Dalaras'la tanışma zamanı

Güncelleme Tarihi:

Dalarasla tanışma zamanı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 1998 00:00

Haberin Devamı

Ege kıyılarında seyrederken yakaladığınız Yunan FM'lerini tarayın. En fazla yarım saat içinde, bülbül gibi şakıyan ‘‘soul’’ dolu sesiyle mutlaka karşınızda olacak. Adı Yorgo. Dünya onu George Dalaras olarak tanıyor. Bizde onu tanıyanlar, elbette ki kendisini izlemeye devam etmekteydi. Ama, dönüm noktası şimdilerde gayet sıcak kabul gören Bregoviç'li albümü ‘‘Thessaloniki-Yannena With Two Canvas Shoes’’ oldu.

Dalaras'ın ününü ülkesinin sınırları ötesine biraz daha taşıyacak olan albümde Bosnalı ünlü bestecinin bildiğimiz eserleri var baştan sona. Sözler Yunanca. Ama daha ilk parçadan giren o ses, Dalaras'ın Doğu Akdeniz'in ruhunu bir kapsül gibi içinde toplamış sesi, her şeyi bir anda değiştiriyor. Sıradan bir şarkıcının elinde tökezleyerek yürümesi olası, girift besteler, birden yeni anlamlarıyla karşınızda beliriyorlar. Netice Balkanlar, Doğu Akdeniz, Ege, Trakya, Anadolu o kadar birbirine yakın ki! ‘‘Thessaloniki-Yannena...’’ albümü gerçekten tavsiyeye şayan... da, kimin nesidir bu Dalaras?

İşte size güzel bir vesile. Zira, ustanın bir başka albümü daha piyasalarda mevcut. EMI şirketinin son birkaç yıldır seçkin ürünleriyle beğeni toplayan ‘‘Hemisphere’’ dizisinden ‘‘A Portrait’’ adlı bu albüm, gerçekten de Yunanistan'ın müzik haritasını değiştiren bir gerçek müzisyenin ‘‘hatıra defteri.’’

Şaka değil, rahatça belirtelim: Yunanistan'ın en önemli popüler sanatçısı, sözü edilen. Tam 30 yıldır işin içinde. 50'ye yakın albüm çıkardı. 40 kadar albümde konuk oldu. 60'ların sonundan bu yana, müzik coğrafyasında, ardında kalın bir iz bırakarak yürüdü geldi.

Pire doğumlu. Ailesi müzisyenlerden müteşekkil. Babası çok sıkı bir rembetikocu imiş. Çocukluğu, laiko ve paradosiako geleneklerinin ürünlerini dinlemekle geçmiş. Çok iyi bir gitarcı.

İlk çıkışı 1966'da. İlk albümünde buzuki ağırlıkta, ama kuşağının başka ülkelerde peşine düştüğü modern sesler de müziğinde var. Ortaya koyduğu söyleyiş, o andan itibaren kuşak kuşak sahiplenildi.

Birkaç sihirli yönü var Dalaras'ın. İlki, elbette ki inanılmaz güzellikte, şırıl şırıl akan, kıvrım kıvrım sesi. Bunu ilk keşfedenlerden biri Theodorakis olmuştu. İkilinin 1970'ler dönemindeki kimi çalışmaları bana sorarsanız Theodorakis'in tutuk, karanlık müziği için bir kurtuluş sayılmalıdır.

Çünkü Dalaras için müzik, ortalama veya kötü yazılmış da olsa, bir asansör: Onunla kolayca ‘‘yukarı’’ çıkabiliyor. Yeteneği, Tanrı vergisi.

Bir diğer önemli yanı, şarkılarının her zaman toplumsal gelişim açısından mesajları bir şekilde işler oluşu. Ama onu bence gerçek sanatçı kılan, şarkı sözlerinin hiçbir zaman müziğinin eşsiz güzelliğini gölgelemesine izin vermeyecek şekilde bir senteze gitmesi. Üçüncü önemli yanı, folk geleneğini bir amaç gibi değil, dünyayla beslenmesi gereken, yeni seslerle gelişen bir araç olarak görmesi. Her bir Dalaras albümü, bu nedenle, yeni ve yol gösterici unsurlarla dolu. Hem eski, hem yeni. Hem geleneksel, hem modern. Tabii her Yunanlı müzisyen gibi Dalaras'ın da siyasi bir kimliği, bir arayışı, kaygıları var. O kendisini Bob Dylan, Joni Mitchell ve Beatles'a çok yakın görüyor. Protestçi Endişe, eleştiri ve umutları bir araya getiren eşsiz baladları, onu bu özelliğiyle meslektaşları arasında -hâlâ- tekil kılıyor.

1975'te çıkardığı ‘‘Rembetiko’’, hem müzik hem de söz bakımından çığır açıcı nitelikte. (Aynı zamanda 100 bin satış rakamını ilk aşan albüm) Onu izleyen ‘‘Vyzantinos Esperinos’’ (Bizans Ağıtları), ‘‘Mikra Asia’’ (Küçük Asya), ‘‘La Tragoudia Mou’’ (Benim Şarkılarım) ve ötekiler, Melina Mercouri'nin Dalaras ile ilgili sözlerini birer birer doğrular gibi. ‘‘Dalaras bugün ne yapıyorsa, Yunanistan onu ancak yarın kavrar.’’ Onu seven tarih, hiç de haksız değil.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!