Çıplak fotoğraf çekme isteğim hiç olmadı

Güncelleme Tarihi:

Çıplak fotoğraf çekme isteğim hiç olmadı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 17, 2002 02:11

Dışişleri Bakanı İsmail Cem, çok sayıda fotoğraf sergisi açan bir de fotoğraf kitabı olan bir fotoğraf sanatçısı.

Cem artık müdahalesiz fotoğraf anlayışından vazgeçip, digital ortamda fotoğraf çekmeye ve bu fotoğrafları bilgisayar ortamında yeniden düzenlemeye başladı. Yani fotoğraf anlayışında devrim yaptı. Sayısal Rüya adı altında kitap yapacağı bu çalışmalarından 13'ü ise bir takvimde toplandı. Cem ile fotoğrafçılığını konuştuk.

Fotoğraf ve sanat, politikacı yanınızı nasıl bütünlüyor?

- Siyaset somut bir olay. Yazarlığımda da ekonomik mesele, sosyal eşitsizlik, insanların acısı, demokrasi sorunu gibi hep mücadele konularıyla uğraştım. Duygulardan, güzelliklerden ister istemez uzak kaldım. Sanat, fotoğraf, siyasete farklı boyut getiriyor, duygusallık, duyarlılık, güzellik getiriyor. Bence o şekilde bütünlüyor.

Fotoğraf çekmeye hala fırsat bulabiliyor musunuz?

- İster istemez bakanlık ekip halinde dolaşmayı zorunlu kılıyor. O da bir sıkıntı getiriyor. Ama makine bir şekilde hep yakınımda. Yurtdışına çıktığımda da fırsat bulursam fotoğraf açısından bakıp, değerlendiriyorum. Bazı ülkeler daha fotojenik ülkeler. Mesela Küba.

Afganistan'na gittiğinizde fotoğraf çekebildiniz mi?

- Hayır çekmedim. Çok üzücü, çok ağır bir ortam vardı. O tarz insanların acı çektiği ortamlarda çekemiyorum. Acılı insanları yansıttığım fotoğraflarım var ama çoğunlukta değil. Daha ziyade güzellikler ve soyut denemeler peşindeyim.

Denktaş dışında başka fotoğraf çeken politikacı var mı tanıdığınız?

- Fas dışişleri bakanı çok iyi fotoğrafçı. Siyah beyaz güzel fotoğrafları var. Bakanların içinde fotoğrafı önemseyen çok kişi var. Kendi fotoğraf kitabımı hediye ediyorum ve müthiş ilgi görüyor.

GS FOTOĞRAFI İLERDE

Papandreu'ya kitap armağan ettiniz mi?

- Evet, o da çok beğendi.

Fotoğraf serüveninizin başlangıcına dönersek nasıl başladınız fotoğrafa? İlk makinenizin markası neydi örneğin?

- İlk makinem Voglander'di. Babam Almanya'dan getirmişti. 13-14 yaşında olmam lazım. 6x9'luktu, iyi fotoğraf çeken bir makineydi. Ortaokul son sınıfta Zeiss'im oldu. Ortaokul yıllığını ben fotoğrafladım. Hiç unutmam okul içi etkinlikler bölümüne bir satranç tahtası çekmiştim. Nedense üniversite yıllarında fotoğrafa ilgim yok oldu gibi. Üniversiteden sonra çocuklarımız doğunca onların fotoğraflarını çektim. Ondan sonra da yazarlığın yanısıra fotoğraf da benim için ciddi bir uğraş oldu. 52 yapımı ‘Leica’mı hala kullanıyorum.

Galatasaraylısınız ama hiç GS fotoğrafınızı görmedik?

- İlerde yapabilirim. Daha sonuna geldiğim kanaatinde değilim.

Fotoğraf çekerken en çok zevk aldığınız an hangisi? Deklanşöre bastığınız an mı, başka insanlarla fotoğrafı paylaştığınız an mı?

- Galiba ikisinin de ayrı bir tadı var. Sonuç iyi çıktığında keyifleniyorsunuz. Tabi paylaşmak çok güzel birşey. Sergiler, kitap, kitabı armağan etmek çok keyifli.

