiye'ye eyaletler sistemi öneren, 'Türklük alt kimlik' diyen, Atatürk'ü anlayamamış, sevememiş bir insan, 'Anıtkabir'de sap gibi duruyorlar' diyen, Hikmetyar'ın önünde diz çöküp fotoğraf çektirmiş, 'El Kaide'ye kefilim' diyen, Kıbrıs konusunda, Cumhurbaşkanı'na 'Sana mı soracağız' diyen, Cumhurbaşkanı ve muhalefete 'Aç tavuk, kendisini buğday ambarında görür', 'Üç koyunu güdemeyenler' diyen; danışmanı, kendisi hakkında 'Onu kullanın, lavabodan aşağı süpürmeyin' demişse, 'Dokunulmazlığı kaldıracağız' deyip kaldırmamışsa, harem ile harimin farkını bilmiyorsa, hakkında bunca itiraz varken, 'cumhurbaşkanlığıma karşı çıkanlar haremime giriyorlar' diyorsa, türbanı kaldırmak için 'Parlamentoda mutabakat lazım, mutabakat yok' deyip de 'cumhurbaşkanını biz bildiğimiz gibi seçeriz' diyen, villa yapmak için orman arazisini işgal ettiği için 11 ay hapis cezasına mahkum olan bir insan, hakkında yolsuzluk dosyaları TBMM raflarında bekletilirken, hesabını verememiş bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.

'Aklan da gel' denilecek bir insan, cumhurbaşkanı olmamalıdır. Bir önceki Meclis başkanına, 'Onun gelişi aslında hilafetin gelişidir' dedirtecek bir insan, Danıştaya, Yargıtaya, 'Diyanete sor' diyen, AİHM'ye 'Ulemaya sor' diyen bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. Oferlerin talimatıyla TBMM'de kanun çıkarılmasına destek veren, doğru dürüst bir mal beyanı yapamayan, çocuklarına işadamı arkadaşlarının parasıyla Avrupa'da okuma imkanı veren bir insan, cumhurbaşkanı olmamalıdır.”

Bu arada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın “başörtüsü saçları örten bir örtüdür. Başörtüsü eşlerin ayıplarını örtmeye yetmez” sözleri, TBMM Genel Kurulunda tartışmalara neden oldu.

CHP Genel Başkanı Baykal, TBMM Genel Kurulunda, 2007 Merkezi Yönetim Bütçesi üzerinde partisinin görüşlerini dile getirdi. Baykal, eskiden işadamlarının, ”devlet adamlarının eşlerine hediye verdi” diye şikayet edildiğini, şimdi ise işadamlarının siyaset adamlarına haraç verdiğini öne sürdü. Ofer'ler hakkında İsrail'deki gazetelerin “Gittikleri ülkede hükümetleri maymuna çevirdiğini” yazdığını dile getiren Baykal, “Şimdi Türkiye'de İstanbul'un imar düzenine, Türkiye'nin belediyecileri, mimarları değil, Arap şeyhleri karar veriyor” dedi.

Baykal'ın “Başörtüsü sadece saçları örten bir örtüdür. Başörtüsü eşlerin ayıplarını örtmeye yetmez” sözlerine AK Parti milletvekilleri sıralara vurarak tepki gösterdi. Bunun üzerine birleşimi yöneten Başkanvekili İsmail Alptekin, tecrübeli bir siyasetçi olarak Baykal'dan sözlerini düzeltmesini ya da geri almasını istedi. Baykal da Alptekin'e “Sözlerim gerçekleri ve inancımı açıkça ortaya koymaktadır” yanıtını verdi.

Tartışmanın uzaması üzerine Alptekin birleşime ara verdi. Verilen arada Baykal, kürsüden ayrılmadı. CHP'li milletvekilleri de kürsüye giderek genel başkanları Baykal'ın etrafını sardı. AKP'li milletvekilleri de kürsünün yanına gidince, Genel Kurul Salonunda ortam gerildi. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile Devlet Bakanı Beşir Atalay oturdukları bakan sıralarından ayağa kalkarak, AKP'li milletvekillerinden sakin olmalarını isterken, AKP Grup Başkanvekilleri de milletvekillerini kürsüden uzaklaştırmaya çalıştı.

