IMF ile anlaşma

Güncelleme Tarihi:

IMF ile anlaşma
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2009 23:40

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “IMF ile bir anlaşma yapar, bunlardan ilave bir kaynak kullanırsak bu Türkiye'nin büyüme hızını olumlu etkileyecektir. Genel olarak risk primini de bir miktar daha aşağıya çekecektir. Bugün için olmazsa olmaz diyeceğimiz noktada değiliz” dedi.

Babacan, özel bir televizyon kanalında katıldığı söyleşide gazetecilerin sorularını yanıtladı. IMF ile bir anlaşma yapılmasının gerekli olup olmadığına ilişkin soru üzerine Orta Vadeli Programı açıkladıklarını anımsatan Bakan Babacan, bu program zemininde anlaşmaya varılması halinde, bir Stand-By anlaşması yapılmasının mümkün olabileceğini kaydetti. Bunun yapılıp, yapılmamasının müzakerenin seyrine bağlı olduğunu ifade eden Babacan, “Şu anda hala o noktadayız. Müzakereler teknik düzeyde devam ediyor. Herhangi bir yeni gelişme olursa da açıklayacağız” dedi.
Orta Vadeli Program'ın kendi içerisinde tutarlı ve Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde devam edebileceği bir program olduğuna vurgu yapan Babacan, “Ancak, eğer IMF ile bir anlaşma yapar, bunlardan ilave bir kaynak kullanırsak bu Türkiye'nin büyüme hızını olumlu etkileyecektir. Genel olarak risk primini de bir miktar daha aşağıya çekecektir. Bugün için olmazsa olmaz diyeceğimiz noktada değiliz. Türkiye bu noktaya gelmiştir” diye konuştu.
Amaçlarının Türkiye ekonomisini mümkün olan en hızlı şekilde zor dönemden, normal döneme taşıyabilmek olduğunu belirten Babacan, “Eğer bu gayretimizle IMF ile yapacağımız bir anlaşma bize yardım edecekse, bu gayretlerimizi destekleyecekse, bu anlaşmanın Türkiye için iyi olacağını da düşünüyoruz. Ama dediğim gibi, şart değildir. Olmazsa olmaz noktasında değildir. Ancak yaparsak daha da iyi olacağını düşünüyoruz” dedi.

AVRUPA'DA EN HIZLI BÜYÜYEN ÜLKE TÜRKİYE OLACAK

Büyümeye ilişkin bir soru üzerine, ekonomide temelin güven olduğunu ve bunun sağlanması halinde herşeyin kolaylaşacağını ifade eden Babacan, bu sene sonunda büyüme rakamının eksi yüzde 6 olacağı beklentisi içerisinde olduklarını kaydetti. Ancak yılın ilk çeyreğinde büyümenin eksi 14, ikinci çeyrekte eksi 7 olduğunu anımsatan Babacan, üçüncü çeyrekte belki eksi 3 veya 4 arası bir rakamın görüleceğini anlattı. 4. çeyrekte artıya dönme ihtimalinin oldukça büyük göründüğünü belirten Babacan şunları kaydetti:
“Yani bu yıl ortalamamız eksi 6. Ama yıl içerisinde artık ikinci çeyrekten itibaren de ciddi bir toparlanmayı beraberinde görüyoruz. Gelecek sene yüzde 3,5 büyüme. Çünkü, ağırlıklı olarak ihracat pazarlarıyla ilgili sorunlar gelecek senede pek gidecek gibi görünmüyor. Yani yüzde 3,5 büyüme aslında Avrupa'ya bakacak olursak iyi bir oran. Yani Avrupa'da gelecek sene Türkiye hemen hemen en hızlı büyüyen ülke olacak. 2010 yılı sonu geldiğinde büyüme rakamlarına baktığımızda, gelişmekte olan Avrupa ülkelerine baktığımızda, yani doğu avrupaya ya da batı avrupaya baktığımızda Türkiye ya birinci ya ikinci sırada olacak. Bunu biz söylemiyoruz. Pek çok uluslararası kuruluş da bu gün için bu tespiti yapıyor. 2011, 2010 yılına göre daha iyi bir yıl olacak.”

ERKEN SEÇİM YOK

2010 yılında erken seçim senaryolarının bulunup bulunmadığına ilişkin bir başka soru üzerine de Bakan Babacan, “Hayır. Şu anda böyle bir planımız yok. Senaryo şöyle. Senaryo kontrolümüzde olmayan veriler olursa, dışarıdan gelecek etkilenmeler, onunla ilgili senaryo analizleri yaparız. Yoksa kendi kontrolümüzde, kendi bildiğimiz konularda biz birşey yapacaksak, onun artık çok fazla senaryosu olmaz. Hükümet olarak 2010 yılıyla alakalı (erken seçimle ilgili) kesinlikle herhangi bir öngörümüz yok. 2011'in Temmuzu. O da nedir bir iki ay erkene alınır. Temmuz ayında çok sıcak olduğu için. Kampanya çok zor oluyor” diye konuştu.
Dışarıdan gelebilecek herşeye karşı hazırlıklı olunması gerektiğini belirten Babacan, buna hazır olduklarını bu konuda en ufak bir tereddütün bulunmaması gerektiğini anlattı. Babacan, aksi halde zor dönemleri ekonomi yönetimi olarak rahat aşamayacaklarını kaydetti.

