Guantanamo’ya gitmekten kurtulanlar Şibirgan Şehir Hapishanesi’nde

Güncelleme Tarihi:

Guantanamo’ya gitmekten kurtulanlar Şibirgan Şehir Hapishanesi’nde
Oluşturulma Tarihi: Eylül 28, 2003 00:00

Gazeteci Yavuz Selim 15 Temmuz'da Kabil'de başlayan 36 günlük Kuzey Afganistan gezisinde Mezár-ı Şerif'ten Cenk Kalesi'ne, pek çok yeri dolaştı. Gezinin en ilginç duraklarından biri hiç kuşku yok Cevizcan İli Şibirgan Cezaevi'ydi. Çünkü burada kalan 1018 mahkumun üçü hariç hepsi Taliban esiri. Küba'daki Guantanamo üssüne gönderilenlerden sonra ‘‘en tehlikeli’’ bulunan Taliban esirlerin 493'ü Pakistan, 522'si ise Afganistanlı. Yavuz Selim, Şibirgan Cezaevi'ne girdi ve üç koğuş temsilcisi Taliban'la konuştu.ABDÜL HALİL Şibirgan Şehir Hapishanesi Müdür Yardımcısı Koşulları dışarıdan daha iyiKahvaltıda çay, şeker ve kuru ekmek, öğle ve akşam yemeklerinde ise ya çorba ya pilav veya barbunya ve haftada iki gün et veriyoruz. Bu yemekleri, dışarıdaki insanlar bulamıyor bile! Burada mahpus olan esirler, kendi içlerinde bir komisyon oluşturdular. Bu komisyonun içinde bizden de bir heyet var. Mutfağı, tamamen onlara bıraktık. Biz sadece malzemeleri sağlıyoruz. Yemekleri kendileri pişiriyor, dağıtımını kendileri yapıyor. Ne kadarının hangi koğuşa verileceğini de kendileri belirliyor. Her gün 24 saat sıcak suyumuz var. Ne zaman isterlerse banyo yapabiliyorlar. Taliban esirlerinin buraya getirilmesinden sonra, bir klinik kurduk. Hastalananlar, buraya getirilip tedavi ediliyor, iyileşince geri gönderiliyorlar. Bizim doktorlarımızın yanı sıra bazen yabancı doktorlar da tedavi için geliyor. Gündüzleri belirli saatlerde kontrollü olarak dışarı çıkarılıyorlar. Üç saat boyunca güneşlenebiliyorlar. Ayrıca spor da yapabiliyorlar. Voleybol oynuyorlar. Mektuplarının ulaşımını ise, Kızılhaç sağlıyor. Kısacası, buradaki Taliban esirlerine sağlanan bu imkánlar, dışarıdaki insanların bir çoğunun arayıp da bulamadığı imkánlardır. Sadece hürriyetleri kısıtlı. Ancak, birçok arkadaşlarının serbest bırakıldığını bildikleri için, kendilerinin de çok yakında hürriyetlerine kavuşacaklarını ümit ediyorlar. Dolayısıyla, herhangi bir isyanın yaşanması söz konusu değil.Katliam iddiaları asılsız. Eğer bunları yok etmek isteseydik, ki birçoğunu serbest bıraktık, yakaladığımız zaman esir almazdık, öldürürdük. Neden buraya getirip, bu yoklukta askerlerimizin bile yiyemediği yemeklerle besleyelim ki?TALİBAN ESİRLERİYLE YÜZ YÜZETaliban esirlerle görüşmeden önce, kısa bir gezinti yapıyoruz. Önce kliniğe götürülüyoruz. Klinikte, neredeyse boş yatak yok. Hastalarla konuşmak istiyoruz, kabul etmiyorlar. Fotoğraf çekiyoruz, bazıları yüzlerini saklıyor. Sonra, mutfağa gidiyoruz. Otuza yakın Taliban esiri hummalı bir çalışma içinde. Bazıları fırının başında ekmek pişiriyor, bazıları da yemekleri hazırlıyor. Kendimi tanıtıyorum, bazı sorular soruyorum. Esaretin dışında hayatlarından memnun olduklarını söylüyorlar. Herhangi bir şikáyetiniz var mı, diyorum. Gerçekten