Militan eşcinsele karşıyım

Güncelleme Tarihi:

Militan eşcinsele karşıyım
Oluşturulma Tarihi: Nisan 12, 2000 00:00

Haberin Devamı

Attila İlhan, Türk Edebiyatı'nın yaşayan değil de ölmüş eşcinsellerinin adını verdi

Geçtiğimiz Pazar günkü Milliyet'te Filiz Aygündüz'ün Attila İlhan ile yaptığı söyleşi epey yankı buldu. Attila İlhan, Orhan Pamuk için ‘‘Orhan Pamuk, pamuk. Onun okunduğunu sanmıyorum. Zaten o ihraç fazlasını Türkiye'ye satıyor’’ dedi. Murathan Mungan'la ilgili olarak da ‘‘Özgün değil, karma bir sanatçıdır’’ dedi. İlhan, son zamanlarda sanat ve pazarlama medyasının ortaya çıkardığı sanatçıların hiç birinin toplumcu olmamasına dikkat çekiyor ve diyor ki, ‘‘Türkiye'de ünlü bir yazar olmak için ya geçmişi maceralı, eli yüzü düzgün bir kadın ya da teşhirci bir eşcinsel olacaksınız.’’ Attila İlhan'ın eleştirilerine hedef olan Mungan ve Pamuk'a bir türlü ulaşamadık. Nazlı Eray ve 'Eşcinsel şair' Küçük İskender, İlhan'ın söylediklerini değerlendirdiler. Attila İlhan'la da yankısı çok söyleşisi üzerine konuştuk.

Sait Faik, Abdülhak Şinasi gibi eşcinsel yazarlarımız var. Ancak ölmüşlerden söz edebiliyorum. Hüseyin Rahmi de bu çerçevede. Romanları kadar dantelleri, reçelleriyle ünlüydü. Reçellerinin üstüne yoktu. Eşcinsel şairlere ise hilafsız bütün Divan Edebiyatı şairlerini katabilirim.

Eşcinsel olsam söylerim

Bu mesele üzerinde söyleyeceklerim aslında daha fazlaydı. Röportajı yapan arkadaşımız bunların tamamını Milliyet Sanat Dergisi'nde yayımlayacaktı. İskender, aradıklarını burada bulacaktır. Ama oraya gitmeye gerek yok. Benim edebiyat konusunda yayımlanmış gerek 'Hangi' serisinde gerek 'Attila İlhan'ın Defteri' başlıklı seri arasında epeyce kitabım var. Ve bu meseleler oralarda enine boyuna tartışılmıştır. Aynen geçenlerde seks meselesinde olanlar gibi. Benim 25 yıl önce söylediklerimi şimdi herhangi bir gazetede çıkınca farkediyorlar, onun üzerine fikir beyan ediyorlar. Halbuki bunların cevabı da 25 sene önce verilmişti! Bu söylediklerimin yanlışı yoktur. O anda söylenilmiş sözler de değildir. Bunlar aşağı yukarı yarım yüzyıldır benim savunduğum toplumcu estetiğin temel kriterleridir. Espri olsun diye Sabah Gazetesi bunlardan sözederken 'Attila İlhan'ın incileri' demiş. Epeyce güldüm. Onların inci değil, çelik çekirdekli mermi oldukları zaman içinde anlaşılacaktır. Hep öyle olmuştur.

Teşhirci eşcincel dedim. Eşcinsel demedim. İkisinin arasında çok fark var. Teşhirci bir eşcinsel, eşcinselliğin bir çeşit militanlığını yapan kişidir. Ve ortalığı velveleye verir, bununla gündemde kalmaya çalışır. Benim bahsettiğim bu. Yoksa kendi hayatını yaşayan ve hayatıyla beraber toplumun hayatını yazan bir eşcinsel yazara bir itirazımız yok. Bunların arasında çok büyükleri vardır. Üstelik bu bahsi Cumhuriyet Edebiyatı'nda ilk açıp ilk savunan da benim.

