Medeniyetin ta kendisi

Güncelleme Tarihi:

Medeniyetin ta kendisi
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 20, 2003 00:00

SavaÅŸ olmasaydı kimse orada öylece binyıllardır uykuda kalan uygarlıkların anası Mezopotamya'yı fark etmeyecekti. BaÄŸdat Müzesi yaÄŸmalanıp tarihi eserler talan edilmeye, heykeller parçalanmaya baÅŸlayınca Irak'ta petrolden baÅŸka bir deÄŸerin de var olduÄŸu hatırlandı. Mezopotamya, uygarlığın beÅŸiÄŸi, hayat ve ölümün sırrının peÅŸine düşmüş ilk ÅŸairlerin ve filozofların anayurdu. HER ÅžEYÄ°N Ä°LKÄ° BURADA BAÅžLADIÄ°lk kent burada kuruldu, ilk kanun burada yapıldı.Matematik, astronomi dersleri ilk burada verildi. Son Buzul Çağı'nın bitiminden Yunan ve Roma'nın doÄŸuÅŸuna kadar ortaya çıkan en uygar topluluklar Mezopotamya'da yaÅŸadı. Avcılık ve toplayıcılıktan çiftçiliÄŸe geçiÅŸ devrimi burada gerçekleÅŸti. Ä°nsan Tanrı'yı aramaya bu havzada baÅŸladı. Ä°lk tapınaklar ve kentler bu toprakların vadilerinde inÅŸa edildi. Ä°lk madenci, ilk örsün üzerine koyduÄŸu madene ilk çekici burada salladı. Ä°lk yazı, ilk krallar ve ilk imparatorlar burada görüldü. Uygarlığın kalbi Mezopotamya, yani Dicle ve Fırat ırmaklarıyla sulanan verimli düzlüklerdi.Büyük Ä°skender'in Mezopotamya'yı fethettiÄŸi tarihe kadar süren ilk dönem Mezopotamya uygarlığı tam 10 bin yıl sürdü. Sonra ikinci Mezopotamya dönemi diyebileceÄŸimiz devir baÅŸladı. Mecusiler buradaydı. Ä°lk Yahudiler ve ilk Hıristiyanlar da bu topraklardan çıktı. Hz. Muhammed'den önceki tüm peygamberler Mezopotamya'nın aÄŸaçlarından yapılan beÅŸiklerde sallanarak büyüdü. Uygarlıklar uygarlıkların üzerine kuruldu, krallar eski krallıkları yok ederek tahta çıktı, gün geldi taÅŸ taÅŸ üstünde kalmadı. Pagan tapınaklarından alınan taÅŸlarla kiliseler, camiler, yeni çarşılar, evler, kütüphaneler kuruldu.Mezopotamya olmasaydı heykel, resim, müzik, edebiyat, tiyatro olmazdı. Ä°lk oyuncaklar Dinle ve Fırat nehirlerinin kesiÅŸtiÄŸi noktalarda ortaya çıktı. Dağınık ve düzenli savaÅŸların yapıldığı ilk yer de burasıydı, düzenli orduların organize edildiÄŸi kışlalar da ilk kez burada inÅŸa edildi. Tekerlek MÖ 3500'de burada bulundu, ilk kızaklar, tekneler, kalyonlar, savaÅŸ arabaları burada imal edildi. Ä°ki nehir arasında kurulan Mezopotamya'nın büyük bölümünde ırmak ve kanallarla ulaşım yapıldı, mallar taşındı. Basra Körfezi ve Akdeniz'e açılan ilk gemiler bu kıyılardan kendilerini suya bıraktı. SAVAÅžTA 170 BÄ°N ESER ÇALINDISavaşın başından bugüne Irak'ın çeÅŸitli yerlerindeki müzelerden 170 bin eserin çalındığı öne sürülüyor. Mezopotamya uzmanı arkeolog Gül Pulhan, insanlığın ortak hafızası sayılan bu eserleri talan edenlerin, satanların ve hatta alanların savaÅŸ suçlusu ilan edilmesi gerektiÄŸini savunuyor. Pulhan, soyguncuların Nürnberg Mahkemesi gibi bir mahkemede yargılanmasının bundan sonra olacakların önüne geçebileceÄŸini düşünüyor.BirleÅŸmiÅŸ Milletler Genel Kurulu'nun 26 Kasım 1968'de oy birliÄŸiyle kabul ettiÄŸi 2391 No’lu kararla uluslararası bir anlaÅŸmaya dönüşen Nürenberg suçları bugün de geçerli. Bunların içinde insanlığa karşı suçlar, savaÅŸ suçları, kültürel jenosit suçları var. Hukukçular, yaÄŸma suçunu iÅŸleyenlerin BM kararını