Erdoğan: Gücünü çetelerden alıyorlar

Güncelleme Tarihi:

Erdoğan: Gücünü çetelerden alıyorlar
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2011 13:25

"TÜRKİYBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Her yönüyle yeni bir Türkiye'ye, 'Yeniden Büyük Türkiye'ye doğru yürüyoruz. Böyle bir Türkiye'ye doğru emin adımlarla ilerlerken, sendikalar, ideolojik saplantıların artçısı değil, hak, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüsü olmak durumundadırlar” dedi.

Haberin Devamı

Erdoğan, Karayolları Genel Müdürlüğü konferans salonunda düzenlenen Memur  Sendikaları Konfederasyonu (MEMUR-SEN) 4. Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Yaptığı  konuşmada MEMUR-SEN'in kamu sendikacılığı alanında kısa sürede örgütlenip, ciddi,  ilkeli, kararlı ve tutarlı tavrıyla Türkiye'nin sivil toplum fotoğrafında  kendisine çok önemli ve kalıcı bir yer edindiğini vurgulayan Erdoğan, üye  sayısıyla en büyük memur konfederasyonu konumuna ulaşan MEMUR-SEN'i kutladı.  Erdoğan, eski başkan Akif İnan'ı da rahmetle andı.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

“12 Eylül halkoylamasında, MEMUR-SEN ailesi gerçekten örnek bir tavır  sergiledi ve çok güçlü şekilde 'evet' diyerek, demokrasi mücadelemize  unutulmayacak bir destek sağladı. Bu vesileyle Sayın Başkan ve ekibine, tüm  MEMUR-SEN mensuplarına, ileri demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yeniden büyük  Türkiye idealine 'evet' dedikleri için burada bir kez daha teşekkür ediyorum.

Esasen, MEMUR-SEN'in halkoylamasına verdiği destek, sıradan bir 'evet'  demenin çok çok ötesinde anlamlar ifade ediyor. MEMUR-SEN, 12 Eylül'de 'evet'  diyerek, aslında, sendikal mücadelede yeni ve önemli bir damar açmıştır. Bu  damar, hala soğuk savaş ikliminden çıkamamış, eylemleri ve kavramları geçmiş  yüzyılda kalan 'ideolojik sendikal anlayış'lara karşı en güzel cevap olmuştur.  Çünkü her yönüyle yeni bir Türkiye'ye, 'Yeniden Büyük Türkiye'ye doğru yürüyoruz.  Böyle bir Türkiye'ye doğru emin adımlarla ilerlerken, sendikalar, ideolojik  saplantıların artçısı değil, hak, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüsü  olmak durumundadırlar. Sendikalar, değişim ve dönüşümün önünde duvar ve bariyer  değil, emeğin ve hakların çağdaş sözcüleri olmak zorundadırlar.

İşte MEMUR-SEN, bunu başaran örgütlerimizden biri olmuştur. MEMUR-SEN,  yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz demokrasi, özgürlük ve insan hakları  mücadelesinde, ortaya koyduğu tavır, takındığı tutum, verdiği tepkilerle gerçek  bir sivil toplum örgütünün nasıl olması gerektiğini tüm Türkiye'ye göstermiştir.  Diğer kuruluşlara da örnek olmuştur.”
       
"SENDİKACILIK, SALT ÜCRET PAZARLIĞI YAPMAK DEĞİLDİR”
         
Kendisinin müzakere masasının her iki tarafında da bulunduğunu belirten  Erdoğan, işçi olarak masanın bir tarafında, İstanbul Büyükşehir Belediye  Başkanlığı esnasında da işveren olarak diğer tarafında bulunduğunu anlattı.  Değişimin ve hızla değişen toplumun gerisinde kalan sendikal anlayışın ve aynı  şekilde işveren anlayışının hiçbir değerinin kalmadığını dile getiren Başbakan  Erdoğan, şöyle konuştu:

“Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, sendikacılık, salt ücret pazarlığı  yapmak değildir. Bugünün dünyasında sendikacılık, geçmişte olduğu gibi, kırmakla,  dökmekle, eylemle, grevle özdeşleşen bir yapı asla sergileyemez. Elbette hak  mücadelesi olacak... Ama hak mücadelesi, artık bir sınıf mücadelesi anlayışıyla  değil, tüm ülkeyi, hatta tüm dünyayı kavrayan bir anlayışla, yeni bir yaklaşımla  ortaya konmak zorundadır. Bu yaklaşımı geliştiremeyen sendikacılık anlayışının  varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Onun için sendikalar ve tüm sivil  toplum örgütleri, antidemokratik süreçlerin malzemesi değil; demokrasinin,  özgürlüklerin, katılımcılığın öncüsü olmalıdırlar.

