İnönü'nün elini öpmek için pencereden girmişti

Güncelleme Tarihi:

İnönünün elini öpmek için pencereden girmişti
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2000 00:00

Haberin Devamı

Üç genç, o bayram günü heyecanlıydılar. CHP'nin efsanevi lideri İsmet İnönü'nün elini öpeceklerdi. CHP Genel Merkezi'nin önündeki kalabalığı görünce moralleri bozuldu. El öpme kuyruğu uzayıp gidiyordu. Üçü de 17 yaşındaydı ve beklemeye tahammülleri yoktu. Binanın arkasına dolaştılar. Bir de ne görsünler? İnönü'nün bayram tebriklerini kabul ettiği zemin kattaki odanın penceresi açık! Gözlerine inanamadılar! Ama karar vermekte de gecikmediler. Üçü birden pencereden içeri atladılar. Parti yöneticileri, onları durdurmaya çalıştı. İnönü, müdahale etti. ‘‘Bırakın çocukları.’’

Kendilerini birden İnönü'nün önünde buldular. Sırayla el öptüler. İnönü, üçünün de yanağını okşadı. Ama konuşmaya fırsat yoktu. Üçü de heyecandan titreyerek odadan çıktılar. Kapının yanında duran şeker torbasından ceplerini doldurmayı da ihmal etmediler.

O üç genç, Sağlık Memurları Okulu'nun öğrencileriydi. Üçü de Konya'nın Doğanhisar ilçesindendi.

1957 yılında İnönü'nün elini öptükleri o unutulmaz günün üzerinden 43 yıl geçti. O gençlerden biri olan Ömer İzgi, siyasete CHP Gençlik Kolları'nda başlayan ilgisini MHP'ye taşıdı; TBMM Başkanı seçildi. İkinci genç Naim Selçuk Biricik, zamanla RP'li oldu, bir dönem Doğanhisar Belediye Başkanlığı yaptı. Üçüncü genç Aziz Tarım ise siyasete girmedi ama hep sosyal demokrat partilere sempati duydu.

Her ne kadar yıllar siyasi çizgilerini değiştirse de çocukluktan başlayan arkadaşlıkları bozulmadı. İnönü'nün elini öptükleri güne gelince, Biricik bu konuda konuşmak bile istemiyor; Tarım o günü zevkle yadediyor. Bir yandan da Ömer İzgi'nin içlerindeki en atak, en yırtıcı genç olduğunu vurgulamaktan geri durmuyor.

KÜÇÜK YAŞTA BABASIZ KALDI

Bugünkü Doğanhisar'ın, Ömer İzgi'nin doğduğu 1940'a göre tek farkı, o zaman küçük bir nahiye olmasıydı. Ömer, küçücük tarladan kazandıklarıyla geçinmeye çalışan fakir bir çiftçi ailesinin çocuğuydu. Babası, okumasını istiyordu. 7 yaşına gelmesini beklemeden ilkokula gönderdi. Ancak kısa süre sonra Ömer küçük yaşta babasız kaldı. Annesi Zeynep hanım, daha fazla didindi; kol kanat gerdi oğluna...

Asıl sorun ilkokulu bitirince başladı. Nahiyede ortaokul yoktu, en yakın ortaokul Akşehir'deydi. Oraya gitmesine mali imkansızlıkları engel oldu. Bir yıl beklemek zorunda kaldı. Ertesi yıl nahiyede ortaokul açılmasaydı, belki de okuyamayacaktı.

Azimli bir çocuktu. Derslerine düzenli çalışıyor; en çok da edebiyat dersini seviyordu. Derslerden kalan zamanı çoğunlukla voleybol oynayarak geçiriyorlardı. Aralarında topladıkları para, ancak voleybol oynayabilecekleri küçük plastik toplara yetiyordu. Aslında futbolu daha çok seviyorlardı; Fenerbahçe'nin, milli takımın maçlarını dinlemek için bataryalı radyosu olanlara yalvarıp yakarıyorlardı. Lefter hayranıydılar.