imzalayan tüm ülkelerin mahkemelerinde yargılanabileceÄŸini söylüyor.UNESCO MÄ°LLÄ° KOMÄ°SYONU'NUN AYIBIMezopotamya uygarlık havzasının önemli bir bölümü ülkemizde bulunuyor. Dünyanın baÅŸka hiçbir yerinde olmayan eserler bizim müzelerimizde. Ä°ran, Irak, Suriye'nin dünyaya kapalı siyasi rejimlerinden dolayı Mezopotamya'nın en güzel fotoÄŸrafları bugüne kadar bir bölümünde, sadece Türkiye'de çekilebildi.Selçuklular'dan itibaren Türkler, Mezopotamya'da 900 yıl boyunca etkin oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluÅŸunda Atatürk, Mezopotamya'yı medeniyet köklerimize en önemli referans olarak gösterdi. Ãœniversitelerimizde onlarca deÄŸerli akademisyen Mezopotamya üzerine uzmanlaÅŸtı, eserleriyle uluslararası kabul gördü.ARKEOLOJÄ° HOCALARI ÇAÄžRI YAPTIIrak'taki hazineler yaÄŸmalanırken dünyanın bilim çevreleri ayaÄŸa kalktı. Ama Mezopotamya uygarlığının en önemli mirasçısı olan Türkiye'den çıkan ses cılız kaldı. Duyarlılığını en fazla gösteren yine arkeolojiyle içli dışlı olan bilimadamları oldu. Irak'taki tarih yaÄŸmasına karşı ortak bildiri yayınladılar. Ä°stanbul, Ege, Hacettepe, Akdeniz, Selçuk ve Anadolu üniversitelerinin fen edebiyat fakülteleri öğretim üyeleri yaÄŸma felaketinin etkilerinin azaltılabilmesi için çaÄŸrı yaptılar:‘‘Ülkedeki tüm müze, kütüphane ve ören yerlerinde acil koruma önlemi alınması, arta kalan eserlerin kurtarılma ve düzenlemesi için plan oluÅŸturulması, Iraklı bilimadamlarına UNESCO, ICOMOS (anıtlar ve sitler), ICOM (müzeler), ICA (arÅŸivler) ve IFLA (kitaplıklar) gibi kurumlar tarafından yardım edilmesi, yaÄŸmalanan eserlerin satılmaması için dünyada çalışma yapılması gerekmektedir. Türk bilimadamları olarak her türlü katkıyı yapmaya hazır olduÄŸumuzu kamuoyuna duyururuz.’’Unesco Milli Komisyonu'nun, programlı bir karşı çıkış göstermesini ve bir kampanya baÅŸlatmasını ise boÅŸuna bekledik. Biz bu dosyayı hazırlarken UNESCO Milli Komisyonu BaÅŸkanı Prof. Dr. Arsın Aydınuraz'a Mezopotamya ile ilgili sorular sorduk. Komisyon'dan gelen cevap bir internet adresi ve nottan ibaretti: ‘‘Tüm sorularınızın cevabı bu sitede mevcuttur.’’ Verilen adres zaten bildiÄŸimiz Unesco'nun Ä°ngilizce web sitesiydi. 150 uzmanın çalıştığı koskoca Milli Komisyon'da burnumuzun dibindeki Mezopotamya üzerine derli toplu bir kaynağın olmadığını da böylece öğrenmiÅŸ oluyorduk.BAÄžDAT MÃœZESİ’NÄ°N BÄ°NLERCE YILLIK ESERLERÄ° BÄ°R GÃœNDE YOK OLDUBaÄŸdat Müzesi (Irak Ulusal Müzesi), 1921'de Irak'ın sınırlarını çizen Ä°ngiliz arkeolog ve casus Gertrude Bell tarafından kuruldu. İçinde, Babil, Ninova, Sümer, Asur dönemlerinden kalmış kabartmalar, tabletler, heykeller, altın ve gümüş Ur sikkeleri ve Abbasi dönemine ait eserler vardı. Müze, dünyanın en önemli müzeleri arasındaydı ve en az Kahire Müzesi'yle eÅŸdeÄŸer görülüyordu. 