Bu sırada CHP Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun, AKP sıralarına gidince, bazı AKP'li milletvekilleri Saygun'un üzerine yürümek istedi. Bu milletvekillerini arkadaşları dışarı çıkarırken, CHP'li Saygun CHP sıralarına götürüldü. Verilen arada Başbakan Erdoğan TBMM Başkanlık Divanının arkasındaki bölüme geçti. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz da Başkanlık Divanının arkasına geçtikten sonra kürsüde bekleyen Baykal ile görüştü.

CHP'li ve AKP'li milletvekilleri, grup başkanvekillerinin uyarılarıyla yerlerine oturdu. Aranın ardından Baykal konuşmasına tekrar başladı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Başörtüsü eşlerin ayıplarını örtmeye yetmez” sözüne açıklık getirerek, “Ben kimsenin eşinin başörtüsüyle meşgul değilim. Ben cumhurbaşkanı olmak isteyen insanın zihninin içiyle meşgulüm” dedi.

TBMM Genel Kurulunda, 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Baykal'ın söylediği, “Başörtüsü eşlerin ayıplarını örtmeye yetmez” sözü üzerine çıkan tartışmalar sonucunda verilen aranın ardından birleşimi yeniden açan Başkanvekili İsmail Alptekin, Genel Kurulda kimsenin arzu etmediği bir durumla karşı karşıya kalındığını söyledi.

Bu sözlerini açmasını isteyen Alptekin'e Baykal, parlamentodaki görüşmenin duygusal gerilim ortamı içinde, bu sözü bazı arkadaşlarının, ya yanlış anladığını ya da çarpıttığını bildirdi. Bir duygusal tepki ve birikim içinde parlamento görüşmelerinin tıkanmak zorunda kaldığını dile getiren Baykal, şunları kaydetti:

“Sayın Başkanvekili zabıtları incelemiştir. Şimdi burada da ifade etti. Şunu herkesin çok iyi bilmesini istiyorum. Ben siyasi tartışmalara eşlerin herhangi bir biçimde karıştırılmasını kesinlikle reddetme anlayışında olan birisiyim. Ailenin, eşlerin herhangi bir şekilde siyasi tartışmanın bir unsuru haline getirilmesinden şahsen rencide oldum. Bunu çok yakışıksız, ayıp sayarım.

Bütün siyasi yaşamım boyunca insanların eşlerine, ailelerine en yüksek düzeyde saygı göstermeye gayret etmişimdir. Bu anlayışımı da şu anda da bozmam söz konusu değildir, bundan sonra da bozmam söz konusu değildir. Bu tartışma maalesef cumhurbaşkanlığı tartışmasından çıktı. Gerekçelerimi söyledim. Bu gerekçelerin tümü benim, Sayın Başbakanın anlayışı, zihniyeti ve onun siyaset uygulamalarıyla ilgili. Ne demek Anayasa? Anayasanın koyduğu çerçeveyi herkes bu ölçülerle değerlendirir, ya da değerlendirmez, siz bunu paylaşmaya bilirsiniz. Bunu ifade etmeye çalıştım.

Ailevi, kişisel bir tartışmaya yönelmek benim kesinlikle kabul edeceğim bir şey değildir. Maalesef Sayın Başbakan, tartışmayı bir kavim tartışmasına çekmiştir. Bundan büyük üzüntü duydum. 'Başörtüsüyle uğraşıyorlar' demiştir. Ben kimsenin eşinin başörtüsüyle meşgul değilim. Ben Cumhurbaşkanı olmak isteyen insanın zihninin içiyle meşgulüm. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Durduk yerde eşinin başörtüsünün gündeme getirilmesi karşısında 'Eşlerin başörtüsü ayrı bir iştir, o siyasetin ayıbını örtmez, eşlerin başını örtmez' dedim. Sözlerimin Sayın Hanımefendiye yönelik saygısızlık içeren bir tarafı yoktur. Bunu net bir şekilde buradan ifade ediyorum.”