Neden insan fotoğrafı çekmenize rağmen hiç nü fotoğraf denemediniz?

- Hayır hiç öyle bir isteğim olmadı. Nü farklı bir tarz.

Belgeselciler gibi fotoğraflarınızda mesaj yaratma çabanız var mı?

- Bilhassa mesaj yaratmaya çalışmak gibi bir çabanın içinde değilim. Ama benim fotoğraflarım duyarlılıklara bir çağrı. Güzellik, estetik karşısında duyarlı olmak, tabiatın farkında olmak ve zaman zaman da insanın güzelliğine, kişiliğine duyarlılık çağrısı. Herhalde çok orijinal bir laf değil. Allah bilir bütün fotoğraf çekenler aynı şeyi söylüyordur.

Baha Gelenbevi, ‘‘Fotoğraf sanatı denmesi yanlıştır, doğrusu sanat fotoğrafıdır.’’ Yani her fotoğraf sanat ürünü değildir demiş...

- Baha Bey’i yakından tanımıştım. Babamın yapımcılığını üstlendiği bazı filmlerin rejisörüydü. Küçüktüm, fakat fotoğraflarını bana gösterdiğini hatırlarım. Ben teorik yaklaşımlara fazla girmiyorum. Herkesin bakışı farklı olabilir.

Engin Özendes, ‘‘Fotoğrafın en önemli yanı belge yanıdır. Fotoğrafçı çağını görsel olarak yazan bir tarihçidir’’ demiş. Sizce bu bakış doğru mu?

- Bu tanıma giren fotoğrafçılar var. Ben onlardan değilim. W.Eugene Smith var örneğin, en son Brezilyalı Sebastian Salgado'nun inanılmaz fotoğrafları var. Benim tarzım Amerikalı Ernst Haas'ın tarzına benzer, ondan etkilendim. O da renk uyumu ve soyutun peşinde.

Bazı fotoğraflar belleğinizde yer etmiş. İkiz Kulelerin yıkıntılarının önünde yüzünüzü acıyla buruşturduğunuz fotoğraf da unutulmayacak.

- Hiç farkında değilim o fotoğrafın nasıl çekildiğinin. Benim çekilmiş fotoğraflarıma özel bir merakım yok.

Bir fotoğrafta önce neye bakarsınız? İyi fotoğraf sizce nasıl olur?

- Siyah beyaz belgesel fotoğrafta hem mesaj olması lazım, hem de o mesajın belirli bir estetik içinde verilmesi dolayısıyla etkinliğinin artması lazım. Estetik ve mesajın bütünlüğü sağlanmalı. Bu zor bir tarz. Ben onu yapmadım. 1970'ten beri siyah beyaz çekmedim. Renkli fotoğrafta soyuta yönelme imkanınız var. Soyuta giderken de renk uyumunu yakalayabilirsiniz. Ben renk konusunda hassasım.

O nedenle de siyah beyazdan kolay koptunuz anlaşılan.

- Olabilir. Ben fotoğraf üzerine bir hayli de okudum. Sıcak renkler-soğuk renkler, birbirine zıtlaşan-birbirini bütünleyen renkler. Artık bunları farketmeden uyguluyorum. Benim fotoğraflarımda renk uyumu ve kompozisyon önem taşıyor. Bunlar vermek istediğiniz mesajı ya da paylaşmak istediğiniz anı daha etkin kılıyor.

PİYASASININ OLUŞMASI LAZIM

Biliyorsunuz fotoğraf sanatçıları arasında fotoğrafa müdahale tartışma konusu. ‘‘Bunlar ne fotoğraf, ne resim, olsa olsa resimsi’’ diyenler var.

- Olabilir. Ben kategorilere ayırmaktan yana değilim. Fotoğraf son tahlilde sizin yarattığınız bir olay. Kaldı ki, fotoğraf aynı zamanda teknoloji olayı. Bir defa insan seviyor ve bunu paylaşabiliyorsa kimsenin fazla sorunu olmamalı.

Türkiye'de fotoğraf sanatı sizce doğru yolda ilerliyor mu?