1991'de Körfez Savaşı'nın baÅŸladığı sırada kapanmış, son savaÅŸtan altı ay önce yeniden ziyarete açılmıştı. Müzenin korunması için savaÅŸtan önce bütün dünyadan arkeolog ve müze yetkilileri çaÄŸrılarda bulunmuÅŸtu. Ancak 10-11 Nisan’da yaÄŸmacılar müzeye girerek eserleri çaldılar, kırdılar. Müze Müdürü Dr. Maangad Damanji, savaÅŸtan hemen önce bazı eserlerin korunmak için depolandığını, bu depolara yaÄŸmacıların giremediÄŸini söyledi. MÖ 3200 tarihli bir Sümer vazosu, MÖ 2600 tarihli Sümer Kralı Entemena'ya ait baÅŸsız bir heykel, pek çok baÅŸka heykel, vazo, kupa, el yazması Kuran'lar müzeden çalınan ya da tahrip edilenler arasında.UNESCO’YU UYARDIKMerkezi Paris'teki BirleÅŸmiÅŸ Milletler EÄŸitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO'nun 45 tarihi eser eksperi yaÄŸmanın bilançosunu geçen hafta masaya yatırdı. Toplantıya Türkiye'den çivi yazılı belgeler ve Ä°stanbul Arkeoloji Müzeleri Sümeroloji uzmanı Veysel Donbaz da özel olarak davet edilmiÅŸti.Toplantıda ilk aÅŸamada 5-6 uzmanın Irak'a giderek yıkımın boyutlarını belirlemesi benimsendi. BaÄŸdat'a gidecek ekipte alanının en önemli eksperlerinden Veysel Donbaz da olacak.UNESCO Genel Direktörü Koichira Matsuura Amerika ve Ä°ngilizlere bir çaÄŸrıda bulunarak Irak'taki arkeolojik zenginliklerin, müzelerin, kütüphanelerin korunması için çok acil önlem almalarını ve gerekirse hem Irak'a komÅŸu ülkeler hem de Batılı ülkelerin sınır kontrollerini sıklaÅŸtırılmasını istedi. Toplantıda BaÄŸdat, Basra, Musul ve Tikrit'teki arkeoloji müzelerinin yaÄŸmalandığı, Milli Kütüphane'nin ateÅŸe verildiÄŸi ve bunların Amerikalı askerlerin gözü önünde gerçekleÅŸtiÄŸi, ancak tepkilerden sonra koalisyon askerlerinin tarihi alanları korumakla görevlendirildiÄŸi hatırlatıldı.Irak'taki tarihi eserlerin yüzde 90'ının zarar görmüş ya da çalınmış olduÄŸu belirtilerek, bunların Irak'a tekrar kazandırılması için eylem planı tartışıldı. Eksperler gerekirse eserlerin parayla satın alınarak geri getirilmesini tartıştı. Ayrıca eserleri çalanlara bir af getirilmesi gündeme geldi, ancak bu iÅŸ örgütlü ÅŸekilde ve mafya yöntemleri ile yapıldığı için af getirilmesinin hata olacağı belirtildi.Çalınan eserlerin komÅŸu ülkelere kaçırılmış olabileceÄŸi ortaya atılınca Veysel Donbaz bu görüşün yanlış olduÄŸunu ve eserlerin deÄŸerlerinin yüksek olduÄŸu Batı ülkelerine kaçırılmış olabileceÄŸini söyledi. Irak'a gidecek ve durum tespiti yapacak ekip bir mimar, bir arkeolog, yazılı eserlerle ilgili uzmanlardan oluÅŸacak.Donbaz, yaÄŸmalanan yazma eserler arasında Osmanlı döneminde Irak'a giden eserlerin de yok olduÄŸunu, Osmanlı Sarayı'nın, tarihi kışlaların zarar gördüğünü ve Ä°mamı-Azam Camii'nin minaresinin yıkıldığını anlattı.UNESCO nezdindeki Büyükelçimiz Bozkurt Aran da ‘‘Bu iÅŸin sorumluluÄŸu Batılı ülkelerdeki müzayede salonlarına da yüklenmesi gerekir, bu, eserlerin geri gelmesine katkı saÄŸlar’’ diye uyardı.YAZININ BÄ°LÄ°NEN Ä°LK ÖRNEĞİ BASRA'DABilinen ilk yazı örneÄŸi yaklaşık MÖ 3300 tarihinden kalma Basra yakınlarında bulunan Uruk kil tabletleri üzerinde yer alıyor. Yazı bu tarihte bile 700'ün üstünde deÄŸiÅŸik iÅŸarete sahip bütünsel bir sistemdi. Ä°lk tabletler, tahıl, bira ve canlı hayvan gibi malların alışveriÅŸine iliÅŸkin kayıtları ya da yazmayı yeni öğrenen yazmanların kullandığı listeleri içeriyordu.4 BÄ°N YIL ÖNCE BÄ°LEŞİK FAÄ°Z HASABI YAPIYORLARDIGeometri Mısır'da cebir Mezopotamya'da doÄŸdu. Mezopotamyalılar MÖ 2000'lerde olaÄŸanüstü bir matematik bilgisine sahiptiler. Çarpma ve ters sayı cetvellerinden baÅŸka kare, karekök, küp ve küp kök