Malvarlığını sormayın kültablası fırlatabilir

Güncelleme Tarihi:

Malvarlığını sormayın kültablası fırlatabilir
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 1999 00:00

Haberin Devamı

O gün çok yorulmuş; akşam yemeğinde içtiği rakının da etkisiyle yatağa uzanır uzanmaz uyuyakalmıştı. Gece yarısına doğru dışardan gelen gürültülerle uyandı. Camı açtı, aşağı baktı. Birkaç kişi, otelin önünde bir genci sıkıştırmış dövüyordu. Müdahale etme gereği duydu:

- Durun dövmeyin. Ayıp değil mi yaptığınız?

Aşağıdan sert bir ses yükseldiğinde henüz sözlerini bitirememişti:

- İn aşağı görelim bakalım.

Kamer Genç, pencereyi kapatıp yatağına dönmeyi kendine yediremedi. Giyindi aşağı indi. Kendini tanıtmaya fırsat bulamadı. Ekip şefi durumundaki adam, genci bırakıp onu dövmeye başladı. Güçlükle elinden kurtulup otele döndü.

Kendisini dövenin kimliğini o zaman öğrendi. ‘Sakallı’ lakabıyla tanınan bu adama, Tunceli'de emniyet müdürü ve askerler bile ‘Ahmet Bey’ diye hitap ediyordu. ‘Sakallı’ ya da diğer adıyla Ahmet Demir, emrindeki özel tim mensubu polislerle Ovacık ilçesini birbirine katıyor; köylerde insanları meydanlarda toplayıp çırılçıplak soyup dövüyordu. Etrafında bir korku halesi yaratmıştı.

Genç, Ovacık'taki Turist otelde, 1991'de meydana gelen bu olay değil ama ‘Sakallı’nın faaliyetleri hakkında bir soru önergesi hazırladı. İlk kez bu önergeyle adı TBMM'de duyulan ‘Sakallı’, yıllar sonra tüm Türkiye'de ‘Yeşil’ lakabıyla tanınacak olan Mahmut Yıldırım'ın ta kendisiydi. Acaba Yeşil, o gece Genç'i tanımamış mıydı? Yoksa tanımasına rağmen dövmekten çekinmemiş miydi?

İTİRAZLARI ZAYIFLADI

Oysa 1987 seçimlerinde Tunceli'den SHP milletvekili olan Genç'i bütün Türkiye tanıyordu artık. Genç, Meclis'e girer girmez insan hakları savunuculuğuna soyunmuş, sert demeçler vermeye başlamıştı: ‘‘Recep Ergun işkencecidir. Mecliste bulunması bile utanç vericidir.’’

Asıl hedefi dönemin Başbakanı Turgut Özal'dı. Sık sık Özal'ı suçlayan demeçler veriyor; TBMM'de ANAP'lılarla tartışıyordu. Dilinin freni tutmuyor; ‘Tosbağa’, ‘süper terbiyesiz’, ‘odun kafalı tahta’ gibi hakaretler yağdırıyordu. Her kavgadan sonra da Özal ve ANAP'lı milletvekilleri, tazminat davası açıyor; çoğunu kazanıyorlardı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinin yanısıra ‘Gölge Maliye Bakanı’ olarak faaliyet gösteriyordu. Polis ve türban yasası görüşmelerinde neredeyse kürsüden inmeyerek müthiş bir muhalefet yapıyordu. Alevileri, Kürtleri savunuyor; SHP'nin radikal kanadı ‘Yenilikçiler’ grubunda yer alıyordu.

Her zamanki atak hali, 1989'da gölgelenmişti. Genel Başkan Erdal İnönü, milletvekillerinin Paris'teki ‘‘Kürt Konferansı’’na gitmesini yasaklayınca sinirlenmiş; ‘‘Bu kararı tanımayacağını’’ açıklamıştı. Ancak birkaç gün sonra tavır değiştirmiş, Paris'e gitmemişti! Geri adımı sayesinde SHP'den ihraç edilmekten kurtulmuştu! Yine de Paris olayının izlerini silmesi zor olmamıştı. Çünkü hem partinin en aktif milletvekillerinden biriydi; hem Tunceli'de seviliyordu. 1991 seçimlerinde önseçimden liste başı olarak çıkması da bunun göstergesiydi.

MALVARLIĞI BABANDAN MI?

İkinci kez TBMM'ye girdiğinde SHP koalisyon ortağıydı. Ancak zamanla iktidara alıştı, itirazları zayıfladı. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş olan Özal ile uğraşmaktan ise vazgeçmedi, yine mahkemelik oldu. Başka bir gün ANAP'lı Alpaslan Pehlivanlı, ‘Eşşoğlu..’ diye bağırıp çanta fırlatınca, su dolu bardağı atarak karşılık verdi.

