İnanılmaz bir aşk hikayesi

Güncelleme Tarihi:

İnanılmaz bir aşk hikayesi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2002 01:40

Bir erkekle bir kadının başından geçebilecek sayısız aşk hikayesi yaşandı, yazıldı, filme çekildi, anlatıldı. Masallar ve efsaneler aşksız olmadı. Gerçek hayatta ise şaşırtabilen aşk hikayelerine pek rastlanmıyor. İşte size yaşadığımız dünyadan bir aşk hikayesi: Kahramanları hala aramızda. Gerçek isimleri bizde saklı. Olaylar, mekanlar hatta nickname'ler aynen olduğu gibi.

1 - NİHAT YOKSUL BABASIZ BÜYÜMÜŞ AMA AZMETMİŞ ÇOK İYİ OKUMUŞTU


Şantiyeden çıktığında batmakta olan kış güneşinin ışığında kendini çok yorgun hissetti. Arabaya bindi, eve gelir gelmez hemen duşa girdi. Bir arkadaşının evinde vereceği partiye hazırlanmalıydı. Önceki gün Kanada'dan gelmiş, biraz uyuduktan sonra soluğu şantiyede almıştı. Ve aslında hala kafası dağınıktı. Baktı ki olacak gibi değil, viskisini doldurdu, bardaktaki buz kristalleri oynaşırken dalıp gitti. Nihat 37 yaşındaydı. Babasızdı ve İstanbul'un eski semtlerinden birinde yoksulluğun içinde büyümüştü. On yaşından beri çalışıyordu. Azmetmiş, mimarlık eğitimi görmüş, iki yıl da restorasyon üzerine master yapmış, aldığı bir bursla Viyana'da doktorasını tamamlamıştı. Eğitimini tamamlayıp İstanbul'a döndüğü gün akademiden arkadaşlarıyla soluğu Kumkapı'da almıştı. ‘‘Hayret, bu akşam tedariksiz gelmişsin Nihat’’ dedi Sibel, sevgilisinin omuzuna yaslanırken. Aslında Kumkapı'ya gelirken aklında Sibel vardı. Okul yıllarında kısa bir ilişkileri olmuştu. Anlaşılan o Viyana'dayken köprülerin altından çok sular akmıştı. Sokağa doğru yayılmış masalardan neşeli kahkahalar yükseliyordu. Kadınların badem çiçeği gibi koktuğunu düşündü.


2 - İÇİNDE CİGULİ OLAN O GECE KEMAN ÇALARKEN TANIDI YASEMİN’İ


İşte tam o anda, uzaktan genç bir kadın belirdi. Üzerinde badem çiçeği desenli bir elbise vardı. ‘‘Herhalde tesadüftür’’ diye geçirdi aklından. Kadın, gelip tam karşısındaki masaya yerleşti, üç kadının daha olduğu o masada bir neşe selidir başladı. Türkçesi aksanlıydı ama güzel rakı içiyordu. Arada bir parlayıp, bir sönen gözlerini seçiyordu Nihat. Elinde akordeonuyla bir Çingene belirdi ve iki masanın ortasında Balkan şarkıları okumaya başladı. Badem Çiçeği yerinden kalkıp, kenarda mola vermiş olan fasıl grubuna yaklaştı, kemancının kemanını aldı ve Çingeneyle birlikte çalmaya başladı. Herkes ayaktaydı. Ama Nihat yerinde çakılıp kalmıştı. Kemancı kemanını geri almasaydı sanki sabaha kadar sürecekti bu eğlence. Nihat belki de dikkatini dağıtmak için Çingene müzisyeni masaya davet etti. Adı Ciguli olan bu adam Bulgaristanlıydı, kaçak olarak meyhanelerde şarkı söylüyordu. Sonradan çok ünlenen Çingene şarkıcının yükselişi Nihat'ın ‘‘sana kaset yaptıralım’’ demesiyle başlamıştı. Bu arada iki masa birbiriyle kaynaştı ve Badem Çiçeği'yle tanıştılar. Adı Yasemin'di. Almanya'da İtalyan bir anne ile Türk bir babadan doğmuştu. Babasıyla annesi küçükken ayrılmış, baba Türkiye'ye anne de İtalya'ya dönmüştü. Yasemin babasıyla 12 sene sonra yeniden buluşunca Verona-İstanbul serüveni başlamıştı.