cetvellerini kullanıyorlar, bileÅŸik faiz hesaplarını yapabiliyorlardı. Pi sayısını bulmuÅŸlardı ve 3.125 olarak uyguluyorlardı. Hesaplarında iki tabanlı logaritma kullanıyorlardı. Klasik matematiÄŸin esaslarını MÖ 700-600'lü yıllarda yaÅŸayan Yunanlı Pisagor ve Tales'ten 1400 yıl önce biliyorlardı. Babilliler, ünlü Pisagor Teoremi'ni, ondan 1400 yıl önce 15 ayrı çözümde bulmuÅŸlardı. Mezopotamyalıların Tales teoremini Yunanlılardan önce bildiklerini gösteren bir tablet halen Vatikan'da bulunuyor.BABÄ°LLÄ°LER'Ä°N MÖNÃœSÃœNDE 20 ÇEŞİT BÄ°RA VARDIÄ°lk baÄŸcılık burada yapılmış, ilk ÅŸarap kadehi burada kaldırılmıştı. Biranın da doÄŸum yeri burası olmuÅŸtu. Bira ile ilgili en eski belgeler 6 bin yıl öncesine dek uzanıyor. Birayı Sümerler ortaya çıkarmış, Babilliler de çeÅŸitlendirmiÅŸ. Babillilerin mönüsünde tam 20 farklı bira olduÄŸu tespit edilmiÅŸ. Bira ile ilgili ilk yasayı koymak da yine aynı Hammurabi'ye nasip olmuÅŸ. Hammurabi, kiÅŸi başına günlük bira istihkakı konusunda da bir yasa çıkarmış. Buna göre, sıradan bir işçiye 2 litre, devlet memuruna 3 litre ve idarecilerle yüksek makamlardaki din adamlarına 5 litre bira veriliyormuÅŸ. Para ile satılmaz, satan da idamla cezalandırılırmış.BÃœTÃœN Ä°NANÇLAR BURADA YEÅžERDÄ°Eski Mezopotamya'da yüzlerce tanrıya tapılır, her etnik grubun, hatta her kentin kendi tanrıları bulunurdu. Aynı topraklarda daha sonraki dönemlerde tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Ama çok tanrılı dönemlerde de hoÅŸgörü hakimdi. Bir yörenin tanrıları çoÄŸu kez bir baÅŸka bölgenin tanrılarına dönüşür ya da özdeÅŸleÅŸtirilirdi. Böylece Babil ve Asur geliÅŸtikçe Marduk ve AÅŸÅŸur öne çıktı. Tanrılar insan biçimindeydi, olaÄŸanüstü güçleri vardı, ama tıpkı insanlar gibi duygulara ve ihtiyaçlara da sahipti. Kimi iyi, kimi kötü olan cinler, ruhlar, doÄŸaüstü güçler çeÅŸitli biçimlere girer ve çoÄŸu kez de hem insan hem de hayvan özelliklerine sahip olurdu. Bugün Anadolu'da yer yer devam eden cin ve perilere iliÅŸkin inançların kökeninde eski Mezopotamya efsanelerinin önemli bir yeri var. Eski Mezopotamyalılar da kötü ruhları ve cinleri kovalamak, insanı nazardan korumak için kurÅŸun döktürür, kapılarına sarmısak demetleri baÄŸlar, nallar asarlardı. HARRY POTTER VE YÃœZÃœKLERÄ°N EFENDÄ°SÄ° DE MEZOPOTAMYALIMezopotamya'dan yayılan inançlar Batı düşüncesinin ve hayal gücünün ÅŸekillenmesinde hálá etkisini sürdürüyor. Bilimkurgu romanlarında ve filmlerde görülen doÄŸaüstü kahramanların neredeyse tümü Mezopotamya inançlarının bir baÅŸka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Son dönemde dünyanın ilgisini çeken Harry Potter ya da Yüzüklerin Efendisi gibi roman ve filmlerde hemen tüm kahramanların prototipini Mezopotamya efsaneleri ve inançlarında bulmak mümkün.BÄ°R ÇEŞİT PÄ°L KEÅžFETTÄ°LER TIP ALANINDA KULLANDILARMezopotamyalıların elektriÄŸi de bilinenden yaklaşık 2 bin yıl önce keÅŸfetmiÅŸ olabilecekleri düşünülüyor. 1938'de Alman arkeolog Wilhelm König BaÄŸdat'ın biraz dışında bir toprak kap buldu. 