CHP’ye tekrar kavuştuk...

Güncelleme Tarihi:

CHP’ye tekrar kavuştuk...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 25, 2004 00:00

CHP kısa bir süre öncesine kadar, AB konusunda sürekli ters mesajlar verir veya olumsuz bir tutumda olduğu izlenimi yayardı. Bazı parti sözcüleri ulusalcı bir dil kullanırlardı. Son olayda Deniz Baykal müthiş bir performans sergiledi.CHP’ye oy veren veya CHP’nin Batı ile ilişkiler konusundaki tutumunu iyi bilenler, bir süredir rahatsız idiler. Partinin sözcüsü konumunda olanlar, özellikle AB ile ilişkiler gündeme geldiğinde son derece ters açıklamalar yapar, sanki AB projesine karşılarmış gibi bir tutum alırlardı.Bunu AKP’ye muhalefet etmek için mi, yoksa gerçekten AB’ye karşı oldukları için mi yaptıkları anlaşılamazdı. Açıklamaların tonu, içeriği ve zamanlaması, CHP’nin AB’yi benimsemediği gibi bir izlenim yayılmasıyla sonuçlanıyordu.Bizlerin beklentisi, CHP’nin tam aksine AKP’yi sıkıştırması, AB bayrağını bu partiye kaptırmaması ve “Neden daha fazlasını yapmıyorsunuz? Neden daha hızlı hareket etmiyorsunuz?” diye baskı uygulamasıydı.Bunun yerine, zaman zaman Ulusalcı bir söylev ile karşımıza çıkınca hayretler içinde kalmıştık.Zina tartışmaları, umduğumuz, beklediğimiz CHP’ye tekrar kavuşmamızla sonuçlandı. Özellikle Deniz Baykal’ın sergilediği siyasi performans harikaydı. Karşımızda AB bayrağını AKP’nin elinden alan, bastıran ve daha ileri gitmemizi isteyen bir CHP bulduk. Özlediğimiz CHP’ye kavuştuk.* * *KUNDAKÇI PAŞANIN PKK SAVAŞIAlfa yayınları tarafından çıkarılan, “Güneydoğu’da unutulmayanlar” kitabı PKK terörünün yol haritası niteliğinde. Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı tarafından kaleme alınan kitap, Kundakçı paşa’nın kişiliği nedeniyle bana çok cazip geldi.Türkiye Cumhuriyetinin PKK olgusuna ne kadar geç uyandığını, TSK’nın kendini organize edebilmesinin ne kadar zaman aldığını, 1984-1994 arasında PKK’nın bölgede ağırlığını nasıl hissettirdiğini, birinci elden görgü tanıklığı yapmış bir komutanın kaleminden okumak çok heyecan verici.Kundakçı paşa ateş altındaki komutan olarak gözlemlerini, yorumlarını yansıtırken tarihçilere askeri harekatlar açısından son dereçe değerli malzeme veriyor. Satır aralarında, bazı dönemlerde yapılan hatalar açık biçimde anlaşılıyor. Kundakçı’nın bazen hissedilen kırgınlık dolu üslubu da bir çok ipucu veriyor. Mutlaka okunması gereken bir kitap. Madalyonun bir başka yanını görmek için...ŞU KAPAK, ONLARCA MİLYON DOLAR EDERİngiliz Economist dergisinin bu haftaki sayısının kapağı, Türkiye onlarca milyon dolar harcamış olsa elde edemeyeceği bir destek sağladı.Economist, batı dünyasının karar vericileri arasında İncil gib idir. Saygınlığı ve etkinliği en yüksek dergilerin başında gelir. Batı ekonomilerini yönlendirenlerin okudukları ve inandıkları bir dergidir.Economist’in manşeti “Türkiye’ye neden evet demeliyiz” şeklinde. Yani, Türkiye’ye evet deyip dememek tartışması yapmıyor. Türkiye’ye EVET diyor ve bunun nedenlerini anlatıyor.Ne yazıktır ki Economist’in estirdiği bu hava, bizim abuk sobuk zina tartışmaları arasında kaybolup gitti. İstenen etkiyi yapmadı. Daha doğrusu biz yaptırmadık. Oysa onmilyonlarca dolar harcayıp ilanlar versek, Başbakan AB başkentlerinde dört tur atsa, aynı etki sağlanamazdı.İngilizler bir şeyi istediler mi, dört koldan harekete geçiyorlar ve Allahı var bu işi iyi yapıyorlar.GAZİLERDEN MEKTUP VAR: “BİZİ UNUTMAYIN!”Geçtiğimiz hafta 32. Gün’de “Ruhlarda Bitmeyen Savaş” ı anlatmıştık. Bu dosyanın ardından gazilerden onlarca telefon ve e- mail aldık Zira bugüne kadar gaziler resmi bayramlar ve törenlerde hatırlanmış ve kimse onların içine itildiği yalnızlığın ve trajedinin farkına varmamıştı. Oysa sosyal devletin kendi uğruna savaşan, çarpışan askerine, polisine vefa borcu vardı. Psikologlar savaşan her 5 askerden 1’inde Amerikalıların Vietnam sendromu dediği “travma sonrası stres bozukluğu” hastalığının kronikleştiğini söylüyor. Bu sendromu