Melekler Kenti papazı bulmak üzere!

Güncelleme Tarihi:

Melekler Kenti papazı bulmak üzere
Oluşturulma Tarihi: Şubat 06, 2006 21:16

Blade Runner filmini görmüş müydünüz? Bıçak Sırtı diye oynadı bizde. Harrison Ford. (Ph. K. Dick’in Do Androids Dream of Electrical Speep? adlı bir romanından uygulandığını da bu vesileyle öğrendim. Nasıl aklımda tutacaksam bunu…) Film, Üçüncü Dünya Savaşı’nın atmosferik etkileri sebebiyle, günün yirmi dört saati yağmur yağan ama bitki örtüsü tamaman yok olmuş bir Los Angeles şehrinde geçiyordu… (Eleştirmenler diyorlar ki, salak Amerikalı prodüktörler illa ‘happy end’ olsun diye, filmin sonunu tamamen değiştirip bozmuşlar!)

Haberin Devamı

Mikei Davis, 1990’da (?) çıkan kitabı City of Quartz’ta da ‘geleceğin başkenti’ Los Angeles’in (LA) çok karanlık bir portresini çiziyordu: ayrımcı bir belediye, metropolü kendi ihtiyaçlarına ve menfaatine göre yöneten bir ‘yerel’ oligarşi, askerleşmiş LA polisi…

 

“Ecology of Fear: Los Angeles and the Imagination of Disaster” adlı yeni kitabında, şehircilik uzmanı Amerikalı komünist (var var, Amerika’da da var!) Mike Davis, Los Angeles’in geleceğinin Blade Rummer kadar çarpıcı değil, çok daha korkutucu olduğunu iddia ediyor. LA, ‘sosyal karmalığın’ (karma = mixte) yok olduğu geleceğin megapollerinin tipik bir örneği. Düşük gelirli sınıflar kendi haline ve suç çetelerinin insafına terk edilmiş durumda. Yüksek tabaka özel güvenlik ve video-izleme kameralarının arkasında ‘bunkerlere’ sığınmış vaziyette. Şehir sürekli ‘düşük yoğunluklu sosyal savaş’ halinde. 1992’de, Rodney King adlı zencinin beyaz polislerce feci şekilde dövülmesinin ardından olduğu gibi, her an sosyal patlama ve nümayiş baş gösterebilir.

Haberin Devamı

 

TABİİ AFET

 

Ayrıca (The Ecology of Disaster adlı best-seller kitabında da söz konusu olan) ‘tabii afet’ beklentisi de var. LA kentinin sosyal etiğindeki bu çöküntünün arkasından gelecek bir tabii afetin, ‘geleceğin başkenti’ni bir karabasana çevireceğini öngörüyor yazar.

 

LA, birinci derece deprem bölgesi üzerinde, ayrıca sel felaketine, toprak kaymasına ve kasırgalara da açık; ayrıca şehircilik uzmanı yazar, şehir dokusunun büyük bir yangının söndürülmesini imkansız kıldığını düşünüyor.

 

Herşey tamam yani!

 

‘Kötümser’ Davis’in ortaya attığı paradoks şu: Yüz yıldır binlerce turist ve göçmeni cezbeden, zenginliğin ve refahın sembolü haline gelmiş bir kent, nasıl fütürist bir karabasana dönüşebilir?

Haberin Devamı

 

*

 

Hayır, hayır, herhangi bir şey ima etmek istemiyorum. Biz İstanbullular, Allah’a şükür, böyle bir tehdit altında değiliz.

 

İstanbul’da bir deprem, tsunami, toprak kayması, büyük yangın tehlikesi yok. Olsa, devletimizin tedbir aldığını duyardık herhalde.

 

İstanbul’da asayiş sorunu yok ayrıca. Polisimiz duruma hâkim. Gasp yok, kapkaç yok, cinayet yok, suçlular anında yakalanıp adalete teslim ediliyor.

 

Başımızda, Allah eksik etmesin, günlük güneşlik havada okulları bir hafta tatil edip, karda tipide çocukları sefil eden bir vali de yok.

 

Yani bizim korkmamıza sebep yok!

 

Los Angeles’liler düşünsün…

 

 

 

Not: ‘Bakın ne çok kitap okuyorum, ben de kadar da bilgiliyim, entelim…’ ayaklarına yatmadığımı biliyorsunuz. City of Quartz’ı temin edememiş, ama gazete ve dergilerde çıkan birçok yazıyı ve tartışmayı okumuştum. Mike Davis’in son kitabıyla ilgili bilgi ve eleştiriler için de 2 Şubat tarihli Le Monde’da yayımlanan S.Blumenfeld imzalı makaleden yararlandım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!