Kendi düşen ağlamaz

Güncelleme Tarihi:

Kendi düşen ağlamaz
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 2001 00:00

Bir süredir Milliyet'in yürüttüğü bir kervan var. Gazetenin yazarları Anadolu'nun dört bir köşesini gezip izlenimlerini aktarıyorlar. Nevşehir ile ilgili bölümde bazı noktalar dikkatimi çekti. Hasan Cemal, yazısına bir yiyecek-içecek yazarı gibi giriş yapmış: Selçuklu mimarisine özenmiş taş bir bina. İsmi Han Odası. Yemekleri çok lezzetli. Nohutlu mantısı, kurufasulye-pilavı, hele yoğurtlu, nohutlu ve de sarımsak soslu çorbası. Bina, Fazilet Partili Nevşehir Belediyesi tarafından inşa edilmiş. Lokanta olarak işletilmesi için kiralanırken de şart koşulmuş: Alkollü içki satılmayacak! Garson sessizce diyor ki: ‘Abi yabancı olsanız verirdik.’...Aynı konuya Serpil Yılmaz da takılmış. 'Han Odası'ndan başlayalım' diye giriyor yazısına. 'Yeni yapılmış, çok güzel turistik bir restoran. Yalnız bu turistik restoranda içki yasağı bulunuyor. Kapatılan FP'nin Belediye Başkanı Yalçın Demir masamızda olsa ondan sorardık. Yardımcıları, 'turist grup geldiğinde veriliyor' diye savunma yapıyor. Biraz daha soruşturunca öğreniyorum ki, belediye aslında turistik bölgedeki restoranında içkiyi serbest bırakmış, ancak Han Odası'nda ve tüm kentte Pazar günleri yasak. Niye? Çünkü bu tarihi görünümlü restoranın olduğu yer aslında oy tabanı Sümer Mahallesi'nde. Mahalle sakinlerinin aslında çay içecek parası yok...'Serpil Yılmaz, yazısının bir başka yerinde Nevşehir'de üzümün TEKEL'e hammadde olarak döndüğünden söz ediyor. Burada fiyatlar en alt düzeylerde sürünüyor. İyi ve kaliteli şaraplık üzümler ise bundan çok daha fazla değere sahip. Bölge Türkiye'nin şaraplık üzümünün yüzde yirmisini üretiyor. Kocabağ ve Turasan yörede önemli şarap tesisleri yapmışlar. Önümüzdeki yıl Kavaklıdere burada ciddi kapasitede bir şarap fabrikası açmak üzere kolları çoktan sıvamış bulunuyor. Nevşehir şarapçılık alanında Türkiye'nin önde gelen bir kenti ve çok daha ileri gitmeye müsait bir potansiyeli de mevcut.Karikatürist Haslet Soyöz, Nevşehir'i 'umutsuz bir vaka' olarak nitelediği bandının bir karesinde, Kocabağ şarap işletmesinin tüm şaraplarını tattıktan sonra Nevşehir için son umudunun şarap olduğunu yazmış.Bir başka yazar, Abbas Güçlü, ironik bir üslupla, şunları yazmış: 'Nevşehir'in hemen yanı başındaki ilçelerinde yüzlerce bar ve içkili lokanta var. Türkiye'nin en önemli şarap üretim merkezlerinden birisi. Ayrıca rakı fabrikası da bulunuyor. Akşam yemekte tadına bakarız dedik. Yemek, kentin misafir ağırlanabilecek en gözde restoranlarından Han Odası'ndaydı. Belediye tarafından yaptırılmış. Gerek mimari, gerekse çevre düzenlemesi açısından pek de güzel olmuş. Yöresel yemekleri de damak tadına uygun. Söz içecekten açılınca şu öve öve bitiremediğiniz şaraplarınızın tadına bir bakalım dediğimizde Nevşehir'in gerçek yüzüyle karşılaştık...'