İstanbul Yazıları

Güncelleme Tarihi:

İstanbul Yazıları
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 06, 1999 00:00

Haberin Devamı

Sarnıçlar

Başka bir günü hayal meyal, sır dolu olarak hatırlıyorum. Bir Müslüman evinin avlusuna giriyor, karanlık ve rutubetli bir merdivenin son basamağına kadar bir meşalenin ışığında iniyor ve kendimi İstanbul halkına göre nerede bittiği bilinmeyen Konstantinos'un büyük imparatorluk sarnıcı Yerebatan Sarayının kubbelerinin altında buluyorum. Karanlığın verdiği dehşeti daha da arttıran çivit renkli bir ışıkla yer yer aydınlanmış yeşilimsi sular kara kubbelerin altında kayboluyor. Meşale kapının yakınındaki kemerleri kırmızıya boyuyor, üzerinden sular sızan duvarları parlatıyor ve her tarafta, budanmış sık bir ormandaki ağaç gövdeleri gibi gözün önüne dikilen bitmez tükenmez sütun dizilerini belli belirsiz ortaya çıkarıyor. Büyük korkunun şehvetine kapılan merak, meşum suların üzerinden uçarak, mezara benzer kemerlerin arasına atılıyor ve bir tercüman alçak sesle dehşet verici hikáyeler anlatırken, sayılamayacak kadar çok sütunun ortasında, başdöndürücü dönemeçlerin içinde yolunu şaşırıyor: bittiği yeri keşfetmek için bir sandala binerek bu yeraltı yolunda maceraya atılan ve uzun saatler sonra, uzaklardaki kubbeler gürültülü kahkahalarla tiz ıslıkları aksettirirken, suratı çarpılmış, saçları diken diken olmuş ve ümitsiz bir halde kürek çekerek geriye dönen adamın hikáyesi; belki korkudan çıldırarak, belki açlıktan ölerek, belki İstanbul'dan çok uzakta, nerede olduğunu Allah bilir, bir uçuruma esrarlı bir akıntıyla sürüklenerek nasıl olduğu anlaşılmaz bir şekilde telef olup geri dönmeyenlerin hikáyesi. Bu hüzün verici hayal Atmeydanı'nın apaydınlık günışığında birden yokoluyor ve birkaç dakika sonra kendimi yeniden yerin altında, kemer geçmelerinde kırılan soluk bir ışıkla aydınlanmış, birçok Rum işçinin tiz sesleriyle bir harp şarkısı söyleyerek ipek büktükleri suyu çekilmiş Binbirdirek sarnıcının iki yüz sütununun arasında buluyorum ve başımın üzerinde geçen bir kervanın karmakarışık gürültüsünü duyuyorum. Sonra yeniden açıkhava ve güneş ışığı, sonra yine, öteki eski kemerlerin altında, başka sütunların arasında, sadece uzaktan gelen zayıf seslerle bozulan bir mezar sessizliği içinde karanlık ve böylece, Rum imparatorluğu payitahtının battığı ve içinde gülen, kaygısız İstanbul'un da bir gün yokolacağı büyük bir yeraltı gölüne ait hayali uzun zaman muhafaza edeceğim akşama kadar süren esrarlı ve hülyalı bir ziyaret.

(İstanbul 1874. Türk Tarih Kurumu Yayınları)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!