olmadığından mı, yoksa korkularından mı, 'Hayır!' diye cevap veriyorlar. Mutfaktan çıkıp koğuşların bulunduğu ana binaya giriyoruz. Etrafıma bakınıyorum. Askerler çevreyi kuşatmış ve her türlü tedbir alınmış... Yetkililer tercümanıma, tercümanım da bana anlatıyor. Sol taraftaki 1 Numara'lı koğuşta sadece Afganlılar, karşımızdaki 2 Numara'lı koğuşta ise en tehlikeli Taliban komutanlar kalıyormuş. Sağ taraftaki 3 Numara'lı koğuş ise, sadece Pakistanlılara ayrılmış... Üç koğuşta da bütün esirler demir parmaklıkların önünde toplanmış. Benim bir Türk gazeteci olduğum söylenmiş. 'Turka journalist!' diye yanlarına çağırıyorlar. Üç koğuşa da ayrı ayrı gidiyorum. Önce, aralarında Türk olup olmadığını soruyorum. Yokmuş. Konuşmak istediklerini söylüyorlar. Hepsiyle konuşmamın mümkün olmayacağını, birer temsilci seçtikleri takdirde söyleyeceklerini yazacağımı belirtiyorum. Kısa bir süre içinde üç koğuştan da birer temsilci seçiliyor. Hapishane Müdür Yardımcısı Abdül Halil'den, üçünün de dışarıya çıkartılmasını rica ediyorum. Biraz tereddüt ediyor ama beni de kıramıyor.ADİL NEBİTaliban’ı hiçbir zaman tasvip etmedim, pişmanımÖnce, 1 Numara'lı koğuşta kalan, Hilmend ilinden ve Peştun asıllı 32 yaşındaki Adil Nebi ile konuşuyorum. Adil Nebi, sorularıma cevap verirken, ikram ettiğim sigarayı da keyifle ciğerlerine çekiyor. Taliban'ın, gerçek yüzleri ortaya çıktıktan sonra, insanları zorla, zorbalıkla askere aldıklarını ve bunu da bütün dünyanın bildiğini ifade eden Adil Nebi, '11 Eylül olaylarından iki ay önce, birçokları gibi beni de zorla askere aldılar. Tekliflerini geri çevirseydim, diğerleri gibi ben de öldürülecektim, mecburdum' diyor. ‘‘Taliban'ın yaptıklarını hiçbir zaman tasvip etmedim' diyen Adil Nebi, pişmanlığını da dile getiriyor. Bu arada tercümanımız çeviri yaparken, ifadelerin doğruyu yansıtmadığını, daha çabuk serbest bırakılması için böyle konuştuğunu ve bu ifade tarzının bütün Taliban esirleri için geçerli olduğunu söylüyor. Adil Nebi, diğer sorularımızı da cevaplıyor. 'Buradaki görevliler çok insancıl. Bizlere dostça, arkadaşça davranıyorlar. Evimizde yiyemediğimiz yemekleri veriyorlar bize. Evimizde olmayan sıcak su, burada her gün ve 24 saat var. Rahatsızlandığımız zamanlar hastaneye gitmek için bir gün boyunca yürümek zorundaydık. Burada, hemen yanı başımızda.' 'Böyle konuşmanın sebebi korku mu?' diye soruyorum. 'Hayır!' diyor, Adil Nebi 'Allah'tan başka kimseden korkmuyorum. Ancak, diğerleri gibi bizleri de artık bıraksınlar. Ailemin kimsesi yok. İki çocuğum var, açlar, perişanlar.' HÁL MUHAMMEDGeçmişi unutalımEn tehlikeli komutanların kaldığı koğuş olduğu söylenen 2 Numara'lı koğuştan Tacik asıllı, Sar-i Pul bölgesinden 58 yaşındaki Hál Muhammed'in yanına yaklaşıyorum. Israrla Mevlevî olduğunu söylüyor. Birkaç yıl Taliban'la çalıştığını, fakat bu süre içinde kötü bir şey yapmadığını, Taliban'ın İslám Şeriatı'na aykırı uygulamalarını bilmediğini, eğer varsa şiddetle kınadığını beliriyor. 