Manhattan’da Türk hamamı açacağım

Güncelleme Tarihi:

Manhattan’da Türk hamamı açacağım
Oluşturulma Tarihi: Şubat 08, 2003 23:54

29 yaşındaki New Yorklu yazar Alexia Brue, bundan beş yıl önce Paris'te bir Türk hamamında keyif çatarken, işin bu kadar ciddiye bineceğinin farkında değildi. Manhattan'da bir hamam açayım, ama daha önce Türkiye'ye gidip işi yerinde öğreneyim derken, Alexia sonunda bir 'banyo uzmanı' olup çıktı.

Üniversitede Yunan Medeniyetleri okuyan Brue, geçtiğimiz beş yılda Türkiye, Yunanistan, Japonya, Finlandiya, Rusya ve Fransa'da hamamları ve saunaları dolaştı. Toplu yıkanmanın köklü bir gelenek olduğu bu ülkelerin bugününü yazdı. 'Cathedrals of the Flesh/Tenin Katedralleri' işte bu serüvenin sonunda ortaya çıkan, anı-seyahat türünde bir kitap. 'Kitap tamam, şimdi sıra hamamda' diyor Alexia Brue. Manhattan'ın ortasında Türk Hamamı açmaya hazırlanıyor.

Banyolara merakınız nasıl başlamıştı?

- Beş yıl önce üniversiteden arkadaşım Marina'yla birlikte Paris'te bir Türk hamamına gittik. Çok güzeldi, çok keyifliydi. Hamamda peştamallara sarınmış prensesler gibi oturup nane çaylarımızı yudumlarken 'mükemmel hayat bu olsa gerek' diye düşündüğümüzü hatırlıyorum. Neden böyle bir hayatımız olmasın ki diye düşündük ve New York'ta kendi hamamızı açalım dedik. Bunun için önce İstanbul'a gidip Türk hamamlarını daha yakından incelemek gerekiyordu. İstanbul'da bir ay kaldım, her gün ortalama iki kere hamama gittim.

Hamam açamadınız ama gezip gördüğünüz Türk, Rus, Japon, Fin banyolarının kitabını yazdınız.

- Bir noktada bu işe girişmenin zor olduğunu anladım. Türkiye dışında Yunanistan, Rusya, Finlandiya, Japonya'ya gittim. Oralardaki banyolarda yıkandım. Toplu yıkanma kültürünün geçmişi, ama daha çok da bugünü hakkında bir sürü şey öğrendim. Sonunda da bu kitabı yazdım. Ama Manhattan'da Türk hamamı açma projemizden vazgeçmiş değiliz. Bence yalnızca keyifli değil, karlı da bir iş olacak.

OTANTİK VE UCUZ

Nasıl vardınız bu sonuca?

- Amerika'da son beş yıldır yükselen bir spa trendi var. Spa'ların kökeninde de hamamlar var. Bu yüzden spa'lara hamamların üvey kardeşi diyorum. Spa'lar iyi hoş ama bir kere çok pahalı, birkaç saat geçirmenin bedeli birkaç yüz dolar. Oysa hamam çok daha ucuz. Buhar aynı buhar, sıcak aynı sıcak. Üstelik daha otantik. Yapacağız bu hamam işini.

Toplu yıkanma geleneği, kitapta adı geçen altı ülkede mi (Fransa, Türkiye, Yunanistan, Rusya, Finlandiya, Japonya) sürüyor yalnızca?

- Bu altı ülke toplu banyolarıyla en ünlü olan ülkeler. Bu yüzden onları seçtim. İzlanda, Macaristan gibi ülkelerde de çok güzel banyolar var. Ama termal suları var zaten, üstüne çok güzel binalar yapmışlar. Ama termal suyu olmayan İstanbul'da gelişen hamam kültürü beni çok daha fazla etkiliyor mesela.

Bu ülkelerde banyolar dışında başka ortak özellik buldunuz mu?