Sait Faik, Abdülhak Şinasi gibi eşcinsel yazarlarımız var. Ancak ölmüşlerden sözedebiliyorum. Hüseyin Rahmi de bu çerçevede. Romanları kadar dantelleri, reçelleriyle ünlüydü. Reçellerinin üstüne yoktu. Eşcinsel şairlere ise hilafsız bütün Divan Edebiyatı şairlerini katabilirim. Yaşayanları söylemem. Ancak ölmüş olanlarınkini söyleyebilirim. Bugünküleri söylesem bana ‘‘Onların şeyini mi elinde tutuyor’’ derler.

Sizin de eşcinsel olduğunuza ilişkin söylentiler var?

- Eşcinsel olsam, çekinmeden söylerim. Ama değilim ki. Hem geçmişte kadınlarla ilgili bu kadar sabıkam varken...

AÇIKLAMA

Kırat'ın yaratıcısı Süleyman Demirel değildir

Gazetenizde Sayın Demirel'in 'Kırat'ın Yaratıcısı' olduğu yazılmıştır. Yanlıştır: Her şeyden önce bilinmelidir ki, 'Kırat'ın' yaratıcısı herhangi bir şahıs değildir, kuruluş da değildir. Sayın Demirel ise hiç değildir, uzaktan ve yakından ilgisi de yoktur. Şöyle ki:

a) Sayın Demirel o tarihte partide vazifeli değildir. Partide yoktur, partide olmayan bir kimsenin rahmetli Fuat Köprülü'ye, parti adına telefon etmesi nasıl mümkün olabilir?

b) Kırat amblemi, Fuat Köprülü'nün Memleketçi Parti'sinin amblemi hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü, Memleketçi Parti, Fuat Köprülü'nün partisi değildir. Hatta, Köprülü, yaşadığı müddetçe Memleketçi Parti'nin üyesi de olmamıştır.

c) Kırat amblemi, Fuat Köprülü'nün Yeni Demokrat Parti adında kurduğu ve başkanı bulunduğu partinin amblemiydi. Adalet Partisi'nin o günkü idarecileri, bunu parti amblemi olarak almaya karar verdikleri zaman, bunun kolay kolay mümkün olamayacağını tespit ettiler. Bir de bunun ancak Fuat Köprülü'nün çok sevdiği rahmetli kardeşinin oğlu olan ve yine Fuat Köprülü tarafından çok sevilen Ertuğrul Köprülü tarafından alınabileceğini öğrendiler. Bu da uzun ve detaylı bir araştırmadan sonra öğrenildi. Ertuğrul Köprülü ve hanımı Tuna Köprülü o yıllarda bazı üst kademedeki AP'lilerin aile dostu idi. Bu dostluktan faydalanılarak devreye Ertuğrul Köprülü sokuldu ve Fuat Köprülü'den önce söz, sonra da yazılı müsaade alındı. Hatta bu müsaade yazısının nasıl olması gerektiği hukukçular tarafından kararlaştırıldı, gerekli yazı ise AP'de yazıldı.

Kırat'ın AP'nin amblemi olmasının hikayesi tam ve doğru olarak budur ve tekrar etmek isterim, bu hikayede Sayın Demirel'in yeri yoktur.

Gazetede yazılan ve Sayın Demirel'in 1962 kongresinde oy patlaması yaptığı ve daha sonraları, yani 1964'te Sayın Demirel'in AP'ye ‘kabineye ilk adımını' attırdığı şeklindeki iddialar da yanlıştır. Bilinmesi gerekir ki, AP'nin gerek 1962 kongresinde seçimi büyük farkla kazananları, gerekse 1964'te AP'yi iktidara ortak hale getirenler o yıllarda partiye hakim olan ‘Hışımlılar' olarak bilinen ekiptir, bu ekibin çalışması, gayreti ve basiretidir. Bazı kimseler, ortaya çıkıp da o yıllara sahiplik iddiasına kalkmasın. Büyük bir yalan, hatta affedilmez bir ayıp olur.

