Cennet Bahçesi’ne özlem

Güncelleme Tarihi:

Cennet Bahçesi’ne özlem
Oluşturulma Tarihi: Ekim 02, 2007 00:00

Varlığın önderinin şehri Medine’de, O’nun "Cennet Bahçesi" kabri Ravza’da da hac zamanı bir değişiktir her şey.

Ravza sahibi, kendisine salát ve selam getiren Peygamber áşıklarının terennümlerine, O Muhammedî edasıyla cevap verir. O, kabrinde kendisine salát ve selam getirenlerin sesini duyar ve cevap verir.

Hadislerin verdiği müjdelerin manevi coşkusu altında, Allah’ın kulu ve Resûlü’nün kabrine doğru yanaşan mü’minler, Ashabla birlikte Resulullah’ın huzurunda ve mescidinde vahiy dinler gibi olur.

Ravza’da her zerre, vecd ve istiğrak içinde İslám’ı yaşar. Peygamber Aleyhisselam’ın kabrinin önünde ağlamak nasıldır, bilir misiniz?

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in sıradaki kabirlerinin yanından geçmek nasıldır, bilir misiniz?

Bu üç dostun yanında insanın kendi çapını hissetmesi nasıl bir utanma, yüz kızarma duygusu verir, bilir misiniz?

Sonra o an, duası geri çevrilmeyen velilerin arasında olduğunu hissetmek nasıldır, bilir misiniz?

Uhud’da Hz. Hamza’nın şehit olduğunu ve Cebrail’in vahiy sesini ruhta yaşamak kaç kişiye nasip olur ki?

Ravza’nın sakini bir şahit olarak bakar ümmetine, Resulullah’ın mübarek gözlerini üstümüzde hisseder gibi heyecan ve edep kaplar içimizi.

Yeşil kubbenin efendisi, ziyaretçilerinin gönlüne, Allah’ın rahmet ve lütfuyla ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden evvel hesaba çekilmeyi, hece hece bir nisbet kokusu gibi yerleştirir.

Ravza’nın kapısından çıkarken uzaktan görünen Báki Kabristanı, o güzel ashab vücudunu kucaklayan toprak, sanki son durağı, karargáhı yeniden hatırlatırcasına gülümser.

Aslında ölüme gülümseme de bize ecdád yadigárıdır.

Biz ölümü severiz. Ölümü sevmeseydik, kabirleri sever miydik? Ölümü sevmeseydik, ölmeden kefen gibi ihramları giyer miydik?

Ve Arafat’ta kendimizi mahşere terk eder miydik?

* * *

Ey Medine! Şehirlerin anası!

Kimler gelir gözlerimizin önüne seninleyken!

İki kişinin ikincisi, Hz. Ebu Bekir gelir.

Adalet timsali Hz. Ömer gelir.

Meleklerin bile hayá ettiği halife Hz. Osman gelir.

Allah’ın Arslanı, Resulullah’ın damadı Hz. Ali gelir.

Daha hayattayken cennetle müjdelenen Abdurrahman bin Avf (ra) gelir; Ebu Ubeyde bin Cerrah (ra), Sa’d bin Ebi Vakkas (ra), Talha bin Ubeydullah (ra), Zübeyr bin Avvam gelir!

"Hangisine tutunsanız kurtuluşa erersiniz" denen binlerce sahabe gelir!

* * *

Biz her Hac mevsiminde yeniden mahşere çekiliriz.

Biz her Hac mevsiminde uyanık ölümü yaşarız.

Hesap sonra Makam-ı Mahmud’a yükselmiş Allah Resulü’nü ziyaret eder gibi cenneti yaşarız.

Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da; dağ dağ, dere dere inerken "Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! Lebbeyk lá şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete vel mülke leke lá şerîke leke!" (Allahım! Senin emrine her zaman itáat ederim. Senin ortağın yoktur. Davetine candan ve gönülden uyarım. Şüphesiz hamd (övgü), nimet (vermek) sana mahsûstur) diyerek haykırırız!

"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır." (Nisá / 1-2)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!