- Bunu ben de çok düşündüm. Finlandiya ve Rusya inanılmaz soğuk ülkeler. Belki insanlar sıcak banyolarda uzun vakit geçirme ihtiyacındalar buralarda. Türkiye'deki hamamlar da, eski Roma banyolarının adaptasyonu. Roma geleneğini alıp İslam'a uygulamış Türkler. Mesela Türk hamamlarında eski Roma hamamlarının aksine havuz yok, çünkü İslam'da durgun suda yıkanarak temizlenilmiyor, suyun mutlaka akması gerekiyor.

Dünyanın en temiz insanları bu ülkelerde değil herhalde.

- İnsanların hamamlara banyolara gitme sebebi temizlenmek değil. Daha doğrusu temizlik çok alt sıralardaki nedenlerden biri.

OSMANLI’YA AİT

Asıl neden ne?

- Rahatlamak, arkadaşlarla görüşmek, güzel vakit geçirmek için. Bu arada yıkanıp temizlenme işi de aradan çıkıyor.

Peki sosyalleşmek için uygun ortamlar mı toplu banyolar? Yani öyle yarı çıplak filan.

- Tam da bu sebepten dolayı çok uygun bana göre. Kitapta bahsediyorum bundan. Yemeğe çıktığınızda ya da bir kokteyle katıldığınızda, üzerinizdeki giysiler, takılar karşınızdakine çeşitli mesajlar veriyor. Bunlar da iletişiminizi yönlendiriyor. Giysiler, takılar sizin kalkanınız oluyor. Toplu banyolardaki sohbetler daha açık, daha özel, daha samimi bana göre. Japonlar 'Bath friends are best friends' (En yakın arkadaşlar, banyo arkadaşlarıdır) diyorlar. Bence de doğru.

Sizin de kitabınızda üzülerek bahsettiğiniz gibi 'modern' Türkler artık hamamlara gitmiyor. Diğer ülkelerde durum ne? Onlar sürdürüyorlar mı toplu banyo geleneğini?

- Rusya, Japonya, Finlandiya'da sürüyor gelenek. Türkiye'de modernizmle birlikte toplu banyo geleneği bayağı zayıflamış. Modern Türkler kırk yılda bir, o da değişiklik olsun diye gidiyorlar hamama. Ama Ruslar mesela her hafta banyodalar.

Türkiye'de Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte geleneksel olandan hızla uzaklaşmaya mı bağlıyorsunuz hamam geleneğinin zayıflamasını?

- Evet, hamam hakikaten Osmanlı’ya ait bir şey. Ama şimdi Türkiye'de Osmanlı kültürüne ilgili artıyor galiba. Belki hamam kültürüne olumlu bir katkısı olur. Belki yeni kuşaklar tekrar keşfeder hamamları.

BAKIM GEREKİYOR

Türkiye'de artık herkesin evinde iyi kötü banyosu var. Diğer ülkelerde nasıl? Mesela Rusya'da evlerdeki banyolar ne alemde?

- Rus evlerindeki banyolar bir felaket. Zengin ve modern Japonya'daki banyolar çok küçük. Onların da yeri yok çünkü. Evlerinde küvet keyfi yapamaz mesela Japonlar, bu yüzden genel banyolarda krallar gibi yıkanıyor, banyo yapmanın tadını çıkarıyorlar.

'Modern' Türklere hamam dediğinizde ilk tepkileri 'aman dikkat et, pek hijyenik değildir' oluyormuş. Türk hamamlarına temizlik açısından bir not verseniz.

- 10 numara veremem. Ama bunun sebebi, insanlar gitmediği için hamamların ihmal edilmiş olması. Çoğu birkaç yüzyıllık tarihi binalar, ama para olmadığı için onarmak mümkün olmuyor. Yoksa, binalara bakarsanız, temiz tutarsanız neden temiz olmasın ki.

Dışarıdan bakıldığında irikıyım tellağa yatıp kese yaptırmak acı verir gibi görünüyor. Ama Rusların 'veynik'i keseden de beter galiba. Veynik ne, nasıl yapılıyor?