13 santim yüksekliÄŸindeki kabın içinde demir bir çubuÄŸu saran bakır bir silindir vardı. O zaman König bunun bir pil olduÄŸuna kanaat getirmiÅŸti. Günümüzde bu konu üzerine kafa yoran birçok uzman pillerin tarihini MÖ 200 yılı civarındaki Pers ya da Sasani kültürüne dayandırıyor. Uzmanlar aynı teknikle laboratuvar ortamında pillerin taklitlerini ürettiler. Bu sayede BaÄŸdat pillerinin 0,8 ile 2 volt arasında bir güçte elektrik üretebildiÄŸi anlaşıldı. Bu pillerin hangi amaçla kullanıldığı konusunda iki ihtimal ortaya atılıyor. Bir ihtimale göre pillerin ürettiÄŸi elektrik akımı tıpta bir tür aÄŸrı kesici gibi kullanılıyordu. DiÄŸer ihtimalde ise altın ve gümüş gibi deÄŸerli metalleri parlatmak için pilin ürettiÄŸi akımdan faydalanılıyordu. BaÄŸdat'taki pillere inanan uzmanlar elektrolit madde olarak da üzüm suyunun kullanıldığını öne sürüyorlar.MAÄžDURUN AFFETTİĞİ TECAVÃœZCÃœ KIRMIZI EÅžARPLA GEZMEK ZORUNDAYDIBabil devleti, bölgedeki uygarlıklar arasında en ileri olanı. Babil’in en büyük kralı, şüphesiz Hammurabi'ydi. Onun düzeninin hüküm sürdüğü Babil’de tek eÅŸlilik esastı. Kadın dava açmak, çeyizinin gelirini veya kocasından kalan mirası yönetmekte özgürdü. Miras kız ve erkek çocuk arasında eÅŸit paylaÅŸtırılırdı. Hammurabi Kanunları’ndan biri de tecavüzle ilgili. Babil ülkesinde tecavüzün cezası ölümdü. EÄŸer maÄŸdur kiÅŸi affederse bir bedel karşılığı hayatı bağışlanıyordu. Ama bunun da bir ÅŸartı vardı: Tecavüzcü affedildikten sonra hayatı boyunca başına kırmızı bir eÅŸarp baÄŸlayıp dolaÅŸmak zorundaydı. EÅŸarbı çıkardığı görülürse kellesini kaybederdi...FARUK PEKÄ°N: TURÄ°ZM PATLAYACAKKültür turları üzerine uzmanlaÅŸan Fest Turizm'in sahibi Faruk Pekin, sanat tarihçisi, gezgin, yazar ve yeni kurulan Kültür Bilincini GeliÅŸtirme Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi. Pekin ‘‘Irak'ın normalleÅŸmesi sonrasında önümüzde uçsuz bucaksız bir kültür coÄŸrafyası açılacak. Mezopotamya turizmi patlayacak. Buna hazırlıklı olmalıyız’’ diyor.Irak'ın kültürel varlıkları konusunda Amerika'yı baÄŸlayan uluslararası anlaÅŸma var mı?- 1954'te yapılan Lahey AntlaÅŸması, ‘‘Silahlı Çatışma Durumunda Kültürel Varlıkların Korunması’’ sözleÅŸmesi olarak kayıtlara geçti. SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sürdüğü dönemde ABD, ‘‘EÄŸer bu kültürel varlıkları koruma benim Sovyetler BirliÄŸi'ne bomba atmamı önlüyorsa, bu antlaÅŸmayı imzalamam’’ diyordu. SoÄŸuk SavaÅŸ'ın bitmesiyle ABD'nin elinde gerekçe kalmadı ama sözleÅŸmeyi hálá imzalamadı. Kültürel varlıkların bu savaÅŸtan zarar görmemesi için hangi kuruluÅŸlar uyarıda bulunmuÅŸtu?- Amerikan Arkeoloji Enstitüsü (AIA) ocak ayında, Irak'taki arkeolojik ören yerleri, müzeler ve anıtların tüm halklara ve hükümetlere bu kültürel birikimi koruma görevini verdiÄŸini hatırlattı. Bunu kültürel miras alanında çalışan ICA, ICAMOS, ICOM, IFLA gibi uluslararası kuruluÅŸların ortak örgütü Mavi Kalkan'ın bildirisi izledi.Bir yazınızda, bu açıklamaların yeterince kapsayıcı olmadığını söylüyorsunuz. Neden?- Evet, ne yazık ki söz konusu örgütler, Batı merkezli düşündükleri için sadece antik Mezopotamya kültürünü öne çıkarıyor. Batı düşüncesi, Batı uygarlığının köklerinin Helen ve Mezopotamya uygarlığına dayandığına inanıyor. Bu yüzden de yalnız Antik Mezopotamya'ya dikkat çekiyorlar. Bu topraklarda daha sonra yaÅŸamış Pers, Abbasi, Selçuklu, Atabekler ve Osmanlı kültürünü ayrıca günümüz Irak'ında yaÅŸanan kültürü görmezden geliyorlar.UNESCO'nun tavrı nasıl?