- Çok iyi fotoğrafçılığımız, çok iyi fotoğraf kulüplerimiz var. Son on yılda fotoğraf kitapları, sergileri çoğaldı. Galiba fotoğrafın bir sanat eseri olarak piyasasının oluşması konusunda eksiklik var. Piyasası oluşabilirse bu fotoğraf ustalarına yeni bir imkan ve kaynak yaratır. Hem de fotoğraf sanatının daha ileriye gitmesini sağlar.


Papandreu, kültür konularını özellikle edebiyatı benden çok daha yakından izleyen bir kişi. O da bana Yunanlı bir şairin şiir kitabını verdi. Papandreu ile iyi anlaşmamızın nedeni birbirimizin kişiliğine güven duymamız. Kişiliğe güven birlikte çalışmayı kolaylaştırıyor. Kişiliği de işte o sanat boyutu bütünlüyor...


Sayısal Rüya

Bugüne kadar sergilenmiş ya da kitapta yer almış fotoğraflarımda hiçbir müdahale yoktur. Biraz tesadüfen değişti. Ucuz bir dijital makine elime geçti. Onunla çektiğim fotoğraflar hoşuma gitti. Bir de ben bilgisayar meraklısıyım. Digital fotoğrafın bilgisayarla bütünlüğü, çeker çekmez fotoğrafı görebilmeniz keyif verdi. Sonra oynamaya başladım. O da bana cazip geldi. Daha iyice bir dijital makine edindim ve devam ettim. Klasik makineleri, klasik fotoğrafı bırakmadım. Ama şu sıra dijital fotoğraf üzerine çalışıyorum. Hatta bir kitap yapacak kadar malzeme birikti. Kitabın adı ‘‘Sayısal Rüya’’ olacak. Belki önce sergi, sonra kitap yaparım. Takvim de bir denemeydi ve epey ilgi çekti.

Yayınlanan ilk fotoğraf Robert Kolej'deki nümayiş

1956-57'de Robert Kolej’de, belki de Türkiye'de ilk öğrenci hareketi oldu ve ağabeylerimiz derslere girmeyip, pankartlarla yürüyüş yaptılar. Yanılmıyorsam hedefleri bir hocanın görevden alınmasıydı. O yürüyüşten fotoğraflar çektim. Eniştem Ali Ulvi, Cumhuriyet'te karikatüristti. ‘‘Bunu hemen gazeteye bassak’’ dedi. ‘‘Gösteriye katılanlara kötülüğümüz olmasın’’ dedim. ‘‘Yok olmaz. Önde yürüyenlerin yüzlerini tanınmaz hale getirirler’’ dedi. Beni alıp Cumhuriyet'e götürdü. Rahmetli Cevat Başkut o zaman Cumhuriyet'in genel yayın müdürü. 15 yaşındayım, benim için müthiş bir hadise, Cumhuriyet gazetesine kendi fotoğrafımı götürüyorum! Çok iltifat etti. Fotoğraf Cumhuriyet'te yayınlanınca çok gurur duydum.

Türkiye fotojenik ülke

Birçok fotoğrafçıdan etkilendim. İsimleri tek tek saymayayım. Sadece Ara Güler'i belirtebilirim. Ama Türkiyemizde çok güzel fotoğrafçılar var. Mesela Eczacıbaşı yıllığı müthiş bir hadise. Türkiye de fotojenik ülkelerin başında geliyor.

Eczacıbaşı’nı neden kıskandım?

Alayım fotoğraf makinamı, Türkiye'nin bir bölgesini bir ay dolaşayım. Sadece fotoğraf çekmek amacıyla orada olayım. Başka kaygım olmasın. O lüksüm olmadı. Bunu Şakir Eczacıbaşı yapar ve ben onu kıskanırım. Bir dostuyla bir köye gidip on gün kalıyor, fotoğraf çekiyor.

En güzel fotoğraflarımdan biri

Portekiz'deyken baktım bir göçmen ailesinin çocuğu yerde oturuyor, bir kutunun içinde çiklet satıyor. O çocuğu iki bey ve bir hanımın bacakları arasından çektim. Belgeleyen bir fotoğraf oldu. Bence çektiğim en güzel fotoğraflardan biriydi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!