3 - SİBEL’İN EVİNDEN ÇIKINCA KAPIDA YASEMİN’İ GÖRDÜ


Nihat'la Yasemin ertesi gün buluştular. Altı ay sonra evlendiler. Nihat üniversitede öğretim üyesi oldu. Yasemin İtalya'da moda tasarımı eğitimini yarım bıraktı. Bu arada babasını kaybetti, eski neşesini de. Eve kapandı, dışarı çıkmaz oldu. Nihat önce hep yanındaydı ama böyle sürmedi. Nihat eski sevgilisi Sibel'le görüşmeye başladı. Yağmurlu bir gece yarısı Sibel'in evinden çıkarken, kapıda Yasemin'in sırılsıklam beklediğini gördü. Eve gidene kadar hiç konuşmadılar. Sonra da tek kelime çıkmadı Yasemin'in ağzından. Evliliklerinin dokuzuncu ayında ilk celsede boşandılar. Nihat kendini hiç ama hiç affetmedi. Üniversiteden istifa edip serbest mimarlık yapmaya başladı. Hem olağanüstü güzel restorasyonlara hem de İstanbul'un sırtlarında yükselen çelik konstrüksiyonlu gökdelenlere imza attı. Yurtdışından teklifler yağınca işlerini büyüttü. Önce Kanada, sonra Avustralya, İngiltere, İsveç... Eski hayallerini gerçekleştirmeye de başladı: Tuna'dan bir nehir teknesi kiraladı, iki aylık bir yolculuktan sonra Baltık Denizi'ne çıktı. Sonra Nil'e, ardından Ganj'a, Missisipi'ye, Amazon'a ve Po'ya gitti. Her yolculukta yanında başka kadın bulundu. İlişkilerin çoğu nehirlerin orta noktasına bile ulaşmadan bitti. Aradan yıllar geçti...


4 - SUKUŞU’NUN SORUSUNA SUGEÇİRMEZ’DEN CEVAP


Arkadaşının evindeki davete gitmek için hazırlandığı o akşam canı sıkılıyordu. Çıkmadan önce nehir gezginlerinin chatleştiği siteye girip biraz oyalanmak istedi. Nihat'ın nickname'i Waterfowl yani, sukuşu'ydu. Arkadaşları muziplik olsun diye ona bu lakabı takmıştı. Chat'teki grup, Girit üzerine sohbet ediyordu. Aralarında Nickname'i Watertight (Sugeçirmez) olan bir kadın vardı. Amerika'dan katılan bu kadın bazen eğlenceli ama çoğunlukla suskundu. Nihat tartışmanın ortasına ilgisiz bir soruyla daldı: ‘‘Nikos Kazancakis'in, Kayalı Bahçe romanında yaşlı bir adam Girit'te dere kenarında suya bakmaktadır. Romanın kahramanı adama yaklaşır ve ne yaptığını sorar. Yaşlı adam ne cevap verir? ’’ Anlamsız cevaplar üzerine Watertight sözü aldı ve Sukuşu'na takıldı: ‘‘Bugün eğlence bulamadın anlaşılan.’’ Nihat, ‘‘Bu akşam demek istiyorsunuz herhalde. Orada sabah ama burada akşam’’ dedi. Kadın, ‘‘Akşamın can sıkıntısı daha yorucu olur. Senin çoktan akşam sularına dalman gerekmiyor muydu? Yoksa orada kuraklık mı başladı?’’ diye taş attı. Nihat ciddileşti: ‘‘Şamatayı bırak cevabı biliyorsan katıl.’’ Sugeçirmez biliyordu cevabı: ‘‘Yaşlı adam, ben akan suya değil geçen ömrüme bakıyorum, diyor.’’ Nihat'ın şaşkınlıktan dili tutuldu, odadan çekildi. Partiye gitmekten de vazgeçti.


