Büyükada'daki 4,5 yıl

Güncelleme Tarihi:

Büyükadadaki 4,5 yıl
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 1999 00:00

Haberin Devamı

Troçki 1930'lu yılların başında sürgün olarak geldiği Büyükada'da tam 4,5 yıl kalmıştı. Gazeteci Turan Yavuz, Troçki'nin hayatının pek de bilinmeyen bu bölümünü belgesel olarak filme çekiyor. İngilizce olarak Haziran başında çekimleri tamamlanacak olan film, sonbaharda uluslararası yarışmalara katılacak. Turan Yavuz, yaşamı dramlarla dolu Troçki'nin Türkiye yılları kadar, Cumhuriyet Türkiye'sini ve Atatürk'ü de yansıtmayı amaçlıyor.

Troçki'nin Türkiye'de yaşadığı yıllar konusunda çok az şey biliyoruz. Böyle bir film yapma projesi nasıl oluştu?

1994 yılında ben Washington'dayken Altan Öymen'le bir televizyon programı yapıyorduk. O sıra Zapatistalar gündemdeydi. Biz de Chiapas'taki dağlara gidelim dedik. Birkaç gün Meksika'da zaman geçirdik, etrafı gezerken Troçki'nin evine de gittik. Öldürüldüğü günkü gibi korunmuş. Ceketleri, ayakkabıları, gömleği her şey duruyor. Troçki'nin Türkiye'de kaldığını biliyordum zaten, o anda bir ilgi doğdu.

Film yalnızca Troçki'nin adadaki 4,5 yılı üzerine mi olacak?

Ben uzun süre yurtdışında kaldığım ve babam da dışişleri mensubu olduğu için hep Türkiye'yi tanıtma faaliyetlerinin içinde oldum. Türkiye'den giden her mal, film olsun, broşür olsun çok dayatmacı. Diyelim bir broşür basıyorlar ‘‘Türk kahvesi mükemmeldir’’ diye. Oysa yabancıya Türk kahvesinin hikayesini anlat, bırak o karar versin. Benim de aklıma bu bağlamda Troçki'nin Türkiye'deki sürgün yılları geldi. Meksika'da bir Troçki Vakfı var, orayla görüştüğümde yetkililer bana Troçki'yle ilgili bütün belgelere sahip olduklarını ancak Türkiye kısmına ait hiçbir şey olmadığını söylediler. Dört yıl kalmış ama ne bir bilgi ne bir fotoğraf. Ben de Troçki'yi ele almaya ama onunla beraber Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarını, Atatürk'ü ele almaya karar verdim.

Proje hangi aşamada?

Ergun Hiçyılmaz'la birlikte yazdığımız senaryo bitti. Nisanın ilk yarısında bütün çekimleri tamamlayacağız. Haziran başında film bitmiş olacak. Bu bir dramatik belgesel. Oyuncular belli değil ama Troçki'yi bir Rus oynayacak. Seslendirmeyi ya Anthony Hopkins ya da John Malkowich yapsın istiyoruz. Amacım filmi İngilizce yapmak. Sonbaharda birkaç uluslararası festivale katılacak. 35 mm olacak, çünkü katılma koşulu bu. Festivallerden sonra 2000 yılında Türkçeleştirilip, burada da gösterime sokmayı planlıyoruz.

Film için gerekli belge ve kaynakları bulmakta sıkıntı çektiniz mi?

