İnsan haklarına bakmayacaklar bile

Güncelleme Tarihi:

İnsan haklarına bakmayacaklar bile
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 1998 00:00

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Geçenlerde Kocaeli Üniversitesi, yeni ve yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojileri araştırma birimi öğretim üyesi Yard. Doç. Tanay Sıdkı Uyar'la konuşuyorduk. Bize Japonya'nın Kyoto kentinde yapılan iklim toplantısının çok iyi izlenmesi gerektiğini söylerken, ‘‘Bir yandan ormanlar yokediliyor, diğer yandan insanlar yaktıkları fosil yakıtlarıyla ek karbondioksit üreterek atmosfer içinde insanların soluk alabilecekleri hacimleri daratıyorlar. Enerji sektöründe, kararların Kyoto'da ortaya çıkacak tabloya göre, küresel gelişmelerin farkında olarak alınması gerekir. 2000'lerden sonra uygulamaya sokulacak kıstaslara uyulması, ülkemizin gelecekteki menfatleri açısından yaşamsal önemdedir’’ diyordu.

O günlerde Çevre Bakanı İmren Aykut, Kyota'da Türkiye açısından zor bir toplantıya başkanlık ediyordu. İklimleri ve doğal çevreyi perişan eden sera etkili gazlar karşısında öteki ülkeler ve biz ne yapacaktık? Doğal felaketler gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri nasıl etkileyecekti? Çevre Bakanı İmren Aykut'la Kyoto'da neler görüşüldüğünü, dünyayı bekleyen karanlık günleri, yeniyıl tatili ve geçirdiği rahatsızlık nedeniyle gecikmeli olarak konuştuk...

Geçen ay, BM'nin hükümetlerarası İklim Konferansı’na katıldınız.

- Dünyanın içinde bulunduğu meteorolojik durumun gözler önüne serildiği bu toplantıya çoğu çevreyle ilgili 106 bakan katıldı. Onlarla birlikte gelen heyet mensuplarının sayısı dört bini buldu. İki bin gazeteci ve televizyoncu vardı (Türkiye'den bir tek Hürriyet izledi). 17 yıldır politikanın içindeyim, böyle bir şey görmedim. İnanılmaz bir ilgi vardı. Toplantılar sabahlara kadar sürdü, bazı bakanlar, oteline gitmeyerek kanepeler üzerinde uyudu.

Ne konuşuldu? Dünya felakete mi gidiyor?

- Sera etkisi, felaket... Atmosferde gözle görünmeyen bir tabaka oluşuyor. Yeryüzüne gelen güneş ışınlarının geri yansımasına engel oluyor. O zaman dünyaya yakın bir yüzeyde ısı artışına neden oluyor. Isınma arttığı sürece buzullar eriyor, ekolojik yapı bozuluyor. Doğa sistemini bozarsanız, doğa kanununu işletir. Dünya bununla meşgul. Bizim toplumumuzun uğraşları ise ortada. Biz çok fazla içe kapanmışız. BM bünyesindeki kurumların ortaya koyduğu kurallara uyulmazsa, önümüzdeki yıllarda dünyada vahim bir durum ortaya çıkacak.

1992'de Rio'da yapılan toplantıdan bugüne ne değişti?

- Bizim için çok entresan gelişmeler oldu, zigzaglar çizmek zorunda kaldık. Rio'da bir takım sözleşmeler imzalanmıştı; biyolojik çeşitliliğin korunması ve iklim değişikliği sözleşmeleri gibi... Ayrıca, 21. Yüzyıl'ın çevre duyarlığı ve orman prensipleri de alt başlık içeren anlaşmalardı. Biz bunlardan biyolojik çeşitliliği imzaladık ve Meclis'ten geçirerek uygulamaya başladık. Destek veren ve alan ülkeler sınıfı diye iki liste bulunuyor. Biz destek alacak ülkeler grubundayız. Biyolojik çeşitliliği korumak zorundasınız. Mükellefiyetler alıyorsunuz. Örneğin, endemik bitkileri, nesli tehlikede olan hayvan türlerini korumak zorundasınız. Sadece bizi değil dünya ülkelerini de ilgilendiriyor. Onun ormanı benim, benim ormanım onun gibi. Düşünün Avrupa'da 12 bin çeşit bitki var; Türkiye'de 8 bin. Bunun üç bini endemik, yani sadece bizim topraklarımızda yetişiyor. Maalesef kaybettiğimiz bitki türleri var. İşbirliği gerekiyor. Bu sözleşme bunları korumayı öngörüyor.

İTİRAZIMIZ VAR

Asıl bu toplantıda görüşülen iklim değişikliği sözleşmesine gelelim... Bizim durumumuzda zorluklar vardı.

- Evet bu sözleşme Rio'da imzalandı ve 168 ülke imzaladı. Biz bu sözleşmeyi imzalamadığımız gibi parlamentodan da geçirtmedik. Bizim imzalamamamızın nedeni; biz OECD üyesi olduğumuz için gelişmiş ülkeler kapsamında sayılıyoruz. Yani ABD, Almanya ve İngiltere ile aynı statüde bulunuyorsunuz. Bu listede yeraldığınızda ağır sorumluluklar taşıyacaksınız. Sera etkisini 1990 seviyesinin altına indireceksiniz. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelere destek ve oluşacak fonlara para vereceksiniz. Ayrıca, küresel ısınmaya yolaçan sera gazını azaltmayı taahhüt edeceksiniz. Ama gelişmekte olan ülkelerle; Bulgaristan, Azerbaycan, Ukrayna gibi pazar ekonomisine yeni geçen ülkelere bazı istisnalar tanınıyor ama biz OECD üyesi olduğumuzdan böyle istisnai bir durumumuz olmuyor.