“CUMHURBAŞKANI OLMAMALI”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın niçin cumhurbaşkanı olmaması gerektiğine ilişkin değerlendirmelerde bulunduğunu ifade eden Baykal, şöyle devam etti:

“(Demokrasi bir amaç değil, araçtır) diyen bir insan, cumhurbaşkanı olmamalıdır. Çünkü bizim Anayasamızın değiştirilemez maddeleri içinde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, laiklik gibi demokrasi de bir temel amaç olarak ortaya konmuştur, bir araç olarak görülmemiştir. Böyle bir durum varsa, bu yanlış bir anlayıştır.

'Türkiye'deki medeni, ceza, ticaret hukuku, halka sorulmadan, bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte edilmiş' diyen bir insan varsa, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. Bu Cumhuriyet hakkında insafsızca 'Türkiye, kendisine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak, kitlelere zorla dikte edilmiştir' diyecek insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.

'Şu anda Türkiye Cumhuriyetinde 27 etnik grup yaşamakta, bu 27 etnik grubunun da varlıkları tanınması gerekmektedir, Türkiye, Türklerindir gibi tezler yanlıştır' diyorsa bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. 'Ancak bir inanç birlikteliği, bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir, aksi takdirde milli bütünlüğümüzü sağlamak mümkün değildir' diyorsa, bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. Eğer 'Osmanlı eyaletler sistemi gibi bir sistem Türkiye'de uygulanabilir' diyorsa, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. 'Eğer bugünün Türkiye'sinde yaşayan sözüm ona laikliği benimsemiş insanların bu anlayışını terk edip, dini bir anlayışa da hukuka da geçmeleri mümkündür diye sormak istiyorsanız, öncelikle şunu hatırlatmak isterim; bu insanların atalarının 100 yıl, 200 yıl önce bugünkü hukuk sistemini kabullenmeleri ve adapte olmaları nelerin pahasına, hangi yöntemlerle gerçekleştirildi? Bundan 30 yıl önce halkın dine ilgisi ne kadardı? Bugün hangi seviyede?

Biz inanıyoruz ki Türkiye'de halkın tamamı dini inançlarına, yaşadıkları coğrafya ve tarihi misyon gereği sahiptir. Bu özelliklerini ortaya koymaları engellenmiştir. Cebri yollarla bastırılmıştır, eğer beyinlerindeki ipotekler kaldırılırsa, onlar kendiliğinden dini seçecektir, çünkü özlerinde inanç vardır' diyorsa, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. 'Eğer İstiklal Mahkemeleri vasıtasıyla kurulan darağaçlarında kimlerin ve hangi suçlarla idam edildiğini nasıl izah edecekler? Tevhid-i Tedrisat Kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi? Harf İnkılabı vasıtasıyla bir ülkenin tamamının bir anda sıfır okur-yazar seviyesine indirgenmesi kimlere yaramıştır?' diyorsa bir insan, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.”

Baykal, AKP milletvekillerinin tepkisi üzerine, “Eğer bu düşünceler benimsenmiyorsa, Genel Başkan, Başbakan çıkacak bu düşüncelerin kendi düşünceleri olmadığını buradan söylerse ben de bundan mutluluk duyarım, kıvanç duyarım” dedi.

“BAŞBAKAN OLMAK CUMHURBAŞKANI OLMAK İÇİN ŞART DEĞİL”

CHP Lideri Baykal, bir insanın başbakan olmasının, cumhurbaşkanı olması için şart olmadığını belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Ama Anayasaya inanması, halkına, vatandaşlarına anayasal kurumlarına karşı nazik, terbiyeli ve sevecen bir anlayış içinde olması şarttır. Eğer bu şart yerine gelmeden biz partizanca duygular ve düşüncelerle kişisel baskılar ve talepler doğrultusunda, eğer cumhurbaşkanı seçimi gibi çok önemli bir seçimi; önünü, sonunu, ardını düşünmeden sonuçlandırırsak, kendi görevimize, anayasadaki yeminimize ihanet etmiş oluruz. 'Bunu kimse söylememiştir' demeyin, ben şimdi söylüyorum, takdir sizindir”

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!