Büyükada'ya gittik, bugün bile Troçki'yi tanımış olan çok yaşlı insanlar var. Troçki 1938 yılında bütün belgelerini, herhalde çok parasız kaldığı için, Amerika'ya satmış. Ama bir şart koşmuş: Ölümümden 40 yıl sonra açıklayabilirsiniz diye. 1980'de de süre bitmiş. Gittim gördüm. Türkiye'ye ona gelen bütün mektuplar, onun buradan yazdıkları var. İstanbul valisinin ona yazdığı mektup, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın yazdıkları, telgraflar. Mesela Troçki Aras'a telgraf çekmiş, ‘‘Kızım Moskova'da, buraya gelmesi lazım, izin verir misiniz?’’ diye. Altına da not düşmüş: ‘‘Bana cevap vermeniz masraflı olabilir, telgraf masrafını ben karşılarım’’ diyor. Ertesi gün Aras'dan telgraf geliyor, ‘‘Kızınıza hemen vize verilecektir,’’ diyor. Altında da ‘‘telgraf ücretine hacet yoktur’’ diye bir not. Böyle çok insani bir sürü belge. Bunlar dışında emniyete ve dışişlerine başvurdum. Dosya var ama açıp açmayacaklarının yanıtını henüz almadım. Troçki fotoğraf çektirmeyi de hiç sevmiyormuş. Balık tutarken çekilmiş bir iki fotoğrafı var, o kadar.

Troçki'nin Türkiye'ye kabulü nasıl gerçekleşmiş? Her ne kadar Stalin onu sürgün ettiyse de yine de Troçki bu!

Şimdi o dönem Troçki'yi kimse kabul etmiyor. Çünkü kafasındaki şey sürekli devrim. Yani Bolşevik Devrimi'ni yalnızca Rusya'da değil, bütün dünyada harekete geçirmek istiyor. Atatürk Cumhuriyete o kadar güveniyor ki, ‘‘Gelsin, istediği kadar da kalsın’’ diyor. Troçki Türkiye'ye ayak basmadan önce gemiden Mustafa Kemal'e bir mektup yazıyor. ‘‘Kendi isteğimle gelmiyorum, sürgüne yollanıyorum, hürmetlerimin kabulünü rica ederim,’’ diyor. Atatürk cevabında ‘‘Biz sizin sağlık nedenleriyle geldiğinizi sanıyorduk, siyasi olduğunu şimdi öğreniyoruz, buna rağmen burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Bu süre içinde biz sizin güvenliğinizi sağlarız. İstediğiniz faaliyette bulunabilirsiniz’’ diyor. Cumhuriyete bu kadar güveniyor yani.

Bir yandan da komünizm paranoyasının tohumları o zamanlar atılıyor...

Evet ama Atatürk şunu da biliyor. Devrimin işler hale gelebilmesi için bir proletarya lazım. Türkiye'de proletarya yok. Zaten Troçki de Türkiye'den çok Almanya'ya, Fransa'ya, İngiltere'ye gitmek istiyor. Çünkü proletarya oralarda var. Burnu kanamadan da 4.5 yıl kalıyor. Ama bizim emniyet güçleri öyle güçlü bir güvenlik ağı oluşturuyorlar ki, hiçbir şey olmuyor.

4,5 yılın sonunda yine de gitmeye karar vermesinin sebebi ne?

1933 yılında İnönü Moskova'ya gidiyor. Bu ziyaretin sonrasında Rusya, Türkiye'ye 8 milyon dolarlık kredi veriyor. O zaman için çok büyük para. Troçki bundan korkuyor. Stalin bunlara verdi krediyi, ardından benim peşime düşecek diye düşünüyor. Ve vize girişimlerini hızlandırıp Fransa'ya gidiyor. İki yıl sonra oradan kovuluyor. Norveç'e geçiyor, bir yıl sonra oradan kovuluyor. Sonunda Frida Kahlo ve kocası, Meksika'ya çağırıyorlar, oraya gidiyor ve bildiğiniz gibi iki yıl sonra öldürülüyor.

Siz zamanında Troçkist miydiniz?

Hayır ben Troçkist değildim, ama insan odasını, eşyalarını görünce çok etkileniyor. Hayatı dramlarla dolu bir adam. Çocuklarından veremden ölenler var, bir kızı intihar ediyor. Oğlu Stalin ajanları tarafından öldürülüyor. Kendisi sürgün. Biz de bu yaşamın dört buçuk yılını cumhuriyet tarihimizle birlikte özetlemek, biraz Büyükada'yı tanıtmak istedik. Hoş Büyükada'da Troçki'ye ait hiçbir şey muhafaza edilmemiş. Bazen insan Çelik Gülersoy'un üzüntülerini çok iyi anlıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!