1956'da Doğanhisar Ortaokulu'nu takıntısız bitiren 12 gençten biriydi Ömer. Liseye gitmek için para gerekiyordu; o da olmadığına göre okumak için başka bir yol bulacaktı. Öğretmenlerinin yönlendirmesiyle Ankara'daki Sağlık Memurları Okulu'na gitmeye karar verdi. Ömer ile birlikte altı arkadaşı daha Ankara'nın yolunu tuttu; Naim Selçuk Biricik, Aziz Tarım, İsmet Demirci, Mustafa Tosun, Salih Öztoklu ve Hakkı Akça. Kısa yoldan meslek sahibi olmak istiyorlardı...

FİZİK DERSİ EVLİLİK GETİRDİ

Yenişehir'deki yatılı okula çabuk ısındı. O dönemde Sağlık Bakanlığı, sağlık memuru yetiştirmeye büyük önem veriyordu. Anatomi derslerini tıp öğrencileriyle birlikte kadavra önünde görecek kadar ciddi bir eğitim alıyorlardı.

Yine de Cumartesi günlerini iple çekiyorlardı. Hafta sonu tatili, cumartesi öğle saatlerinde başlıyordu. Kimi zaman dışarı çıkmama cezası aldıkları oluyordu. Bir keresinde fazla gürültü yapınca, tüm sınıf olarak 24 saat okul dışına çıkmama cezası almışlardı. Cezayı veren yardımcı öğretmen de halen DYP milletvekili olan ve o günlerde aynı zamanda Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Mehmet Sağlam'dı.

Okul dışındaki saatlerin gözde mekanı Gençlik Parkı'ydı. Fırsat buldukça futbol maçlarına gidiyorlardı. Ömer'in Türkçe'ye ilgisi o yıllarda ortaya çıktı. Doğanhisar yöresinde kullanılan yöresel sözcükleri bir kitapta biraraya getirmekten sözediyordu arkadaşlarına. ‘‘Geysi yıkama ne demek biliyor musun?’’ diye soruyor, sonra kendisi açıklıyordu. ‘‘Giysi yıkamak.’’

1959'da mezun olunca mecburi hizmet için kura çekti. K.Maraş'ın Pazarcık ilçesi çıktı şansına. Bir yıl kadar görev yaptıktan sonra askere gitti. 1960'da, lise dengi okullardan mezun olanlar son kez yedeksubay olarak askere alındı. 52. dönem yedeksubaylığını tamamladıktan sonra Pazarcık'a döndü. Sağlık memuru olarak kalmamaya kararlıydı; fark dersleri verip lise mezunu oldu.

Büyük hayaller peşinde hırsla koşarken, bir genç kızla tanışıp çarpıldı. Pazarcık Kız Öğretmen Okulu öğrencisi Aysel ile tanışmasının nedeni genç kızın fizik dersinde başarısız olmasıydı. Ömer İzgi, genç kıza fizik dersi verdi. Ama kısa sürede fizik derslerini unutup, 1964 yılında evlenmeye karar verdiler. Aysel'in, Elazığ'ın Maden ilçesinde oturan ailesi de okulu bırakmasına onay verince sorun kalmadı. Evlendiklerinde Aysel 18, Ömer 24 yaşındaydı.

BAŞBAKANLIK DANIŞMANI

Pazarcık'ta kalmamaya kararlıydı. Diş teknisyenliği sınava girdi, kazandı. Stajını yapmak üzere Ankara Numune Hastanesine atandı. Numune'de çalışırken, üniversite sınavına girdi. 1965'ten itibaren yaşamında yeni bir sayfa açıldı; artık Hukuk Fakültesi öğrencisiydi.

Üniversiteyi dışardan okurken sağlık memuru olarak hacca da giden Ömer İzgi, Atatürk hayranıydı ve laikliği önemsiyordu. Siyasi çizgisi zamanla olgunlaştı ve giderek ülkücülüğü benimsedi. Sağlık memurları arasında sevilen bir isim haline gelince, 1969'da Sağlık Memurları Sendikası Başkanı seçildi.

