Çevre Bakanı’nın çevrecilere gıcığı var

Güncelleme Tarihi:

Çevre Bakanı’nın çevrecilere gıcığı var
Oluşturulma Tarihi: Nisan 03, 2011 00:00

Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Ümit Şahin, bir aktivist. Hatta belki de ona ‘Çevre Savaşçısı’ demek lazım. İklim zirvelerine katılıyor; dergilerde, gazetelerde yeşil düşünceyle ilgili yazılar yazıyor; Açık Radyo’da ‘Açık Yeşil’ adlı bir program yapıyor; üniversitede çevre haberciliği dersi veriyor. Günün kalan yarısında ise fizik tedavi uzmanı olarak çalışan bir doktor!

Haberin Devamı

16-17 yaşındaydım. ‘Atom Bombası Çocukları’ diye bir kitap vardır, Hiroşima’yı anlatan. Tam o sıralarda onu okumuştum. Üzerine bir de Çernobil gelince bir duyarlılık gelişti bende. 2 Mayıs’ta haberlerde “Radyasyon bulutu Edirne’den Türkiye’ye girdi” diyordu. Yeşil Barış Gazetes’ini takip etmeye başladım, Kara diye bir dergi çıkıyordu; onu okuyordum. Sonra Greenpeace’i ve Yeşiller Partisi’ni duydum. Doğaya ilgim başlamıştı. Yeşil hareketin içine gerçek anlamda girmem 92 sonundadır. Nükleer karşıtlarının bir ilanını gördüm. Mimarlar Odası’nda yapılacak bir toplantının çağrısıydı. Kimseyi tanımıyordum ama gittim. Sonra, Çevre İçin Hekimler Derneği’ni kurduk, iki sene genel sekreterliğini, dört sene de başkanlığını yaptım. Çevre sorunlarına bağlı sağlık sorunlarını incelemek, onlara karşı toplumu bilinçlendirmek ve bilimsel araştırmalar yapmak üzere kurulan bir meslek örgütü. Şimdi de bir siyasi partinin eşsözcüsü olarak politikacı sayılırım herhalde. Ama politikacılık beni ifade eden bir kelime değil. Ben aktivizmi sisteme, hayata, olan bitene karşı eleştirel bakış ve mücadele olarak tanımlıyorum. Bir aktivist, sadece hareket etmez harekete geçirir aslında. O anlamda da ben aktivistim.

Haberin Devamı

BU BAKAN ASLINDA BAKANLIĞIN İLGASI

Dünyanın en enteresan çevre bakanına sahibiz. Bizi pek sevdiğini sanmıyorum. Özel bir gıcığı olduğuna eminim. Kendisi de bunu dile getirmekten çekinmiyor. Çevre Bakanı’na göre çevreciler bir engel. 2009’daki Dünya Su Forumu sırasında yabancı bir gazeteci benden hemen önce Çevre Bakanı ile röportaj yapmıştı, bana “Bu adam gerçekten çevre bakanı mı” diye sordu. “Evet” dedim, “İnşaat bakanı gibi” dedi. Bir Çevre Bakanı, çevre hareketlerinin duyarlılıklarına bu kadar mı kapalı olur? Eski İSKİ ve DSİ genel müdürü olduğu için bütün su kaynaklarına saldırıyor, “Türkiye’de su potansiyelinin yüzde yüzünü kullanacağım” diyor. Böyle bir mantık anlaşılır gibi değil. Türkiye’nin suyunun yüzde yüzünü kullanmak, akarsuları ya kurutmak ya da göle çevirmek demektir. Veysel Eroğlu’nun Çevre Bakanı yapılması Çevre Bakanlığı’nın ilgası aslında. Hükümet, Çevre Bakanlığı’ndan kurtulmanın yolunu Veysel Eroğlu’nu Çevre Bakanı yaparak buldu.

