İsviçre'yi yine örnek alın

Güncelleme Tarihi:

İsviçreyi yine örnek alın
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

Milletçe, evlenmeyi pek severiz. Ama son yıllarda boşanmayı da fazlasıyla sever olduk. Öyle ki, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün son rakamları, boşanma oranının yüzde 50 civarında arttığını gösterir oldu. (1985'te 18 bin 571 çift, 1995'te 28 bin 41. 1987'de nüfusun binde 0.35'i, 1996'da binde 0.47'si). Evet biz evlendiğimiz gibi artık kolayca boşanıyorduk da boşanma konusunda kim ne kadar bilgiye sahipti?

Bu soruyu aklımıza getiren, maalesef yine bir Sibel Can olayıydı. Çünkü Hakan Ural'ın boşanmak için binlerce dolar tazminat istediği rivayet ediliyordu. Aa, kocalar da karılarından tazminat isteyebiliyor muydu Türkiye'de? Bu soruyu diğerleri izledi. Boşanma 1988 yılında kolaylaşmıştı da ne kadar kolaylaşmıştı, batı standartlarına ne kadar yaklaşmıştı? Üstelik bu sorular boşanmaya karar verip avukatlarını arayan pek çok kadın ve erkek tarafından da soruluyordu: Davayı ben açarsam suçlu duruma mı düşerim, o açarsa daha mı az hakkım olur? Çoğu bilgisizdi, bilgisi olanların da kafası, son değişiklik tartışmalarıyla karışmıştı: Ne değişmişti, ne kalmıştı? Zina hala suç mu, yoksa sadece boşanma nedeni miydi? ‘‘Mal ortaklığı rejimi’’ yürürlüğe girmiş miydi?

Sonunda, meraklısı için bir ‘‘1999 Boşanma Rehberi’’ hazırlamayı karar laştırdık. Bilgileri Avukat Filiz Kerestecioğlu verdi. Şimdi ilgilenmiyorsanız, kesin saklayın. Belki birgün lazım olur...

Sık sık TBMM'nin gündemine geliyor. 1926'da kabul edilen Türk Medeni Kanunu günümüz şartlarına uyarlandı mı?

Hayır. Hala 1926 tarihini taşıyor. Dolayısıyla, içinde taa o zamanlardan kalma zihniyeti taşıyan pek çok madde var. Bu maddeler, bütün yasaların tepesinde olan Anayasa'ya, Türkiye'nin altına imza koyduğu uluslararası sözleşmelere aykırılıklar içeriyor. Sadece üç örnek vermekle yetinelim: Medeni Kanunumuza göre ailenin reisi hala erkek! (Madde 152) Çiftlerin velayet konusunda anlaşamadıkları durumlarda babanın oyu üstün; yani son söz babanın! (Madde 263) Evlilik birliğinin temsili konusunda yine koca yetkili! (Madde 154) Kadın sadece evin devamlı ihtiyaçları için evliliği temsil edebiliyor. Ama eğer ‘‘cici bir eş’’ olursa, kocası onun temsil yetkisini arttırma yetkisine sahip! (Madde 158) Tabii, ‘‘kötü bir eş’’ olup bu yetkisini kötüye kullanırsa, yine kocasının, bu temsil yetkisini geri alma yetkisi mevcut! (Madde 156)

Medeni Kanun'u hazırlarken örnek aldığımız İsviçre Medeni Kanunu bugün ne durumda?

İsviçre kendi kanununu 1988 yılında, eşitliğe aykırı maddelerden tamamen temizledi. Almanya bu değişikliği 1957'de, Fransa 1965 ve 70 yıllarında yaptı. Türkiye'de ise 1990 yılından bu yana Medeni Kanun'da değişiklik tasarıları gündeme geliyor. Hatta, pek çok kadın örgütü, ne tür değişiklikler yapılması gerektiğine ilişkin önerilerini 100 bin imza toplayarak Meclis'e ilettiler. Sonra Meclis'te başka tasarılar hazırlandı. Her hükümet değişikliğinde temcit pilavına dönüşen bu tasarılar bir türlü yasalaştırılmıyor.

Boşanmak ne kadar kolay?

1988'de yürürlüğe giren yasadan önce, boşanmanın en genel nedeni olan ‘‘şiddetli geçimsizlik’’ten boşanmak için iki tarafın anlaşması yetmiyordu. Taraflar bunu tanıklarla, kanıtlarla ispat etmek zorundaydı. Şimdi taraflar anlaştıkları ve aynı celsede bulundukları takdirde ‘‘tık’’ diye boşanabiliyor. Boşanmayı bir tarafın isteyip, diğer tarafın onu yıllarca süründürmesi de bu yasayla ortadan kalktı; taraflardan birinin açtığı dava reddedildikten sonraki üç yıl içinde birarada yaşandığı kanıtlandığı taktirde boşanma otomatikman gerçekleşiyor. Yani bir taraf diğerini en fazla üç yıl süründürebiliyor!