Sera gazını azaltmak neye malolacak bize?

- Türkiye için sera gazını azaltmak, sanayimizin, enerji yatırımlarımızın engellenmesi demek. Ancak, bizim kalkınma planlarımıza göre sanayi, enerji, ulaştırma yatırımlarımızı 2010 yılına kadar üçe katlamak zorundayız. Gelişmiş ülkelerde ise kalkınma hızı doygunluk noktasında, onlarda bir artış talebi olmuyor. Bizim yeni yatırımlara, enerjilere ihtiyacımız var. Kişi başına karbondioksit miktarına baktığımızda dünyada 80. sıradayız. OECD ortalamasının da dörtte biriyiz. Dünyadaki toplam emisyon içindeki payımız binde yedi. Yüzde bir bile değil. Atmosferi kirletme düzeyi olarak bakarsak çok aşağıda bir durumumuz var. Dolayısıyla ne gelir düzeyinde, ne de emisyon bakımından gelişmiş ülkeler düzeyinde değiliz. Ama OECD üyesi olduğunuzdan listeye giriyorsunuz.

Ne yapacağız?

- Hidroelektrik ve jeotermal santraller serbest, kurabilirsiniz. Nükleer santraller de serbest. Bu sözleşmeye imza atarsak ağır yükümlülükler altına giriyoruz. Henüz gelişmesini tamamlamamış bir ülke olarak gelişmiş ülkelere kaynak aktaramayız, ayrıca enerji yatırımlarını yapmazsak sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştiremeyiz. Türkiye bunun ikisini de yapamayacak durumda... Çünkü benim de o gelişmişler gibi kalkınma, halkımı belli bir refah düzeyine yükseltme hakkım var. İtirazımız bu. Kyoto'da iklim sözleşmesi listesinden çıkabilmek için yoğun çaba harcadık, kulisler yaptık. Ama Avrupa Birliği son anda engelledi. Yani bizi de sorumluluk noktasında tutmak istiyorlar.

Niye?

- Türkiye'yi çıkartırsak örnek olur, dediler. İtiraz edilmeseydi, bu yükümlülükten kurtulacaktık. Eldeki veriler ortada; atmosferin ısınmasına yolaçan karbondioksit, metan ve azot-oksitler (yani seragazı) çıkaran ülkelerin üretimlerimlerin çok gerisindeyiz. Çok yoğun tartışmalar oldu. Anlaşma sağlanamayınca Clinton, Asya ve Afrika'dan altı yedi ülkenin başkanına 'Aman heyetinizi ikna edin, imzalayın' diyerek telefon açtı. Bu protokolun çıkmaması karşısında Japonya telaşa düştü. Japon Başbakanı da, Yeltsin'den ricacı oldu. Toplantı üç günün sonunda resmen bitti ama fiilen bitemedi. Sonunda, az gelişmiş ülkeler de gelişmişlerin baskısına boyun eğmek zorunda kaldılar.

Zenginlerle fakirler kapıştı.

Bu önemli toplantıyı özetlersek ne kavgası yaşandı?

- Zenginlerle fakirler arasında geçti. Zenginler, ‘‘Sadece ben değil, fakirler de taahhütte bulunsun’’ istiyor. Fakirler, ‘‘Ne taahhüdü atmosferi biz ısıtmadık. Kim ısıttıysa o azaltsın’’ diyorlar. Çin delegesi feryat etti, ‘‘Size üç tane no diyeceğim’’ dedi: ‘‘Böyle bir toplantıya no, böyle bir protokole no, bu gazları azaltmaya no. Bu haksızlık. Biz daha kalkınmadık, neyi azaltacağız? Gelişen sizsiniz, fedakarlığı isteyen de sizsiniz. Siz yapın!’’ Hepimiz ciyak ciyak fırladık kürsüye... Ben de ‘‘Yahu karbon ve seragazı en az olan ülkeleriz’’ dedim.

Her ülke birbirini denetleyecek demek ki...

- Görünen o... Birbirlerine aşırı derecede müdahale imkanı kazanıyorlar. Yani artık, ben buraya köprü, liman, buraya enerji santralı yaparım, şu endüstriyi kurarım diyemeyeceksiniz. Çünkü, sen ekolojik dengeyi bozuyorsun diye müdahale edilecek. Bu sözleşmelerle ülkeler birbirini bağlıyorlar. Aaa dinlemiyorum, ben yaparım derseniz, teknoloji alamayacaksınız, dış kredi bulamayacaksınız.

Herşeye ekolojik gözlükle bakılacak...

- Çevre ile ilgili olarak üç beş yıl içinde ağır baskılarla karşı karşıya kalınacak. Değer yargıları artık hızla değişiyor. Siyasi, ekonomik baskılardan sonra bir de çevre baskısı gelecek. İnsan hakları ihlalleri Alman sanayisini mi etkiliyor, ona bakmayacaklar bile. Sana, atmosferi kirletiyorsun, denizi kirletiyorsun, nehre şu atığı atıyorsun diyecek... Ne yapacaklar; tarım ürünlerini almam diyecek, çünkü sizin nehirleriniz kirli, ürünlerinizde zehir var diyecek. Dünya çok enterasan noktalara gidiyor. Türkiye'de ise kimse farkında değil. Çevrenin Ç'sini görmek, duymak istemeyenler var.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!