'Taliban, benim yaşadığım köye de gelmişti. Dışarıdan gelen Taliban askerlerini köyde barındırmamak için onlara mecburen evet demiştim. Köylüler de büyükleri olarak beni seçmişlerdi. Silahı aldım, ailemin ve köyümün güvenliğini sağladım. Ama, Taliban'ın himayesinde, yani bir lokal Taliban olarak. Niyetim, köyümüze yabancı Taliban askerlerinin gelmesine mani olmaktı.' Burada size nasıl davranıyorlar sorusuna şöyle cevap veriyor: 'Askerler ve amirleri, insan haklarına uygun bir davranış içindeler. Hiçbir şikáyetimiz yok! Ne işkence gördük, ne de dayak yedik. Yiyeceklerimiz zamanında veriliyor. Rahatlıkla banyomuzu yapabiliyor, çamaşırlarımızı yıkayabiliyoruz. Sağlık problemlerimizde kliniğimiz var. İlaçlarımız veriliyor. Ziyaretçilerimiz geldiği zaman, görüştürülüyoruz.' Hiç mi probleminiz yok, diyorum. 'Sadece bir problemimiz var' diyor. 'O da bizim esir olmamız. Ancak, kısa bir süre sonra serbest bırakılacağımıza inanıyoruz. Çünkü Kábil'de oluşan İslámcı Hükümet, ilk gün genel af ilán etti, serbest bırakılacağımıza dair söz verdiler. 'Mevlevî Hál Muhammed, bütün Afganistan'a ve dünya kamuoyuna bir de çağrıda bulunuyor: 'Artık geçmişi unutalım. Hatalar neyse ve ne kadarsa, yapılmıştır. Geçmişi arkada bırakıp unutalım. Ardımıza bakmayalım. Ve geçmişi artık, ne olur, körüklemeyelim. Körükleyenlere de müsaade etmeyelim. Bundan sonra sadece ülkemizin yeniden yapılanması ve en önemlisi barışın sağlanması için gayret gösterelim.'MUHAMMED İMRANHiçbir zaman pişmanlık duymadıkVe, 3 Numara'lı koğuştan 28 yaşındaki Muhammed İmran. Pakistan'ın Pencap eyaletinden. 'Esaretimizin ilk günlerinde durumumuz pek iyi değildi. Savaş yeni bitmişti. Ortam çok sıcaktı. Fakat, zamanla buradaki yetkililer kendilerini toparlayınca, problemlerimiz de giderilmeye başlandı.’’ Muhammed İmran'a, Afganistan'a geldiklerine pişman olup olmadıklarına ve Taliban'ın yaptıklarını tasvip edip etmediklerini soruyorum. 'Buradaki bütün Pakistanlı arkadaşlarım adına konuşuyorum. Hiçbir zaman pişmanlık duymadık. Taliban'ın kötü şeyler yaptığını da ne gördük, ne duyduk! Dolayısıyla benim ve arkadaşlarımın İslámî kurallara aykırı hareketlerde bulunduğumuz iddiaları varsa, hepsini reddediyorum. Sizin vasıtanızla Pakistan halkından, BM temsilcilerinden ve bütün dünya kamuoyundan bir ricamız var: Bize yardımcı olmak istiyorlarsa eğer, bir an önce hürriyetimize kavuşmamız için ellerinden geleni yapsınlar. Bu arada, Pakistan medyasından şikáyetçi olduğumuzu da belirtmek istiyoruz. Bunu lütfen bütün dünyaya duyurun. Türk gazeteci olarak siz geldiniz, başka ülkelerin gazetecileri de geldi. Yazıp yazmadıklarını veya nasıl yazdıklarını bilmiyoruz, ama bizimle konuştular, dertlerimizi dinlediler. Ancak, bugüne kadar bir tek Pakistanlı gazeteci bile buraya gelip bizim hál hatırımızı sormadı. Onlara çok kırgınız.'Afganistan İslámi Geçiş Hükümeti İçişleri Bakanı Ali Ahmed CeláliTaliban, halk desteği bulamayacağı için terörist eylemlerinde başarılı olamayacaktırGenel olarak, iç savaşın bitmesinden herkes memnun. Hiç olmazsa canları emniyette! Taliban yönetiminden kurtuldukları için, 'Allah bir daha o günleri göstermesin!' diyorlar. Ancak, suçlanan sadece Taliban yönetimi değil, iç savaşa sebep olan bütün liderler eleştiriliyor. 