Davayı kadının ya da erkeğin açması, herhangi bir hak kaybına neden oluyor mu?

Boşanmayı düşünen kadınların en fazla endişelendikleri konulardan biri. Cevap: Hayır. Her iki tarafın da ister davaya cevap dilekçesinde, ister karşılık dava açarak kendini, yaşadıklarını ifade etme hakkı var.

Hangi durumlarda maddi ve manevi tazminat talep edilebiliyor?

Mevcut ya da beklediği bir yararı, boşanma yüzünden kaybediyorsa, kabahatsiz karı veya koca, kabahatli olan eşten uygun miktarda maddi tazminat isteyebiliyor. Mesela koca, evlilik sırasında eşinin çalışmasına ya da öğrenimini tamamlamasına izin vermemişse, boşanma durumunda kadın yoksulluğa düşüyorsa, evlilik sonrasında edinilen mallara kadının da katkısı olmasına rağmen erkek üzerine kayıt edilmişse kadının maddi tazminat hakkı doğuyor. Ayrıca kadının sosyal çevresi, gelenekler ya da yaşı nedeniyle yeniden evlenme şansının kalmadığı durumlarda da koca karısına maddi tazminat vermekle yükümlü oluyor. Boşanmaya neden olan olaylar kabahatsiz eşin kişilik haklarını ağır şekilde zedelemişse, manevi tazminata hükmedilebiliyor. Mesela dayak, kötü muamele, hakaret, istek dışı ilişkiye zorlama, tecavüz gibi olaylar yaşanmışsa bunlardan mağdur olan taraf manevi tazminat isteyebiliyor.

Koca da karısından tazminat isteyebiliyor mu? Hangi nedenlerle isteyebiliyor?

Evet. Ancak yasa maddesi her ne kadar karı veya koca diye ayırmıyorsa da, erkekler hem toplumda, hem yasalar karşısında daha egemen olduğu için, iş sahibi genellikle onlar olup, boşanınca daha çok kadınlar yoksullaştığı için, tazminat isteyen taraf çoğunlukla kadınlar oluyor.

Kadınlar için geçerli olan herşey erkekler için de geçerli. Ancak bunları tersine çevirelim; kadının kocasının çalışmasına, okumasına izin vermemesi, ona kötü muamele, mesela tecavüz etmesi, hatta ‘‘ters ilişki’’ye zorlaması, yaşadığımız toplumsal hayatta pek sık rastlanan durumlar değil. Erkekler daha çok, ‘‘Karım haysiyetli bir hayat yaşamıyor, kişilik haklarım zedelendi’’ ya da ‘‘gerçeğe aykırı olarak benim erkekliğim olmadığını çevreye yayıyor’’ gibi nedenlerle tazminat isteyebiliyor. Ama örnek fazla değil.

Mal rejimi nedir?

‘‘Malın mı var derdin var’’, pek de kadınlara dair bir söz değil. BM verilerine göre, dünyadaki toplam çalışma saatlerinin yarısından fazlası (Yüzde 66) kadın emeğinden oluşuyor. Buna rağmen, kadınlar toplam dünya gelirinin yalnızca yüzde 10'unu kazanıyor ve toplam mal ve mülklerin yalnızca yüzde 1'ine sahipler. Medeni Kanun'a göre üç çeşit mal rejimi var: Mal Birliği, Mal Ayrılığı, Mal Ortaklığı. Şu anda geçerli olan Mal Ayrılığı. Mal Birliği ya da Ortaklığı, ancak tarafların sözleşme yapması halinde geçerli oluyor. Mal Birliği rejiminde, tarafların evlenme sırasında sahip oldukları ve evliliğin devamı sonrasında edindikleri tüm mallar evlilik birliğine dahil oluyor. Eğer bazı malların birliğe dahil edilmesi istenmiyorsa, bu evlenme sözleşmesinde belirtilebiliyor. Ancak bu mal rejiminde koca, kadının şahsi malları dışındaki bütün malların mülkiyetine ve tasarruf hakkına sahip. Bu nedenle bu birlik pek kadının lehine değil. Mal ortaklığı rejiminde ise karı ve koca mal ortaklığına giren mallara ve gelirlere yine sözleşmeyle ortaklaşa sahip oluyorlar.

Bu sözleşme nerede, nasıl yapılıyor?