EVE DÖNÜŞ

Eve dönüşle ilgili bir soruya verdiği yanıtta Babacan, sorunun çözüm yoluna girdiğini, bazı somut gelişmelerin yaşanmaya başlandığını belirterek, bunun altyapısının 2007 yılındaki Dağlıca baskınından sonra yapılan diplomatik çalışmalarla başladığını kaydetti. Son yaşananların kendisini rahatsız edip etmediğine ilişkin soruya verdiği yanıtta da Babacan şunları kaydetti:
“Bu yaşananları kabul etmek mümkün değil. Yani olan biten gerçekten rahatsız edici, son derece kaygı verici. Ve süreci de riske sokan gelişmeler bunlar. Burada adeta onu ister gibi... Bunun içeride çok karmaşık boyutları var.
Dış boyutu var. Kendi kurumlarımız içindeki çok sayıda kurum bu işin içinde çok
yoğun bir kordinasyon içinde bu çalışmalar yürüyor. Bütün bu tabloya baktığımızda olan biteni çok farklı yansıtmaya yönelik bir çalışma çabası görüyoruz. İşin özü var. İşin özü, terör örgütü silah bırakıyor.”
“Bu devlet politikası mı?” sorusuna da “Kesinlikle” diye yanıt veren Babacan, devletin en üst kademelerinde bütün bu sürçlerin konuşulmuş olduğunu kaydetti. Örgüte katılımın önlenmesi, örgütten ayrılmaların, dağdan inişlerin desteklenmesinin çok önemli olduğuna işaret eden Babacan “Devlet politikasıdır. O şekilde başlamıştır zaten bu süreç. Aksi halde zaten bu noktalara gelmesi mümkün değil. Yani kurumlarımız arasında tam bir mutabakat, işbirliği, diyalog, eşgüdüm olmazsa bu noktaya gelmesi mümkün değil” diye konuştu.
Bunun karmaşık bir süreç olduğu, bu süreç devam ederken zaman zaman hataların olabileceğini belirten Babacan, önemli olanın Türkiye'nin bu sorunu artık geride bırakıp bırakmayacağı olduğunu söyledi. “Önemli olan budur. Eğer bu süreç bizi o noktaya götürüyorsa ki o konuda bir şüphemiz yok. Zaten amacımızda o. O zaman bu sürece sahip çıkmamız lazım” dedi.
Babacan, tüm tarafların bu gelişmelerden ders çıkarması gereken bir örneğin yaşandığını ifade ederek, “Kimsenin böylesine önemli bir sürece siyasi polemik malzemesi yapmaması lazım. Ya da içeride siyasi rant haline getirme çabası içerisinde olmaması lazım” diye konuştu.

SICAK PARA VE VERGİLER

Gelişmiş ülkelerden Türkiye'ye sıcak para girmeye başladığına ilişkin soru üzerine, işler iyileştikçe Türkiye'ye sermaye girişi olacağını ve bunun kaçınılmaz olduğunu belirten Babacan, ancak bu sermaye girişiyle ilgili neler yapılacağını Türkiye'nin daha önce en yoğun şekilde 2002-2007 döneminde yaşadığını anımsattı. Bu konuyu sorumlu kuruluşların en iyi şekilde yürüttüğünü belirten Babacan, bundan korkulmaması gerektiğini söyledi.
Yeni vergiler düşünülüp düşünülmediğine ilişkin soru üzerinde “Şu an için böyle birşey gündemimizde yok” diyen Babacan, daha önceki dönemde de buna ihtiyaç duymadıklarını kaydetti.
Bundan sonraki dönem için çok bağlayıcı konuşmak istemediğini belirten Babacan, şunları kaydetti:
“Ama böyle bir şeye ihtiyaç olacağını şu an için zannetmiyorum. Vergiyle alakalı şu var ki biz daha önce söyledik kurumlar vergisi, gelir vergisi, KDV bunlardan herhangi bir oran artışı öngörmüyoruz. Gelecek sene ki bütçe açığı öngörümüz yaklaşık 50 milyardır. Ama bu zaten piyasaların öngördüğünden daha az bir açıktır ve zaten herkes hesabını, kitabını yaparken bir miktar açık olacağını ve bunun da borçlanmayla karşılanacağını zaten biliyordu.”

ERMENİSTAN

Sorular üzerine Ermenistan konusunun çok önemli olduğunu belirten Bakan
Babacan, bu konuda Türkiye'nin adeta “ezber bozduğunu” ifade etti. Ermeni
açılımının, Türkiye'nin dünyadaki profilini çok yükselttiğini belirten Babacan, “Yani bunu cesaretle yapabilen Türkiye, daha neler yapabiliri bir bakıma ortaya koymuştur” diye konuştu.
Türkiye'nin, Azerbaycan'la ilişkilerinin çok özel olduğunu ve buna bir zarar gelmesini kesinlikle istemediklerini belirten Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bir zarar geleceğini de zannetmediğini bildirdi. İlişkilerin bozulmasını isteyen bazı lobiler bulunduğunu ve onları da herkesin bildiğini kaydeden Babacan, Kafkaslarda barışı tesis etmenin önemine işaret etti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!