- Huş ağacının ya da meşe ağacının dallarından yapılan bir demet, sıcak suya batırılıyor sonra bununla vücuda vurularak masaj yapılıyor. Amaç kan dolaşımını hızlandırmak. Görüntüsü keseden daha vahşi ama acıtmıyor. Bence çok güzel bir masaj.

Türkiye, gezen insanlar için bir rüya ülkesi

Gittiğiniz ülkelerde bir sürü yeni insanla tanışmış, kısa süreli ama yakın arkadaşlıklar kurmuşsunuz. Hatta İstanbul'da aşık olup 'acaba evlenip Türkiye'ye mi yerleşsem diye düşünmüşsünüz.

- Seyahat ederken romansa daha açık oluyorsun. Yalnızca romansa değil, herşeye daha açık oluyorsun aslında. Günlük hayat rutininin insanı kör eden bir yanı var. Seyahatteyken insanlara güvenmek zorundasın. Yabancı olduğum ülkelerde oranın yerel halkından çok yardım gördüm. Özellikle Türkiye için söylemek isterim bunu. Bence Türkiye, gezen insanlar için bir rüya ülkesi. Kitabıma almadım ama Budapeşte'ye gittim mesela, bir tane bile arkadaş edinemedim. Mutfağından insanlarına Türkiye'yi çok sevdim. Bu yüzden Türkçe dersleri aldım. Neden biliyor musunuz? Liseden beri Fransızca öğreniyorum, defalarca Fransa'ya gittim, ama orada kimse bana Fransızcamla ilgili tek kelime etmedi. Türkiye'de kırık dökük Türkçemle konuşmaya başladığımda insanlar hemen soruyor: Türkçeyi nerede öğrendiniz, neden öğrendiniz?Türkiye etkiledi beni, kitapta da yazdığım gibi orada yaşayabilir miyim diye düşündüm. Ama sonuçta döndüm işte New York'a.

Türk Hamamı kitabı büyük ilgi gördü

Araştırmacı Orhan Yılmazkaya'nın tanıtımını bir süre önce Galatasaray Hamamı'nda bir kokteylle yaptığı kitabı ‘‘Aydınlık Kubbenin Altındaki Sıcaklık: Türk Hamamı’’ tam da hamamlara olan ilginin arttığı bir döneme denk geldi. Çitlembik Yayınları tarafından basılan kitap için hamam fotoğraflarını Deniz Oğurlu ve Murat Oğurlu çektiler. Bu kitapta İstanbul'da çalışır durumdaki 57 tarihi hamamdan 50'si, özellikleri, adresi, telefonu ile birlikte yer alıyor. Kitap sadece bir hamam rehberi değil. Roma-Bizans'tan devralınan ve hala yaşayan bu gelenek hakkında pek çok bilgi var. İşte birkaçı:

Hamam sözcüğü Türkçe’ye ‘‘ısıtmak, sıcak olmak’’ demek olan Arapça hamm kökünden geçmiş. Anadolu'nun bazı köşelerinde hamama ‘‘sıcak’’ ya da ‘‘ısıcak’’ da deniyor.

İstanbul'daki Roma ve Bizans hamamlarının hiçbirisi harabe halinde dahi olsa günümüze ulaşmadı. Yalnız Şehzadebaşı'nda eski bir kilise olan Kalenderhane Camii'nin yanında Bizans hamamı olduğu düşünülen yapıların temeline rastlandı.

Osmanlı edebiyatında hamamları anlatan şiirlere ‘‘hammamiye’’ ya da ‘‘hammmamname’’ denilirdi. 19. yüzyılda Tosyalı Aşık Mustafa tam 150 kıtalık bir destanla İstanbul hamamlarını övmüştü.

Türk hamamının sıcaklık bölümü mevsime göre 35-45 C arasındadır. Fin hamamları (saunalar) ise yaklaşık 55-60 C'dir.