Evlenmeden önce ya da sonra noterde yapılabiliyor. Yalnız evlendikten sonra noterde yapılan sözleşmenin Sulh Hukuk Mahkemesi'nde onaylatılması gerekiyor. Ancak kadınlar ya bilgi sahibi olmadığı ya evlilik sırasında bir sözleşme yapmanın doğru olmayacağı düşüncesiyle ya da zorla evlendirildiği ve evlilik konusunda bile fikri alınmadığı için, bu sözleşme yapılamıyor ve otomatikman geçerli olan Mal Ayrılığı sistemi yürürlüğe giriyor. Yani herkes kendi üzerindeki mala sahip oluyor. Türkiye'deki evliliklerde malların daha çok kimin üzerine yapıldığı da açık.

Koca da karısından nafaka isteyebiliyor mu?

Elbette. Ancak erkeğin kadından nafaka isteyebilmesi için kadının refah içinde olması gerekiyor. Bu da Türkiye için pek geçerli bir durum değil.

Çocukların velayeti kim daha zenginse ona mı verilir genellikle?

Hayır. Çocuğun geleceği için en iyi kimin davranacağı ve çocuğun menfaatinin ne olacağına mahkeme karar veriyor. Velayet hakkı kötüye kullanılırsa yetki geri alınıyor.

Boşanma nedenleri

Hukuki deyimiyle ‘‘Evlilik birliğinin temelden sarsılması’’, halk arasındaki adıyla ‘‘Şiddetli Geçimsizlik’’, boşanmanın genel sebebi. Bir de özel sebepler var: Zina (TCK'ya göre hapislik suçtu, artık değil. Sadece boşanma nedeni), cana kast, fena muamele, terk, cürüm ve haysiyetsizlik, akıl hastalığı...

Medeni mi, gayrı medeni mi?

Kadim Medeni Kanun'umuz meclis tarafından bir türlü değiştirilemediği için, eşitsizlikler ancak zaman zaman yapılan yorumlarla, başvurularla ve içtihadlarla ‘‘delinebiliyor.’’ İşte birkaç örnek:

Kadının çalışmasını kocasının iznine bağlayan 159. madde, bir kadının başvurusu sonucu Anayasa Mahkemesi'nde incelemeye alındı ve ‘‘Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu için’’ 1992 yılında iptal edildi.

Kadına kocasının soyadını taşıma zorunluluğu getiren 153. madde ise tamamen ortadan kaldırılamadı ama en azından kocasının soyadı önünde, kendi (yani babasının) soyadını taşıma hakkını koparabildi kadın.

Türk Hukuk Sistemi'nde aile içi tecavüze ilişkin özel bir düzenleme hala yok. Ancak Türk Ceza Kanunu'nun tecavüzle ilgili cezaları düzenleyen 414. maddesi, ‘‘Her kim...’’ diye başlıyor. Kimi hukukçular da, ‘‘Bu ille de yabancı biri olmak zorunda değil, tecavüz eden koca da olabilir, dolayısıyla bu da suçtur’’ diyorlar. Ayrıca, ‘‘Madem evlilik gönüllülük esasına dayalı, cinsel ilişki de gönüllü olmalı’’ diyerek kocanın tecavüze hakkı olmadığını savunuyorlar. Yani aile içi tecavüzü, Medeni Kanun'a göre manevi tazminat nedeni yapabiliyorlar. Yalnız mahkemeler bunu şimdilik en çok ‘‘ters ilişkiye zorlama’’da kabul ediyor. Bu demektir ki, zorla cinsel ilişki kurmanın her türlüsünün, koca karısına yapsa bile suç olduğu, batıda olduğu gibi Türkiye'de de yakında kabul edilecek! 1926 tarihli bir Medeni Kanun'a sahip Türkiye bu umudu veriyor gerçekten!

Son ve iyi bir şey; yasalarda kadınlarla ilgili pek çok eşitsizlik var ama bu hiç hakları olmadığı anlamına gelmiyor! 1926'dan kalma olsa bile Medeni Kanun'da, kadınların söke söke alabileceği bir sürü hak var.

Hakan Ural'ın Sibel Can'dan binlerce dolar tazminat istediği söylentisi, boşanmayı, onunla birlikte velayet, mal rejimi, nafaka gibi konuları ve en önemlisi de Türkiye'nin 2000'e bir kala 1926 tarihini taşıyan bir Medeni Kanun'a sahip olmasını gündeme getirdi.

Jerry Hall, Mick Jagger'dan ‘‘çok para’’ istedi. Sonra Jagger bir demeç verdi: Biz evli değiliz ki! Ama olsundu; orası İngiltere'ydi ve kadınların evlenmeseler de birlikte yaşadıkları erkekler karşısında hakları vardı.

Ayşe Toprak, Halis Toprak'tan boşanırken on trilyon lira istedi. Böylece, en fazla tazminat isteyen kadın olarak tarihe geçti.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!