Bir başbakan olarak ben veyahutta belediye başkanları olarak yerel  yöneticiler aslında birer emanetçi konumundadırlar. Sizlerin emanetçisidir.  Ellerindeki imkanlar sizin imkanlarınız. Eğer finansman yönetiminde buradaki  yöneticiler başarılı olamıyorsa, başarılı olamaması halinde kamu idaresinin ne  hale düşebileceğini geçmişte gördük. Aynı şekilde görmek durumuyla karşı karşıya  kalırız. Buradaki anlayış, her zaman el ele vermek suretiyle hak ve özgürlükler  noktasında, yaşam mücadelesi noktasındaki devamlılığı birlikte  sergileyebilmektir.

Ben MEMUR-SEN'e de, MEMUR-SEN'le birlikte Türkiye'nin değişimine,  dönüşümüne, özellikle de ileri demokrasi mücadelesine destek veren, omuz veren  tüm sendika ve konfederasyonlara da burada teşekkür ediyor, başarılarının  devamını diliyorum.”
         
SİZLERİ İLGİLENDİREN DÜZENLEMELERDE, KATKILARINIZ, ELEŞTİRİLERİNİZ,  ÖNERİ VE UYARILARINIZ ALINACAK”
         
Yaptığı konuşmada, 12 Eylül'deki anayasa değişikliğinin, toplumun tüm  kesimlerini ilgilendiren çok önemli düzenlemeler getirdiğini anlatan Başbakan  Erdoğan, özellikle çalışanlar ve kamu görevlilerini ilgilendiren düzenlemelerin  çalışma hayatında adeta sessiz bir devrimin gerçekleşmesini sağladığını ifade  etti.

Anayasa'nın 53. maddesinin değiştiğini ve kamu çalışanları için toplu  sözleşme hakkı getirildiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“Toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması imkanı yine aynı  anayasa değişikliğiyle mümkün hale geldi. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu  oluşturularak, toplu sözleşmenin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde, bu kurulun  kararlarının toplu sözleşme hükmünde olması sağlandı. Anayasa'nın 125. maddesinde  değişiklik yapılarak, kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezalarına da  yargı yolu açıldı.

Anayasa'nın 128. maddesinde yapılan değişiklikle kamu görevlilerinin mali  haklarıyla ilgili olarak toplu sözleşme hükümlerinin uyum kanunları çıkmadan  uygulanacağı hüküm altına alındı. Anayasa'nın 74. maddesinde yapılan düzenlemeyle  süreç içerisinde kamu görevlileri ve temsilcisi olan sendikalar açısından da  önemli işlevler görecek Kamu Denetçiliği Kurumu oluşturuldu. Anayasa'nın 166.  maddesinde değişiklik yapılmak suretiyle katılımcı demokrasi açısından önemli  işlevler görecek olan Ekonomik ve Sosyal Konsey, anayasal kurum haline  getirildi.”
       
"1 MAYIS'I SOSYAL DEMOKRATLAR NEDEN BAYRAM İLAN EDEMEDİ?”

Kamu görevlilerini yakından ilgilendiren bir düzenlemenin de Anayasa  Mahkemesi'ne bireysel başvuru imkanının getirilmesi olduğunu belirten Erdoğan, bu  değişikliğin, başta sendikalar olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına, kendi  alanlarıyla ilgili yasal düzenlemeler hakkında Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan  başvurma hakkının zeminini oluşturacağını söyledi. Erdoğan, “Böylece Avrupa  yollarına benim ne vatandaşım ne de tüzel kişiler düşmeyecek” dedi.