'Taliban belasını başımıza saranların hiç mi günahı yok?' diyorlar. Yabancı askerler ve siviller artık kanıksanmış durumda. Amerikalılar'a karşı sessiz bir memnuniyetin var olduğunu söyleyebilirim. Tabii, rahatsız olanlar da var. Ancak, Amerikalıların dönmesi hálinde iç savaşın tekrar başlayacağını ve durdurulan kanın tekrar akacağını herkes kabul ediyor. Hatta biri, 'Dakikasında birbirimize gireriz!' diyor... Halk, dalga geçer gibi 'Sopa Hükümeti' olarak nitelendirdikleri Kábil yönetimine karşı biraz mesafeli. 'Bu hükümet bizleri terbiye edecekmiş' diyor Peştun asıllı bir esnaf ve hızını alamıyor: 'Bizi terbiye edeceklerini söyleyen hükümet üyelerine bir bakın! Bu ülkeyi kan gölü háline getirenler, dünün savaş beyleri olan bunlar değil mi ? Kadınlarımızın, körpecik kızlarımızın ırzına geçen çapulcuların komutanları bunlar değil mi? İç savaş boyunca kendilerine oluk gibi akan dolarlarla sefa sürenler bunlar değil mi? Asıl terbiye edilmesi gerekenler bizler değil, bugün bakanlık koltuğunda oturanlardır.' Afganistan İslámi Geçiş Hükümeti'nin İçişleri Bakanı Ali Ahmed Celáli'yle yaptığımız söyleşi, ülkenin karşı karşıya olduğu çözümü zor problemleri ortaya koyuyor. Ali Ahmed Celáli'nin siyasi istikrar ile Merkezi Hükümet'in güçlenmesi, güvenlik ve ülkenin yeniden inşásı konularında yaptığı açıklamaların yanında özellikle silahsızlanmayla ilgili dile getirdiği görüşleri, aynı zamanda hükümet içindeki uyumsuzluğun ve ciddi derecedeki rahatsızlıkların da bir göstergesi. Savunma Bakanlığı'na ayrılan bütçenin yüzde 70'lere varan kısmının Tacik askeri birliklerine aktarıldığı, kalanın da diğerlerine bölüştürüldüğü iddialarına İçişleri Bakanı'nın söyledikleri de eklenince, durumun vahameti daha çok anlaşılıyor. Hem Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin birinci yardımcısı, hem de Savunma Bakanı olan Mareşal Muhammed Fehim Kasım, bir Tacik. Tacikler'in partisi olan Cemiyet-i İslámî'nin askeri lideri Ahmed Şah Mesud'un bir suikast neticesinde öldürülmesinden sonra onun yerini alan isim. Bakanlığı ise Peştun asıllı İçişleri Bakanı Ali Ahmed Celáli'nin ifadesiyle, Afganistan halkının hiç güvenmediği bir bakanlık. Ve bu bakanlık, ülke genelinde silahsızlanmayı gerçekleştirecek...Sayın Bakan, geçici kabinenizin uyum içinde çalıştığını söyleyebilir misiniz?- Bir kabinenin başarılı olabilmesi için, her şeyden önce o kabinenin uyum içinde çalışması gerekir. Ama bu uyumlu çalışmada, fikir ayrılıkları olabilir. Toplantılarda veya oturumlarda bazı tartışmalar yaşanabilir. Kabinemizde değişik etnik gruplar, değişik siyasi partiler ve değişik fikirlere sahip insanlar var. Tabii ki bizde de zaman zaman fikir ayrılıklarından doğan tartışmalar yaşanabiliyor.Karşı karşıya olduğunuz bu problemler nelerdir?