Hukuk Fakültesi'ni bitirince serbest avukatlığa başladı. Sıhhiye'deki Ankara Orduevi'nin arkasında küçük bir büro tuttu. Siyasetle yoğunlaştı, bir yandan da ‘‘Medeni Hukuk’’ dalında master yaptı; hukuk kitapları yazdı. Üç kız, bir oğlan babası olan Ömer İzgi aynı zamanda iyi bir aile reisiydi.

Aysel hanım, ülkücü camiada eşinden daha etkin bir isim haline geldi, 1974'de Ülkücü Hanımlar Derneği (Ülkü-Han) Genel Başkanlığı'na seçildi. Aysel hanımın Türkeş ailesiyle yakınlığı eşi Ömer İzgi'nin de yükselmesini sağladı. Ömer İzgi, Alparslan Türkeş'in Milliyetçi Cephe hükümeti sırasında Başbakan Yardımcısı olması üzerine Başbakanlık Danışmanlığı yaptı.

12 Eylül döneminde açılan MHP davasında her ikisi de sanık değildi. Sadece iddianamenin ‘‘MHP'nin mali kaynakları’’ bölümünde Aysel hanımın adı, partiye para aktarma faaliyetleri nedeniyle geçiyordu. Davada, Ömer İzgi, Türkeş'in avukatları safında yerini aldı...

BAHÇELİ İLE YAKINLIK

MHP davası sırasında aktif bir isim olarak öne çıkmayan Ömer İzgi, 1983'te Mehmet Pamak'ın önderliğinde kurulan Muhafazakar Parti'nin kurucularından biri olarak siyaset sahnesine adım attı. MP'nin MÇP'ye dönüşmesinden sonra 1987'de Genel Sekreterliğe Devlet Bahçeli gelince, Ömer İzgi de Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev aldı. MÇP'nin de MHP halini almasından sonra bir ara Genel Merkez'den uzaklaştı; Ankara İl Başkanlığı'nda bulundu. Aysel Hanım ise yine partide sözü geçen bir isim olmayı sürdürüyor; MHP Kadın Komisyonu Başkanlığını yürütüyordu.

Bahçeli, Genel Başkan seçildikten sonra Ömer İzgi'yi de Genel Başkan Yardımcılığı'na getirdi. 18 Nisan 1999 seçimlerinden önce Konya'da, MHP'nin aday adaylarının katıldığı bir toplantıda, ‘‘kontenjan adayı olmayacağını’’ söyledi. ‘‘Ben sandıkta yarışarak aday olacağım.’’ Ancak yapılan ‘‘temayül yoklaması’’nda Faruk Bal birinci çıkınca o günkü sözlerini unuttu. Bahçeli'nin kontenjanından liste başı oldu.

Kampanya döneminde Konya'ya fazla uğramasa da ‘‘Hacı Ömer İzgi’’ yazılı afişleri kentin caddelerini kapladı. Milletvekili seçildikten sonra mazbatasını almaya bile Konya'ya gitmedi; mazbatası Ankara'ya getirildi.

Seçim sonrasında yeni görevi MHP Grup Başkanvekilliği oldu. Koalisyon kurulurken Rahşan Ecevit'in ülkücüleri suçlayan sözlerine rağmen uzlaşmayı savundu, yatıştırıcı bir rol oynadı. ‘‘Koskoca Ecevit'in özür dileyecek hali yoktu ya’’ deyip, Bülent Ecevit'in açıklamasının yeterli kabul edilmesini istedi.

TBMM'de başörtüsü yasağı uygulanmasından yana tavır koydu. Türkçe yasasının gündeme girmesi için çalıştı. Kurban Bayramı'nda belediyelere çağrı yaptı; ‘‘Kurban artıklarını dağlara, ormanlara atın; vahşi hayvanlar beslensin.’’

Ömer İzgi'nin Meclis Başkan adaylığında yine Aysel hanım etkiliydi. MHP Merkez Karar Kurulu üyesi ve Bahçeli'nin danışmanı olan, Genel Merkez'den hiç ayrılmayan Aysel hanımın bir akrabasını geceyarısı apar topar daire başkanı yaptıracak kadar güçlü olduğu biliniyor MHP çevrelerinde. Eşi Meclis Başkanı seçildi ve Aysel hanım partide biraz daha güçlendi...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!