yaşayanlar uykularından kabuslarla uyanıyor, öfke patlamaları yaşıyor, geri dönüşlerle ölümle yüzyüze geldikleri günü hatırlıyor, ölüm korkusu ile sürekli tetikte yaşıyor. Gazilerinbu sendromdan kurtulması, topluma kazandırılması için devletin yardımı ve toplumun daha duyarlı olması gerekiyor. Lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve Antalya’dan bana mektup yazan gazi Ali uzman çavuşun söylediklerine kulak verin. “Sayın Birand,Geçen haftaki 32. gün programını seyrederken, ilk kez bu kadar zevkle izledim. Bakın geçen programda sendrom dediniz; bizleri sendroma olaylar değil bizlere duyarsız kalan devlet yetkilileri toplum yani duyarsız toplum itiyor. Geçmişini çabuk unutan bu ulus bizlere sendrom yaşatıyor. Ben 1994’ te terörün tam da hız kazandığı zamanda Kuzey Irak’ta operasyon sonucu iki ayağımıda kaybettim. Vücudumun sol tarafı da kalıcı bir şekilde yandı. 1997’de emekli oldum o zaman 1 milyar 200 milyon nakti tazminat verdiler. Yani o dönemde meclise alınan bir koltuk parası etmedi bizim ayaklar. Neyse mahkemeye verdim; bu yetmemiş gibi üstüne üstlük mahkemeyi kaybettim. Bir de beni 103 milyon borçlu çıkardılar. Siz gelinde bunca, olumsuzluklara rağmen sendrom yaşamayın. Gazi P.Uzm.ÇvşAli Rıza ADAK”SEN ÇOK YAŞA EMİ CAN...Can Dündar’ın geçen hafta Milliyet’teki köşesinde yayınlanan “Bu cezaya isyan ediyorum” başlıklı yazısını nasıl alkışladım, aynı zamanda nasıl güldüm ve RTÜK’e nasıl kızdım tahmin edemezsiniz.Hepimizin gözü önünde izlenen bir cinayete parmak bastı. RTÜK’ün uyumsuz davranan ATV’ye “Belgesel yayınlama cezası “ vermesine değindi. ATV reklam sürelerine uymayınca, RTÜK yasasının ünlü maddesine göre saatlerce belgesel yayınlayacak. Halk “belgesel seyrettirilerek” işkenceye uğratılacak.(!)Olacak şey değil.Belgeseli sevdirmeye çalışmak, insanları belgesel seyrettirmeye teşvik etmek yerine, yapılana bakın.Can’ın nefis yazısından şu bölüme bakın:“Halkını belgeselle döven başka bir devlet var mıdır acaba? Veya "Cezalısın, belgesel yayımlayacaksın" diye kanal terbiye eden bir başka yasa?.. Bu yolla belgesel sevdirilebilir mi? Çocukken yaramazlık yaptığımızda kapıcı hepimizi kömürlüğe kilitlemekle tehdit ederdi. Bazen yapardı da... Bu cezadan korkardık, ama hiçbirimiz büyüyünce birer "kömürlüksever" olmadık. Tersine, bazılarımız hala bodrum katlarına inmekten korkuyor. Şimdi devamsız öğrencileri, kaytardığı dersler kadar belgesel izlemeye mecbur etsek, bölücülükten hapse düşenlere mahkumiyetleri boyunca cumhuriyet belgeseli seyrettirsek, ormanda ateş yakanları bir odaya tıkıp "orman yangınları"nı anlatan eğitim filmi göstersek, onları "ıslah" edebilir miyiz? Belgeseli sevdirebilir miyiz?”RTÜK yasasını biran önce tümüyle değiştirmekten başka çare yoktur. Bu kafayla bu ülke bir yere gidemez.Can, ellerine sağlık. Bizimde dikkatimizi çekmiş oldun.DENKTAŞ, PASAPORT ALMAYI YASALLAŞTIRDIKDede Rauf Denktaş, torunu Rauf Kürşat’ı çok yanlış savundu. Ortaya çıkıp “Ne yapalım, kimse çocuğu veya torunu ile aynı fikirde olmak zorunda değil” deseydi, kimsenin diyecek birşeyi olmazdı.Üstelik torun Rauf, binlerce Kıbrıs Türk genci gibi hareket etmişti. Dedesinin nesli, ona güvenceli bir gelecek yaratamamışsa, ne yapmalıydı? “Rumdan pasaport alınmaz” diyerek hayatını körleştirmeli miydi? O da diğer gençler gibi geleceğini güvenceye almak istedi.Ben, dede Denktaş’ı haklı bulamıyorum.Yıllar boyunca, Rumlardan pasaport isteyenlere “hain” muamelesi yapan, “kansızlar” diye suçlayan Rauf bey, bugün eski politikalarının çöktüğünü görüyor ve açıkça da kabul ediyor. Rauf Kürşat’ın Rumlardan pasaport istemesine getirdiği açıklama, bundan sonra başvuracakların artık hain veya kansız muamelesi görmeyeceklerinin en belirgin işaretiydi.Eski Rauf Denktaş gitmiş, yerine günün gerçeklerine boyun eğen bir Rauf Denktaş gelmiş. Keşke bu noktaya çok daha önce gelebilseydik. Gençlerimizi daha iyi anlayabilseydik.(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!