- Hükümetimiz kurulduğu günden beri üç ayrı problemle karşı karşıyayız. Birincisi siyasi istikrar ve merkezi hükümetin güçlenmesi, ikincisi güvenlik ve üçüncüsü ülkenin yeniden inşásı. Bu problemleri nasıl aşacaksınız?- Siyasi istikrarı sağlamamız için, Merkezi Hükümet'in hem merkezde hem de illerde güç kazanması ve oluşacak bu gücün de belli bir siyasi partinin kontrolüne girmesinin engellenmesi lazım. Güvenliği sağlayabilmemiz için de bir an önce milli ordunun kurulması, milli polis teşkilátının oluşturulması ve silahsızlanma sürecinin hızlandırılması lazım. Ülkeyi yeniden inşa etmek için ise sunulacak olan kısa ve uzun vadeli projelerin gerçekçi olmasını sağlamak lazım.Millî Polis Teşkilátı'nın oluşturulması için bugüne kadar ne gibi çalışmalar yapıldı?- Genel olarak polislerimizin durumu iyi değil. Büyük çoğunluğu eğitimsiz ve disiplinsiz. En önemlisi değişik etnik ve siyasi gruplara veya aşiret ve belirli şahıslara bağlı olmalarıdır. Yürürlüğe koyduğumuz yeni bir projemiz var. Üç veya dört yıl içinde 50 bin kadroluk iç, 12 bin kadroluk da sınır güvenlik polisinin eğitimden geçirilerek Milli Polis Teşkilátı'nı oluşturacağız. Bu polislerin kalacakları yer, maaşları ve silahları da devlet tarafından karşılanacak. Şu anda Polis Akademisi'nde 1.500 kişi eğitim görüyor. Ayrıca, Amerikalıların yardımıyla oluşturulmuş bir eğitim merkezi var. Bu eğitim merkezinde her ay 800 kadar polis Amerikalı, Alman ve Norveçli uzmanlar tarafından eğitimden geçirilecek. Bu arada değişik illerde yeniden yapılanma timleri bulunan ülkelerin yardımıyla seyyar polis eğitim merkezleri oluşturulacak.Ülkenizin bir an önce istikrara kavuşması için önce silahsızlandırma çalışmalarınızın başarıyla neticelenmesi gerekiyor. Bu konuda hükümetiniz ne gibi adımlar attı? Karşılaştığınız problemler nelerdir?- Silahsızlanma süreci şu anda planlanma aşamasında. Çünkü bu sürecin başlatılması için bazı zeminlerin hazırlanması gerekiyor. Silahsızlanma sürecinde insanlar birbirine güvenmedikçe, birbirine karşı duydukları düşmanlık duyguları ortadan kalkmadıkça başarılı olunamaz. En önemlisi, Millî Savunma Bakanlığı'nın millileştirilmesi, halkın da bu bakanlığa güvenmesi hususudur. Mesela bugün ister Kuzey Afganistan olsun, ister güneyde Kandehar ve Herat olsun, buralarda yaşayan insanlar belli bir grubun kontrolü altında, Savunma Bakanlığı'na hiç güvenleri yok. Bu durumda insanlardan silahlarını teslim etmesini de bekleyemezsiniz. Dolayısıyla şu anda bizim çabamız bu bakanlığın reform yapması istikametindedir, ki silahsızlanma sürecinde başarılı olabilelim.‘‘Taliban tamamen çöktü, hiçbir tehlike yok!' diyebilir misiniz?