. Ancak Milliyet yazarlarının çok iyi tespit ettiği bir engeli aşmak mümkün olmuyor: O malum kafa! Türkiye'de şarabın birkaç önemli merkezinden biri olan ve daha da ileriye gidebilecek bir kentte yobaz bir zihniyet şarabı yasaklayarak ekonomik gelişmeyi frenliyor. İnsanları bir çay parasından bile yoksun bırakıyor. Sonra da bu malum kafayı iktidara getiren yöre halkı yoksulluktan yakınıyor. Kusura bakılmasın ama burada kabahat yine bu gelişmeye izin verenlerde değil mi? Kendi düşenin ağlayamayacağını söyleyen yine biz değil miyiz?Kendi şarabını kendi memleketinde yasaklamak galiba bütün dünyada sadece bize özgü bir garabet. Ama bu garabetin altında dünyaya küs, uygar bir yaşamadan nefret eden, yarasalar gibi ancak karanlıkta yaşayabilen bir insan tipi bulunmakta. Milliyet'in eğitim yazarı Abbas Güçlü Nevşehir'i anlatırken kritik bir soru sormuş: 'Peki Nevşehir'de üniversite için uygun akademik ve sosyal ortam var mı?' Cevabı ise aynen şöyle: 'İşte buna ‘evet’ demek çok zor. Nevşehir, kentte yaşayan öğrenciler için sanki bir açık hapishane. Yazar, bu durumu örneklemekten de kaçınmıyor: Üniversiteli genç kızlara ev kiralayan yok gibiymiş. Yolda erkek arkadaşıyla yürürken yüz metre içinde en az dört kişi omuz vururmuş.' Söylenenlere inanmak güç. Abbas Güçlü de inanmakta güçlük çekmiş. 'Her ne kadar bu kadarı da olmaz dediysek de 'evet, maalesef böyle' diyenlerin sayısı bir hayli fazla oldu' diye yazıyor.Şarap bir hayat tarzının ayrılmaz parçasıdır. Neşe, sevinç, önyargılardan uzak olmak, dünya nimetlerini sevmek, yeryüzündeki misafirliğimizi mümkün olduğunca renkli kılmak gibi sayısız kavramla yakın akrabadır. Dünyaya küs, kafası örümcek bağlamış, bütün güzellikleri 'günah' diyerek yasaklayan bir kafa böyle bir içkiyle elbette barışık olamaz.Yine de, şu ya da bu nedenle şarabı sevmeyenler olabilir. Bunu anlamakta güçlük çeksem de anlayışla karşılayabilirim. Ama hem şarap üreteceksiniz, hem de bunun tüketimini yasaklayacaksınız, işte bunu anlamam hiç mi hiç mümkün değil. Çıraklık dönemimde pişirdiği yemekleri bir kere ağzına koymayan aşçıları görüp tanıdığımda nasıl şaşırdıysam da Milliyet'in o günkü sayısını okuduğumda da aynı şaşkınlığa ve dehşete düştüm. Hele bütün bunlara bir de ekonomik sızıldanmalar eklenince ne diyeceğimi şaşırdım. Belki de o ünlü atasözü anahtar bir cevabı içeriyor: Kendi düşen ağlamaz!Şarabın ekonomisiŞarap zenginlik getirir. Öteden beri bunu savunuyorum. Yine de rakamları konuşturmakta yarar var sanırım. Türkiye 567 bin hektarla dünyanın dördüncü büyük bağ alanına sahip. Üzüm üretiminde ise yılda 4 milyon tona yaklaşan bir rakamla dünya beşincisi. Ancak biz bu üzümün yüzde 25'ini yaş sofralık üzüm olarak tüketiyoruz. Yüzde 33'ünü ise kuru üzüme dönüştürüyoruz. Yüzde 40'ını ise pekmez, pestil ve benzeri üretiminde kullanıyoruz. Şaraba -ve konyağa- işlenen ise sadece yüzde 2! Yaş üzümün sıradan olanı 100 bin liraya satılıyor. İyisi ise 400 bin lira. Oysa özenle yetiştirilmiş bir şaraplık üzümün kilosu 800 bin lirayı bulmakta. Ayrıca bu 800 bin liralık üzüm şaraba dönüşünce 5-6 milyon liralık bir katma değer de oluşuyor. Devlet de -hem de peşin peşin, daha şarabın faturası kesilir kesilmez- bundan yüzde 46 vergi almakta.Bütün bu rakamları yanyana getirip, bir tür pazar bulmacası niyetine, üzümümüzü şaraba dönüştürmemekten her yıl ne kadarlık bir serveti gökyüzüne uçurduğumuzu hesaplayabilirsiniz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!