- UNESCO 2002'de toplam 730 yeri Dünya Kültür Mirası Listesi'ne almış. Bu listede ABD'den 18 yer var. Oysa bütün kültürlerin doÄŸum yeri olan Mezopotamya'dan bu listede sadece, bir Part kenti olan Hatta yer alıyor. Bu insanlık için ne büyük bir eksik, UNESCO için ne büyük bir ayıp. Mezopotamya'nın Türkiye kısmından ise sadece Nemrut Dağı listeye sızmayı baÅŸarabilmiÅŸ. UNESCO'nun oluÅŸturduÄŸu bir de geçici liste var. Asur, Samarra, Ä°nova, El Haydar, Ur ve Vasit'in adı geçiyor.ABD'deki 200 yıllık yapı tarihi eser sayılırken Mezopotamya'daki 2 bin yıllık eser gözardı edilmiÅŸ oluyor... - Evet, gözardı edilenler arasında Hıristiyanlığın ilk dönemine ait mabetler, Abbasi kentleri ve eserleri, 600 yıllık Osmanlı Dönemi kalıntıları var. 1954 Lahey SözleÅŸmesi 1956'da yürürlüğe girdi. SözleÅŸmeye ek olarak iki protokol yapıldı. Birinci protokolü aralarında Türkiye ve Irak'ın da bulunduÄŸu 85 ülke imzaladı. ABD ve Ä°ngiltere bu sözleÅŸmeyi kabul etmedi. Ama ABD, 1970'te yapılan ikinci protokolü imzaladı. ‘‘Kültürel Varlıkların Sahiplerinin El DeÄŸiÅŸtirmesi, Bunların Yasadışı Ä°thalatı ve Ä°hracatının Önlenmesi ve Yasaklanmasının Araçları UNESCO SözleÅŸmesi’’ baÅŸlığını taşıyan bu akit ABD'yi baÄŸlıyor. Irak'a yönelik turizm faaliyeti yaklaşık 22 yıldır yapılamıyor. Türkiye'nin Mezopotamya bölgesi terörden dolayı uzun yıllar kapalı kaldı. Irak savaşı bitince bölgeye yönelik talepte büyük bir patlama yaÅŸanacağı söyleniyor. Ne diyorsunuz?- Özellikle Mardin turizmin yıldızı olacak. Bu bölgede dünyada bir eÅŸi daha olmayan binlerce tarihi eser mevcut. Turizm önümüzdeki dönemde bu bölgemizin kalkınmasının da motoru olacak. Havaalanlarının geniÅŸletilmesi, tarihi yapıların restore edilmesi, turizm iÅŸletmelerinin faaliyete geçmesi, kalitenin yükseltilmesi gerekiyor.Siz birkaç yıldır Suriye'ye tur yapmaya baÅŸladınız. Ä°zlenimleriniz neler? Türkiye, tüm Mezopotamya turizmi için merkez olamaz mı?- Olabilir. Antakya'da iyi bir havaalanı olsa tüm Mezopotamya'ya buradan turist aktarılabilir. Suriye turlarımız büyük ilgi çekti. Suriyeliler turistlere karşı çok saygılı. Devlet, bürokrasi engel çıkarmıyor. Lübnan ve Suriye'de Åžam, Bosra, Kanavat, Maalula, Palmira, Hama, Ebla, Halep, Saint Simeon, Ugarit, Lattakia, Beyrut, Sayda, Baalbeck, Anjar gibi tarihi alanlara turist götürdük. Irak'ın normalleÅŸmesi sonrasında önümüzde uçsuz bucaksız bir kültür coÄŸrafyası açılacak. Buna hazırlıklı olmalıyız. ABD tavrını belirlesin, biz hemen eylül-ekim ayında Irak ve Suriye'ye turları baÅŸlatırız. Dünyanın her yanından bizim Mezopotamyamıza gelecek insanları diÄŸer iki ülkeye götürebiliriz. GÃœL PULHAN: YAÄžMACILAR SAVAÅž SUÇLUSU SAYILSINMezopotamya uzmanı Dr. Gül Pulhan ‘‘EÄŸer tarih yazıyla baÅŸlar kliÅŸesini kabul ediyorsanız, tarih Irak topraklarında baÅŸladı’’ diyor. Pulhan'a göre Irak'ta tarih yaÄŸmasına katılanlar, göz yumanlar ve yaÄŸmalananları satın alanlar savaÅŸ suçlusu ilan edilmeli.1994'te BaÄŸdat gezisiyle ilgili izlenimleriniz neler?