- Taliban bir örgüt, bir siyasi oluşum olarak ortadan kaldırılmıştır. Onların ileride yaratabileceği tehlike, ancak terörist faaliyetler ve eylemler olabilir. Zaten 30'ar, 40'ar ve hatta 200'er kişilik gruplar hálinde terörist eylemler düzenlemek niyetinde olduklarını biliyoruz. Ancak halk desteğini bulamadıkları için başarılı olamayacaklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Bazıları, Taliban'ın Afganistan'da bir gerilla savaşını başlattığını söylüyor. Oysa gerilla savaşında halk desteği şarttır. Bu desteği göremedikleri de bir gerçektir. Dolayısıyla Taliban, bir gerilla savaşı içine giremez... Mesela birkaç gün önce Kandehar'daydım. 50, 60 kadar bir Taliban grup Loy Kariz ilçesine saldırma hazırlığı içindeymiş. Halkın güvenlik birimlerine yaptığı ihbar neticesinde 40 Taliban terörist hemen yakalandı. General Raşid Dostum'un hükümetinizdeki rolü nedir?- Sayın General Raşid Dostum, Devlet Başkanımız Sayın Hamid Karzai'nin güvenlik ve askeri alanındaki danışmanıdır. Önerilerini Cumhurbaşkanı'na sunar, onaylananlar da ilgili bakanlık yoluyla uygulanmaya konulur. Ayrıca Savunma Bakan Yardımcısıdır... Sayın Raşid Dostum, sahip olduğu bu iki pozisyonuyla silahsızlanma ve millî ordu oluşturma çalışmalarında yaptığı çok önemli katkılarına devam edecektir.General Raşid Dostum'un hayatta kalan üç, beş büyük komutanından biri olan Cevizcan İli Emniyet Müdürü Cura Beg'i makamında ziyaret ediyoruz. Cura Beg, aynı zamanda Vali Vekilliği görevini de sürdürüyor. İstihbarat da Cura Beg'e bağlı. Gittiğimiz her yerde olduğu gibi Cura Beg de bizi muhabbetle karşılıyor. Cura Beg'e, Taliban esirlerini görmek istediğimi söylüyorum. Bu görüşmenin benim için tehlikeli olabileceğini, dolayısıyla bu sorumluluğu kabul edemeyeceğini ifade eden Cura Beg, ısrarıma dayanamıyor. Bir iki telefon görüşmesinden sonra, 'Tamam!' diyor. Daha sonra tercümanımdan öğrendiğime göre Cura Beg, General Dostum'dan 'özel izin' almış.FİLTREDEN GEÇİRİLDİLERCevizcan İli Şibirgan Şehir Hapishanesi'nin girişinde Hapishane Müdür Yardımcısı Abdül Halil tarafından karşılanıyoruz. Bizi odasına alıyor, Taliban esirleriyle ilgili genel bir bilgi veriyor. Hapishanede toplam 1018 mahpus varmış. Bunların üçü hariç, 493'ü Pakistanlı, 522'si Afganlı olmak üzere hepsi Taliban esiriymiş. Şibirgan Şehir Hapishanesi'ne ilk aşamada getirilen Taliban esirlerinin toplam sayısı ise, 3 bin 560'mış. Önce isimleri tespit edilmiş ve haklarında geniş bir istihbarat yapılmış. Bütün Taliban esirler, tek tek 'filtre'den geçirilmiş. En az tehlikeliler, hasta ve yaşlı olanlar aşamalı bir şekilde serbest bırakılmış. Çok tehlikeli Taliban komutanlarla askerler, Amerikalılar tarafından Küba'daki üsleri Guantanamo'ya götürülmüşler. Şu anda içeride tutulanlar ise, Amerikalılar tarafından götürülenlerden sonra en tehlikeli komutanlar ve askerlermiş. Zaman içinde bunlar da serbest bırakılacaklarmış, ama bunun tarihini Merkezî Hükümet (Kábil Hükümeti) belirleyecekmiş.YAVUZ SELİM1965 Kars doğumlu. ADTCF Türk Dili ve Edebiyatı mezunu. Milli Görüş Hareketindeki Ayrışmanın Perde Arkası - Yol Ayrımı isimli bir araştırma ve Gül'ün Adı isimli bir biyografi çalışması var. Bu gezi notları da ASAM tarafından kitap olarak basılacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!