TBMM'nin, 12 Eylül'deki değişikliğin hemen ardından yasal düzenlemeler  için hazırlıklara başladığını ve uyum yasalarını peyderpey çıkarttığına işaret  eden Erdoğan, bazı düzenlemelerin de hayata geçirildiğini anlattı. Gelecek  dönemde bu çalışmaların devam edeceğini bildiren Erdoğan, şunları söyledi:

“Özellikle sizleri ilgilendiren düzenlemelerde, katkılarınız,  eleştirileriniz, öneri ve uyarılarınız alınacak ve bunlar yasa çalışmalarına  azami ölçüde yansıtılacak. Bundan da endişeniz olmasın. Bu noktada hiçbir  çekincemiz, hiçbir tereddütümüz ve kompleksimiz yok...

Biz, 8.5 yıl boyunca diyalog, uzlaşma ve istişareyi, politikalarımızın  şekillenmesinde en hayati mekanizmalar olarak gördük. 1 Mayıs'ı biz bayram ilan  ettik. Bizden öncekiler, sosyal demokratlar, şunlar, bunlar niçin ilan  edemediler? Yapsaydılar... Hani onlar işçi dostuydu, emekten yanaydılar... Niye  bunlar yapamadılar, niye bunlar Taksim'in yolunu açamadılar? Bunu biz başardık. O  yolu biz açtık. Bu noktada rahat edebildik. Peki şu anda bazı sendikalar bunun  kadrini kıymetini bilebiliyorlar mı? Bilmiyorlar. Bilmedikleri gibi hakarete de  yine aynı şekilde devam ediyorlar. Niye? Onlar ideolojinin deli gömleğini giymiş  zihniyetlerdir. Onlar cam, çerçeve, çevredeki esnafı, herkesi dilhun ettikleri  zaman, kan gördükleri zaman rahatlayan zihniyetlerdir. Hep bunu gördük...

Türkiye'nin elde ettiği başarılar, oluşan diyalog ve uzlaşma zemininin,  istişare kültürünün bir neticesidir ve biz bunu aynı şekilde devam ettireceğiz.  Biz bunların hepsini masaya çağırdık, hepsiyle birçok konuda görüşmeler yaptık  ama birçok zaman hep masayı bırakıp gitmişlerdir. Mesele masayı bırakıp gitmek  değil, masada netice almaktır. Masayı bırakıp gittiğiniz zaman bize bir şey  kaybettirmezsiniz. Bize düşen sadece hayırlı olsun demektir, güle güle... Başka  bir şey demeyiz. Biz masada olanlarla yolumuza devam ederiz.”

İNŞALLAH SÖZLEŞMELİLERLE İLGİLİ KADRO YOLUNU AÇMIŞ OLACAĞIZ”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözleşmeli  personelin sorunlarına yönelik çalışma yapıldığını belirterek, “İnşallah  sözleşmelilerle ilgili kadro yolunu açmış olacağız” dedi.

Erdoğan, Karayolları Genel Müdürlüğü konferans salonunda düzenlenen Memur  Sendikaları Konfederasyonu (MEMUR-SEN) 4. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı  konuşmada, Türkiye büyüdükçe, ekonomi büyüyüp güçlendikçe daha iyi hizmetler  vermeye devam edeceklerini belirterek, sözleşmeli personel konusunda yaptıkları  çalışma hakkında bilgi verdi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

“Burada bir çalışmamızı size aktarayım. O da şu; tabii bu sözleşmeli  personel olayı nereden çıktı? Bakınız, Türkiye'de özellikle Güneydoğu gibi, Doğu  illerimiz gibi birçok illerde, bizler hakikaten geldiğimizden bu yana birçok  sıkıntılar yaşadık. O da şudur; zaman zaman gittiğimiz okullarda öğretmenler,  hastanelerde doktorlar, hemşireler, bu noktada sıkıntılar yaşıyoruz. Sorduğumuzda  hep aldığımız cevap şu oluyor; eş durumundan döndüler. Bizler sözleşmeli olayını  da bir yerde istihdam için bir adım atalım diye bu süreci başlattık. Fakat burada  da bir sıkıntının olduğunu görüyoruz. Genç öğretmen, sağlık personelinin bölgede  5 yıl gibi veya daha fazla kalması, bunlar da ayrı bir sıkıntı. Fakat bir adımı  da atmamız lazım, o da şudur; yani nasıl ki bir polis, bir asker, bir yargı  mensubu gittiği zaman o bölgelerde belli bir süre hiçbir şarta bağlı olarak, o  süre içinde görevini yapıyorsa bu şekilde orada görevini yapacak şekilde bir  hazırlığı arkadaşlarımız yapıyor. Bu hazırlığı, yapıp bitirdikten sonra biz  süratle şu anda çıkardığımız kanun hükmündeki kararnameye eğer girebilirse onun  da çalışmasını yapıyorlar, bu kararname içinde, aksi takdirde kanunla olması  gerekiyorsa o önümüzdeki döneme kalacak. Böylece inşallah sözleşmelilerle ilgili  kadro yolunu açmış olacağız.