İngiliz yazar Maggie O’Farrel gerçek İstanbul’u hamamda buldu

İngiliz romancı Maggie O'Farrel'in 2 Şubat tarihli The Observer gazetesine yazdığı İstanbul izlenimlerinin başlığıydı bu. Elini erkek arkadaşının bacağına atmış nargile içen kız karşısında duyduğu şaşkınlığı, 1 pound’un 2 milyon 500 lira olması karşısında yaşadığı dehşeti, sokakları, camileri, anlatan yazar İstanbul'un gerçek ruhunu, huzuru hamamda bulmuş.

İstanbul sokaklarını arşınlarken fazla kadın görmeyen İngiliz yazar onlarla Çemberlitaş Hamamı'ında karşılaşmış. ‘‘İlginç bir hamam tecrübesi yaşadım‘‘ diyen O'Farrel natıra hamile olduğunu söyleyince hamamda kısa bir panik yaşanmış. İlk natır başka bir natıra o da diğerine durumu anlatmış. En sonunda yazarın 'uzun, şişman ve bıyıklı' diye tasvir ettiği ‘‘natırlar kraliçesi‘ gelip vaziyete el koymuş. Onun direktifleriyle kese, tas ortadan kaybolmuş. Natırlar ve bir grup müşteri yazarı göbek taşına sırtüstü yatırıp durumunu tartışmaya başlamışlar.

Maggie O'Farrel o anları The Obsever gazetesinde şöyle anlatmış; ‘‘Gülüyor konuşuyor ve ısrarla bana nasihat veriyorlardı. yattığım yerden kafamı kaldırsam 'kıpırdama!' diye azarlanıyordum. Yattığım sıcak mermerden yukarı bakıp ışık sızan kubbeyi seyrederken, 'Eğer cennet diye bir yer varsa umarım hamamdır' diye düşündüm.‘‘

En güzeli Dolmabahçe en bakımsızı Kılıçali

Çemberlitaş:
Büyük turist hamamları arasında en iyi ve en otantik olanı. Sahibi ve işletmecisi olan kişi hamamları o kadar seviyor ki, işinden konuşurken gözleri mutlulukla doluyor.

Cağaloğlu: 1741 yılında Barok tarzında inşa edildi. Bu yüzden hamam mimarisiyle ilgilenenler için ilginç bir örnek. Ama çok ihmal edilmiş. Yabancıları hamamla tanıştırmak için Cağaloğlu'nu öneren kitaplar uzun zamandır yenilenmemiş sanırım.

Galatasaray: İstiklal Caddesi yakınlarında, en ünlü turist hamamlarından biri. 1481'de yapılan erkek bölümü son derece cazip, ama 1963'te eklenen kadınlar bölümü hayalkırıklığı. Burada çalışan kadınlar sizden çok cüzdanınızı temizlemenin (bahşişi kastediyor) derdinde.

Dolmabahçe Palace: İşte dünyanın en güzel hamamı. Bal rengi su mermeri mekana dantel gibi işlenmiş. Sultanların hamamını görebilmek için ayaklarınıza galoş geçirip Dolmabahçe Sarayı turuna katılmanız gerekiyor.

Beylerbeyi: Beylerbeyi Sarayı'nın hemen yanındaki hamam Anadolu yakasındaki mahalle hamamları arasından bir mücevher gibi sıyrılıyor. Ama ben gittiğimde günün sonuydu, kapanmak üzereydi.

Üsküdar Çinili Hamam: Marina ve ben erkeklerin banyo yaptığı saatlerde bu hamama ulaştık. Hamam içerisinde tura çıktık ve banyo yapmak için davet edildik. Bunun kötü bir tecrübe olacağını sezdiğimiz için öneriyi reddettik.

Kılıç Ali Paşa: Tophane'deki bu hamama yine erkeklerin banyo yaptığı saatlerde gitmeyi başardık. Sıcaklık bölümünü turlamak için davet edildik. İnanılmaz derecede büyük ve üzücü şekilde bakımsız olan, içinde hamam böceği gördüğüm tek hamamdı.

Baths of Roxelana: Mimar Sinan'ın eseri olan bu hamamı soyunmadan da görebilirsiniz. Çünkü şimdi burası bir halıcı dükkanı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!