- Irak'a bir kez 1994'te gidebildim. Yarı kültür, yarı propaganda etkinliÄŸi olan Babil Festivali'ne Ä°stanbul Arkeoloji Müzeleri'nden arkeolog Edibe UzunoÄŸlu'nun davet edildiÄŸini duydum. Irak BüyükelçiliÄŸi'ne yazıp, gitmek istediÄŸimi söyledim. Davet ettiler. Duygusal açıdan çok hırpalayıcı bir seyahatti. Büyük bir yiyecek sıkıntısı vardı. BaÄŸdat Müzesi'ne gittiÄŸimizde Edibe Hanım eskiden tanıdığı Asur uzmanı Behice Ä°smail Hanım'ın ne kadar zayıfladığını görünce hıçkıra hıçkıra aÄŸlamıştı. Bir hafta BaÄŸdat'ta Filistin Oteli'nde kaldık, karneyle yiyecek verildi. Sokaklarda sadece bin yıldır yedikleri hurma satılıyordu. Dönüş için Edibe Hanım'la Amman'a taksi tuttuk. 50 dolar istediler. Yol için yiyecek ve su bulmamız gerekiyordu. BaÄŸdat'ın lüks semtlerinden birinde bir karaborsa dükkanına götürüldük. Bizdeki ÅŸarküteriler gibi tıka basa doluydu. Bunun dışında BaÄŸdat çok mamur bir ÅŸehirdi. 1991 savaşına ait bir yıkıntı yoktu, klimalar çalışıyordu, benzin bol ve ucuz olduÄŸu için çok araba vardı. Bu seyahat beni o kadar etkilemiÅŸti ki izlenimlerimi ''BaÄŸdat Hatıraları'' baÅŸlığıyla yazdım. 1991'den sonra Irak'taki müzelerin sistematik olarak soyulduÄŸunu söylüyorsunuz. Hangi eserler kayıp?- 1991 savaşından sonra yaÅŸanan talan, daha ekonomik boyutluydu. Åžu anda olan bitenin yanında hiç kalıyor. Åžu anda iç yüzünü henüz tam bilemesek de sistemli bir kimlik yok ediliÅŸi en azından teÅŸvik ediliyor belki de ısmarlanıyor. 1991 talanında dokuz bölge müzesinin zarar gördüğü rapor edildi. Taşınması kolay mühür, tablet, figurin gibi ufak eÅŸyalar dünya piyasasına çıktı. Höyüklerde kaçak kazılar yapıldığını da biliyoruz. Irak Eski Eserler Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışan Cambridge Ãœniversitesi McDonald Arkeoloji Enstitüsü'nün yasadışı yollarla ele geçirilen arkeoloji ve sanat eserleri ile mücadele merkezi 4000 eserlik bir katalog hazırladı. Katalog bu malların pazarlanabileceÄŸi kiÅŸi ve kurumlara dağıtıldı. Ancak, sanıyorum bir avuç eser Irak'a geri dönebildi. BaÄŸdat'tan TV görüntülerinde tuvaletleri bile sırtına yükleyip giden insanlarla karşılaşıyoruz. Bu talan ortamında müzelerin korunabilmesi mümkün müydü?- BaÄŸdat Müzesi, kütüphane, Ulusal ArÅŸiv gibi yerlerin korunması bir öncelikti. Koskoca ülkeyi üç haftada ele geçiren silahlı güç için çocuk oyuncağıydı. Ãœstelik uluslararası arkeoloji dünyası aylardır çan çalıyordu. Pentagon arkeologlarla düzenli toplantılar yaptı, korunması gereken kültür mirası noktalarının koordinatları tespit edildi. Yani çok ÅŸey yapılıyormuÅŸ gibi gösterildi. Sonra 15 saat süren müze talanına hiç aldırış etmediler. Hatta kışkırttıkları ve bazı çelik kapıları açtıkları bile söylendi.Uluslararası kuruluÅŸlar BaÄŸdat'tan çalınan eserlerin global takibini yapamaz mı? - UNESCO çoktan harekete geçmiÅŸ olmalıydı. Ama gücü bir ÅŸeye yeter miydi, bilemem. Åžimdi Nürnberg mahkemelerini hatırlıyor herkes. Bu eserleri çalanların da, çalınmasına seyirci kalanların da ve bence en önemlisi almaya kalkışacakların da savaÅŸ suçlusu olarak yargılanması gerekiyor. Çünkü bu gidiÅŸle insan olduÄŸumuzu ve uygar bir geçmiÅŸimiz olduÄŸunu bize hatırlatacak hiç bir ÅŸey kalmayacak.Son savaÅŸ sırasında yok olan eserlerin elinizde saÄŸlıklı bir dökümü var mı?