Haberin Devamı

Kararlıymış gibi görünüyorlar ama ben ne üçüncü köprüyü ne nükleer santralı yapabileceklerine inanmıyorum. Çünkü her iki konuda da
ciddi bir muhalefet
var. Aslında ben de nükleer santral konusunda referandumdan yana değilim. Türkiye’de referandumlar hükümete yönelik güven oylamasına dönüşüyor

NÜKLEER

Japonya’daki felaket Akkuyu’yu etkiledi

Çevre duyarlılığının olup olmadığından söz edilen yıllardan Türkiye’nin her tarafında protesto hareketlerinin patladığı bir döneme gelindi. Japonya’daki felaket, Akkuyu’daki insanları da çok etkiledi, reaksiyon canlandı. Fukuşima’yı tüpgaza benzeten Başbakan, Japonya’da su içemeyen, bebeğine süt veremeyen insanların acısını paylaşmıyor. 1979’da ABD’de, Three Miles Island’da facianın kıyısından dönüldü. O şoktan sonra nükleer sektörü yara aldı, Çernobil ile çöktü. 86’dan sonra çok az yeni santral yapılmıştır. Türkiye’de üçüncü nesil yapılacağı da masal. Dünyada işleyen üçüncü nesil reaktör yok. Sektör, Fukuşima’dan sonra tamamen bitecek. Dünyadaki mevcut nükleer reaktörlerin çoğu 1960-70 modeldir. Devrini doldurmuş bir teknoloji! Pek ileri teknoloji meraklısı değilimdir ama ille de ileri teknoloji arıyorsanız fotovoltaik paneller, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ileri teknolojidir.

Haberin Devamı

YARINDAN SONRA

Türkiye ağır kuraklık yaşayacak

‘Yarından Sonra’yı izledim. O film yüzünden iklim değişikliğinin buzul çağı olduğunu sanıyor bazı insanlar. Aslında küresel ısınma, soğuma değil tam tersi, ısınma. Bir de iklim değişikliğinin asıl etkileyeceği yer Asya, Afrika, tropik bölgeler, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz kuşağı daha çok etkilenecek. Bu değişim başladı aslında. Türkiye, en fazla 20 yıl içinde çok daha ağır kuraklıklar yaşayacak ve tarımsal açıdan darbe alacak. Yani torunlarımızla ilgisi kalmadı bu işin. Doğrudan bizi ve çocuklarımızı ilgilendiriyor.

Açlık grevi yapanları tedavi ettim

İnsan Hakları Vakfı’nda çalışmaya Kudüs’e gitmeden önce başlamıştım. Ben İsrail’deyken cezaevlerinde 19 Aralık operasyonu oldu. Açlık grevlerinden sonra yüzlerce insan sakat kaldı. Bana ihtiyaç doğdu biraz. Bu konularla ilgilenen çok fazla fizik tedavici yok Türkiye’de. Vakıfta, profesyonel olarak 2003’lere kadar açlık grevi yapanları tedavi etmeye çalışım. Dünyada benden daha çok Wernicke-Korsakoff hastası gören doktor pek yoktur ne yazık ki. O dönem ayrıca Dr. Önder Özkalıpçı ile birlikte İşkence Atlası’nın editörlüğünü yaptım.

ÜÇ EKOLOJİ

Haberin Devamı

Felsefi yazılar yazıyorum

Yayın yönetmeni olduğum bir dergi var, Üç Ekoloji. Bu dergiyi 2003’te çıkarmaya başladık. Burada ağırlıklı olarak yeşil düşüncenin, politik ve felsefi boyutuna dair yazılar yazıyorum. Ara sıra Birikim’de yazılarım çıkıyor, Yeşil Gazete’de yazıyorum. Akkuyu Postası nükleer karşıtı bir gazeteydi, onu da biz çıkarmıştık. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde üç senedir çevre haberciliği dersi veriyorum.

“Tiyatrocu Jale Karabekir ile evliyim. Kendi tiyatrosu var, Tiyatro Boyalı Kuş. Feminist tiyatro yapıyor, yazıyor, yönetiyor. İstanbul Üniversitesi Dramaturji Bölümü mezunu, sosyoloji master’ı yaptı. Çocuğumuz yok, ona vakit bulamadık. Olsa adı Kyoto olurdu herhalde!”