Temenni ederim ki, KHK ile eğer bu hallolabilirse hemen süratle onu  halledip, Bakanlar Kurulu kararımızla bunu çıkarmış olacağız.”
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye  Cumhuriyeti'nin, birilerinin karşısında başını öne eğecek, el pençe divan  duracak, ezik bir devlet olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını bildirerek,  “Hiç kimse de ön yargılarını, yalanlarını, ithamlarını, iftiralarını bu ülkenin  boynuna bir yafta gibi asamaz” dedi.

Erdoğan, Memur Sendikaları Konfederasyonu 4. Genel Kurulu'nda yaptığı  konuşmada, 8.5 yılda, çalışma hayatını, işçileri, memurları ilgilendiren  sorunlarda yaptıkları düzenlemelerin, attıkları adımların, 8,5 yıl önce hayal  dahi edilemeyen, gerçekleşmesine ihtimal dahi verilmeyen düzenlemeler olduğuna  işaret etti.

"Sendikaların, çalışma hayatının sorunlarını alt alta sıraladıklarında,  örneğin samimi olarak söylüyorum ben biraz argo tabir ama açık oynamayı severim.  Çünkü gizli ajandam yok, her yerde açığım. Zorunlu tasarruf hesabında biriken  paralar ve nemalar, listede hiç değişmez bir yerde duruyordu” diyen Başbakan  Erdoğan, iktidara gelir gelmez yaptıkları ilk işlerden birinin, kendilerinden  öncekilerin alıp faizleri ödemek için kullandıkları memur ve işçilerin nemalarını  ödemek olduğunu söyledi.

Konut edindirme yardımını da ödediklerini anlatan Başbakan Erdoğan,  ekonomideki diğer adımları anlattı.

Asgari ücretin, 2002 sonundan bugüne yüzde 242 oranında arttığını, en  düşük memur maaşını yüzde 326 oranında yükselttiklerini anlatan Başbakan Erdoğan,  “Ortalama memur maaşını yine bu dönemde yüzde 221 oranında artırdık. Ücretleri  enflasyona ezdirmediğimiz gibi, hem geçmişten gelen kayıpları telafi ettik, hem  de maaşların alım gücünü yükselttik” dedi.

 Erdoğan, şöyle devam etti:

“Ekonomik olarak güçlendiğimizde, enflasyona ezdirmediğimiz gibi  inşallah onun çok daha fevkinde zamlar yapmak suretiyle Türkiye'yi çok iyi konuma  getireceğiz. Geçmişten gelen sıkıntıları telafi ettik, maaşları düzelttik.

2009 ve 2010 yıllarında, dünyanın en büyük ekonomileri olan ABD ve  Japonya, onlarla birlikte bir çok Avrupa Birliği ülkesi, kamu çalışanlarının  ücretlerinde, sosyal haklarında, emeklilik haklarında kesintiye giderken, biz,  küresel finans krizinin faturasını çalışanlarımıza yüklemedik, hatta krizin  etkilerini dahi yansıtmadık.

Bırakınız krizin etkilerini yansıtmayı; Türkiye, 2010 yılında yüzde  8,9'luk büyüme oranıyla Avrupa'da ve OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke  oldu, tüm dünyada da en hızlı büyüyen ülkeler arasında hamd olsun yerimizi  aldık.

İşsizlik oranlarındaki olumsuzluk geride kaldı. Değerli kardeşim bakın bu  350 bin kişiyi devletin bir anda alabilmesi mümkün değil, aldığını kabul etsek  bile işsizliğe bunun katkısı nedir biliyor musunuz? Azami yüzde 1.5... Bunu bir  kez yaparsınız. Bunun devamlılığı var. Gelen genç nüfusla birlikte bunun bir  süreci var.

