Güncelleme Tarihi:
Önce, Berrin Cankat’ın kaleminden eskiş ama her okuduğumda tüylerimi diken diken eden yazı:
Edebî intiharı engelledi
Yıllar önce bir gün, cesaretimi toplamış, telefonla aramıştım. “Güzel bir hatıranız varmış, ne olur bana da anlatın!” diye. Biraz tuhaf karşılamış, ama anlatmıştı. O günlerde böyle bir köşemin olacağını hayal bile edemezdim. Maksadım eşe dosta anlatmaktı. Hikâye beni çok heyecanlandırmıştı.
Jérome Lindon’ın (yanda) vefatını duyunca aklıma bu konuşmamız geldi. Fransızcacıların iyi bildiği bir yayınevidir Editions de Minuit. Kurucusu Lindon’un dünya edebiyatına bir katkısı vardır ki pek bilinmez, ama bilinmeli ve unutulmamalı.
1950 yılında, Lindon’-un karşısına zayıf, soluk tenli bir adam dikilmiş, elinde iki kitap müsveddesiyle. “Siz, demiş, kapısını çaldığım 25. yayınevisiniz. Bu kitaplara lütfen bir göz atın. Siz de beğenip yayımlamazsanız, onları artık çöpe atın. Bir daha asla yazmayacağım...”
Lindon, bezgin adamın getirdiği kitapları dikkatle okumuş, güvendiği lektörlerine okutmuş. “Tamam, demiş. Kitapları beğendik, yayımlıyoruz”.
Kitaplar basılmış, beğenilmiş, tutulmuş.
Genç adam edebiyata küsmemiş, yazmaya devam etmiş.
Jérome Lindon’un “edebî intiharödan kurtardığı bu genç yazarın adı Samuel Beckett’ti.
Milliyet, 07.06.2001
Serdar’ın notu: Ben 25 değil 5 yayınevi diye biliyorum bu hikayeyi. Lindon “Tamam. Kitapları beğendik, yayımlıyoruz’ deyince, Beckett’in “Bu genç adam gerçekten sempatik. Benim yüzünden batacağını düşündükçe üzülüyorum...” dediğini de okumuştum bir yerlerde.
*
Evet, şimdi de gelelim Beckett gibi 13 Nisan doğumlu bir diğer edebi sevgilimize. O da şöyle yazmış zamanında:
“1914'te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 2 yaşımda gurbete çıktım. Yedisinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak saldım. 13'te Oktay Rifat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim...”
Evet, doğru bildiniz. Orhan Veli’den bahsediyorum.
Onu da bir şiirle hatırlayalım:
İstanbul'da Boğaziçi'nde
Bir garip Orhan Veli'yim
Veli'nin oğluyum
Tarifsiz kederler içindeyim
Urumeli Hisarı'na oturmuşum
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum
İstanbul'un mermer taşları
Başıma da konuyor martı kuşları
Gözlerimden boşanır hicran yaşları
Edalım...
Senin yüzünden bu halim.
İstanbul'un orta yeri sinema
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama
El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne
Sevdalım...
Boynuna vebalim
İstanbul da, Boğaziçindeyim
Bir garip Orhan Veli’yim