- 1991 talanı sonrasında yayımlanan katalogdan bahsetmiÅŸtim. Irak deyince, yüz binlerce eserden söz ediyoruz. Bunların her birinin müzelerde bile fotoÄŸraflı, çizimli kayıtları olmayabilir. Ãœstelik Ä°ngiliz gazeteci Robert Fisk, geçen haftaki BaÄŸdat Müzesi talanında tüm kayıt fiÅŸlerinin ve bilgisayarların da tahrip edilmiÅŸ olduÄŸunu yazdı.Bizim Mezopotamyamızın durumu nedir? - GüneydoÄŸu’da terör sebebiyle on yıl kadar kesintiye uÄŸramış olan çalışmalar son birkaç yıldır hızlandı. Bunun esas sebebi baraj gölleri nedeniyle birçok yerin su altında kalacak olması. Åžu anda ODTÃœ TACDAM koordinasyonunda yirminin üstünde arkeolojik çalışma var Urfa-Diyarbakır hattında. Bundan sonra Irak'ın ziyaretçilere açılması umudu var mı?- Arkeolojik kalıntılar sıradan insanın ilgisini çekecek türden deÄŸil. Mezopotamya esas olarak kerpiç bir uygarlık. Kerpicin kalıntıları kazıdan sonra muhafaza edilemez. Saddam Hüseyin'in kötü bir biçimde yeniden inÅŸa ettirip ayaÄŸa diktiÄŸi Babil, Ninova gibi birkaç ören yeri dışında Irak'a gidenlerin eski Sumer, Akad, Babil, Asur kentlerinden görecekleri toprak tepelerdir. Ama coÄŸrafya aynen duruyor. Nehirler, kanallar, palmiyeler, Basra civarında MÖ 3000'deki Sümer günlerini hatırlatan saz kulübeler var. SavaÅŸtan önce arkeologların Pentagon'a bir liste verdiÄŸi ve Irak'taki bu eserlerin bombalanmamasını istediÄŸi söyleniyor. Pentagon sözünü tuttu mu?- Pentagon'a birkaç bin ören yerinin koordinatları verildi ve bunların içinden sanırım en önemli 400'ü belirtildi. Bombardıman sırasında bunlara dikkat edildi gibi görünüyor ama rejimin düşmesinden sonra müzelerin başına gelenler bu çabaların ne kadar boÅŸ olduÄŸunu alay edercesine bize gösterdi.Bundan sonra neler yapılmalı?- Herhalde en acil durum daha fazla talan ve tahribat yapılmasının önlenmesi ve Irak'ta hayatın normal bir hale gelmesine gayret edilmesi. Normal günlük hayat tesis edilemediÄŸi, güvenlik saÄŸlanmadığı müddetçe arkeolojiden, restorasyondan, kültür mirasından konuÅŸmak fantezi olacaktır.FOCUS DERGÄ°SÄ° 100. SAYISINI KONUYA AYIRDISekiz yıldır yayınlanan Focus Dergisi 100. sayısını çıkardı. Dergi, piyasadaki Nisan sayısında gündemi oluÅŸturan bu konuya geniÅŸ yer ayırdı. Okuyucularına sayfalarımıza da aldığımız Mezopotamya haritasını poster olarak veren dergi, ‘‘10 bin Yıllık Uygarlıklar Tarihi’’ baÅŸlıklı dosyada, Fırat ve Dicle nehirlerinin çevresinden çekilmiÅŸ olaÄŸanüstü güzel fotoÄŸraflar yer alıyor. Dosyada, Rakka, Zeugma gibi yerleÅŸimler, soyu tükenmeye baÅŸlamış Bataklık Arapları'nın geçmiÅŸi, Mezopotamya uygarlığının temel taşı sayılan suyun bölge için önemi, barajların, insanlığın tarımla tanışmasının tarihi, ilk kentlerin kurulması gibi konular iÅŸleniyor. MEZOPOTAMYA KÄ°TABIÄ°letiÅŸim Yayınları'nın 1996'da piyasaya çıkan Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi serisinin 9. kitabının adı ‘‘Mezopotamya ve Eski YakındoÄŸu’’. Kitap Mezopotamya hakkında Türkçe'de çıkmış en kapsamlı eser. Ãœnlü antikçaÄŸ tarihçisi Michael Rouf'un kaleme aldığı eserde 45 harita ve 12 bin yıllık süreçte ortaya çıkan tüm Mezopotamya uygarlıklarına yer veriliyor. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!