Haberin Devamı

KYOTO ANLAŞMASI

Bir buçuk ayda 170 bin imza

Kyoto Anlaşması’nı BM’nin 1997 yılında Japonya’da düzenlediği çevre toplantısında, katılımcı hükümetler tarafından kabul edilen bir anlaşma. Bu anlaşma, gelişmiş ülkelerin sera etkisi yaratan gazların salınımını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5.2 düşürmelerini öngörüyor. İmzalatan biziz. Kampanya yaptık. 2007 senesinde sadece bir buçuk ayda 170 bin imza topladık. Bunları Meclis’e götürdük, iki kere de komisyonda konuşma yaptım. Türkiye’nin iklim politikası, iklim politikasından kaçmaktır. Üç senedir iklim zirvelerine gidiyorum. Temmuz ayında Rusya ile yapılan nükleer santral anlaşması kabul edilmeden hemen önce Yeşiller Partisi, Greenpeace, Küresel Eylem Grubu ve Sinop ile Mersin’deki nükleer karşıtı platformların üyeleri olarak 58 kişi topladığımız imzaları teslim etmek üzere Meclis’in tören kapısının önünde “Milletvekillerini bekliyoruz” diye eylem yaptık, gözaltına alındık. Altı ayla üç yıl arasında hapis istemiyle yargılanıyoruz. 31 Mayıs’a ertelendi duruşma. 

YEŞİLLER PARTİSİ

Seçimlere giremiyoruz

1980’lerde daha çok Batı’da ve üst gelir grubundaki insanlar çevre duyarlılığına sahipti. Şimdi ekoloji hareketinde liderlik yoksul güney ülkelerine geçmiş durumda. Almanya’da Yeşiller, marjinal bir hareket olmaktan çıktı, son seçimlerde büyük başarı kazandı. Türkiye’de Yeşiller Partisi’ni kurduk, çünkü bu mesele sivil toplumla sınırlı bir mücadele olamaz. Yeşiller’in temsil ettiği ekoloji mücadelesi siyasidir. Biz partiyi kuralı üç sene oldu, daha seçimlere giremiyoruz. Niye? Çünkü 41 ilde ve her ilin ilçelerinin üçte birinde örgütlenmeniz gerekiyor. Yeşiller’in lidersizlik diye bir ilkesi vardır. Bizde kimse kimsenin başı değildir. O yüzden bizim görevimiz sözcülük.

“Araştırmacı dinleyiciyim. Klasik müziğe, özellikle de dinsel müziğe ilgim var. Aileden Müslüman’ım ama dindar değilim. Hıristiyan da değilim ama öteden beri Hıristiyanlık hikâyelerine ve özellikle de İsa’ya merakım vardı. Açık Radyo’da, ‘Baroktan Çağdaş Döneme Klasik Müzikte Nasıralı İsa’ programını hazırladım.

ÜNİVERSİTE

Atamam yapılmayınca aktivistliğe devam dedim

Fakülteyi bitirdikten sonra ihtisasa girdim, fizik tedavi uzmanı oldum. Gene Cerrahpaşa’da yaptım ihtisasımı. Zaten asistanken de nükleer karşıtı hareketin içindeydim. 95’te çevre sağlığına yoğunlaşmak için Halk Sağlığı doktorası yapmaya başladım. Ardından İsrail’e gittim, halk sağlığı master’ı yaptım. 2001’de döndüm, niyetim halk sağlığına akademik olarak yoğunlaşmaktı. Olmadı, atamamın Rektör Kemal Alemdaroğlu’ndan döndüğü söylendi. İsrail’e gitmeden hemen önce Tabipler Birliği adına, Bergama raporunu yazmış, TÜBİTAK’ın altın madenindeki eksiklerin giderildiği yolundaki raporunun bilim dışı olduğunu anlatmıştım. Onunla mı ilgilidir bilemiyorum. Üniversiteye alınmayınca, “Aktivizme devam edeyim” dedim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!