5 - CHAT ODASINDAN İKİLİ ÖZEL KONUŞMALARA


Ertesi akşam yine bilgisayarın başına geçti. Watertight'in odaya gelmesini bekledi. Gelmedi. Günlerce... Baktı ki olmayacak, Chat'te herhangi bir tartışmanın ortasına daldı. O yazmaya başlar başlamaz kadın da odaya girdi. Bir ara Nihat'a ‘‘Seni kırdım galiba’’ dedi. Sonra ikili chat yapmaya başladılar. Pek fazla derine dalmadan aşklarını, ayrılıklarını, ihanetleri anlattılar. Watertight, Nihat gibi çok gezmişti, Türkiye'yi de biliyordu. Nihat nehirlerin ortasında biten anlamsız serüvenlerinden bahsetti. ‘‘Siz de benim gibi ruhu olmayan bedenlerde dolaşıyorsunuz herhalde’’ dedi kadın. Nihat,‘‘Ben, tüm yaklaştığım bedenlerin bir ruhu olduğuna inanarak başlıyorum ilişkiye. Ama her seferinde ürpererek uzaklaşıyorum. Sonra yeniden başka bedene doğru bitimsiz yolculuğa başlıyorum.’’ Kız, ‘‘İnsanın bütün yolculuğu kendinedir aslında’’ yorumunu yapınca Nihat, ‘‘Bana, kendime doğru bir yolculuk yapmamı tavsiye ettiğinizin farkındayım’’ diye yazdı... Nihat'ın dış dünyayla ilişkisi neredeyse tamamen kesilmişti. Sadece işe gidiyor, dizüstü bilgisayarını sürekli yanında taşıyor, gece gündüz kızla yazışıyordu. Watertight'in durumu da aynıydı. Tam sekiz ay boyunca yazıştılar.


6 - KAÇ KADIN SİZİ BÖYLE ANLATTI DERSİNİZ?


Watertight bir ara günlerce cevap vermedi Nihat'a. Sonra bir gün ekrandan gelen sesle uyandı, karanlık aralanmıştı: ‘‘Tanrı'dan dilemiştim sizi. Ancak beklenmedik bir yerde, beklenmedik bir zamanda çıktınız karşıma. Hiç bilmediğim başka duyguları ve ardından kimi düş kırıklıklarını yaşamak zorunda kaldım. Size hazırlanacak vaktim olmadı. Başka şeyler yazmamı istemeyin benden bir daha olur mu? Bu yolla zincirlerinden kurtulup beni esir etmeye çalışan duygularıma kapı aralamayın. Çünkü tükettiğiniz hikayelerin kahramanlarından biri değil, yüreğinizi paylaştığınız dostlarınızdan biri olmayı tercih ediyorum. Evet yeniden aradım sizi çünkü siz olmadan geçmesini istemiyorum ömrümün geri kalanının’’ diyordu. Bir ay kadar yeniden yazıştılar. Ama ne olduysa oldu karşıdan gelen sesler tekrar kesildi. Nihat, en ciddi iş toplantılarını ortasında bile açıp ekranı, bir cevap var mı diye baktı. Ve yine bir sabah Watertight'tan ses çıktı: ‘‘Taşkın bir nehir gibi önünüze gelen her şeyi yakıp yıkabilirsiniz. Kıyınızda durmuş, ara sıra azgın sularınıza sokuyorum ayaklarımı. Korkuyorum. Kaç kadın sizi böyle anlattı dersiniz? Kaç tanesi boğuldu sularınızda? Sularınıza atılacak yeni birileri çıkacaktır mutlaka! Ve size yeniden aşkı yaşatabilecek olan da çıkacaktır. Sabırlı olun. Aslında çok başka şeyler de yazdım size. Lakin, yazdıklarımı benden sonra silen, bir başka ben var içimde.’’


7 - MOR KAZAKLI ADAMLA LİLA BLUZLU KADIN HASANKEYF’TE 14 ŞUBATTA BULUŞTULAR


Yeniden yazışmaya başladılar. İstanbul'da kış sürüyordu. 2001'in Ocak sonuna doğru Nihat kadını hiç görmediği ve bir süre sonra zaten hiç göremeyeceği o yere davet etti: ‘‘14 Şubat Sevgililer Günü'nde Hasankeyf'te buluşalım mı?’’ Evetti, cevabı. 14 Şubat saat 14.00'te (Batman'a gelecek olan uçağa göre ayarlamışlardı) Kale'nin önünde. Nihat mor kazak giyecek, Watertight ise lila rengi. O gün güneş, bin yıllardır akıp giden Dicle'nin üzerinde oynaşıyordu. Mor kazaklı adam buluşma anından yarım saat önce Kale'nin önüne geldi. Elinde Batman'dan sipariş ettiği gül demeti. Yol soran 8-9 kişilik bir turist grubu Nihat'ı lafa tuttu. Tam o anda sırtında bir sıcaklık hissetti. Döndü, birkaç metre uzaktaki lila renkli gölgeye baktı. Güneş arkasından vuruyordu, yüzünü seçemedi. Yaklaştığı anda dizlerinin titremeye başladığını hissetti ve elindeki çiçekler yere saçıldı. Karşısında duran Yasemin'di, eski karısı Yasemin. Yüzü, gülüşü, iç çekişleri, ipek gibi bakışları aklından çıkmayan Badem Çiçeği. Sarıldılar ve dakikalarca ağladılar. Sonra Dicle kıyısında yürümeye başladılar...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!