Mehmet Turgut

Sanayi eski bakanı ve AP kurucusu

KÜÇÜK İSKENDER

Eşcinsel sadece sanatını teşhir ediyorsa sakıncası yok

Yer yer hak vermemek elde değil. Fakat burada sözkonusu olan kriterlerin oluşmasına neden olan sorumlulardan neden söz etmiyor, Attila İlhan? Acaba özellikle edebiyat alanında söz ettiği yozlaşmaların kökeninde Batı hayranlığı, Batı'dan gelen akımlara duyulan hevesin sorumluları arasında, içinde bulunduğu kuşaktan hiç mi hesap sorulamaz? Kendi adıma bütün bu yargıların dışında olduğumu Attila İlhan da iyi biliyor. Bir ülkenin popüler kültürünün yanısıra asıl yönlendirici olan bir alt kültürü de vardır. Bu alt kültürden çıkan ama kökünü ve damarlarını hálá oralardan koparmamış bir sanatçı ne küreselleşme ne de yaygınlaşma amacındadır. Onun bütün derdi içinde bulunduğu azınlığın koordinatlarını belirlemek ve bunu bir tarihi belge olarak gelecek kuşaklara bırakmaktır.

En azından kendi adıma rant yediğimi kabullenmiyorum. Üstüne üstlük Attila İlhan'ın beni bambaşka noktalarda değerlendirdiğinden de haberdarım. Kendisi ‘‘Hangi’’ serisini oluştururken belki de atladığı en önemli kitap şuydu: Hangi Sanatçı?! Ben geç kalmış bir eleştiri olarak görüyorum bunu. Attila İlhan çok daha önce içinde birikenleri yazılı ve sözlü olarak dile getirmiş olsaydı hakikaten bugün edebiyatımız belki de hepimizin istediği ve benimsediği değerlere sahip olacaktı; starlara değil.

Bir eşcinsel sadece sanatını teşhir ediyorsa bence hiçbir sakıncası yok. Attila İlhan'ın eleştirisi bana yönelikse, ben sanatımı teşhir ediyorsam sakıncası yok. Dünyada eşcinsel sanatçı örnekleri çok. Bizde Sait Faik var. 'Tüneldeki Çocuk' en seçkin öykülerindendir Türk Edebiyatı'nın. Sait bu öyküsünde eşcinselliği, orta yaşlı bir eşcinselin hayatını irdelemiştir. Bunda bir sakınca görmüyorum. Faşizmin saldırdığı cinsel yapılanmaya saldırmak kolay.

FETHİ NACİ

Okusam bile bu konuda görüş belirtmem

Attila İlhan, Fethi Naci'yi de hakkını teslim ederek eleştirmişti. 'Öğretmen-yazar' olarak tanımladığı Attila İlhan'ı eleştiren Fethi Naci'ye ilişkin bakın ne diyor İlhan: ‘‘Birtakım adamlar vardır ki, onlar fikirleriyle yaşar. Dahası her toplumcu yazarda biraz ş'ğretmenlik vardır. Beni bu konuda eleştiren Fethi Naci'de bile.’’ kendisine İzmir Kitap Fuarı'ndaki konuşma öncesi ulaştığımız Fethi Naci, söyleşiyi okumadığını, okusa bile görüş belirtmeyeceğini söyledi.

NAZLI ERAY

Attila İlhan bana beni öğreten insandır

Sevgili Attila İlhan'ın pazar günü yayımlanan söyleşisini büyük bir keyifle okudum. İlk kitabım Ah Bayım Ah, 1975'te Bilgi Yayınları'ndan çıktığında Attila İlhan benim editörümdü. Yazarlık yaşamımla ilgili ondan çok şey öğrendim. O yıllarda Attila İlhan, çiceği burnunda bir yazar olan bana, beni öğreten, insandır. Değinilerini hoş bir tebessüm ve onu her zaman dinlerken duyduğum keyifle okudum. Bakalım, bu konuşması nasıl yankılar getirecek?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!