Sadece ANAP'lılarla tartışmıyordu. TBMM'nin 6 Nisan 1993'deki birleşiminde CHP'li Veli Aksoy ile karşı karşıya geldi. Sık sık laf atınca Aksoy, dayanamadı:

- Sayın Kamer Genç lütfen. Açtırma benim ağzımı! Uludağ'dan girerim, Anamur'dan geçerim, Dikmen'de noktalarım seni! Lütfen...

Genç, ‘‘Ne biliyorsan söyle’’ diye bağırınca Aksoy, asıl konuyu bırakıp ona döndü: ‘‘Uludağ'da lokantan, Dikmen'de kat karşılığı verdiğin arsalar, Dikili, Çeşme, Didim, Alanya, Side'deki yazlıkların...’’

ANAP sıralarından ‘Vay vay vay’ sesleri yükseldi. Aksoy, elinde bulunan, Genç'in Bursa'daki arsa ve dairelerinin listesini ise okuma gereği duymadı. Sözlerini sürdürdü: ‘‘Başkent sitesindeki iki lüks dairen, Konutkent'teki iki villan, Anamur'daki arsaların. Danıştay memur maaşıyla mı aldın bunları? Yoksa fakir babandan veraset yoluyla mı geçti sana?’’

ANAP, RP ve CHP'liler, alkışlıyordu. Genç çok sinirlenmiş, ayağa fırlamıştı; ‘‘Ben şimdi senin ağzına tıkacağım!’’ Kürsüye çıkıp yanıtladı:

- Bakın arkadaşlar, 25 sene memuriyet yaptım, eşim de çalışıyordu. 1.5 sene de Fransa'ya gittim. 1977'de Bursa'da 3.5 dönümlük bir arazi aldım 60 bin liraydı. Sahip olduğum 3-4 daire var, kooperatifler kanalıyla...

Sözleri, RP ve ANAP milletvekillerinin ‘‘Oooo’’ nidalarıyla kesildi. Genç, savunmasını sürdürdü:

- Bakın, 1977'de Dikmen'de aldığım arsayı 4 daire karşılığında vermişim. Bu CHP'liler benimle ilgili araştırma yapıyorlar. Milletvekilleri hakkında tutulan MİT raporu niteliğindeki raporların sizleri rahatsız etmesi lazım.

Genç, CHP'lilere malvarlıklarını Mecliste açıklama çağrısında bulundu. Kavga gürültü arasında kürsüden indi. Ama ne o günlerde ne de daha sonra malvarlığını açıklamadı. Mahkemelerde sorulduğu zaman bile malvarlığını açıklamaktan kaçındı! İş bu noktaya gelince hep sinirleniyordu!

Hayali İhracatla ilgili araştırma komisyonundaki başkanvekilliği de olaylı geçti. Bir toplantıda tartıştığı DYP'li Başkan Mahmut Öztürk'e kültablası, tel zımba fırlattı. Kavga güçlükle yatıştırıldı. En çok kavga ettiği kişilerden biri ANAP'lı TBMM Başkanvekili Yılmaz Hocaoğlu idi. Ondan ‘‘Sayın Kürsü’’ diye sözediyor, Hocaoğlu da ‘‘mazurlu’’ karşılığını veriyordu. Bir gün Meclis'teki Askeri Gazinoda içki içen Genç, soluğu Hocaoğlu'nun odasında aldı; konuşmak yerine yumrukladı.

Şaşırtıcı olan, birkaç ay sonra TBMM Başkanvekilliği koltuğuna oturmasıydı. Yönettiği her birleşimde kavga çıkarmayı başarıyordu. Yine de Başbakan Çiller, onu beğeniyordu. Anayasa değişikliği görüşmelerindeki oldu bittilerini zevkle izliyordu. Aralarında sıcak bir iletişim kurulmuştu!

SEN EŞCİNSEL MİSİN?

Bu ilişki, 1995 seçimleri öncesinde işine yaradı. SHP, CHP ile birleşmiş ve Genç'in yıllarca karşısında mücadele verdiği Baykal, Genel Başkan seçilmişti. Önseçim yapmayan Baykal'ın kendisini listeye koymayacağını biliyordu. İşte tam bu dönemde Çiller çağırdı, DYP'ye girmesini istedi:

- Kamer Bey, bakanlıklar emrinde, Tunceli için ne istiyorsan yapsınlar.