Milli Eğitim Bakanlığına 30 bin kadro tahsis ettik. Bunların yerleri  belli olacak, aynı şeyi sağlıkta diğer alanlarda yapıyoruz, yapacağız. Bütün  bunların hepsi milli bütçenizle alakalı olarak, eğer bu milli bütçeyi göz ardı  ederseniz, finansman yönetimini başarılı bir şekilde yürütemezsiniz o zaman bunun  sonuçlarını farklı alanlarda çekersiniz. Nedir o farklı alan, sizin taleplerinizi  karşılamakta zorlanırız. Çünkü ortadaki güç bellidir, kaba bir tabirle pasta  bellidir. Bunu bölüp dağıtacaksanız, ne kadar müsaade ediliyorsa o kadar  dağıtacaksınız. Bizim petrol kuyularımız yok. Bizim ağırlıklı kaynağımız belli.  Vergi... Bunun için de yatırımları belli bir oranda tutmak durumundayız. Çünkü  ülke bununla kalkınacak. Ne kadar yatırım yaparsak ülke o ölçüde kalkınacaktır.

Yatırım olmadıktan sonra siz kalkıp istihdamdan söz edemezsiniz.  Emek-yoğun bir dünyada yaşamıyoruz, artık teknoloji-yoğun bir dünyada yaşıyoruz.

Devasa makineler onların başında on, yirmi bilemedin elli kişi... Hem  daha fazla verim, hem daha fazla üretim... Bütün bunları değerlendirdiğimizde  istihdamda daralan alanın ne denli sıkıntılı olduğu ortada.”
       
İŞSİZLİK RAKAMLARI
         
İşsizlik rakamının, geçen Ocak ayı itibariyle, bir önceki yıla göre yüzde  2,6 puanlık gerilemeyle yüzde 11,9'a düştüğünü dile getiren Erdoğan, bu  rakamların daha da düşeceğinin müjdesini vermek istediğini ifade ederek,  sözlerine şöyle devam etti:
“Bir kez daha tekrarlıyorum; milletçe hepimizi sevindiren bu güzel  sonuçlara biz istikrarla, güven ortamıyla, tesis ettiğimiz diyalog ve istişare  zeminiyle ulaştık. İnşallah çok daha fazlasını başaracağız. Bu ülke, her şeyin en  iyisine, en güzeline fazlasıyla layık. Biz inşallah bunu da başaracağız.
 Dikkatinizi çekiyorum: 8,5 yıl önce, bu ülke 12 saat sonrasını göremiyor,  12 saat sonra ne olacağını kestiremiyordu. Bugün artık önündeki 12 yılı  planlayan, buna ilişkin projelerini, hedeflerini, yol haritasını ortaya koyan bir  Türkiye ve güçlü bir iktidar var.
Birileri görmeyebilir, birileri görmek istemeyebilir. Birileri, manzarayı  olduğundan farklı göstermek için çaba harcayabilir.
Ama Türkiye bugün, ekonomisiyle, aktif dış politikasıyla, devlet-millet  kaynaşmasıyla son derece sağlıklı bir zeminde ilerliyor ve geleceğe her  zamankinden daha fazla umutla bakıyor. Biz çıraklık, kalfalık dönemini geride  bıraktık, artık ustalık dönemine giriyoruz ve bu ustalık dönemini sizlerle,  milletçe birlikte sürdüreceğiz. Ustalık dönemimizin sıçraması, çıta çok daha  yükseklerde olacak”
       
AKPM OTURUMUNA HİTAP
         
Çarşamba günü, Strasburg'ta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi  oturumuna katıldığını, parlamenterlere hitap ettiğini ve yöneltilen sorulara  cevap verdiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
 “Benim, orada verdiğim cevapların, burada hazmedilmediğini,  hazmedilemediğini görüyorum. Öncelikle şunu söylemek durumundayım: Biz,  gittiğimiz her yerde, 74 milyonun, Türkiye'nin onurunu temsil ediyoruz. Bugüne  kadar bu bilinçle hareket ettik, bundan sonra da aynı şuurla hareket edeceğiz.
Türkiye'nin onuru, birilerinin çıkar hesaplarına, birilerinin oy  hesaplarına kurban edilemeyecek kadar yüksektir. Biz, dik duruşla diklenmenin  farkını çok iyi biliriz. Biz, diklenmeden dik durmanın ne olduğunda çok iyi  biliriz.
Türkiye Cumhuriyeti, birilerinin karşısında başını öne eğecek, el pençe  divan duracak, ezik bir devlet değildir, hiçbir zaman da olmayacaktır. Hiç kimse  de ön yargılarını, yalanlarını, ithamlarını, iftiralarını bu ülkenin boynuna bir  yafta gibi asamaz. Türkiye, öyle Brüksel'den, Strasburg'dan izlenerek, üzerinde  yalan yanlış değerlendirmeler yapılacak bir ülke değildir.
 Üç tane gazete kupürü okuyan, 'Türkiye uzmanıyım' diyerek ortaya çıkamaz  ve bizi de yargılayamaz. Nitekim ben, AKPM Genel Sekreteri Yogland ile görüşmemde  de bu sıkıntıları ilettim ve onlardan teklif gelmedi ben teklif ettim. Dedim ki  sizler yardımcınızı, elemanlarınızı Türkiye'ye gönderin, kaynağından öğrensinler,  gerçekleri yerinde görsünler ve burada da kaynağında öğrendiklerini anlatsınlar,  raporlarını buna göre yazsınlar onun için Türkiye'ye gelin, Türkiye'nin nasıl bir  ülke olduğunu, nasıl değiştiğini, ne yönde ilerleme kaydettiğini yerinde görün ve  inceleyin' dedim.
 Ve onlar da 'memnuniyetle' dediler. Olayın aslı bu. Niye? Biz kendimize  güveniyoruz, biz kendimize inanıyoruz. Bizim endişemiz yok ki niye rahat  olmayalım? Rahatız biz... Ama bir şey daha tabi görecekler bu arada; inanç  özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, demokratik standartların, yargı  bağımsızlığının, hukukun üstünlüğünün bu ülkede nereden nereye geldiğini de  görmelerini istedim. Tabii ki 2002'yle kıyas dahi kabul etmeyecek derecede nasıl  bu ülkenin çağ atladığını gelin yerinde tespit edin' dedim. Eksiklerimiz yok mu?  Var. Ama bu eksiklerin de giderilmesi evvel Allah yakındır.
Ve Strasburg'ta Türkiye'ye Fransız kalınmasını bir nebzeye kadar  anlayabilirsiniz değerli arkadaşlarım. Ama Türkiye'de, kendi ülkesine, kendi  milletine Fransız kalanlar var, işte üzüntü verici olan bu...
 8,5 yıldır, muhalefet partilerine Sivas'ın ötesine geçmelerini tavsiye  ediyorum. Şimdi bazıları Sivas'ın ötesine nihayet geçiyorlar ama onlar da yeninin  farkına varmıyor, eskiyi bilmedikleri için yeninin farkına varamıyorlar. Çünkü  8.5 yıl öncesinin Sivas'ın ötesini, Güneydoğu'yu Doğu'yu bir bilebilseler o zaman  değişimi, dönüşümü görecekler. Bölünmüş yolların, o ilçelere kadar uzanan 480 bin  konutun, modern hava alanlarının, modern dersliklerin, 80 yeni üniversitenin,  hastanelerin, barajların ezelden beri orada öyle durduğunu zannedenler var. Çünkü  Anadolu'ya, Trakya'ya hiç açılmamışlar. Bugüne kadar milletin arasına girip,  milletin halini hatırını sormamışlar. Seçimden seçime yollara düşmüşler, onda da  belli illere uğrayıp, alelacele yeniden Ankara'ya dönmüşler. Biz milletimiz için  siyaset üretiyoruz, gücümüzü milletten alıyoruz ve hesabımızı da millete  vereceğiz, veriyoruz. Ama gücünü milletten değil, çetelerden alanların, mafyadan  alanların kimlere hizmet ettiğini, kimlere bedel ödediğini de işte şu anda, o  aday listelerinde açık ve net olarak görüyorsunuz. Hiç kimsenin endişesi  olmasın... Güzel bir deyim var: Eski hal, muhal... Yani eskiye dönüş asla  olmayacak. Türkiye artık geriye değil, her zaman ileriye gidecek.”
   

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!