Fazlaca düşünmedi, kabul etti. Bu keskin dönüş haberi kulislerde anında duyuldu. ANAP'lı Mustafa Balcılar sordu; ‘‘DYP'ye geçeceğin doğru mu?’’ Genç kendine özgü bir üslupla yalanladı: ‘‘Peki sen eşcinsel misin?’’ Tabii bu sözü nedeniyle yüklü bir tazminat ödedi. Sonra da gidip DYP'den aday oldu. ‘‘Baykal'a gücümü göstereceğim’’ diyordu. Öyle de oldu, DYP ilk kez Tunceli'den milletvekili çıkardı. Genç, bu başarıyı, HADEP'in barajı aşamamasına borçluydu! TBMM'ye yeniden girişinin diyetini Çiller'e ödemek için yapmadığı kalmadı. ANAP'ın Çiller'in örtülü ödenek harcaması için verdiği soruşturma önergesini işleme koymaması bunlardan biriydi.

GEÇMİŞİNİ İNKAR ETTİ

İkincisi de Refahyol koalisyona karşı çıkmamasıydı. Güvenoylamasına katılmamakla kalmayıp, koalisyonun icraatına destek oldu. Bu, geçmişini bir kez daha inkar etmekti! Geçmişi RP'liler aleyhindeki demeçlerle doluydu; ‘‘Adil düzen ahır düzeni’’, ‘‘Hacıyla hocayla bu memleket yürümez’’, ‘‘RP, TC'yi yıkarak şeriat getirmek istiyor.’’ RP'liler, bu demeçleri unutmadılar; bir türlü sevemediler onu. RP milletvekili Zeki Ünal'ın Meclis kürsüsünden ona su fırlatıp, ‘‘Çok kızgındı’’ demesi bunun yeni kanıtıydı. Genç'in tepesi attırdı: ‘‘Nereme dokundu ki kızgın olduğumu anladı?’’ Mahkemelik olduğu RP'liler listesine Ünal da eklendi.

Basınla ilişkisi de bozuldu. ‘‘Abiciğim, abiciğim’’ ya da ‘‘Şekerim’’ diye yanaştığı gazetecilere düşman kesildi. Her yazılana sinirleniyordu:

- TBMM üyeleri yemesin içmesin, eğlenmesin, kooperatif kurmasın. Peki ne yapsın?

Habercilerin Meclis kulislerine girmelerini yasaklamaya çalıştı; başaramadı. Suçlayan konuşmalarını artırdı; televizyonlarla konuşmak için beş bin dolar isteyeceğini açıkladı. Kimse kapısını çalmayınca ilgi çekme çabasına girişti. Bir resepsiyonda ‘‘Demirel ölsün, yerine ben geçeyim’’ dedi. Üstelik bu sözleri bir kağıda yazıp altını imzaladı. Sonra da Meclis açılışında saatlerce Demirel'in arkasında ayakta durup saygı gösterisinde bulundu.

Hovarda, kumarbaz, komünist

İçkiyi fazla kaçırınca dilinin bağı iyice çözülüyordu. Küba gezisindeki bir resepsiyonda, Castro'nun arkadaşlarına, kendini ‘‘Sosyalistten öte ben komünistim’’ diye tanıtıp, ‘‘Bu rejimi koruyun’’ nasihatları vermesi bu tip olaylardan biriydi.

Alkol alınca ‘‘hovardalık’’ hevesleri de kabarıyordu. Yeni tanıştığı kadınlara bile ‘‘Tuncelinin havası, suyu ve balının erkekleri çok güçlü yaptığını’’ anlatmaktan geri durmuyordu! Sanatçı Harika Avcı'ya ‘Seksi birşeyler giy de gel’’ demesi, onu yakından tanıyanları hiç şaşırtmamıştı.

Kumarı da en az rakı kadar seviyordu. Yılmaz hükümetinin onu en çok üzen icraatı kumarhanelerin kapatılması olmuştu. Kollu kumar makinalarına ilgisini bilen organizatörler, onu Kıbrıs'a davet ettiler. Nisan 1998'de, Kıbrıs'a giderken Meclis'te işe yerleştirdiği oğlu Seçkin ile İstanbul'da özel bir bankada çalışan kızı Seçil'i de yanına aldı. Kumar turuna tatile çıktığı görüntüsü vermek istiyordu.

Ama başaramadı, gazetecilere yakalandı. ‘‘Allah Allah’’ dedi; ‘‘Demek ki, Meclis'te yaptığım konuşmalardan hoşlanmayanlar bu tezgahı hazırladı. Peşime adam taktılar.’’ Tepkisi bu oldu. Ne de olsa o Kamer Genç'ti. ‘DYP’nin sol kanadı'nı temsil ediyordu! Yeni hedefi de Demirel'den sonra Cumhurbaşkanı olmaktı!



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!